Sanal gerçeklikle dış dünyada kişiye kaygı veren uyaranlar terapi odasına taşınıyor. Kişinin beyin, solunum, vücut ısısı ve kas hareketlerindeki değişiklikler an be an izleniyor ve bu sayede kişinin korku, kaygı ve takıntılarıyla başa çıkması sağlanıyor.
Hayalde duyarsızlaştırma çalışmaları yapıyoruz
Sanal gerçeklik yöntemi ile başarılı sonuçlar alındığını ifade eden NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy, kaygı ve korkunun etkili bir şekilde tedavi edilebilmesi için sadece konuşmanın ya da hayalde duyarsızlaştırma çalışmalarının yetmediğini belirterek sanal gerçeklikle ilgili şu bilgileri verdi:
“Kaygı, korku ve özellikle fobilerin tedavisinde bilişsel davranışçı terapiler etkilidir. Psikoterapi ile sadece kişiyi konuşarak tedavi etmekle kalmayıp , teknolojinin bize sağladığı imkanlarından da faydalanıyoruz. Kaygı bozuklukları ve fobilerin terapisinde; kişide buna yol açan düşünce ve imajların ortaya çıkarılması ve bunlarla ilgili aşamalı olarak duyarsızlaştırma çalışmaları yapılır. Kaygı ve korkunun tam olarak geçmesi için de kişinin kaygı ve korku veren durumla karşılaşması gerekir. Şimdiye dek bunlarla ilgili hayalde duyarsızlaştırma çalışmaları yapıyorduk. Fakat aslında korkunun ve kaygının tamamen ortadan kalkması için, kişinin o uyarana veya o duruma maruz kalması gerekir yani kişi gerçek hayatta o durumu yaşadığında bununla nasıl başa çıkacağını öğrenir. Mesela köpek korkusu üzerinde kişinin hatalı düşüncelerini fark etmesi, ona eşlik eden duygularını tanıması ve nasıl değiştirebileceği ile ilgili çok çeşitli yöntem ve teknik var. Bunu seans odasında yapıyorsunuz ama gerçek hayatta seans odasında deneyimlediği rahatlığı yaşayamıyor. Sanal gerçeklik kişinin o reailiteyi yaşamasını sağlıyor. Kişi üç boyutlu olarak bu gerçekliği yaşıyor.”
Gerçek hayatta nasıl başa çıkacağını öğreniyor
Bu yöntem kontrol edebildiğimiz bir durum imkanı sağlıyor çünkü kişi terapistin yanında kaygısını kontrol etmeyi başarıyor ama gerçek hayatta gerçek uyaranla karşılaştığı zaman ne yaşayacağını bilmediği için kaçma-kaçınma davranışları devam ediyor. Çünkü insan doğası gereği kendisini rahatsız eden durumlardan kaçar, insanın doğal bir tepkisidir bu. Kişi ancak güvenli durumda hissettiğinde ilerler. Bu yöntem sayesinde terapist eşliğinde ve onun rehberliğinde daha güvenli bir şekilde korkutan duruma yaklaşmasını sağlamış oluyoruz.
Kaygı veren uyaranlar terapi odasına taşınıyor
Sanal gerçeklik yöntemi uygulama kolaylığı sağlıyor. İstanbul gibi bir şehrin koşullarında danışanımızla sürekli metroya binmek, asansöre binmek, uçağa binmek veya danışanımızın her zaman yanında olmak mümkün değil. Bu yüzden sanal gerçeklik uygulaması ile dış dünyada kaygı veren uyaranları terapi odasına taşımış oluyor ve orijinaline en uygun şekilde maruz kalmayı sağlamış oluyoruz.
Dolayısıyla sanal gerçeklik uygulaması; psikoterapiyi destekleyici, iyileşmeden önceki son noktaya kişiyi daha da hazır hale getiren bir yöntem. Çünkü kişi sanal gerçeklik ortamında kendisine kaygı ve korku veren o durumu deneyimleyebildiği zaman bir adım daha atmış olur. Kişi kaygı durumundayken, kaygı veren duruma maruz kaldığında kişide kaygı artar ve kaygı veren durumlardan kaçınır, kaçındıkça da kaygının sürmesini sağlar. Bu durumun ortadan kalkabilmesi için kişinin bir süre orada kalması gerekir. İşte sanal gerçeklik de bunu sağlamış oluyor.
Biofeedback ile beraber uygulanıyor
Sanal gerçeklik uygulaması biofeedback ile beraber uygulanıyor. Bazen kişiler korkuyorum der ama kaygı seviyesi çok yüksek seviyede değildir ama kişiye çok yüksek geliyordur. Ya da tam tersi şekilde, korkmuyorum der ama aslında kaygı seviyesi yükselmiş ve fizyolojik uyarılma içindedir. Biofeedback bunun somut ölçeklerini de bize gösteriyor. Böylece kişi sanal gerçeklik gözlüğü ile birtakım sanal gerçeklik deneyimlemesi yaparken biz de ekranda onun ne gördüğünü ve gördüğüne nasıl bir fizyolojik tepki verdiğini izlemiş oluyoruz. Böylece onun maksimum anksiyetede kalacak şekilde yönlendirmeler yaparak maruz kalmasını sağlıyoruz. Kişi maruz kaldıkça bir süre sonra sönme dediğimiz olay gerçekleşir ve duyguda azalma başlar.
Biofeedback yöntemi, sanal gerçeklik uygulamasından önce de kullanılıyordu. Biofeedback’le kişiye kendi içsel süreçlerini tanıma ve yönetmeyi öğretiyorduk. Onu yaparken imajda da rahatsız eden durumu kişiye deneyimletiyorduk. Korku, kaygı, obsesif kompulsif bozuklukta duyarsızlaştırma çalışmaları yapıyorduk ama kişinin düşüncesinin içine giremediğimiz için düşüncelerde de kaçmalar olabiliyordu. Metroya ya da uçağa binmekten nasıl kaçıyorsa düşünmede de kaçmalar oluyor. Düşünmedeki kaçmaları kontrol edemiyoruz. Sanal gerçeklik uygulaması sayesinde kişinin tam olarak imajine etmesini sağlamış oluyoruz” dedi.
Kişinin fizyolojisindeki değişiklikleri izliyoruz
Biofeedback uygulamasını ülkemize çok uzun yıllar önce getiren ve kullanan ekip olduklarını ifade eden Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy, bu uygulamayı da şöyle anlattı:
“Kişiye birtakım sensörler bağlıyoruz. Kişinin fizyolojisindeki değişiklikleri bilgisayar somutlaştırıp görsel ve işitsel sinyaller halinde bilgisayar ekranına getiriyor. İki tür sistem üzerinde çalışabiliyoruz: Otonom sinir sistemi ve merkez sinir sistemi. Merkezi sinir sistemi dediğimizde kişinin kafasına birtakım elektrotlar takarak beyin dalgalarının aktivitesini EEG sinyallerini görsel işitsel sinyallerle bilgisayara yönlendiriyoruz. Otonom sinir sistemine bağlı solunum, deri direnci, cilt ısısı ve kalp ritmi gibi değişikliklerini de birtakım sensörler aracılığıyla aynı şekilde ekranda izleyebiliyoruz. Kişinin biyolojik işleyişindeki değişimleri feedback olarak kişiye tekrar gösterdiğimizde sistem kendi regülasyonu içinde onu kullanıyor. Kişiler terapistin de rehberliğinde kısa sürede zihinle beden arasındaki bağı fark edip kontrol etmeyi öğreniyor.”
Sanal gerçeklik nasıl uygulanıyor?
Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy, sanal gerçeklik yönteminin uygulanmasıyla ilgili olarak da şunları söyledi: “Kişiye bir gözlük takılıyor. Kişi üç boyutlu bir şekilde ortamda gibi kendini deneyimleyebiliyor. Terapist de bilgisayar ekranından o anda kişinin ne gördüğünü iki boyutlu olarak gözlüyor. Biofeedback’ten gelen sinyalleri izleyerek anksiyetesindeki artma ve azalmaları takip edebiliyor ve ona göre hastaya anında rehberlik edebiliyoruz.”