Metin Münir Kaybolan arıların sırları ile ilgili yazı yazdı. İşte o yazısı:
Türkiye
dahil dünyanın birçok ülkesinde arılar kitle halinde kayboluyor. Bir
sabah içi bal dolu kovanlardan çıkıyorlar ve bir daha geri dönmüyorlar.
Arkalarında neden geri dönmemiş olabileceklerine dair hiçbir ipucu
bırakmıyorlar. Ne ölüleri bulunuyor ne de başka bir yere göç ettiklerine
dair emare...
Bu endişe verici bir gelişmedir çünkü arılar doğadaki en önemli görevlerden birini yapıyorlar. Bu görev döllendirmedir.
Bir
kovanın arıları günde yüz bin çiçek döllendirir. Çiçekten çiçeğe
dolaşırken erkek polenlerle dişi polenleri buluşturur. Bu buluşmadan
tohum, meyve meydana gelir.
Nasıl erkek olmadan kadın hamile
kalamazsa, arı olmadan da birçok bitki çoğalamaz. Meyve, sebze,
yenilebilir otlar, çiçekler ve fındık ceviz gibi sert kabuklu yemişlerin
yüzde sekseni arılar tarafından döllenir.
“Yediğimiz üç sokumdan birini arılara borçluyuz” diyor bir uzman.
Albert
Einstein’in birçok konuda olduğu gibi bu konuda da klasikleşmiş bir
lafı var: “Eğer arı yeryüzünden kaybolursa en fazla dört yıl sonra insan
da kaybolur. Arı yoksa döllenme yoktur, döllenme yoksa insan yoktur.”
Arıların
neden kaybolduğunu öğrenmek için Amerika Birleşik Devletleri’ne
gideceğiz. Arılar 2007’de birdenbire burada kaybolmaya başladı. Bazı
yerlerde yüzlerce kovan birdenbire boşalıyordu. Pennsylvania eyaletinde
arılar bir günde bir arıcının üç bin kovanını birden terk etti.
Amerikalı
arıcılar ortalığı velveleye verince diğer ülkelerdeki arıcılardan da
ses gelmeye başladı. Fransa’dan Japonya’ya, Türkiye’den İngiltere’ye
sayısız ülkede benzer kayıplar olduğu ortaya çıktı.
Bilim
adamları bu esrarengiz yok oluşa Koloni Çöküş Sendromu adı verdiler.
(Bir kovan grubunun meydana getirdiği arılara koloni denir.) Birçok
suçlu incelendi: Parazitler, bakteriler, genetiği ile oynanmış bitkiler,
arıların yön bulma organlarını etkilemesi mümkün cep telefonları,
sırayla sanık sandalyesine oturtuldu. Ama suçlu bunların arasında
değildi.
Diğer bütün olası nedenler elendikten sonra gözler yavaş
yavaş Amerika’nın tarımdan çok endüstriye benzeyen, mono-culture
denilen, tek ürün ağırlıklı üretim tarzına çevrildi.
Çünkü organik
tarım yapan yerlerde, doğal haline bırakılmış arılarda bir sorun yoktu.
Kayıplar “gezgin” diye tarif edilen, her yıl döllenme görevi yapmak
üzere tek ürün üretim bölgelerine taşınan arılarda yaşanıyordu.
ABD’de
mono-culture küçük ülke büyüklüğünde alanları tek bitkiye, örneğin
badem veya kiraza, tahsis etmek demektir. Buralarda başka bitkilerin
yaşamasına izin verilmez onun için buralarda yılda sadece birkaç hafta
dışında çiçek yoktur. Çiçek olmadığı için de arı yoktur.
Her yıl ilkbahara doğru, TIR’lara yüklü kovanlarda milyarlarca arı, ABD’nin birçok eyaletinden tek ürün bölgelerine taşınır.
Florida
arıcıları şubat ayının sonundan başlayarak arılarını yükleyip
Kaliforniya’nın dev badem ve narenciye plantasyonlarına götürürler. Dört
bin kilometreden uzun olan yolu kat etmek bir hafta kadar sürer.
Mart ortalarında arılar Florida’ya geri getirilir. Mayısta Kanada hududundaki kiraz plantasyonları için yeniden yola çıkılır.
ABD’deki
arıcılar gelirlerinin yüzde yetmişini baldan değil arılarını bu şekilde
çalıştırmaktan kazanıyor. Amerika’nın yeni köleleri arılardır.
İşte bu çalışmadan döndükten sonradır ki arılar ortadan kayboluyor.
“Kaliforniya’ya
götürdüğüm arılar geri geldikten birkaç hafta sonra kaybolmaya
başlıyor” diye konuştu bir arıcı. “Florida’da bıraktıklarımda hiçbir şey
yok.”
Ama neden? Yarın anlatacağım.