Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın
Doğacaktır sana va'dettigi günler hakk'ın
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı
1921 yılında Burdur Milletvekili olan şair Mehmet Akif ERSOY’un Türk ordularına hitap ederek Türk milletine hediye ettiği İstiklal Marşımız, kazanılan zaferlerle yitirilen nice canlara yönelik ışık vermektedir bizlere.
Misak-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için 1919 yılında başlayan Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923 yılında Lozan barış antlaşması ile sona ermiştir. Dört yıl süren bu savaşta 9.167 kişi şehit olmuştur.
Lakin, vatanı kurtarmak uğruna vermiş olduğumuz nice yiğitler varken, şimdi de vatanın sınırlarını korumak için nice yiğitler kanlarıyla toprakları yıkıyor.
Hemen hemen her gün televizyonlar şehit cenazelerini gösteriyorlar ardı ardına. Ateş her zaman olduğu gibi düştüğü yeri yakıyor, kim ne derse desin. Türk bayrağına sarılı tabuta gözyaşlarını akıtan ana/baba kadar içimiz burkulmuyor. Elleriyle büyüttüğü yavrusunu en delikanlı çağında şehit veren annenin hissettiklerini anlamak, evladını elleriyle toprağın bağrına bırakan babanın duygularına tercüman olmak mümkün değil.
Sen ki Nene hatunun torunu, şehit oğlu şehit oldun, vatanıma bayrağına, toprağına bedenini siper ettin,
Sen ki, bayrağı yere düşürmemek için kendinden sonrakine emanet edip sonra yere düştün,
Sen ki, siperden çıktığın ilk anda karşıdan gelen kahpe kurşuna hedef oldun,
Sen ki, ananı, babanı, sevdiğini, çocuğunu düşünerek şehit oldun yiğidim.
Sen ki, şehit olmadan bir gün önce anasını, sevdalısını arayıp helallik isteyen Mehmet’im, Sinan’ım, Hakan’ım, Ayşem,
Ey şehidim, elinin değdiği hiçbir şey yok artık bende, ruhum seninle ancak, bedenim kafeste,
Ey şehidim, gökyüzü herkese mavi ama bana hep karanlık, sen gittikten sonra kaç mevsim geçti, kaç yıl daha eskiyerek doğru güneş, kaç fırtına vurdu beni hatırlamıyorum.
Ey şehidim, sen gittikten sonra saçım başım dağınık aynalara bakmıyorum, senin olmadığın sahillere senin olmadığın sokaklara, senin olmadığın hiçbir yerdeyim, adın bütün her yere yazılmış hep seni okuyorum ama senin olmadığın bir yerde kaybolmuş durumdayım.
Ey şehidim, bazen hiç gelmeyecek birini beklersin ya, kapının zili çaldığında için ürperir o mudur dersin ya, kapıyı gidip açtığımda bütün ümitlerin tükenir, tekrar tekrar ya, öyle gelirsin diye sürekli seni bekliyorum,
* * * * *
Ey benim, evladını kaybeden ama kendini kaybetmemek için başını dik tutmaya çalışan, elbisemi onurla giyen, esaslı bir selam çakarak uğurlayan babam,
Ey benim, bir oğlum daha olsa onu da bu vatana asker eylerdim diyen anam, biliyorum bundan sonra yüreğinize bir kor düşecek ne gününüz gün, ne bayramınız bayram olacak, ya mezarımın başında gözyaşlarıyla suluyacaksınız toprağımı ya resmime bakıp bakıp konuşacaksınız benimle,
Ey benim, tabutumun başından ayrılmayan koruyup kollayarak beni her zaman destek bilen canımdan daha çok sevdiğim, okulda, mahallede kimseden fiske yemeyesin diye kollayıp koruduğum kardeşim, şimdi daha bir dik yürü gezdiğin yerlerde,
Ey benim, canım, özlediğim, geleceğim günü ilk günkü aşkla ve sabırsızlıkla beklediğin sevdiğim, seni yalnız bırakmayacağım diyerek yemin ettiğim ancak yapamadığım, sana doyamadığım gonca gülüm,
Ey benim, teninin kokusunu içime çekmeye doyamadığım, ilk baba dediğinde bütün tüylerimin diken diken olduğu yavrum, o küçücük ellerinizi tutup yanaklarınıza bir öpücük daha konduramadığım, sizlere doyamadığım yetimlerim, sizleri yetim bıraktığım için affedin, selam olsun sizlere.
Ben ölmedim. Ben ki, ülkemi işgal eden düşmana geçit verseydim işte o zaman ölürdüm.
Ben sizlerin hep yanında olacağım, güneşin sıcaklığıyla teninize dokunup, günün aydınlığıyla gününüzü aydınlatan, çiçeklerle kokumu saçan, rüzgarla bedenini saran, martılarla kahkahamı veriyor olacağım.
Vatan, millet için ezan dinmez diyen, bayrakla dertleşen, toprakla birleşen ve can verip devleşen uğruna hayatlarını adayan ve halen de bu uğurda canlarını hiçe sayan bu şehitlerimize minnet borçluyuz.
Ergun ÇOKDOĞAN
Ergün bey tebrik ediyorum, duygularımıza çok iyi tercüme olmuş...Ellerinize, yüreğinize, kaleminize sağlık..."