Türkiye’deki hastaların neredeyse yarısının şeker hastalığının farkında olmadığına dikkat çeken DoktorTakvimi.com uzmanlarından Doç. Dr. Samet Yardımcı, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle bu önemli hastalığa dair bilgiler veriyor.
Şeker hastalığı tıbbi adıyla diyabet, yüksek kan şekeriyle seyreden ve vücutta çeşitli organlara zarar veren kronik ve ilerleyici bir hastalıktır. Hareketsiz yaşam tarzının yaygınlaşması ve hazır gıdaların giderek daha fazla oranda tüketilmesi sonucunda dünyada son 10 yılda diyabet görülme oranı %100 artmıştır. Hastalığın sonuçları ise korkutucu boyutta… Dünyada her 6 saniyede bir kişi şeker hastalığından dolayı hayatını kaybediyor. Türkiye’de ise yaklaşık 7 milyon şeker hastası bulunduğuna dikkat çeken DoktorTakvimi.com uzmanlarından Doç. Dr. Samet Yardımcı, 14 Kasım Diyabet Günü vesilesiyle tedavi edilmezse insan sağlığını ciddi şekilde tehdit eden bu hastalığa dair önemli bilgiler paylaşıyor.
Hastaların yarısı hastalığının farkında değil
Türkiye’de diyabetli sayısının giderek arttığına dikkat çeken Doç. Dr. Yardımcı, “İlginç olan hastaların yarısı diyabet olduğunun farkında değil. Diyabet, Hipokrat döneminden beri biliniyor. Eski hekimler bu hastaların çok su içip, çok idrara çıktıklarını gözlemlemiş ve idrarlarının şekerli olduğunu fark etmişlerdir. Aradan geçen yüzlerce yıldan sonra, bu bulguların yüksek kan şekerinin neden olduğu böbrek hasarına neden olan durumlar olduğu anlaşılmıştır. Diyabetin diğer belirtileri arasında aşırı açlık, açıklanamayan kilo kaybı, yorgunluk, sinirlilik, bulanık görme, yavaş iyileşen veya iyileşmeyen yaralar, sık görülen enfeksiyonlar vardır” diyor.
Diyabet bütün organları etkiliyor
Pankreas bezinden salgılanan insülin hormonu kan şekerini düşünmekle görevlidir. Bu hormonun yeteri kadar salgılanmadığı durumda Tip 1 diyabet, yeteri kadar salgılandığı, hatta fazla salgılandığı ancak dokularda kan şekerini düşürücü etki gösteremediği durumlarda da tip 2 diyabet ortaya çıkabiliyor. Tip 1 diyabet genç yaşlarda, tip 2 diyabet ise daha ileri yaşlarda görülüyor.
Diyabetin temel olarak damar hasarına yol açtığı için az veya çok her organı etkilediğinin altını çizen Doç. Dr. Yardımcı, en çok etkilenen organların ise göz, böbrek ve kalp olduğunu hatırlatıyor. Doç. Dr. Yardımcı, diyabetin yol açtığı hasarı ise şöyle anlatıyor: “Diyabet, gözlerde retina hasarı görme bozukluklarına yol açabilir. Böbreklerde protein kaçağıyla başlayan süreç böbrek yetmezliğine kadar gidebilir. Kalp damarlarında tıkanıklıklar, özellikle ayaklarda iyileşmeyen yaralar görülebilir. Ayrıca cinsel fonksiyonlarda bozulma da gözlenebilir.”
Diyabeti önlemek mümkün mü?
Tip 1 diyabet hastalığını önlemenin maalesef bir yolu bulunmuyor. Tip 2 diyabette ise hastalık ortaya çıkmadan önce, prediyabet denilen insülin direncinin ön planda olduğu evrede, müdahale edildiğinde hastalığın önlenmesi ya da gelişmesi engellenebiliyor. Vücudun normalden fazla insülin salgılayarak kan şekerini dengede tuttuğu bu evrede beslenme alışkanlığını değiştirmek, egzersiz yapmak ve fazla kilolardan kurtulmanın faydalı olacağını hatırlatan Doç. Dr. Samet Yardımcı, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu evrede bir takım ilaçlar da kullanılabilir. İnsülin direnci hastalarında diyet yapmak maalesef oldukça zordur. Yüksek insülin seviyesine bağlı olarak normalden fazla acıkma görülür ve metabolizma depolamaya eğilimlidir. Bu nedenle süreç biraz zorlu geçebilir. Tip 1 diyabette insülin tedavisi en yaygın kullanılan ve neredeyse tek tedavi yaklaşımıdır. Tip 2 diyabet tanısı konulduğunda ilaç tedavileri ve yaşam tarzı değişiklikleri ilk tedavi yaklaşımıdır. Diyabete yönelik beslenmenin düzenlenmesi, ilaçlar ve gerektiğinde insülinlerle kan şekerinin düzelmesi hedeflenir. Bu tedavi yaklaşımının başarılı olduğu hastalarda hastalığın organlara zarar vermesinin önüne geçilebilir.”
Metabolik cerrahiyle organ hasarı önlenebilir
Tip2 diyabette kan şekerini düşürmeye yönelik verilen ilaçların genelde hastanın aşırı acıkmasına neden olduğunu anlatan Doç. Dr. Samet Yardımcı, bunun sonucunda hastaların diyete uymakta zorlanarak kilo aldığını hatırlatıyor. Hasta kilo alınca ilaçların dozu yetersiz geldiğini ve artırıldığını ifade eden Doç. Dr. Yardımcı, bu nedenle şeker hastalığına yönelik olarak planlanan cerrahi tedavinin (metabolik cerrahi) giderek daha fazla hasta tarafından tercih edildiğini ve başarılı sonuçlar alındığını söylüyor.
Doç. Dr. Yardımcı metabolik cerrahi sürecini ise şöyle anlatıyor: “Metabolik sendrom içinde tip 2 diyabet, yüksek tansiyon, kolesterol problemleri, karaciğer yağlanması, kalp damar tıkanıklıkları gibi hastalıkları barındıran bir durum… Metabolik sendromlu hastalara yönelik olarak uygulanan ameliyatlara metabolik cerrahi adı veriliyor. Bu ameliyatlarda mide küçültülüp ince bağırsaklara bağlanıyor. Metabolik cerrahi sonrası ince bağırsaklardan, vücudun insülinini kuvvetlendiren birkaç çeşit hormon salgılanıyor. Böylelikle hastanın hem kilo vermesi hem de kan şekerini daha etkin olarak kontrol etmesi sağlanıyor. İlaçlara uyum sağlayamayan, diyete uymakta zorluk çeken, ilaçlara rağmen kan şekeri kontrolsüz olan hastalarda diyabetin organlara hasar vermesini cerrahi tedavi engelleyebilir.”