Oysa ülkemizde 24 bin 876 kişi bağışlanacak bir organla hayata yeniden başlamanın hayalini kuruyor.
3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası
Oysa ülkemizde 24 bin 876 kişi bağışlanacak bir organla hayata yeniden başlamanın hayalini kuruyor. Acıbadem International Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. İbrahim Berber ve Nefroloji Sorumlusu Prof. Dr. Ülkem Çakır, çözümün, beyin ölümü gelişen kişilerden bağışlanacak organların artırılması ile mümkün olabileceğinin altını çiziyor.
Haberlerde, sosyal medyada ya da farklı kanallarda hemen her gün yaşamaya devam etmek için yeni bir organa ihtiyaç duyan insan hikayelerini görüyoruz. Bu hikayelerin kahramanlarının sadece bazıları mutlu sona ulaşırken, büyük bir bölümü çaresizlikle bekliyor. Organ bağışı sonrasında kurtulan hayatların hikayeleri hepimizin gözlerini doldursa da, yeterli organ bağışının olmaması da madalyonun diğer yüzünü oluşturuyor.
Bugün ülkemizde yaklaşık 25 bin kişinin kronik hastalıklar, travmatik kazalar ya da farklı nedenlerden ötürü gelişen son dönem organ yetmezliği ile boğuştuğunu söyleyen Acıbadem International Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. İbrahim Berber, bu kişilerin yaşama tutunabilmelerinin tek yolunun ise uygun organ bulabilmeleri olduğunu belirtiyor. Ancak durum böyleyken bekleme listesindeki hasta sayısı ile organlarını bağışlayanlarının sayısı arasındaki uçurum gün geçtikçe artıyor.
Bu uçurumun nedenleri konusunda açıklama yapan Prof. Dr. İbrahim Berber, “Konunun önemini topluma anlatmaya yönelik çalışmalara rağmen, çözüme ulaşmada halen yeterli değiliz ” diyor. Çünkü Türkiye’de 2016 yılında beyin ölümü gerçekleşen 1998 kişiden ancak 563' ünün ailesinin organ bağışını kabul ettiği biliniyor. Bununla birlikte ne yazık ki her yıl yaklaşık 2000 hasta ihtiyacı olan organı bulamadığı için hayatını kaybediyor.
Yeterince bağış yapılmıyor!
Ülkemizde böbrek, kalp, akciğer, karaciğer ve pankreas gibi organlar; kalp kapağı, gözün kornea tabakası, kas ve kemik iliği gibi dokular başarıyla nakledilebiliyor. Nakil için gerekli organlar, ya beyin ölümü gerçekleşmiş hastaların organlarının bağışlanması sonucu kadavra vericiden ya da organ nakli gereken hastaların yakınları ya da gönüllü kişilerin bağışlarıyla elde ediliyor. Ancak sayılara bakıldığında geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen 4922 organ naklinin, 3644 tanesi canlı vericiden, 1278 tanesinin kadavra vericiden yapıldığı görülüyor. Burada dikkat çekici olan ise, son 5 yıllık sonuçlar karşılaştırıldığında bu rakamlarda anlamlı bir değişim olmadığı. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, son 5 yılda; beyin ölümü gerçekleşen 8601 hastadan yalnızca 2045’ünden organ bağışı alınarak nakil gerçekleştirildi. Gerideki organ bağışı bekleyen yaklaşık 6000 kişi ise organ bağışı beklerken hayatını kaybetti. Yani yapılan tüm bilinçlendirme çalışmalarına rağmen 2017 yılı içinde beyin ölümü gerçekleşen 1608 vakanın sadece 444’ünün organları bağışlanmış. Bu konudaki tabuların yıkılması gerektiğini söyleyen Acıbadem International Hastanesi Organ Nakli Merkezi Nefroloji Sorumlusu Prof. Dr. Ülkem Çakır, hiçbir dinde organ naklinin yasaklamadığının da altını çizerek şöyle konuşuyor: “İnsanların yaşarken bir yakınlarına böbreklerinden bir tanesini ya da karaciğerlerinin bir bölümünü bağışlamaktan hiç gocunmaması, ancak beyin ölümü gerçekleşen yakınlarının organlarını, canlı vericisi olmayan bekleme listesindeki hastalara bağışlamakta çekince duyması çok da anlaşılır bir durum değil. Unutulmamalı ki beyin ölümü gelişmiş yakınımızın organları aynı anda pek çok organ yetmezliği hastasını yaşama bağlayabilir.”
Beyin ölümünde hayata dönme şansı yok
Beyin ölümü ve bitkisel hayat arasındaki farkın bilinmemesinin organ bağışını kısıtlayan en önemli engel olduğu düşünülüyor. Beyin ölümü ile bitkisel hayat kavramlarının birbirinden farklı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ülkem Çakır sözlerine şöyle devam ediyor: *En önemli fark, bitkisel hayattaki hastaların solunumlarının devam etmesidir. Bu hastalar aylarca ya da yıllarca yaşamaya devam edebiliyor ve bazı durumlarda iyileşerek normale dönebiliyor. Beyin ölümünü, çok basit bir benzetme ile vazodaki çiçeğe, bitkisel hayatı ise saksıdaki çiçeğe benzetebiliriz. Vazodaki çiçek istesek de istemesek de birkaç gün sonra solacak ve kuruyacaktır. Beyin ölümü tanısı almış kişilerin hayata dönmesi mümkün değildir. Beyin ölümünün gerçekleşmesinden sonra bu kişiler kadavra verici olarak adlandırılır.” Bu donörlerd e, organlar fonksiyonlarını kaybetmeden en kısa süre içerisinde organların alınarak bekleyen hastalara nakledilmesi önem taşıyor.
Böbrek yetmezliğine bağlı nakiller ilk sırada
2016 yılında ülkemizde kadavra ve canlı vericiden olmak üzere toplam 4922 organ nakli yapıldığını belirten Prof. Dr. İbrahim Berber, ancak bekleme listesindeki yaklaşık 2000 kişinin ise organ bulunamaması nedeniyle yaşamlarını kaybettiğini vurguluyor. Yüzde 90’ını canlı vericilerin oluşturduğu organ nakillerinde ilk sırayı ise, 3423 sayısına ulaşan böbrek nakli alıyor.
Böbrek nakline götüren kronik böbrek hastalığı için en yüksek risk grupları diyabet, hipertansiyon, kalp-damar hastalığı ve ailesinde böbrek hastalığı olanlar ile yaşlılar oluşturuyor. Diğer risk faktörleri arasında obezite, sigara, böbrek taşı, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, sık ağrı kesici kullanımı ve bağ dokusu hastalıkları sayılıyor. Bu hastalıkların toplumdaki yaygınlıkları düşünecek olursa konunun önemi daha da net ortaya çıkıyor. Bununla birlikte kalp, karaciğer gibi diğer organ yetmezliklerinde hastaların yaşamları doğrudan hayati riski getiriyor.