Ataşehir'de Kendi Mekanımda Sahneye Çıkacağım

Volkan Konak bu akşam Ghetto sahnesinde çıkıyor. Ama ıstanbullu müzikseverler çok yakında onu kendi mekanında ziyaret edecek.

Ataşehir'de Kendi Mekanımda Sahneye Çıkacağım
Performansını bar kültürüne borçlu olduğunu söyleyen Kuzeyin Oğlu, Ali Ağaoğlu’nun kendisine tahsis ettiği yerde bir jazz club açma hazırlığında... “Özgürlüğüme ve rahatıma düşkün olduğum için başkasının mekanında kendimi üvey evlat gibi hissediyorum. Kendi mekanımda biraz derebeylik yaşayayım” diyen Konak’la buluştuk, yeni albümünü, yeni mekanını, kadınları ve ailesini konuştuk.Yeni albümünüz için yoğun bir koşuşturma içindesiniz... Nasıl gidiyor hazırlıklar, nasıl şarkılar var bu albümde?   

- Uzun zamandan beri bu albüm için uğraşıyoruz. Ocak ayı sonu ya da şubat ayı başı gibi de çıkarmayı planlıyoruz. şarkılar yine Volkanca, sıcak, samimi duygularla hazırlandı. Stüdyo kayıt dönemi iki ay sürdü. Son albümüm “Mimoza” çıkalı üç yıl oldu. Bu süre zarfında iyi şarj oldum. Albümümüz de çok güzel oldu. ınsanlarımız ana sütü gibi nasiplensinler, tertemiz lekesiz kullansınlar.
    
Şarkılar kime ait?

- Üç tanesi bana ait. Neşet Ertaş’ın çok özel bir şarkısı var. Zeki Müren’den bir şarkı var. 3 Hürel grubunun 30 sene önce okuduğu bir Karadeniz eseri var. Alevi kültürünü yansıtan bir türkümüz var. Farklı lezzetlerin bir araya geldiği bir albüm.

Daha öncekilerde olduğu gibi bu albümde yine aşk şarkıları mı ağırlıkta olacak?

- Aşk, gurbet, ölüm, kadına kıymet... Kısacası hayatın gerçekleri var. Ne varsa var ama en önemli şey samimiyet var.

Duygusal şarkılarınız ağırlıkta olduğu için kadın dinleyici sayınız epey fazla... Siz ne diyorsunuz bu duruma?

- Kadın nüans ve duygulara dikkat eder, hayatı daha çok ciddiye alır. Ben de duygu ve duyarlılık olarak kendimi kadınlara hep daha yakın hissetmişimdir. Lisede bile erkekten çok kız arkadaşım vardı. Yani erkeklerle dertleşmek bana yetmiyor bazen. Kadınlarla yelpazesi daha geniş konularda dertleşebiliyor, daha iyi senkron tutturabiliyorum. Bir de onlar gibi duygusal ve sulu gözlüyüm. Ayrıca kadınların çok önemli bir seviye olduğunu düşünüyorum. Kadının olmadığı yerde seviye yoktur. Onlar da beni algılıyorlar ve aramızda iyi bir dostluk var. Ama nefesin nefese vurması gibi külüstür bir beklenti içinde olmadık hiçbir zaman. Aramızda başka bir aşk yaşanıyor.

SULUGÖZLÜ OLMAMLA GURUR DUYUYORUM

Toplumumuzda genelde “Erkekler ağlamaz” diye bir algı vardır... Ama siz sulu gözlü olduğunuzu çok rahat söylüyorsunuz...

- Ben cesur bir insanım... Kötü insanın gözyaşı olmaz, iyi insanın gözyaşı olur. Kötü insan kurumuş ağaç gibidir. Onun gölgesi bile olmaz. O yüzden nemli gözlü insan, dalları, yaprakları, meyveleri olan bir ağaç gibidir. ınsanlar gider onun altında serinler, ferahlar. Yani nemli gözlü insandan çekinmeyin, korkmayın. Ama eğer bir insanın gözyaşı yoksa, o insanın en fazla gözü kızarır. Gözü kızaran insandan da uzak durmak lazım. O yüzden sulu gözlü olmamla gurur duyuyorum. Seviyorum gözyaşımı. O gözyaşlarını saklayan arkadaşlara da şunu söylüyorum: “Ağlayın da rahatlayın. Ağlamak iyidir...” Ama güldüğümde de ağız dolusu gülerim. Belki de Karadenizliliğimden, biz hep uçlarda yaşarız. ınanılmaz neşeliyimdir. Hatta bir yere gittiğimde insanlar etrafıma toplanır, “hadi biz güldür” derler.

Fıkralar mı anlatıyorsunuz?

- Yaşanmışlıklar, fıkralar... Kendi kendime eleştiriler de yaparım. Bazen kendi yaptığım saçmalıkları anlatırım.

Bu arada yeni bir mekan açma telaşı içindeymişsiniz... Aklınızdaki konsept nedir?

- İnsanlar benim performansımı beğeniyorlarsa bunu bar müzisyenliğine borçluyum. Çünkü bar müzisyenliği ağır bir işçiliktir. Ben 15 sene mekancılık yaptım. İnsanları kendi evimdeymiş gibi ağırlamayı çok seviyorum. Ataşehir’de bir jazz club açacağız. ıstanbul’da bir iki jazz club var ama yeterli değil. Tabii hep jazz müzik olmayacak mekanda. Mesela Fazıl da olur, etnik müzik de olur. Ben de çıkarım bir akşam söylerim. Ali Ağaoğlu ile konuştuk. Kafasında belirlediği bir yer var, orayı bana tahsis edecek. Üyelik sistemi olacak, sadece dijital kartı olanlar girebilecek. Aynı zamanda damsız girilemeyen bir yer olacak. Oraya gelecek insanları benim oturma odama gelen konuklarım gibi görüyorum. Onları mutlu edip ağırlamak bana huzur veriyor. Bir de özgürlüğüme ve rahatıma düşkün olduğum için başkasının mekanında kendimi üvey evlat gibi hissediyorum. Kendi mekanımda biraz derebeylik yaşamak istiyorum.

ÇOCUKLARIM EN GÜZEL BESTELERİM


2010 yılında ikinci kez baba oldunuz... Çocuklarınızla aranız nasıl? 

- Çok iyi. Çocuklarım bence en güzel bestelerim. Benim abim çok kez evlendi, dört çocuk yaptı. Ona kızıyordum, “50 yaşından sonra çocuk mu yapılır? Bizi rezil eiyorsun!” diyordum. şimdi bakıyorum da abim haklıymış. Çocukları çok seviyorum. Devamı neden gelmesin diye düşünüyorum. Çocuklar muhteşem bir resim, muhteşem bir beste.

Nasıl bir babasınız?

- Fedakâr bir babayım, ama çok da vıcık vıcık değilim. Onlara çok zaman ayıramıyor, çok temas içinde ve yakın bir baba olamıyorum. Bizim mesleğimiz zor meslek, hep çok çalışmak lazım. Tanınmışlık, ünlü olmak kolay değil. Bunun bedeli ağır. Dolayısıyla çocuklarımla çok vakit geçiremiyorum.

Daha çok vakit geçirmek ister miydiniz onlarla?

- Çok çabuk sıkılıyorum ben. 15 dakika mıncıklayayım yeter! Bazı babalar vardır çocuklarıyla alışverişe giderler, gezerler. Onu ben yapamıyorum işte. O durum benim metabolizmamda yok. Yapı meselesi.

KAFA GÜZELLEŞİNCE KONSER SÖZÜ VERDİM

Son olarak, Ghetto’daki konserden bahsedelim... Nereden çıktı bu fikir ve nasıl bir konser bekliyor sevenlerinizi?

- Ghetto’nun mekanını çok sevdim. Oradan ayrı bir elektrik aldım. Orada performans sergileyen bir grubu dinlemeye iki-üç kez gittim. Çok sevdim mekanı, sahneye de çıktım gittiğim konserde. Gecenin ilerleyen saatlerinde, kafa da güzelleşince söz verdim “Ben de çalacağım bu mekanda” diye. Ama söz verdiğimden değil, isteyerek müzik yapacağım orada. Bar müzisyenliği yaptığım yıllardaki idealistlikle müzik yapacağım. O amatör ruh ile. Gelsinler orada büyük bir aşk yaşayalım. Biraz küçük bir mekan ama sığamazlarsa gelsinler sahnede bizimle otursunlar. Ben çok zaman insanları yanıma alıp sahnede oturtmuşumdur. Hatta yorulan biri olursa sahne sandalyemi ona verip oturtabilirim bile. Biz kenarda takılırız, sorun değil.

Yeni albümden şarkılar da seslendirecek misiniz?

- Vallahi belli olmaz. Eşref saati gelirse, birkaç kadeh de içersek...

PARA UMRUMDA DEĞİL BENİM KIBLEM İNSAN

Gelen reklam tekliflerini reddettiğinizi söylemişsiniz... Bunun özel bir nedeni var mı?

- Sadece reklam değil dizi ve sinema oyunculuğu teklifleri de geliyor. Ama ben herkes işini yapmalı diye düşünüyorum. Sekiz sene müzik okumuşum, şimdi mesleğimin üzerine basarak başka alanlara gidersem mesleğime saygısızlık yapmış olurum.

Bu konuda gayet netsiniz... Yani size bu tarz tekliflerle gelenleri direkt reddediyorsunuz, öyle mi?

- Hayatı boyunca zigzagları olan, yalpalayan biri olmadım. O yüzden bazı cesur ve sivri açıklamalarım var. Sonuçta açığı olanlar korkak ve ezik olur. Açığım olmadığı için ben açıkça konuşuyorum. “Müziğim dışında bir iş yapmayacağım, bana gelmeyin” diyorum. Reklam filminde oynamak para demek. Hayatım boyunca para umrumda olmadı. Benim kıblem insandır. Mesleğimi icra ederken gelen paraya “yok” demiyorum. Ama para için de kıçımı yırtmıyorum. Tavırlı ve minnetsiz yapıyorum işimi. Ben şimdi “Komşular gelin kapağı açınca altından kontör çıkıyor... şu boya da iyi boya” diyemem. O zaman inandırıcılığını kaybedersin. Para için yapılan işlerde duygulardan uzaklaşırsın. Bir sanatçı repo, borsa bilmemeli. Faiz kovalamamalı, arsa alıp parselleyip satmamalı. Yani ticarete girmemeli. Sanatçı vefa ve duygudan beslenmeli. Reklamda, dizide, sinemada oynamak benim tarzım değil. Yeteneğim olsa da yapmam.

Yeteneğinizin olduğunu düşünüyor musunuz?

- Evet, tiyatro yeteneğim olduğunu düşünüyorum. Ailemde var çünkü. Sahnede de o tiyatral yönümü kullanıyorum zaten.

Kaynak : hüriyyet Kelebek

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER