Bu afet yasası, sadece rant sağlar

Halkın Sesi Partisi İstanbul İl Başkanı Mehmet Bekaroğlu İstanbul İl Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gündemine gelecek olan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi" hakkındaki yasa tasarısı hakkındaki eleştirilerini ve görüşlerini anlattı.

Bu afet yasası, sadece rant sağlar

Türkiye'nin yeni bir afet yasasına ihtiyacı olduğunu vurgulayan Bekaroğlu, yasanın bu haliyle çıkması halinde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınacağına dikkat çekti ve "Bu tasarı bu haliyle olsa olsa halkın deprem korkusu üzerinden büyük bir kentsel/rantsal dönüşüm ve paylaşımın yasal alt yapısını oluşturmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.

Has Parti İl Başkanı Mehmet Bekaroğlu yaptığı açıklamada;

Başbakanlığın 02.02.2012 tarihinde 583 sayı numarası ile TBMM'ne sunduğu "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı"önümüzdeki günlerde görüşülecek.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Türkiye, artık çocukların bile yakında olacağını beklediği büyük bir deprem için hazırlık yapma konusunda çok geç kalmıştır. O nedenle biz Has Parti olarak deprem/afet için bir dönüşüm programının hemen başlaması gerektiğini savunuyoruz ve bunu öteden beri yüksek sesle dillendiriyoruz, hükümetin bu konuda 10 yılını boşa geçirdiğini söylüyoruz. Böylesine büyük çaplı bir işin mevcut mevzuat ve uygulamalarla yürütülemeyeceğini de biliyoruz. Türkiye'nin konut güvenliğini sağlayacak ama aynı zamanda çevre, estetik, tarih ve adalet ihtiyaç ve hassasiyetlerini karşılayacak yeni bir afet ve imar mevzuatına ihtiyacı vardır.

Ancak önümüzdeki yasa tasarısı, konunun uzmanı olmayan bir kişinin bile şöyle bir okuması ile anlaşılacağı gibi, kesinlikle bu amaç için hazırlanmamıştır. Bu tasarı bu haliyle olsa olsa halkın deprem korkusu üzerinden büyük bir kentsel/rantsal dönüşüm ve paylaşımın yasal alt yapısını oluşturmaktadır.

Hatırlayacak olursak, 12 Haziran seçimlerinde Başbakan 2023'ü işaret ederek özellikle İstanbul'da yeni şehirlerin kurulacağını, büyük bir zenginliğin oluşturulacağını söylemişti. İşte bu yasa tasarısı, bu hayalin gerçekleştirilmesi için atılan ilk adımdır; bu rantın nasıl oluşturulup kimlere nasıl dağıtılacağının yol haritasıdır. 12 Haziran seçimlerindeki Başbakan Erdoğan'ın ufka bakan büyük posterlerinin giydirildiği ucube kuleler manzarası hatırlanırsa bu tasarının niçin hazırlandığı, bu rantın kimler tarafından paylaşılacağını anlamakta zorlanmayız. Herkesin bildiği gibi Türkiye'de bu büyük dönüşümü çevirecek bir kaynak yoktur. O nedenle bu yasa sadece Türkiye için değil, esasen uluslar arası sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak için hazırlanmıştır. Deprem ve konut güvenliği sadece bir bahane, halkla ilişkilerin aracıdır, bu tasarı esasen krize giren uluslararası sermayeye bir nefes borusu açmayı amaçlamaktadır.

Her şeyden önce bu tasarıda bir kent tasavvuru yoktur; bu tasarıyı hazırlayanların bir medeniyet anlayışları yoktur. Bu tasarı güvenli binaların yanında nasıl bir kent istiyor; örneğin bu tasarının öngördüğü uygulamalar bittiğinde karşımızda nasıl bir İstanbul olacak, İstanbul İstanbul olarak kalabilecek mi? Başbakan'ın adamlarının aklında Dubai mi var, Las Vegas mı bilemiyorum ama İstanbul diye bir düşüncelerinin olmadığı kesin.

Tasarının maddelerine geçmeden önce belirtmem gerekli olan bir husus da, bu tasarının AKP'nin demokrasi ve yönetim anlayışını bütün çıplaklığı ile ortaya koymasıdır. Hatırlayın; AK Partili İBB Başkanı Kadir Topbaş, katılımcı bir belediyecilik anlayışına sahip olduklarını söylerken, örnek olarak sadece İETT otobüslerinin rengi ile şehir hatları vapurlarının şeklini halka sorduklarını verebilmişti. Bu tasarı, kentle ilgili tüm tasarrufu merkezi yönetime, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na, daha doğrusu TOKİ'ye vermektedir. Evet, iddia ediyorum, bu tasarı yasalaşırsa, uygulanacağı onlarca yıl, yerel yönetimler sadece TOKİ'nin şubeleri olacaktır.

Şu husususun da altını çizmem gerekiyor. Bu tasarı yasalaşırsa tarih, çevre, kültür, estetik ortadan kalkacak, kentler TOKİ'nin açılımı olan toplu konut alanlarına ve alışveriş merkezlerine dönüşecektir. Bu binaların sağlamlığı ise yine bir avuç bürokrat ve AKP müteahhidinin insafına kalacaktır. Çünkü yasanın amacı (Madde 1) olarak fen ve sanat norm ve standartlarına uygun yapılardan söz edilmiş olsa da tasarının hiçbir yerinde herhangi bir meslek ve sanat kuruluşunun adı geçmiyor.
Bir başka önemli konu da bu tasarının ekonomik gelişme ve sağlam yapılardan bahsederken sosyal adaleti, adaletli paylaşımı ve elbette bir bütün olarak hak ve adaleti görmezden gelmesidir.

Şimdi niçin böyle olacağını madde madde özetleyeyim:
- Bu yasanın yürütücüsü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı adına TOKİ'dir. İdare olarak belediyelerden söz edilse de belediyelerin hiçbir yetki ve tasarrufu yoktur (Madde 2).

- Her ne kadar "afet riski altındaki alanlar" deniliyorsa da tarif edilen rezerv yapı alanı ve riskli alan kavramlarından anlaşılıyor ki bu yasa neredeyse tüm Türkiye'yi kapsıyor (Madde 2). Çünkü Türkiye'nin % 68'i 1. ve 2. derecede deprem bölgesidir; 3. ve 4. derecede deprem bölgeleri de yasa kapsamına alınınca Türkiye'nin % 92'si TOKİ'nin insafına terk edilmiş olmaktadır.

- Yeni yerleşimlerin kurulacağı rezerv yapı alanlarının tespitinde sadece Maliye Bakanlığının görüşü alınmaktadır. Nasıl bir kent, nasıl bir Türkiye sorusuna sadece TOKİ ve Maliye Bakanlığı karar vermektedir. Yani olaya "bina ve para" gözü ile bakılmaktadır. Burada sorulacak soru, Tarım Bakanlığının, Kültür Bakanlığının, tabiat ve kültür koruma kurullarının, odaların ve üniversitelerinin niçin olmadığıdır (Madde 2).

Bu yasa tasarısı adalet ilkesi ihmal edilerek hazırlanmıştır. Riski yapıların tespiti, taşınmaz devri ve tescili konusunda hak sahipleri ciddi bir şekilde haksızlığa uğratılmaktadır. Örneğin tespit masrafları hak sahiplerine yüklenmektedir. Daha tespit aşamasından başlanarak küçük hak sahiplerinin kent merkezlerinden uzaklaştırılması için türlü türlü zorluklar çıkartılmakta, riskli olmayan yapılar bile uygulama bütünlüğü bahanesi ile yasa kapsamına alınarak insanlar hak kayıplarına uğratılmaktadır (Madde 3).

Bilindiği gibi; bugünün teknolojisi ile her zemine bina yapılabilir; yeter ki maliyet göze alınabilsin. Bu yasaya afet riski altındaki alanları tespit yetkisi Bakanlığa vermektedir. Bakanlık/TOKİ, afet riski adı altında istediği alanı boşaltıp sakinlerini "sağlam" alanlara nakledebilecektir. Burada insanların ekonomik durumlarının belirleyici olacağı açık. Bu yasa uygulanmasının en kaçınılmaz sonucu, dar gelirli insanların şehir merkezlerinden çevreye, varoşlara, TOKİ'nin F tipi konutlarına taşınmaya zorlanmasıdır. Hiç kuşku yok ki, kıymetli yerler, şehir merkezleri, yüksek gelirli ve "yüksek kültürlü" elit bir kesime bırakılacaktır. Bu yapılırken insafsız bir şekilde Anayasa'da sözü edilen "yaşama hakkı" bahane edilecek, "evet, yaşayabilirsin ama benim istediğim yerde, merkezlerde görüntüyü bozuyorsun" denilecek. Nitekim bazı uygulamalarla Roman yurttaşlar şehir dışına çıkarılmıştır.

- Kamu kurum ve kuruluşlarına tahsisli alanlar çok kolay bir şekilde yasa kapsamına alınarak TOKİ'ye bedelsiz devredilmektedir (Madde 3-2). Bakanlığın/TOKİ'nin bu alanları nasıl kullanacağına dair bir ibare yoktur.

- Bilindiği gibi meralar köylülerin ortak mallarıdır. Bu Kanunla meralar riskli yapılar bahanesi ile Hazine adına tapu tescilleri yapılıp bu Kanun kapsamında kullanılabiliyor (Madde 3-6). Burada da bu alanların nasıl kullanılacağı bildirilmiyor. BU güne kadar yapılan uygulamalardan hareketle bu alanları turizm tahsisleri ile amaçları dışına çıkarılacağı endişesi vardır.

- Riskli alanlar, riskli yapıların bulunduğu alanlar ve rezerv yapı alanlarında bu Kanunun kapsamındaki proje ve uygulamalar sürecinde her türlü imar ve yapılaşma hizmetleri durdurulmakta, taşınmazların satışı, devri ve kiralanması yasaklanmakta, buradaki yapıların elektrik, su ve doğal gazı kesilmektedir (Madde 4-1.2.3).

- Riskli binalar derhal tahliye edilerek maliklere yıktırılmakta (yıkım için 1 ay gibi imkânsız bir süre verilerek), yıkmadıkları takdirde yıkım masrafları maliklerden alınarak idarece yıkılmaktadır (Madde 5-3,4,5).

- Yıkılıp arsa olan alanın ne olacağına maliklerin üçte iki çoğunluğu ile karar verilmekte, kalanının hissesi diğer malikler tarafından alınmadığı takdirde rayiç bedelle TOKİ ya da idareye devredilmektedir. Eğer üçte ikinin onayı olmazsa arsa acele kamulaştırma yoluyla TOKİ'ye devredilmektedir (Madde 6-1,2). Ve bütün bunlara yargı yolu kapalı, sadece bedele itiraz edilebilmektedir.

Tasarıyı hazırlayan hükümet, daha açık adres verirsek Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, 6. Maddenin gerekçelerinde kendisini ele vermektedir. Bu madde ile Anayasa'daki "yaşama hakkı" bahanesi ile tüm hakların gasp edileceği, hak arama özgürlüğünün engelleneceği itiraf edilmektedir. Bu ülke böyle bir hukuksuzluğu ancak tek parti döneminde takrir-i sükûn günlerinde görmüştür. Hükümet böyle bir madde ihdas ederek esasen 12'Eylülcü olduğunu, 12 Eylül anayasasını benimsediğini açık etmektedir. Bu yasa kapsamındaki uygulamalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemeyeceği hükme bağlanırken 12 Eylül Anayasası'nın 125. Maddesine dayanmaktadırlar.

(Anayasa madde 125. Kanun olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde, ayrıca milli güvenlik, kamu düzeni ve genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir).

Peki, TOKİ'ci Bayraktar ne diyor, maddenin gerekçesinde; "Can ve mal emniyetini korumayı temel amaç edinen bu Kanuna göre tesis edilen idari işlemlere karşı açılan davalarda yürütmenin durdurulması kararının verilmesini sınırlaya hüküm, Anayasanın söz konusu maddesiyle çizilen çerçeveye uygun düşmektedir."

Görüldüğü gibi; demokrasiyi geliştirdiğini, vesayet sistemini yıktığını söyleyen, bu şekilde halktan destek alan hükümet, iş ekonomiye, rant paylaşmaya gelince 12 Eylül anayasasına sığınmakta, ekonomik vesayetin en kralını kurmaktadır. İddia ediyorum; eğer bu yasa Meclis'ten geçerse Tayyip Erdoğan kral, Erdoğan Bayraktar vezir-i azam oluyor; istediklerini zengin edecek, istediklerini de F tipi konutlara hapsedeceklerdir. Bu yetkiler firavunluk yetkileridir.

- Bu kanunun uygulama alanlarında her türlü harita, plan, proje, arazi ve arsa düzenleme ve toplulaştırmaları ve diğer işlemlerini Bakanlık yapar ev yaptırır (Madde 6- 5). Yani yerel yönetimler tamamen devre dışıdır.

- Kamu ve özel sektör işbirliğine dayanan usuller uygulamaya, kat ve hâsılat karşılığı usuller de dâhil olmak üzere inşaat yapmaya ve yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye Bakanlık/TOKİ yetkilidir. Bu uygulamalar Kamu İhale Kanununa tabi idareler ile işbirliği içinde veya gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri ile özel hukuka tabi anlaşmalar çerçevesinde de yapabilir (Madde 6-ç,d). Anlaşılması zor bir cümle ama esasen işleri KİK'ten kaçırarak keyfi olarak yaptırma imkânı getirmektedir.

- Bu kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde dava açılabilir. Bu davalarda yürütmeyi durdurma kararı verilemez (Madde 6-9).

- Dönüşüm Gelirleri(Madde 7);
a. Çevre kanunu gereğince alınan çevre katkı payı ve cezaların % 50'si,
b. 2B gelirlerinin % 90'ı,
c. İller Bankası AŞ'nin yıllık kâr tutarının % 49'u,
d. Maliye Bakanlığının tahsis edeceği pay,
e. Kanunun uygulanmasından elde edilecek gelirler (çok büyük bir miktar olacağı sanılmaktadır),
f. Bu kanun kapsamında uygulamada bulunacak olan belediyelerin yatırıma ilişkin bütçelerinin % 5'i ile 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 80. Maddesi uyarınca tahsil edilen harçların % 50'si,
g. Her türlü şartlı ve şartsız bağış ve yardımlar (Bu da ne oluyor, rüşvet resmileştiriliyor mu? Bu madde ile bağış karşılığı büyük rantlar elde etmenin yolu açılıyor).

İlginçtir deprem vergileri ile bugüne kadar toplanan 50 milyar TL'den hiç söz edilmektedir.

- Bu kanun kapsamında yapılacak işlemler (devir, tescil, uygulamalar, noter, tapu, banka ve sigorta muameleleri?) her türlü harç ve bazı vergilerden muaftır (Madde 7-9). Bu madde açıkça ortaya koyuyor ki bu yasa ile rekabet kuralları devre dışı bırakılarak OYAK benzeri ayrıcalıklı bir yapı oluşturulmaktadır.

- Bu kanunda belirtilen iş, işlem ve hizmetlere tahsis edilmiş olan taşınır ve taşınmazlar ile her türlü hak ve alacaklar, para ve para hükmündeki kıymetli evrak, kamu amacına tahsis edilmiş sayılır ve bunlar hakkında haciz ve tedbir uygulanamaz (Madde 7-11).

Bu şekilde "dönüşüm hesabı" adı altında devlet bütçesine paralel ayrı bir bütçe oluşturulmakta; bu devasa(yüz milyarlarca TL'lik) miktardaki para Bakan'ın emrine verilmektedir. Türkiye'nin mevcut bütçesine yaklaşacağı sanılan bu paranın kullanımı her türlü idari ve yargısal denetimin dışında çıkarılmaktadır. Böyle bir imkân bu güne kadar kimseye nasip olmamıştır.

- Bu kanun uyarınca kamu kaynağı kullanılarak gerçekleştirilen her türlü mal ve hizmet alımları Kamu İhale Kanununun 21. Maddesi 1. Fıkra (b) bendinde belirtilen işlemlerden sayılır (Madde 8-1).
(KİK 21-1/b. Aşağıdaki belirtilen hallerde pazarlık usulü ile ihale yapılır: Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idarece önceden görünmeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması)
Görüldüğü gibi milyarlarca liralık ihaleleri pazarlık usulü ile istedikleri kişilere verebileceklerdir.
- Danışmanlık, yazılım, araştırma, harita, etüt, proje, kadastro, kamulaştırma, mikro bölgeleme, risk yönetimi ve sakınım planı çalışmaları, plan yapımı ve imar uygulamaları? KİK'e tabi olmaksızın ortak hizmet uygulamaları suretiyle yapılabilir (Medde 8-2).

- Kanun kapsamındaki uygulamaları (riskli yapıların tespiti, tahliyesi ve yıktırma iş ve işlemleri ile değerleme işlemleri) engelleyenler TCK'na göre cezalandırılır, Memurlar da ilgili kanunlara göre (Madde 8-3). Ne demek engelleyenler, ne yapmış olursak bu suçu işlemiş olacağız, örneğin bu kanun yasalaştıktan sonra böyle bir basın toplantısı yaparsam veya kışın ortasında yıkılan/ elektriği ve suyu kesilen binanın önünde basın açıklaması yaparsam engelleme suçunu işlemiş olur muyum?

- Bu kanun kapsamındaki uygulamalarda 657 sayılı kanun ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılmasına dair hükümlerine bağlı kalmaksızın personel çalıştırılabilir, bunların çalışma usulleri ve ücretleri Bakanlıkça tespit edilir (Madde 8-4). Bu madde ile yüksek ücretli yeni bir devlet arpalığı oluşturulmaktadır.

- Bu Kanun uyarınca yapılacak olan planlar İmar Kanunu ile imara ilişkin hükümler ihtiva eden özel kanunlar da dâhil olmak üzere diğer mevzuatta belirtilen kısıtlamalar ve askı ilan sürelerine bağlı değildir(Madde 9).

Bu kanun kapsamındaki iş ve işlemlerde, Zeytinciliğin Islahı Hk Kanun, Orman Kanunu, Milli Savunma Bakanlığı İskân İhtiyaçları? Kanunu, Askeri Yasak Bölge ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu, Turizm Teşvik Kanunu, Toprak Koruma Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu, Kıyı Kanunu, Mera Kanunu, Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanımı Kanunu? Ve bu kanunun uygulanmasını engelleyici hükümleri ve diğer kanunların (TABİKİ BOĞAZ KANUNU) bu kanuna aykırı hükümleri uygulanamaz
(Madde 9).

Değerli Basın Mensupları, bunların anlamı, çevreyi, tarihi, kültürü koruyan tüm yasaların iptal edilmesidir. Taksim'in planı ortada, daha dün Sultanahmet'te yapılanlar ortada, bu insanların sicili ortada; hiç kimsenin şüphesi olmasın bunlar İstanbul'u yağmalamanın yasal kılıfını hazırlıyorlar.

- Kanunda sadece bir yerde bir meslek kuruluşunun (TMMOB) adı geçiyor. Uyuşmazlık hallerinde görevlendirilecek bilirkişilerin listelerinin yapılması ile TMMOB bağlı odalar yetkilendiriliyor
(Madde 12).

- Bu kanun, Türkiye Cumhuriyetinde geçmişte siyasi nedenlerle yapılanlardan sonra en kapsamlı zorunlu göç ve iskân uygulamaları getirecektir. Madde 16: "Afet riski veya fen, sanat ve sağlık kurallarına aykırılık sebebiyle veya Bakanlar Kurulunca belirlenen özel proje alanlarında gerçekleştirilecek olan yeniden iskan uygulamalarında, buralardaki yerleşim merkezlerinde yaşayan ailelerin daha elverişli yerlerde iskanları ile köye dönüş projeleri çerçevesindeki iskan çalışmaları?. bu Kanun hükümlerine göre yapılır."

- Kentleri toplu konu alanları ve alışveriş merkezlerine çevirmeyi amaçlayan ve TBMM'sinden kaçırılarak oldubitti ile hazırlanan 29.06.2011 tarih ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararnamenin kendilerince eksikleri de bu kanunla tamamlamaktadırlar ve bu şekilde aşağıdaki işleri de afet çerçevesine almaktadır. Madde 18:

"Gecekondu, kıyı alanları ve tesisleri ile niteliğinin bozulması nedeniyle orman ve mera dışına çıkarılan alanlar dâhil, kentsel ve kırsal alan ve yerleşmelerde yapılacak iyileştirme, yenileme ve dönüşüm uygulamalarında idarece uyulacak usul ve esasları belirlemek; Bakanlıkça belirlenen finans ve ticaret merkezleri, fuar ve sergi alanları, eğlence merkezleri, şehirlerin ana giriş düzenlemeleri gibi şehirlerin marka değerini arttırmaya ve şehir gelişmelerine katkı sağlayacak özel proje alanları ve özel yapım gerektiren yapılaşmalara dair her türlü ve ölçekte etüt, harita, plan, parselasyon planı ve yapı projelerini yapmak, yaptırmak, onaylamak, kamulaştırma ve ruhsat işlerinin gerçekleştirilmesini sağlamak, yapı kullanma izinlerini vermek ve bu alanlarda kat mülkiyeti kurulmasını temin etmek; 2/3/1984 tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ile 20/7/1996 tarihli ve 775 sayılı Gece Kondu Kanunu uyarınca Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan uygulamalara ilişkin her tür ve ölçekte etüt, harita, plan ve parselasyon planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak, ruhsat işlerini gerçekleştirmek, yapı kullanım izinlerini vermek ve bu alanlarda kat mülkiyetinin kurulmasını sağlamak."
Bundan böyle "belirlenen finans ve ticaret merkezleri, fuar ve sergi alanları, eğlence merkezleri, şehirlerin ana giriş düzenlemeleri gibi şehirlerin marka değerini arttırmaya ve şehir gelişmelerine katkı sağlayacak özel proje alanları ve özel yapım gerektiren yapılaşmalar" afet çerçevesinden yapılacaktır.

Netice olarak;

Görüldüğü gibi bu yasa tasarısı deprem için güvenli konutlar yapmayı değil, her şeyi rant olarak görenler ve onların finansörü olacak uluslararası sermeyenin ülkeyi yağmalaması için hazırlanmıştır. Bu tasarı yasalaşır ve uygulanırsa sadece İstanbul'da en az 500 milyar dolarlık rant yaratılıp paylaşılacaktır ve İstanbul, İstanbul olmaktan çıkacaktır.
10 yıla yakın bir süreden beri iktidarda olan ancak bugüne kadar deprem için tek çivi çakmayan Ak Parti'nin eserleri ortadadır; sicili bellidir, İstanbul'u bugünkü hale getirenlerin elinde bu yasa ile neler olabileceğini düşünmek bile korkutucudur.
Bu yasa ile deprem dönüşümü olmaz; bu yasanın bu haliyle çıkması ülke için felaket olur.

GÜLŞEN YİĞİT


Güncelleme Tarihi: 18 Şubat 2012, 14:09
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER