Devlet Bahçeli neden 'hayır' diyecek?

Devlet Bahçeli neden 'hayır' diyecek?

Devlet Bahçeli neden 'hayır' diyecek?

Partiler referanduma değil de seçime hazırlanıyor gibiler. Devlet Bahçeli kamuoyuna neden 'hayır' dediğini anlattı.

Referanduma bir aydan kısa bir süre kaldı. Liderlerin de meydanlardaki diyalogları kızıştı. Partiler referanduma değil de seçime hazırlanıyor gibiler. Devlet Bahçeli kamuoyuna neden 'hayır' dediğini anlattı.

Demokratik rejimleri diğerlerinden ayıran en önemli fark doğrudan millete dayanan parlamenter sistem ve millet iradesinin önünü açan anayasal düzenin demokratik işleyişidir.

Milliyetçi Hareket Partisi, devlet ile toplum arasındaki ilişkiler ile karşılıklı hak ve sorumlulukları düzenleyen kurallar manzumesinin başlangıcı olan anayasaların öneminin ve vazgeçilmezliğinin farkında ve şuurunda olan bir siyasal partidir.

Milliyetçi Hareket’e göre millet, tarihin içinden gelerek ortak dil, kültür, inanç, ülkü gibi bileşenlerin güçlü bir çekim oluşturarak yarattığı beşeri bir uzlaşma alanıdır.

Devlet, bir arada yaşamayı benimsemiş bu toplulukların kaynaşarak birbirlerine kuvvet ve direnç kattığı siyasi buluşma sahasının yönetim gücü, demokrasi ise toplum, devlet ve kurumların aralarındaki ilişkilerin sınırlarını hak ve yükümlülükler içinde belirleyen özgürlük sağlama ortamının adıdır.

VAZGEÇİLMEZ BAĞ: TOPLUMSAL İTTİFAK

Millet olma hali durağan ve bitmiş bir son değil, sürekli yeni oluşları da içinde taşıyan yenilenen bir yapının tanımıdır.

Bu değişkenlik ve oluş hali elbette ki ihtiyaçları da, ülküleri de, ilişkileri de değiştirecektir. İnsanın değiştiği ve geliştiği bir değerler sisteminde onu tanzim etme iddiasındaki anayasa metinlerinin sabit kalması elbette ki düşünülemez.

Hatta anayasa değişikliklerine yönelik alttan üste doğru gerçek ve doğal bir toplumsal talebin olması, demokratik kültürün yerleşmesinin işareti ve toplumun durağan kalmayacağının bir belirtisi bile sayılabilir.

Başka bir ifade ile mesela yirmi beş yıl önceki toplumun şartlarına göre konulmuş anayasal kurallar manzumesinin çeyrek yüzyıl sonra bile aynen uygulanıyor olması, aslında toplumun durağan hale geldiğinin bir göstergesi olabilir ve ülkemiz şartlarında olumlu bir sonuç da değildir.

Bu nedenle anayasaların değişiminde ilk ve vazgeçilmez esas toplumun değişim arzusu ve yeni şartlara intibak etmekteki güçlüklerin kaldırılması beklentisidir.

Yasaların çıkarılmasında ve uygulanmasında da esas olan toplumun düzeni, işleyişi ve ilerleyişidir.

Anayasa ile toplum arasındaki bu vazgeçilmez bağ ve ilişki, kaçınılmaz olarak geleceğe dönük uzlaşma alanlarında bir toplumsal ittifakın olmasını da zorunlu kılar.

İTTİFAKSIZ METİNLER ÇATIŞMALAR YARATIR

Bu, adına anayasa yapılacak veya anayasa maddeleri oluşturulacak toplumun, tıpkı bir millet haline gelirken üzerinde uzlaştığı sosyo-kültürel ortam gibi, siyasal bir uzlaşma alanına ihtiyaç göstermesi demektir ve doğaldır.

O halde anayasalar, tesir edecekleri ve şekil verecekleri toplumun azami uzlaşması olmadan çıkarılmaları halinde etkilerini de nüfuz alanlarını da kaybederler.

Bu itibarla adına anayasa yazılan bir milletin büyük bir çoğunlukla ittifak etmediği metinler toplumu kuşatmayacağı gibi, maksadının hilafına uzlaşma değil yeni çatışma alanları oluşturarak doğal ve hukuki amaçlarına ters düşerler.

Bugün içinden geçtiğimiz kriz ortamında, kapsamlı Anayasa değişiklikleri için vazgeçilmez önşart olan siyasi istikrardan bahsedilemeyeceği ortadadır.

Türkiye çok ciddi iç ve dış sorunlar ile karşı karşıya olup kritik bir dönemden geçmektedir. Bu sancılı süreçte, terörle mücadele, etnik bölücülük, uluslararası çalkantılar, yoksulluk ve işsizlik ülkemiz için son derece önem taşımaktadır.

Hayatın her alanını yakından ilgilendiren siyasal, sosyal, ahlaki, ekonomik ve güvenlik gibi sayısız sorunlar çözüm beklerken ülkemizin Anayasa değişiklikleri süreci ile oyalanması en büyük talihsizlik olmuştur.

AKP AMBALAJLARIN ARKASINA SAKLANIYOR

Mevcut ortam dikkate alındığında, ortada, gerginlik, kutuplaşma ve istismarla boğuşarak yönetilemeyen bir Türkiye; sorun çözme inisiyatifini elinden kaçırmış bir ülke; yılların hassas dengelerini bozarak iradesini yabancıların insaflarına bırakmış bir hükümet; açlığa, yokluğa, işsizliğe ve yoksullukla mahkûm edilmiş insanlar ve kardeşliği sorgulatılmak istenen bir millet gerçeği karşımızdadır.

Sekiz yıl boyunca AKP hükümetlerinin sorunlar karşısındaki acziyeti, ekonomiden iç siyasete, uluslararası ilişkilerden sözde özelleştirmeye kadar her alanda dış dayatmalara boyun eğen teslimiyeti bu karanlık tabloyu önümüze getirmiştir.

Artık yaşadıklarımız, yalanlarla saklanamayacak kadar açığa çıkmış, istismarla örtülemeyecek kadar alenileşmiş, yandaşların bile gizleyemeyeceği kadar vahim sonuçlar olarak karşımıza dikilmiştir.

Bu bakımdan siyasi normalleşme süreci başlatılmadan ve Türkiye’yi yönetme kabiliyetini kaybetmiş bugünkü hükümete dayalı siyasi tablo değişmeden, yeni anayasa hazırlanması doğru ve mümkün görülmemiştir.

Türkiye’de siyasi istikrarın sarsıldığı, siyasi ve hukuki meşruiyet tartışmalarının yaşandığı ve Türkiye’nin çok yönlü krizlerden hırpalandığı bugünkü ortamda Anayasa değişikliği konusunun gündeme getirilmesinin amacının ve sonuçlarının çok iyi değerlendirilmesi önem taşımaktadır.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, demokrasi, hukuk, özgürlük, değişim ve milli irade gibi ambalajlar arkasına saklamaya çalıştığı gerçek niyetleri ve gizli gündemi ise Anayasa değişiklik süreci içinde açığa çıkmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasa’nın değişmesinin gerekli olduğu yönündeki görüşü bilinmekle beraber bu değişikliğin, önce ahlaka uygun yöntemlerle, başkalarına saygı gösteren bir anlayışla, farklı düşünceleri dinleyen etik yaklaşımla, toplumun tamamına kulak veren geniş vizyonla ve herkesin katkısının görüleceği tam bir uzlaşma arayışı ile yapılmasının gerektiğini ısrarla açıklamıştır.

AKP’nin Anayasa’yı değiştirmedeki şekil, yöntem ve zamanlaması önceden ortaya koyduğumuz şartlarımıza uygun gerçekleşmemiş ve partimiz AKP’nin dayatmak istediği değişikliklere öncelikle bu nedenle prensip olarak karşı durmuştur.

Sürece yapıcı katkılarda bulunmak, yol göstermek, mutabakat zemini oluşturmak, sağlıklı ve sağduyunun hâkim olduğu gerçek demokratik anlayışı oluşturmak için Anayasa değişikliklerine ilişkin önerdiğimiz yol ve yöntemler de diğer partiler ve özellikle AKP kadrolarında cevap bulmamıştır.

Mevcut Anayasamız, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra sivil kurullara hazırlatılmış ve demokrasinin işlemediği dönemin şartlarından doğmuş bir anayasadır.

Aradan geçen yıllar içerisinde bu anayasa metni üzerinde defalarca değişiklikler olmuştur. Ancak bu değişikliklerin en önemli özelliği değiştirilen maddeler üzerinde dönemin siyasal aktörlerinin büyük çoğunluğunun rızasının alınmış olması ve üzerinde azami uzlaşmanın sağlanmış bulunulmasıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi, mevcut Anayasa’nın değişmesinden yanadır ve gerek parti programında, gerekse seçim beyannamelerinde bu değişim talebine yer vermiştir.

Ancak bu değişimin tek bir siyasi partinin talebi ve dayatması ile değil, bütün siyaset aktörlerinin katılımı ve uzlaşması ile yapılmasının gerekliliğine inanmaktadır.

TÜM ÖNERİLERİMİZE KULAK KAPATTILAR

Bu itibarla partimizin, TBMM’de temsil edilen siyasi partilerden teşekkül etmiş bir ‘Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu’ oluşturulması; bu komisyonun değişiklik talepleri üzerinde mutabakata varacağı maddelerle ilgili ‘Demokratik Sözleşme’ yapılması ve değişikliği öngörülen anayasa maddelerinin kararının ise 24. Dönem TBMM’nin iradesine bırakılması yönünde makul ve demokratik önerisi olmuştur.

Ne var ki, gerek Anayasa’nın kamuoyu ile tartışılması sürecindeki zorlayıcı tavırlar, gerek yasalaşma sürecindeki acelecilik, gerekse nezaket ve uzlaşmadan kaçınarak yöneltilen tek taraflı dayatmalar partimizin önşartlarının dikkate alınmadığını göstermiştir.

Siyasetin gerçek ve doğru bir süreç haline gelmesi, demokrasinin gelişmesi ve yerleşmesi, her şeyden önce uygun bir zihnî iklimin ve aktörlerin varlığına bağlıdır.

Hem siyaset hem de fikir dünyamızın böyle bir zihniyet dönüşümü yaşamadan verecekleri kararların bir anlamı olmayacağı gibi yasaların da gerçek gücüne ve işlevine kavuşması çok zor hatta imkânsız görünmektedir.

Bir anayasanın neler getirip neler götüreceğinin, neleri önleyip neleri kazandıracağının sonuçları bizzat anayasa metninin kendi meselesi değildir. Bu öncelikle onu uygulayacak siyasî ve sosyal elitlerin meselesi, tecrübesi ve yeteneğidir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sekiz yıl boyunca toplumsal taleplere karşı kıpırdanmadan beklemiş, bugüne kadar millet yararına hiçbir adım atmamış, dokunulmazlıkların kaldırılmasına bir türü yanaşmamış, Alevi kardeşlerimizin sorunlarıyla ilgili çözüm önerilerimize aldırmamış, temiz toplum, temiz siyaset ve temiz yönetim tekliflerimizi reddetmiş, yaptığımız bütün önerilere “Herkes işine baksın” diyerek kulağını kapatmış bir siyaset anlayışının Anayasa değişiklik çağrılarına destek olmamız mümkün değildir.

TESLİMİYETÇİLERE GÜVEN DUYULMAZ

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin geride kalan yıllardan bugüne gelen, uzlaşmaz ve itici tavırlarına, başına buyruk siyaset anlayışlarına, dayatmacı ve tehditkâr üslubuna, milli kimliğimizi tahribat arayışlarına, özürlü demokrasi algısına, bölücü terörle girdiği sıcak ilişkilere, etnik ayrımcı fikirleri temsil eden yıkıcı projelere, farklı düşüncelere yönelik aşağılayıcı tutumlarına ve uluslararası dayatmalara karşı teslimiyetine baktığımız zaman hükümetin Anayasa değişiklikleri teklifine güven duymamız da söz konusu değildir ve öyle de olmuştur.

Etnik ve mezhep temelli ayrışmayı kaşıyan, hak taleplerine şiddet uygulayan, demokratik gösterileri zorbalıkla önlemeye çalışan, özel hayatın gizliliğine yönelik ihlali meşru sayan, adaletin tecellisinde özgürlüklerin kısıtlanmasına göz yuman, medyaya baskı arayışlarını sürdüren, şeffaflıktan ve dürüstlükten kaçan ve kapalı kapılar ardında siyaset belirleyen bir zihniyetin sözde demokrasi aradığını ve Anayasa’yı demokratikleştirmek istediğini söylemek tam bir aldatmadır.

Kendi dışındaki siyasal tercihleri yok sayan, aşağılayan veya küçük gören bu siyasal ilkelliğin de demokratik hayatımıza tıpkı dışarıdan olduğu gibi içeriden de darbe vuracağını artık anlamak ve bilmek gerekmektedir.

Bu açıdan milli iradeye müdahale için fırsat arayanlar kadar, sözde demokrasiyi savunduklarını söyleyenlerin katı, uzlaşmaz tutumları da aynı olumsuz sonuçları toplumun önüne koymaktadır.

Bu haliyle bile aslında bir toplumsal uzlaşmayı temsil etmesi gereken Anayasa, şimdiden kavganın, ayrışmanın ve kutuplaşmanın odağı haline gelmiş, üzerinde ittifak sağlanacak bir metin olmaktan çok uzaklara düşmüştür.

AKP hükümetinin “Tek başımıza bir metin hazırlayıp bunu herkesle paylaştık. Beğenen beğendi, beğenmeyen beğenmedi, ne yapalım...” yaklaşımı Anayasa değişikliği konusundaki samimiyetsizliği, art niyeti ve kafalarda başka hesapların olduğunu göstermiştir.

AKP’NİN 3 GİZLİ GÜNDEMİ AÇIĞA ÇIKTI

Yaşanan gelişme ve tartışmaların ışığı altında, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Anayasa değişiklik sürecine yönelik üç gizli gündemi açığa çıkmıştır:

Bunlardan birincisi, yıllardır tek başına iktidar olmanın imkânlarını heba eden AKP zihniyetinin, iflasını gizlemek için Anayasa değişiklikleri ile kafa karıştırmaya ve gündem değiştirmeye çalışmasıdır.

Oysa hepimiz biliyoruz ki, yoksulluğun da, işsizliğin de, yolsuzluğun da, bölücülüğün azmasının da nedeni Anayasa değil, hükümettir.

AKP’nin ikinci maksadı, zihinlerindeki bölünmüş Türkiye’yi gerçekleştirmek için yıkım projesinin uygulanmasında kendilerini önleyecek hukuki engellerin “birinci Anayasa paketiyle” ortadan kaldırılması ve toplumun alıştırılmasıdır.

Anayasa değişiklik sürecinden hükümetin üçüncü beklentisi, toplumu 22 Temmuz 2007 öncesinde olduğu gibi, cephelere ayırmak ve bu kamplaşma ile seçime giderek iktidarını tazelemeye çalışmaktır.

Senelerdir bekleyip özellikle geçtiğimiz yaz başından itibaren adına açılım dedikleri “yıkım projesini” piyasaya sürmelerinden sonra anayasa konusunu gündeme getirmiş olmaları geri plandaki niyetlerini ortaya çıkarmaktadır.

Başbakan, açılım adını verdiği, milletimize kan ve gözyaşından başka bir sonuç getirmeyen yıkım projesinden vazgeçtiğini açıklamamıştır.

Yıllardır dile getirdiği çok kimlikli, çok milletli parçalı devlet yapısı hedefinden döndüğünü beyan etmemiştir. Aksine bunların bir “hazmetme ve hazmettirme” süreci olduğunu belirterek tahribatı aşamalara ayırmış ve lokmalara bölmüştür.

Oysa ki, Anayasa’nın temelini oluşturan Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü ve üniter siyasi yapısı ile dilinin Türkçe olduğu ilkesi, farklı yorumlara açık olmayan ve herkesi bağlayan kuruluş esaslarıdır.

Türkiye Cumhuriyeti tek millet, tek devlet ve tek dil esasına dayalı üniter yapıda kurulmuş milli bir devlettir.

Bu esasların değiştirilmesi, esnetilmesi, arkasından dolaşarak sulandırılması ve fiilen anlamsız hale getirilmesi, bunlara aykırı düzenlemeler yapılması anayasal düzeni yıkmadan mümkün değildir.

Anayasa’nın temelleri ortadan kaldırılmadığı sürece, etnik köken ve dil farklılığı temelinde milli azınlık yaratılması, farklı etnik kökenlere dayalı parçalı millet yapısı oluşturulması, etnik temelli kollektif azınlık hakları tanınması, Türkçe dışındaki dillere statü kazandırılarak iki dilli eğitim sistemine ve iki dilli kamu hizmeti uygulamasına geçilmesi, bölgesel otonomi modellerinin altyapısının hazırlanması imkânı bulunmamaktadır.

‘HAZMETTİRME’  BAŞLATILMIŞTIR

Türkiye’de etnik ayrımcılığa zemin oluşturacak ve Türk milletini bölerek ayrı bir millet şuuru yaratılması amacına hizmet edecek dayatmalara yasal kılıf arama ve Başbakan’ın tabiriyle hazmettirme süreci başlatılmıştır.

İlk aşamada bu Anayasa değişikliklerine de sıkıştırıldığı gibi masum taleplere cevap verecek değişikliklerle işe başlanacak ve ardından gerçek niyetler ve şayet referandumdan istenilen sonuç alınabilirse önümüzdeki dönemde asıl amaçlar ortaya çıkarılacaktır.

Bizden hiç kimse adına ne denilirse denilsin, bir sinsi sürece sokularak, aşamalı olarak milli kimliğin parçalanmasına, yeni azınlıklar yaratılmasına izin vermemizi, bin yıllık kardeşliğin sözde referandum zinciriyle bozulmasını, ayrışma ve parçalanmaya götürecek bir çıkmaz yola göz yummamızı ve cesaret vermemizi beklememelidir.

Anayasa değişiklik teklifleri ile ortaya çıkan tabloya baktığımızda AKP samimi ve dürüst değil, içten pazarlıklıdır. AKP’nin amacı demokratikleşme ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, demokrasinin geliştirilmesi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarında atılım yapılması değildir.

Anayasa paketi, Türkiye’nin bu alanlardaki ihtiyaçlarına göre değil, AKP’nin özel ihtiyaçları ile gizli gündemi ışığında şekillenmiştir.

KARDEŞLİĞİMİZİ SÜRDÜRMEK İÇİN

Bu düşünce ve değerlendirmelerin ışığı altında kararını veren Milliyetçi Hareket Partisi’nin;

Milletimizin önceliklerine ve taleplerine cevap vermediği ve dışarıdan sipariş edildiği için;

Olgunlaşırken katkısının sorulmadığı ve başkası tarafından dayatılmış kararlara katılmayacağı için;

Toplumun huzursuz, devletin gergin, anayasal kurumların kavgalı olduğu bu süreçte sağlıklı sonuç alınmayacağı için;

Milletimizin yeni kutuplaşmaların içine girmesine engel olmak ve mevcutların derinleşmesini önlemek için;

Sekiz yıla yaklaşan icraatlarıyla şaibeli ilişkiler ve istismarın odağı olmuş, karanlık işbirliklerinde çare aramış bir zihniyet zorladığı için;

Demokratik yöntemlerle olgunlaşmamış, farklı seslere kulak vermemiş mihraklarca tek taraflı hazırlandığı için;

Toplumsal kırılganlığı ve farklılaşmayı daha da artıracağı için;

Partimizin uyarı ve önerilerine kulaklarını kapatmış bir zihniyet hazırladığı için;

Partimizi ve muhterem kadrolarımızı iftira, gıybet ve hakaretlerle aşağılayan bir anlayışın dayatması olduğu için;

Tamamen tükenmiş, başarısız, kabiliyetini kaybetmiş, iflasına gerekçe arayan hükümetin bahanesi olduğu için;

Ülkemizi ve milletimizi bölünmeye doğru götüreceği anlaşılan hazmettirme sürecinin ilk adımı olduğu için;

Teröristle kucaklaşan ve milleti bölmek isteyen bir zihniyetin önünü açmamak, milletin kardeşliğini ısrarla sürdürmek için;

Milleti bölmek gibi bir özgürlük alanı olmayacağı ve yıkım arayışları demokrasi sayılamayacağı için;

Ülkemizi çöküşe, milletimizi bölünmeye götürecek aşamalı oyunun bozulmasının zamanı geldiği için;

Milletimizi yokluğa mahkûm etmiş müflis zihniyetin rezaletlerini örtme arayışlarının, gündemi değiştirme çabalarının maskesini düşürmek için;

Ağır istismarlara karşı milletimizi korumak, yeni çatışma alanlarının doğmasını önlemek için;

Anayasa değişiklikleri için yapılacak referandumdaki tercihi “Hayır” olacaktır.

Devlet Bahçeli
Genel Başkan
Milliyetçi Hareket Partisi

(Hürriyet)
internethaber

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER