Siz dünyayı bir baştan bir başa ölçtünüz; ırmaklar üzerine köprüler kurdunuz, dağlarda arabalarla yollar açtınız, çölleri iskan ettiniz, disiplin ve emirlerinizle onları güzelleştirdiniz.
Şimdi dünyanın ve bütün ulusların
yasa ve geleneklerini gösteren rehberlere gereksinimi kalmadı.
Çünkü siz,
Dünya için bir rehber oldunuz,
Bütün kapıları açtınız ve
Onları gözleri ile görmesi olanağını herkese verdiniz.
*Romalı bir seyyahın (Aristide) İmparatora yolladığı mektuptan
Ister ilk çağlarda tüccarların yaptıkları geziler ister biraz ötede Marco Polo’ların gerçekleştirdiği dünya gezileri başlangıç alınsın turizm dünya kültürlerinin birbirini görmesinde en etkin araçlardan biri olageldi.
Devrimlerle üretim biçimlerinin değişmesi, toplumlara daha fazla hizmet ve mal bulma olanağı sunarken, insanların ve kültürlerin bir yerden bir başka yere taşınması ilkçağlardan bu yana inanılmaz derecede hızlandı. Önceleri bireysel olarak yapılan geziler zamanla sözünü ettiğimiz üretim devrimlerinden sonra ve özellikle de taşıma araçlarının gelişmesiyle 19.Yüzyıla doğru kitlesel bir yapı kazandı.
Seyahat endüstrisinde Thomas Cook, Cooperative Holiday Association, Natur Freunde ile başladığı kabul edilen kitle halinde seyahat zamanla hükümetlerin ve kurumların devreye girmesiyle daha organize bir hal aldı.
Diğer yandan ilk zamanlarında varlıklı insanların gerçekleştirebildiği seyahatler toplumların üretim yapılarının, araçlarının ve ilişkilerinin gelişmesiyle düşük gelirli insanların da katılabildiği bir faaliyet haline geldi.
1840’lı yıllarda Cook’un başlattığı seyahat acentalığı, seyahatin ve turizmin kurumsal anlamda ilk ciddi adımı olarak kabul ediliyor. Cook’u izleyen kişi ve kurumlardan bu yana seyahat ve turizm, ülkelerin ödemeler dengesinden istihdamına, sosyal refahından toplumlararası uzlaşmanın sağlanmasına kadar bütün iktisadi ve sosyal değişkene imzasını attı.
Seyahatın yaygınlaşmaya başlaması beraberinde kurumsallaşmayı ve bu kurumların toplumsal zemininin yaratılmasını da gündeme getirdi. 19.Yüzyıl başlarına doğru bütün dünyada organize olmaya başlayan seyahat ve turizm endüstrisi, bir yanda turizm bakanlıkları diğer yanda acenta ve operatörlerin kurduğu birlik, dernek ve kurumlarla ülkelerin genel politikaları içine girmeye başladı.
Dünya’da 19.yüzyılın ortalarında başlayan seyahat acentalığı ve turizm Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarında filizlenmeye başladı. Aslında turizmle doğrudan ilgisi olan ancak o dönemin (Osmanlı) kendi yapısı içinde ayrı bir yere sahip olan yeniden yapılanma çalışmalarıyla Türkiye’ye getirilen buharlı gemiler Türkiye’de turizmle ilgili ilk hareketler olarak görülebilir.
II. Mahmut döneminde Kırlangıç (swift) adlı buharlı geminin Artemis öncülüğünde alımıyla başlayan deniz taşımacılığı 1829 yılında Tersane-i Amire tarafından alınan Kebir ve Sagir buharlı gemilerinin alınmasıyla gelişmeye başladı. Aynı yıllarda Aynalıkavak Tersanesi’nde Eser-i Hayır gemisinin yapımına başlandı. Aynı tersaneden, Mesir-i Bahri ve Tair-i Bahri adında iki gemi daha çıktı. Bu gemilerle Bandırma ve Tekirdağ seferleri yapılmaya başlandı. Bu gemiler aynı zamanda Türkiye Denizcilik Işletmeleri Genel Müdürlüğü’nün de başlangıcı oldu. Bu gemilerin ardından 1838 yılında Fransa seferi yapmak üzere Peyki Sevket vapuru inşaa edildi.
1863 yılında Sultanahmet Meydanında düzenlenen Sergi-i Umumi-i Osmani, Osmanlı döneminde iç turizme yönelik ilk faaliyetler arasında yer aldı. Bu yıllarda seyahat acentası olarak faaliyet gösteren bir şirket de yer alıyor; İngiltere oteli sahibi Mösyö Misiri’nin kurduğu acenta 75 Osmanlı lirasına 42 günlük Avrupa gezisi düzenliyor.
Diğer yandan, Türkiye turizminin gelişme safhalarından biri olarak kabul edilen tercüman ve rehberlik 1800’lü yıllarda ciddi gelişmeler kaydetti. Yasal adını 29 Ekim 1890 yılındaki 190 sayılı nizamname ile atılan Tercüman Rehberlik 1914 yılından 1923 yılına kadar resmi olmayan ancak amatör (Esat Tomruk, Kıbrıslı Hayri Bey gibi gönüllü kişiler) bazı grupların önderliğinde gelişti. Cumhuriyet sonrası dönemde ise Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı, Türkiye Milli Talebe Federasyonu gibi kurumlarda açılan kurslarla da Türkiye dünyanın en iyi tercümanlarını yetiştirmeyi başardı.
Cumhuriyet öncesi dönemin bir diğer ayağını da 1919 yılında Istanbul’a gelen Orient Express firmasının sektöre getirdiği canlılık oluşturdu. Bu firma,1919 yılında Istanbul’u da içeren bir hat ile (Simplon Orient Express) Türkiye’ye geldi. Taşımacılıkta meydana gelen gelişmeler yabancı şirketlerin Türkiye’de yatırım yapmasına neden oldu.
Wagons Lits, 1924 yılında Türkiye’de yataklı vagon sözleşmesi yaptı ve Türkiye’nin ilk yataklı vagon seferi 23 Temmuz 1924 yılında faaliyete geçti. Bundan sonra 26 Temmuz 1924 tarihinde Haydarpaşa-Ankara yataklı vagon hizmete girdi. Haftada üç gün olan seferler 20 Ekim 1924 tarihinden itibaren günübirlik sefer haline dönüştü. Diğer yandan ilk yemekli vagon hizmeti ise 7 Aralık 1925 tarihinde Haydarpaşa-Sincanköy hattında gerçekleştirildi. Bu uygulama 1926 yılında Ankara’ya kadar uzandı.
Bu uygulamalardan sonra Ağustos 1927’de Haydarpaşa-Ankara arasında Lüx Anadolu Expres’i hizmete girdi. Bu hatlardan sonra 1926 yılında Ankara-Izmir, 1927’de Haydarpaşa-Trablusşam, 1930’da Haydarpaşa-Sivas, 1932’de Toros Expres’i ve 1935 yılında Haydarpaşa-Elazığ hatlarında yataklı vagonlar hizmete girdi.
Orient Express 1962 yılında son seferine çıkarken, uçak sanayinin gelişimi ve seyahatlerde kullanımı demiryollarının bir ölçüde güç yitirmesine neden oldu. Wagons Lists 1972 yılında tesis ve vagonlarını DDY’ye devrederek Türkiye’den ayrıldı.
Cumhuriyet öncesi dönemde konaklama sektöründe de birkaç önemli adım atıldı. Buların başında 1898 yılında kurulan ve Türkiye’nin ilk Otelcilik Uzman Okulunun açılması çalışmalarının yapıldığı Pera Palas ve 1841 ’de Türkiye’nin ilk oteli olma sıfatını taşıyan Otel d’angleteer ve 1892 yılında açılan Büyük Londra Oteli geliyor. Yabancı şirketlerin özellikle de acenta taşımacılık alanında çalışanların başlattıkları konaklama yatırımları, birkaç istisna sayılmazsa Türkiye’nin ilk konaklama tesisleri sayılabilir. Aslında Türkiye’de, çok eskiden beri seyyahların uğradığı ve kaldığı kervansaray vb konaklama birimleri bulunuyordu. Ancak turistik anlamda ilk ciddi tesisler bu üç oteldir. Bunların yanında Petersburg, Lüxemburg, Paris, Univers, Grande Bretange, Bizans, Orient, Elysee Françis, Grand Balcon, Peşte ve Tobias otelleri de bu dönemin otelleri arasında yer aldı.
Türkiye 1923 yılıyla birlikte yeni bir topluma dönüşümün ilk adımlarını atarken tepeden tırnağa her kurumuyla yeniden yapılanmaya başladı. Cumhuriyet, turizm alanında da bir dizi atılımın başlangıcı oldu. 1920’li yıllarda turizm alanında faaliyet gösteren beş kadar kurumun varlığından söz edilir. Yabancı firmaların Türkiye’ye gelişleriyle paralel bir gelişim kaydeden yerel acenta ve firmalar ilkin bilet satışları ve pasaport işlemleri gibi faaliyetlerle turizme adım attılar.
O dönemde
turizm ve acentacılık faaliyetlerinde adı geçen kurumlardan ilki, 18 Ekim 1923 tarihinde Beyoğlu Pera Palas otelinde faaliyete geçen Milli Türk Seyahat Acentalığı Ziya ve Şürekası (NATTA)’dır. NATTA’dan önce, NATTA’yı kuran Nurizade Ziya’nın sözünü ettiği iki şirket daha vardır; ilki, Türk Seyahat Yazıhanesi, Ziya ve Şürakası ve ikincisi de Türk Seyahat Acentalığı. Nurizade Ziya Bey’in yanında Vital Ojalvo, Ziya Fehmi Bey ve Edmond Arditi NATTA’nın kuruluşunda adları geçen diğer kişilerdir.
NATTA bilet satışlarıyla birlikte otomobil kiralama, broşür basma, rehber sağlama, iç ve dış seyahatler düzenleme gibi faaliyetlerde bulunuyordu. NATTA aynı zamanda gerçekleştirdiği bu faaliyetlerle Uluslararası Seyahat Acentaları Federasyonu FIA’ya üye olurken, bu federasyonun Türkiye bölümü listesinde NATTA ve PASRAPID adlarında iki acenta yer alıyordu. Bu yılların önçü kurumu NATTA, Uluslararası Turizm Örgütleri Birliği’ne (AGOT) de üye idi. Sektörün diğer üyesi Türk Seyyahın Cemiyeti (bugünkü Türk Turing) ile ilişkileri çok iyi olan NATTA bu kurumla ortak organizasyonlar da düzenledi ve 1940 yılında Türkiye turizm sektörüne bıraktığı mirasla kapandı.
NATTA’nın yanında anılan bir diğer kuruluş da, PASSRAPID’dir. Yurtdışından gelen ve yurtdışına gidenlerin pasaport işlemleri, gelenlere rehber sağlama, otel ve pansiyon kiralama, vapur ve tren biletleri satma gibi faaliyetlerde bulunan PASRAPID (Milli Türk Seyahat Şirketi) 1927-37 yılları arasında faaliyet gösterdi. Bu şirket 1927 yılında Emniyet Seyahat Şirketi adıyla faaliyetine başladı. Şirketin 1931 yılındaki istanbul Ticaret Odasındaki kayıtlı adı ise Mehmet Hayri ve Sait Beyler Emniyet şirketidir. PASRAPID, 1937 yılında kapandı.
Cumhuriyetin erken dönem acentalarından diğerleri Yine 1920’li yıllarda adı sıklıkla bilet satış işinde geçen ancak kendileri hakkında tam bilgi edinemediğimiz TUTTA, Le Globe Vapur ve Seyyahin Acenteliği, Buleks ve Nihad ve Şevki Seyahat Acentesi’dir.
Cumhuriyet Türkiye’sinin turizm alanında attığı olumlu ilk adımlardan birini Türkiye Seyyahın Cemiyeti (Bugünkü Turing Otomobil Kurumu)’nun kurulmasıdır. Atatürk’ün ve cumhuriyet önde gelenlerinin girişimleriyle kurulan Turing, Türkiye’nin ilk tanıtım afişleri, yol haritaları, otel rehberleri ve broşürleri gibi ilklere imza atarken o dönemde kurulmuş olan TUTTA, NATTA ve yukarıda adı geçenlerle birlikte Türkiye acentacılığının tohumlarını attılar.
Seyyahın Cemiyeti ilkin kruvaziyerlerle gelenlerin girişlerini kolaylaştırmak için faaliyetlerde bulundu. Bu dönemde Cemiyet Şirketi Hayriye ve Seyri Sefain idarelerini bir araya getirerek turistlerin vapurlarla taşınma ilkelerinin belirlenmesinde ana rolü üstlendi. Aynı zamanda Şehremaneti ile yapılan çalışmada, taksi, kayıkçı ve hamal tarifeleri belirlendi. Cemiyet rehberlik kurumunun düzenlenmesi ve ruhsat verilmesi, vize işlemlerinin kolaylaştırılması gibi faaliyetlerde bulundu.
Bu gelişmelerin yanında taşımacılık alanında 1924 yılında Türkiye’nin ilk yataklı vagonunun hizmete girmesi, denizcilik alanında Seyir Sefain Idaresi’nin kurulması turizm alanında atılan diğer önemli adımlardır.
Turizmle ilgili bir diğer alan olan havacılık Cumhuriyet döneminde Türkiye Teyyare Cemiyetinin kurulmasıyla ilk adımlarını attı. 1925 yılında kurulan Cemiyet 1933 yılında Türk Havayolları Işletme Idaresi adını aldı. THY’nın temellerini atan kurum, o zamanlar dünyadaki havayolları ile aynı dönemde faaliyete başladı. 5 uçak ve 28 koltukla faaliyete başlayan THY, Lufthansa, KLM, Imperal Airways, Aero Expresso gibi havayolu şirketleriyle neredeyse aynı dönemin kurumları oldular.
THY’nin kurulmasının ardından 1926 yılında şimdiki Air France’ın ilk hali olan Cidna ve Aer Expresso havayolları Türkiye ile istanbul-Romanya ve Istanbul-Italya seferleri için anlaşmalar yaptı ancak bu yaşama geçirilemedi.
1930’lu yıllara gelinirken Türkiye’ye gelen turist sayısı 45-50 bin dolayına çıktı ve turizm sektörü hükümetler düzeyinde de dikkate alınmaya başlandı. Türkiye turizmi 1930 yılında ikinci önemli adımını attı.
Bu yıl Dahiliye Vekaleti Emniyeti Umumiye Müdürüyeti bünyesinde turizm işleriyle sorumlu bir şube kuruldu. Aynı yıl Istanbul Belediyesi’nde Iktisat Işleri Müdürüyetine bağlı bir turizm şubesi açıldı. Bu yılın en önemli olayı da Uluslararası Turizm Birliği’nin (AIT) Kongresinin Istanbul’da yapılması oldu.
Ardından gelen dönemde Cumhuriyette devletçilik ilkesinin ağır basmasıyla birlikte devlet/kamu girişimleri ekonomik ve sosyal alanda ağırlığını artırdı ve devlet bütün sektörlerde yaptığı yatırımlarla dikkat çekti. Devletçilik ilkesinin ağır basmasının altında elbette dünya ekonomilerinin içine girdiği iktisadi daralmanın etkisi de büyüktür. Bu dönemde dünya ekonomilerinin ve liberal okulun yıkılan tüm teorileri de devletçilik ilkesi ile revizyondan geçerek düzeni yeniden idame etti.
Ağır iktisadi koşullar altında kalan bu dönemde her alanda kurumsallaşmaya giden devlet, turizm alanında da ilk adımları attı. Ancak artan turist talebi karşısında ne devlet ne de özel sektör ciddi bir atılım yaptı. Bu dönemde hatırı sayılır gelişmelerden biri de (1931-32) Balkan ülkelerinin turizm sorunlarının tartışıldığı iki toplantının gerçekleştirilmesi oldu. Bu toplantıların ilki Istanbul’da yapıldı.
Program ve bütçede turizm
Kurumlarını yavaş yavaş oluşturmaya başlayan Cumhuriyet, diğer ülkelerin turizmden elde ettikleri gelirleri baz alarak dünyanın gelişmekte olan bu sektörüne reel bir yatırım yapılmasını daha mantıklı bir süreçte ele almaya başladı. Bu gelişmelerin ardından Türkiye’de turizm ilk kez Şakir Bey’in Iktisat Vekilliği döneminde hükümet programı ve bütçesine girdi. Ardından Celal Bayar’ın Iktisat Vekaleti döneminde yeniden ele alındı. Artık turizmle ilgilenen ayrı bir birimin kurulması gerekliliği kabul edildi ve 1934 yılında ilk kez İktisat Bakanlığı’nın Dış Ticaret Dairesi’ne bağlı TÜRK OFİS adında bir büro kuruldu.
Yine aynı yılda Iktisat Vekaleti Teşkilat ve Vazifeleri 2450 sayılı yasada, kamu hizmetleri arasında Turizmin de adı geçiyor ve turizmde Neşriyat, propaganda ve turizm Işleri adında bir çalışma grubu oluşuyor.
Hızlanan çalışmalar bir yandan kurumların yasal ve fiili düzeyde oluşturulmasına katkıda bulunurken Türkiye 1936 yılında 80 bin dolayında yabancı turisti konuk edebilecek kapasiteye ulaştı.
Cumhuriyet öncesi dönemde kurulan otellerin yanında turizmde taleplerin artamaya başlaması bir yandan konaklama tesisleri ve altyapı olanaklarının artırılmasını gerekli kıldı. Bu dönemde bu alanda herhangi bir yatırım kaydedilmezken Türkiye’nin konuklara sunabildiği yatak sayısı 25 bin dolayındaydı. Bu yatakların ancak bin kadarının uluslararası hizmet düzeyinde olduğu ileri sürülüyordu.
Gelişmeler turizm alanındaki kurumsallaşmanın gerekliliğini artırırken TC hükümetleri de bakanlıklar içinde turizme yer açmaya çalışıyorlardı. 1937 Celal Bayar hükümetinde, Vedat Nedim Tör’ün başında olduğu Iktisat Bakanlığı içinde bir Turizm Müdürlüğü kuruldu. Bu müdürlüğün gerçekleştirdiği birkaç faaliyet arasında turist girişlerini ilişkin yasal düzenlemeler kayda değer ilk çalışma olarak nitelendirilir.
Türkiye turizmi gelişimini bu yılarda yurt çapına yaylamaya başladı. 1936 yılında Izmir Uluslararası Fuarı’nın açılışından sonra Istanbul Merkezli olan turizm Izmir ve Ege bölgesine doğru genişlemeye başladı. Artık bazı turistik bölgeler ortaya çıkmış ve bu bölgeler üst düzey yönetim birimleriyle turizm hakkında raporlar yayınlamaya başlamışlardı. Bunlardan biri de Izmir Valiliği’nin 1937 yılında hazırladığı Ege Bölgesi Turizm Planıdır. Bu planda Izmir ve genel olarak Ege Bölgesinin turistik kapasitesi değerlendirilmiş ve bu bölgenin çok yakın zamanda bir turizm merkezi olması için gereken çalışmalara atıfta bulunulmuştur.
Kurumlarıyla yavaş yavaş gelişmeye başlayan Türkiye turizmi 1938 yılında yeni bir birime kavuştu. Bu yıl Türk Ofis’in Neşriyat ve Propaganda servisi içinde bir Turizm Masası kuruldu.
Merkezi örgütlenmenin yanında bu yıllarda yerel idarelerde de turizm örgütlenmesine ilişkin gelişmeler kaydedildi. Istanbul’a turist akının artmasıyla birlikte geliştirilen Istanbul Belediyesi Turizm Şubesi, Bursa Belediyesi Turizm Şefliği, Izmir Fuarı Kültür Park ve Turizm müdürlüğü bunların başında sayılabilir.
Yine 1940’yı yıllara doğru bazı devlet kurumlarının ürünlerinde, turizme ilişkin bir takım düzenlemelerde bulunması Türkiye turizminde iç ve dış potansiyeli değerlendirmenin ilk araçları oldu. Izmir Fuarı nedeniyle Devlet Demir Yolları’nın indirimli bilet satışlarına başvurması bunun sonucunda seyahat eden yolcu adedinde artış meydana gelmesi aynı zamanda yurtiçi turizm faaliyetlerinin de başlangıcı kabul edilir.
Bu yıllarda konaklama sektöründe de bir dizi örgütlenmeler meydana geldi. Bunların başında Istanbul’daki konaklamacıların oluşturduğu küçük çaplı bir cemiyet gelir; 1933 yılında Istanbul’da kurulan Otelciler ve Hancılar Cemiyeti’nin başkanlığında Karesi Oteli sahibi Ibrahim Bey vardı.
Bir yandan devlet içinde turizm kurumlarının gelişme kaydetmesi diğer yandan özel firmaların bir dizi örgütlenmelerde bulunduğu bu yıllarda ticari şirketler turizm konusunda yoğunluklarını artırdılar. Vagon li-Cook, NATTA, PASSRAPID, Feustel, Cit ve Inturist firmalarının liderliğini yaptığı acentacılık sektöründe Cumhuriyet döneminin 5 kadar firmasının yanında 10 dolayında yeni acenta kuruldu.
1940’lı yılların başında kaydedilen gelişmeler, bir yandan hükümetlerin turizm alanına daha fazla özen göstermesi gerekliliğini de artırıyordu. Devletin o dönem girişimlerinden biri Turizm Dairesi’nin kurulması oldu. 1939 yılında Turizm Müdürlüğü, Ticaret Bakanlığına bağlı Turizm Dairesi’ne dönüştürüldü. Diğer yandan turizmin devlet bakanlıkları içindeki yerinin tam olarak belirlenemediği bu dönemde, turizmin ülke ekonomisine katkısının daha iyi değerlendirilmesi ve gelişmelerin bütün devlet birimleri tarafından izlenebilmesi için Bakanlıklararası Turizm Komisyonu kuruldu.
Turizm kurumlarının gösterdiği gelişme dünya konjonktürünün yapısal sorunlarıyla zaman zaman kesintiye de uğradı. Bunların başında ülkemizin ve dünyanın savaş koşulları içinde olduğu 1940’lı yıllar geliyor. O yıllarda bütün dünyanın savaş harcamaları ülkelerin refah düzeyini geriletirken, gelirleri azalan insanlar dana az seyahat eder oldu. Diğer yandan turizme yapılacak olan yatırımlar da savaş bütçesine devredildi. Türkiye’nin o yıllardaki bütçenin neredeyse tamamı temel tüketim maddeleri ve savaş sanayine ayrıldı.
1940 yılında dış turizmde görülen durgunluğun yanında iç turizmde hafif bir hareketlenme yaşandı İstanbul’da kurulmuş olan İstanbul’u Sevenler Grubu, yurtiçi turizm mirasının ve değerlerinin korunması amacıyla üniversitelerle ortak çalışmalarda bulundu ve çeşitli konferanslar verdi.
1940 yılının başında devlet içi turizm kurumları bir değişiklik daha geçirdi. 1940 başlangıcında turizm dairesinin, Mutbuat Umum Müdürlüğü’ne 1943 yılında da Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü’ne bağlanması
Turizmde tanıtım faaliyetlerinin biraz daha öne çıktığı bu yıllarda, turizm sektörü önde gelenlerinin katıldığı bir örgütlenme Türkiye turizminde yürütülen tartışmaların uzun süre kaynaklığını yaptı. Ülke turizmindeki gelişmelerin ve potansiyellerin değerlendirildiği Turizm Danışma Kurulları 1949 yılında hayata başlarken, her yıl düzenli olarak yapılmaya çalışılan bu kurullar sektörde uzun yıllar bir forum niteliğini taşıdı.
Devlet çekiliyor
Ikinci Dünya Savaş sonrası her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de bir dizi yatırım ve kalkınma planları hazırlandı. 1947 yılında hazırlanan taşımacılıktan tarıma kadar uzanan kalkınma planı için ABD’den yardım istendi. ABD ancak istediği değişiklerin yapılması sonucunda desteğini verdi. Bu planda, devletçilik ilke olarak terkediliyor, özel sektöre ağırlık veriliyordu.
Bu dönemde Türkiye turizminin geliştirilmesi için yurtiçinde ve yurtdışındaki uzmanlardan oluşan birçok komisyon oluşturuldu. Özellikle yabancı uzmanların turizm hakkında verdikleri raporlarda Türkiye ekonomisi içinde turizmin yüksek bir gelişme potansiyeline sahip olduğu vurgulandı. Diğer yandan, bu tür çalışmaları değerlendiren hükümet, turizmde özel sektörün rolünü artırmaya yönelik çalışmalar başlattı. Bakanlıklararası Turizm Komisyonu, turizm tesislerinin devlet eliyle değil, özel (yerli ve yabancı) sektöre, yerel idarelere verilmesi durumunda bütçenin bu yükten kurtulabileceğini karara bağladı. Aynı kararlar doğrultusunda yabancı turizm şirketleriyle işbirliği yapılması ve finansmanın büyük bölümünün buralardan alınması da esas alındı.
Turizmin gelişmesine paralel olarak devlet içinde turizmle ilgilenen bölümler yeni görev tanımları içinde geliştirilmeye çalışıldı. 1949 yılındaki hükümet programı çerçevesinde Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğüne dönüştürüldü ve turizm işleri bu müdürlük içindeki Turizm Dairesine bırakıldı.
Turizmde devlet sektörünün ağırlığının azaltılması çalışmaları 1950’li yılların başında somut girişimlerde kendini gösterdi. Türkiye’de ilk defa düzenlenen Turizm Danışma Kurulu ve bu kurulda alınan kararlar Türkiye turizminde özel sektörün ağırlığını koymaya başladığı dönemi başlattı. Bu kurulda alınan karalar içinde, özel sektörün önemini ve ağırlığını kabul eder nitelikte olanlar oldukça önemlidir. Devlet ve özel kesim, bu kurulla görev alanlarını belirlerken, devlet, turizmde düzenleyici ve teşvik edici kurum niteliğine bürünmektedir. Özel kesimin ulaşamadığı alanlara devletin yatırım yapması öngörülürken özel sektöre de üstyapı yatırımları, personel eğitimi ve yabancı seyahat acentaları ile daha sıkı ilişkiler kurmak ve propaganda yapmak görevleri verildi.
Bu yılların turizm kurumlarından biri de kurucuları arasında Cihat Baban, Nedim Tör, Nadir Nadi ve Burhan Felek gibi kişilerin bulunduğu 1949 yılında kurulan Türkiye Turizm Kurumu’dur.
Savaş ekonomisinden dünyanın biraz daha kurtulduğu dönem olan 1950’li yıllar Türkiye açısından da yeni oluşumlara sahne oldu. Türkiye turizmi bu yıllara yeni yasalar ve kurumlarla girdi. Türkiye turizminin gelişimine paralel olarak, teşvik sistemlerinin oluşturulması, turizme yeni kredi olanaklarının tanınması gibi bir dizi faaliyetin çerçevesi çizildi.
Bu amaçlar çerçevesinde 1950 ve 1953 yıllarında turizm kurumlarını teşvik kanunları çıkartıldı. Teşvik önlemlerinin yanısıra turizmde alt ve üstyapı yatırımlarına kaynaklık etmek amacıyla 1954 yılında Türkiye Turizm Bankası kuruldu. Bu banka uzun yıllar turizme açtığı kredilerle gerek altyapı gerekse üstyapının oluşturulmasında önemli katkılar sağladı. Yine aynı dönem gelişmeleri olarak 1954 tarih ve 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası ve Turizm İşbirliği Nizamnamesi’nin geliştirilmesi sayılabilir.
Türkiye turizmi, bir yandan devlet diğer yandan özel sektörün girişimleri sonucunda 1950’li yıllarda ivme kazandı. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki NATTA, PASSRAPID, TUTTA gibi öncülerinin yanısıra 1923 yılında Turing’in kurulmasıyla birlikte hız kazanan seyahat acentalığı bu yıllarda gelişimi devam ettirdi. 1923 yılında 4-5 dolayında acentaya sahip olan Türkiye Turizmi 1950’li yıllara gelindiğinde 100 dolayında acentaya ulaştı.
Türkiye’nin acentaları birer birer kurulmaya başladı. 1940’lı yılların sonu ve 50’li yılların başında, aralarında Doktoroğlu, Moris, Hitit, H.W.Faustel, Globtur, Kontuar, Covo, Wan Der Zi acentalarının ön sıraları aldığı bir dizi acenta faaliyete başladı.
1940’lı yıllardan 50’li yıllara dünya turizminde yaşanan örgütlenme faaliyetlerinden etkilenen Türkiye, Türkiye Milli Talebe Federasyonu TMTF adı altında gençlik turizminin yapılandığı bir kuruma kavuştu. Aynı dönemde dünya çapında Uluslararası Öğrenci Gezi Federasyonu ISTC, Uluslararası Gençlik Turizmi Organizasyonu FIYTO, Uluslararası Öğrenci Değişimi Örgütü FIOCES, Uluslararası Gönüllü Hizmetler Koordinasyonu Konfederasyonu CCIVS, Uluslararası Genç Hostelciler Federasyonu IYHF, Öğrenci Hava Taşımacılığı Birliği SATA gibi gençlik ve sosyal turizm örgüteri dünya ve Türkiye turizminde taze bir rüzgar estirdiler. Özellikle TMTF Türkiye turizmi ve acentacılığı için bir eğitim okulu oldu.
Dünyada turizm
1950’li yıllara gelinirken konaklama sektöründe Türkiye Istanbul’da 164 adet otele sahipti. Bu otellerin 25 kadarı turistik faaliyetlere uygun olarak nitelendirilirken her otelde ortalama 18 oda ve her odada ortalama iki yatak bulunuyordu.
Savaş ekonomisinin dayatmaları, sınırların kapanması gibi bir dizi unsur Türkiye’ye gelen turist sayısında büyük düşüşler meydana getirdi. 1950 yılında gelen turist sayısı 30 binlere kadar geriledi. Aynı yıl Yunanistan’a 33 bin, İtalya’ya 3.5 milyon, İspanya’ya ise 1 milyonun üzerinde turist girişi oldu. 1950 yılında Türkiye turizmden 2.2 milyon dolar gelir elde ederken Yunanistan 25 milyon dolar kazanıyordu. Bu yıl dünya turizmi 25 milyon kişiyi ağırlarken bu turistler 2.1 milyar dolarlık turizm geliri yarattılar.
1950’li yılların bir diğer gelişmesi de, gönüllü öğrencilerin kurduğu ve yurtdışından Türkiye’ye öğrenci grupları getiren Türkiye Milli Talebe Federasyonu’nun (TMTF) kurulması oldu. Dünyadaki benzer gençlik örgütlenmelerinin yapısını taşıyan federasyon, sosyal ve öğrenci turizmi yanında acentaların nasıl kurulacaklarına ilişkin kriterleri ortaya koymaya çalıştı. Kuruluş için teminat ve ruhsatname alınması gibi yöntemleri denemeye çalıştı. Federasyonun ayrıca folklor, gezi, tiyatro gibi sosyal ve kültürel faaliyetlerde yoğunlaşan bir yapısı da bulunuyordu.
Yine 1950’li yıllarda kurulan Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı TMGT seyahat acentalığı alanında yaşanan en ciddi deneyimlerden biri idi. TMTF,bünyesindeki Talebe Turizmi Komisyonu ile de Turizm Danışma Kurullarında görev yaptı. TMTF’nin gençlik turizmine yönelik en büyük katkılarından biri de 1965 yılında Istanbul’da yapılan 16. Uluslararası Öğrenci Turizmi Konferansı oldu.
TMTF gibi gönüllü çalışanlardan oluşan TMGT, uluslararası alanda da dönemin gençlik örgütlerine (BITEJ ve ISTC) üye idi. TMGT (Fransa ile birlikte) Doğu ve Batı Blokuna ayrılmış dünyanın gençlerini bir araya getiren bu iki örgüte aynı anda üye olan bir teşkilattı.
TMTF okulu
Türkiye’de turizm uzun yıllar hatta 1945’li yılarda uçak bileti satmak gibi faaliyetlerde yoğunlaşan acentalarla gelişim trendi yakaladı. Ancak organize olmuş ve kendi başına tur düzenleyebilir duruma gelmek sektörde epey bir zaman aldı. Bu yıllarda Türkiye’nin turizmine ve acentacılığa önemli katkıları bulunan Türkiye Milli Talebe Federasyonu TMTF adında bir örgütlenmeye gitti.
Tamamen gönüllü insanların çalıştığı bu federasyon, yurt dışından öğrenci getirilmesi ve bu insanların Türkiye’yi turlarla gezdirilmesinde yoğunlaşıyordu. Folklar, tiyatro, gezi ve rehber kursları gibi bir dizi faaliyeti bağrında barındıran bu kurum Türkiye turizminde ortaya çıkan ilk ciddi örgütlenme hareketidir. TMTF kendi bünyesi içinde turizm faaliyetlerini örgütlemek için bir de Turizm Müdürlüğü’ne sahipti.
Işte bu bölüm, amatör rehber kurslarının açılması ve ülkeye rehber yetiştirilmesi konularında önemli sayılabilecek faaliyetlerde bulundu. Bu kurslardan yetişen öğrencilerin çoğu halen acentacılık faaliyeti sürdürmektedir. 1950-60 döneminde bu kurslardan yaklaşık olarak 500 kadar rehberin yetiştirildiği öne sürülüyor. TMTF 1955-60 döneminde yılda ortalama 1500 öğrenciye Türkiye’de gezi olanakları sunuyordu.
1950’li yıllarda faaliyetlerini geliştiren TMTF yurt çapında gezileri yoğunlaştırdı. Türkiye’ye o zaman gelenler Fransa, Almanya ve ABD gibi ülkelerden yola çıkarken, Türkiye’de turizmin şimdikinden çok farklı bir yapısı vardı.
Bu insanlar, kültürel ve sosyal turizme ilgi gösteriyor ve gezilen yerler klasik deniz-kum-güneş mekanları değil daha ziyade köy ve kasabalardan oluşuyordu. Bu dönemin broşürlerinde kültür ağırlıklı imgeler ön plana çıkıyordu. Doğa, kültür ve medeniyet ve hatta dini merkezlerin rahatlıkla ziyaret edileceği zengin kaynaklarımız turizmde ön plana çıkan ürünlerimizdi.
Turizm alanında ve özellikle de sosyal alanda faaliyetlerini yoğunlaştıran TMTF tipi örgütlenmeler dönemin siyasi otoritelerinin genel karakteristiği olan sürtüşmelerden kurtulamadı. TMTF’nin çalışmaları 1950’li yıllar boyunca da hızla gelişti ve serpildi. Ancak, 1957 yılında Oktay Alpin’in başkan olmasından sonra, turizm sektörü ve Demokrat Parti iktidarı TMTF’ye müdahale etmeye başladı. 1958 yılında TMTF kongresine müdahale eden DP’liler, hem turizm hem de acentacılığın gelişimi sürecinde bir dağılma dönemini başlatmış oldu. Bu yıllarda DP’nin ağırlıkta olduğu Milli Türk Talebe Birliğini MTTB kuruldu.
TMGT okulu
1940’lı yıllardaki Türkiye Milli Talebe Federasyonu TMTF’nin bir devamı niteliğinde olan Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı TMGT , o zaman tüm dünyada ve her alanda örgütlenmeye başlayan bir gençlik kuşağının ülkemizdeki eşdeğer kurumu niteliğindedir. O yüzden TMGT kendi döneminin dünya görüşünü sergiler.
Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı TMGT, Devrim Ocakları, Kadınlar Birliği, Teksif ve Türkiye İzciler Birliğinden oluşan bir örgüttü. 1980 Askeri Darbesiyle kapanana kadar TMTG, turizm de dahil olmak üzere, Türkiye gençliğinin gereksinim duyduğu her alanda bir öğretim kurumu gibi çalıştı. Folklörden trafik eğitimine, izcilikten rehber kurslarına kadar bir dizi alanda faaliyet gösterdi.
TMGT, TMTF’ye benzer bir biçimde, yabancı dilde eğitim yapan lise ve dengi okullardan aldı kaynağını. Yabancı dil bilen her kesimden öğrencinin gerek sosyal gerekse bireysel güdülerini doyurabileceği bir alan olan bu örgütlenmeler, gönüllü bir çalışma grubunun havasını taşıyordu. Öğrenciler boş zamanlarında turizm faaliyetleri başta olmak üzere birçok alanda faaliyet gösterirdi. Üniversitelerden de katılım yüksekti. Türkiye’nin turizmine TMGT’nin yaptığı katkıların bir örneği 1977 yılında Türkiye’nin her yerinde aynı anda 66 otobüsle tur düzenlenmesidir. Bu turlarda 400 grup ağırlandı ve her grup 30-40 kişiden oluşuyordu. TMGT bir yılda 8 bin dolayında öğrenci ve turisti ağırlayabiliyordu.
Turizme verdiği ağırlığı açtığı rehberlik kurslarıyla da gösteren TMGT, bu kurslarda üniversitelerden bu işin uzmanı hocaları çağırıyordu. Kurslar için gerekli olan kaynağın bir kısmı öğrencilerden kayıt ücreti olarak alınırken, büyük bölümü yürütülen faaliyetlerden elde edilen komisyonlardan sağlanıyordu.
Gönüllü çalışan öğrencilerin gerek kart satışlarından gerekse sembolik olarak aldığı paralardan başka hiçbir gelir kaynakları yoktu. Bu paraların çoğu zaman verilemediği dahi olurdu.
Bu dönemde gerek TMGT gerekse TMTF’nin yurt dışından getirdiği öğrenci ve turistler birkaç otelin dışında genellikle öğrenci yurtlarında konaklatılıyordu. Balıkesir, Eskişehir öğrenci yurtları o dönemlerin en gözde konaklama tesisleriydi. Bu kuruluşlar öğrenci yurtlarının yanısıra Ankara, Antalya ve Kapadokya gibi bazı bölgelerde Turizm ve Tanıtma bakanlığına ait binaları belirli anlaşmalar çerçevesinde konaklama tesisi olarak kullanıyordu.
Ancak TMGT’nin özgünlüğü TMTF gibi gelen turistlerin, götürülen köyler ve yörelerde geleneksel evlerde konaklatılmasıydı. Konaklama tesislerin çok yetersiz olduğu o tarihlerde gidilen köy ve kasabalarda ev sahiplerine evlerini hostel türü konaklama yerlerine dönüştürmelerinin olanakları aranıyor buralardaki insanlara bu yönde çalışmaları öneriliyordu.
O dönemde konaklama tesislerinin yetersizliği sorununun yanında ulaşım olanaklarının çok yetersiz olması, turistik gezilerin kalitesini düşürüyordu. Örneğin, Nemrut Dağı’na geziye götürülen turistler belirli bir yüksekliğe kadar jiplerle ondan sonra ise katırlarla taşınıyordu.
Diğer yandan ulaşım araçları da son derece sınırlıydı. Genellikle yarım burunlu mersedes tipi arabalar kullanılır bunlarla yapılan yolculuklar çok zaman alırdı. O dönemin bir diğer sorunu da Telefon gibi iletişim araçlarının yetersiz düzeyde olmasıydı. O dönemin sorunlarının ne derece ağır olduğunu bir Fransız turistin ölümünü haber vermek aşamasında çekilen zorluklar ortaya koyuyor. Bu turistin ailesine haber verebilmek için bir gün telefonun bağlanması beklendi.
TMGT ve TMTF Türkiye turizmine hem sayısal hem de niteliksel bir dizi değişim getirdi. O dönemlerde getirilen yeniliklerden biri şu anda bütün dünyada uygulanan vadelii ödeme olanaklarına ilişkindi. TMGT’nin başlattığı bu uygulamada peşin ödeme yerine kupon usulü ödeme gerçekleştiriyor, otel ve diğer turistik birimlere ödenen paralar vadeye bağlanıyordu. O dönemin iktisadi koşullarının ve özellikle enflasyonun bu denli yüksek olmadığı bir süreçte otelciler ve lokantacılar bu kuponları bir yıl sonra TMGT’den tahsil ediyorlardı.
Türkiye turizminin ve bir anlamda acentacılığının/operatörlüğünün gelişiminde çok önemli yeri olan TMGT, bünyesinde bugün çok yakından tanıdığımız kişileri de barındırıyordu. Bunlardan bazıları bugün seyahat başta olmak üzere birçok alanda faaliyet gösteriyor. Bülent Akarcalı, Mehmet Ali Birand’dan Erdoğan Alkin’e kadar birçok kişi TMGT bünyesinde uzun yıllar çalışırken TMGT yurtdışında da (Belçika’da da bir yurtdışı temsilciliğe sahipti) birçok bağlantıya sahipti.
BITS, BITEJ, FIYTO ve ISTC’nin üyesi olan TMGT 1970’li yıllarda Türkiye genelinde 16 öğrenci yurdu ve konaklama birimlerinde hizmet verirken dünyanın diğer gençlik örgütleri içinde İngiltere ve İsviçre 64’er tane konaklama tesisini gençlik turizmine açıyordu. TMGT’nin getirdiği öğrencileri barındırdığı yerlerin başında, Adana Erkek Yapı Enstitüsü, Adana Erkek yurdu, Afyon Lisesi, Ağrı Naci Göyçe Lisesi, Amasya Kız Öğretmen Okulu, Ankara Yenişehir Sağlık Koleji, Artvin İlköğretmen Okulu, Bursa Aykaç Öğrenci Yurdu, Denizli Lisesi Pansiyonu, Edirne Lisesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Istanbul Youth Hostel, Yücel Turist Hostel, Izmir Türk Eğitim Derneği ve Ürgüp Sivritaş Öğrenci Yurdu geliyordu.
Bu konkalama tesislerinde fiyatlar, 1976 yılı için yalnızca yatak için 7 ile 30 TL arasında değişirken, yatak+kahvaltı 15-30 arasında idi.
TMGT ile gelen öğrencilere demiryolları ve denizyollları ile yapacakları turlarda yüzde 10 ile 40 arasında indirim sağlanırken aynı dönemde THY, uluslararası uçuşlarda yüzde 60’a varan indirimler veriyordu.
1970’li yıllarda İstiklal Caddesi Tünel 471/2 numaralı binada merkezi olan TMGT’nin Istanbul Aksaray ve Ankara Yenişehir’de ofisleri vardı.
1957 yılına gelindiğinde Türkiye turizminde yeni bir aşamaya girildi. Bu yıl, tanıtım ve propoganda faaliyetlerinin bir bakanlık hizmetinde daha etkin olacağı görüşünden hareketle Basın Yayın ve Turizm genel Müdürlüğü Bakanlık haline getirildi. Bu gelişmelerin ardından 1963 yılında Turizm ve Tanıtma Bakanlığı kuruldu. Bu bakanlık daha sonra Turizm ve Kültür Bakanlığına dönüştürüldükten sonra sektördeki gelişmeler 1989 yılında bu bakanlığın Turizm ve Kültür bakanlıklarına ayrılmasına yol açtı.
1960’lı yıllara gelindiğinde Türkiye turizmi, yıllık yüzde 15’lik artışla 94 bin dolayında turistin geldiği bir aşamaya geldi. Türkiye gelen turist sayısı 1950 yılında 1960 yılına 2.5 kat artarken, bu yıl dünya turizmine konu olan kişi sayısı da 1.7 kat artış kaydetti. Aynı dönemde Türkiye’nin turizm gelirleri 1.7 kat artarak 6 milyon dolar düzeyine çıkarken Dünya turizm gelirleri 2.2 kat artarak 6.8 milyar dolara yükseldi.
1950-60 döneminde Yunanistan’a gelen turist 10 kat artarak 340 bine, Italya’ya gelenler ise 1.5 kat artarak 9 milyona ulaştı. Diğer yandan Ispanya’ya gelen turist sayısı da 6 kat artarak 6 milyona ulaştı. Aynı dönemde Yunanistan turizm gelirini 1 kat artırarak 47 milyon dolara, Italya 2 kat artırarak 642 milyon dolara ve Ispanya 5 kat artırarak 300 milyon dolara yükseltti.
6 milyon dolarlık gelir Türkiye’nin toplam ihracat geliri olan 320 milyon doların yalnızca yüzde 1.5’i kadardı. Diğer Avrupa ülkelerinin ise kazancı ortalama 400 milyon dolar civarındayken turizm gelirlerinin ihracat gelirleri içindeki payı da yüzde 19 dolayında idi.
1960 yılı bütçesine göre Türkiye’nin 1950 yılında 15 adet turistik otel bulunuyordu. Bu otel sayısı 60 yılı başında 50 kadardı. 1950 yılında bu otellere ait yatak sayısı 1650 iken 1960 yılında bu rakam 6163’e çıktı. Aynı dönemde İIngiltere, İtalya ve Almanya turistik otellerinin yatak sayısı 1 milyonun üzerindeydi. Yunanistan’ın ise 50 bin yatağı bulunuyordu.
1960’lı yılların turizmle ilgili bir diğer kuruluşu da, kuruluş amacı tarihi ve kültürel zenginliklerin tanıtılması olan İstanbul Muallimler Turizm Cemiyetidir.
Yine 1960 yılında 1954’de kurulan Türkiye Turizm Bankası sermayesini TC Turizm Bankası AŞ’ye devretti. Bu banka ise faaliyetine 1962 yılında başlayabildi.
1950’li yılların sonuna doğru Türkiye seyahat acentalığı sektörü hızlı bir gelişme kaydetmeye başladı. Her yanda acentalar kurulmaya başlanıyordu. Bunun yanında yabancı kökenli acenta ve operatörler de Türkiye’ye olan ilgisini artırıyordu. Kurulan seyahat acentaları, sektöre çeki düzen vermek için kendi aralarında bir örgütlenme gereksinimini tartışmaya açtılar.
1950’li yılların sonuna doğru sektörde meydana gelen canlanma acentaları yeni bir örgüt kurmaya teşvik etti. Bu dönemde IATA acentaları ve diğer acentalar bir cemiyet kurma kararı aldı. Yeni kurulan bu cemiyetin adı Türkiye Seyahat Acentaları Cemiyeti (TÜSTAC) oldu. Bu Cemiyet 1970’li yıllara kadar faaliyetlerini devam ettirdi.
Türkiye’nin ilk turistik eğilim anketi
1963 yılında Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın kurulmasının ardından biraz daha kurumsallaşan Türkiye Turizmi, ilk ciddi araştırmasını 1965 yılının Temmuz ayında yaptı. Bu dönemde, Turizm ve Tanıtma bakanlığı ve DİE tarafından ortak yürütülen ankette Türkiye’nin ilk Turistik Eğilim araştırması gerçekleştirildi.
6 ilin kapsandığı ankette 2471 turist ile 17 sorudan oluşan bir çalışma gerçekleştirildi. Anketin Türkiye’ye gelen turistler içinde ancak yüzde 1’ini kapsaması kesin sonuçların alınmasını engeller niteliktedir ancak yapılan ilk çalışma olması nedeniyle Türkiye turizmi hakkında birçok önbilgiyi sağlamaktadır.
Anket sonuçlarına göre 2471 ziyaretçinin yarısında fazlası Türkiye’ye tatil ve eğlence amacıyla geldiğini belirtirken, yine bunların tamamı Türkiye’ye ilk defa ayak bastılar. Anketin sonuçlarından acentacılık sektörünü yakından ilgilendiren biri de gelen kişilerden 658’nini (yani yüzde 30’u) acentalarla Türkiye’ye geldiklerini belirtmesi oldu. 1509 kişi ise kendi başlarına seyahate katıldı.
Yine ankete katılanlardan 202 tanesi yani yüzde 9’u Türkiye’ye gelişlerinde acentalardan tavsiye aldıklarını belirtti. Arkadaş ve akraba tavsiyesi ile Türkiye’ye gelenlerin sayısı da 740 dolayında. Diğer yandan Türkiye’ye gelişlerde, dergi veya gazete reklamını veya radyo ilanlarını dikkate alanların sayısı da çok düşük idi. Ancak burada unutulmaması gereken ankete katılanların neredeyse tamamının Türkiye gelişlerinde en belirgin faktörün fiyat uygunluğu olduğunu vurgulaması idi.
İlk turizm anlaşması
Türkiye Cumhuriyeti 1960’lı yıllarda uluslararası iktisadi işbirlikleri ve anlaşmaları çerçevesinde ilk turizm işbirliği sözleşmesini de gerçekleştirdi. 1964 yılının ekim ayında Bulgaristan’la Sofya’da ikili bir işbirliği anlaşması yapıldı. Bu anlaşmayı 1965 yılında Yugoslavya, 1966 yılında ise Ürdün ve Irak ile yapılan anlaşmalar izledi. 1968 yılında da Mısır ve Lübnan ile ikili işbirliği çerçevesi çizildi.
1964 yılında 1980 yılına kadar yukarıda sayılanların dışında Balkan ülkeleri, Yunanistan, Cezayir ve Almanya olmak üzere dört anlaşma daha gerçekleştirildi. 1980 yılında bugüne 33 kadar yeni anlaşma da yürürlüğe girdi.
Seyahat acentalığı sektörünün TÜSTAC altında tarihinde ilk defa bir örgütlülüğe gitmesi, sektörün yaratıcısı olan acentalara sektör hakkında söz söyleme olanaklarını da verdi. Acentacılığın hangi kriterler üzerinde oturması gerektiğinden sektörün daha iyiye nasıl götürülebileceğine kadar bir dizi sorun üzerinde süren tartışmalarda bir ilgi odağı haline gelen TÜSTAC’ın yaptırımlarının kısıtlı olması, örgütlülüğün ilk yıllarının oluşu ve deneyim yetersizliği gibi bir dizi faktörden dolayı sektörde fazla etkili olmadığı görüşü hakim olmaya başladı.
Sektörün hızlı gelişimi daha dinamik ve etkin bir örgütlenmeyi gerektirirken acenta sahipleri de TÜSTAC’ın yeniden yapılandırılması konusunda çalışmalara başladı. Bu süreçte TÜSTAC’ı daha etkin kılmak için yola çıkan acentalar 1969-1970 döneminde TÜSTAC’ın yapısını değiştirdi. Bu ideallere sahip alternatif bir grup seçimleri kazanarak TÜSTAC ve acentacılığın yeni bir döneme girmesinde ilk adımları attı. Bu tarihten sonra TÜSTAC deneyimlerin verdiği ivme ile daha dinamik bir yönetim içine girdi. 1969-1970 döneminde, TÜCTAC kongresine katılan alternatif grup içinden, Orhan Koraltan Başkan, Metin Sayalı Ikinci Başkan, Çetin Kayra Genel Sekreter oldu. Boğaç Yar, Jak Kasar, Aydın Turaman, Cevat Uğurdağ, Ferit Epikmen de diğer yönetim kurulu üyeleri oldular.
Bu yıllarda gerek acenta sayısı gerekse bu acentaların pazarları hızlı bir gelişme kaydederken, sektör karşılaştığı sorunları çözebilmek ve daha iyi örgütlenebilmenin yollarını aramaya başladı. Bir yanda sektördeki acentaların yasal bir çerçeveye kavuşması diğer yanda turizm sektörünün böyle bir yapı içinde acilen örgütlenmesi gerekliliği bu arayışların 1970’li yılların başında beklenmedik bir biçimde sonuçlanmasına neden oldu. Yıllarca devlet kademesinden destek göremeyen kurumlar artık bir ortak çatı altında toplanacak ve sektörün asıl sahipleri sektör üzerinde söz sahibi olmaya başlayacaklardı. 1972 yılında bu arayış kendisini Türkiye Seyahat Acentaları Birliği’nde (TÜRSAB) somutlaştırdı.
Giderek deneyim kazanan ve gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında bağlantılarını artıran ve aynı ölçüde hacmi genişleyen seyahat acentaları 1967 yılına kadar kendi kimliğini ortaya koyacak yasal bir zemine kavuşamadı. 1972 yılındaki yasal düzenlemeye kadar bir dizi küçük restorasyon süreçlerinden geçen seyahat acentalığı sektöre girmeye başlayan yabancı ve yerli acentalarla yeni bir dinamizm içine girdi.
1955 yılında Bakanlar Kurulu düzeyinde ilk ciddi çalışmalar yapılırken, acentalar, 5705 sayılı "Turizm Büro ve Seyahat Acentaları Hakkında Talimatnameye" göre Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü’nden Ruhsatname almaya başladılar.
Bugün acentalara verilen bu ruhsatnameden kaç adet verildiği tam olarak bilinmezken, elimizde bulunan ruhsat sayılarından 578 tane acentanın bu ruhsatlardan aldığını biliyoruz. Ancak bu rakam tam olarak acenta faaliyeti yürüten firmalara ait değildir. Daha önceleri acentacılık ile otobüs işletmeciliği gibi faaliyetlerin birbirinden ayrılmamış olması tam olarak acenta sayısının ne olduğu hakkında bilgi edinmemizi kısıtladı.
Diğer yandan bazı çalışmalardan biliyoruz ki, 1968 yılına gelindiğinde Türkiye Seyahat Acentası pazarında 281 tane acenta faaliyet yürütmekteydi. Ancak 5705 sayılı talimatta, acentalarla otobüs işletmeleri arasında ciddi bir ayrım yapılmadığı gibi acenta türlerinde de bir sınıflamaya gidilmemişti.
Sektörde düzensizlikler yaratan bu sorunun çözülmesi için 22 Nisan 1968 tarihinde 6068 sayılı Turizm Endüstrisi Teşvik yasasının 34.maddesine dayanılarak otobüs işletmelerine ruhsat verilmeyeceği karara bağlandı. Böylece 281 acentadan 155’inin ruhsatı iptal edildi ve acentaların sayısı 126’ya düştü.
1970’li yıllara gelindiğinde, Bakanlıktan ruhsatname alan acentaların sayısı 179’a yükselirken, acentaların yüzde 65’i Marmara, yüzde 15’i Ege, yüzde 18’i Iç ve Güney Anadolu bölgelerinde bulunuyordu. Öte yandan, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın 1618 sayılı yasa yürürlüğe girmeden önce eski yasa gereğince ruhsatname verdiği acenta sayısına ilişkin kesin bir veri olmamasına karşın, 1618 sayılı yasanın ardından verilen belge numaralarının 701’den başlatılmış olması bize daha önce 700 kadar ruhsatnamenin verilmiş olabileceği önyargısına taşıdı.
1970 yılında dünya genelinde seyahat eden turist sayısı, 1960 yılına göre, 1.5 kat artarak 165 milyona ulaşırken Türkiye’ye gelen turist sayısı 7.5 kat yükselerek 724 bine ulaştı. Aynı dönem içinde dünya turizm gelirleri 2 kat artarak 17 milyar dolara ulaşırken Türkiye’nin turizm gelirleri 7.5 kat dolayında gelişme kaydederek 51 milyon dolar oldu.
Aynı dönemler içinde Yunanistan, Italya, Ispanya ve diğer Avrupa ülkelerine gelen turist sayısı ise ortalama 1-1.5 kat artış gösterdi. Turizm gelirlerindeki artışlar da yaklaşık olarak aynı düzeydeydi.
1970’li yıllarda dünya karşısında bu durumda olan Türkiye’nin Turizm Işletme belgeli 292 tesisi bulunurken bu tesislerde toplam 25 dolayında yatak vardı. Bu artışla Türkiye tesis sayısını 4.8 kat yatak sayısını da 3.1 kat artırdı. 1964 yılında yapılan bir çalışmaya göre de Türkiye 100 binin üzerinde yatak kapasitesine sahiptir. Aynı dönemde Italya, Ispanya 400 bin, Yunanistan 1 milyon ve Almanya 600 bin yatak kapasitesine sahiptir.
Yine 1960’lı yılların ortasında hazırlanan bir rapora göre Türkiye çapında seyahat eden 1 milyon yerli turist ortalama 6-7 gün kalma süresi ve 40 TL’lik harcaması ile ülkemize 280 milyon TL’lik bir pazar sunmaktadır.
TÜRSAB yasası
TÜSTAC’ın yeni yönetim kurulu Cemiyetin ve seyahat acentalarının bir yasaya kavuşması için çalışmalar başlattı. Kısa bir süre içinde yoğun çalışmaların ardından Fransız Seyahat Acentaları Birliği SNAV’ın kuruluş yasasını inceleyen TÜSTAC buradaki bazı maddeleri Türkiye koşullarına uyarlayarak ilk yasa taslağını ortaya koydu.
Ancak o dönemin sorunlarının başında gelen, Bakanlığın turizme yeterli ilgi ve desteği göstermediği kaygısı, bir yandan çalışmalara katılanların sayısını sınırladı diğer yandan çalışmalardan çıkacak olan sonucun olumsuz olacağı yönünde bir görüşün doğmasına neden oldu.
Ancak çalışmalar beklenmedik biçimde Meclis ve Senatoda yapılan kulis çalışmalarının ardından bu iki kurumdan geçerek yasalaştı. Adı Türkiye Seyahat Acentaları Birliği TÜRSAB olan yeni cemiyette, TÜSTAC’da seçilen yeni yönetim kurulu 1.kongreye kadar görevini devam ettirdi.
Gecmişin deneyimleri 1618 sayılı yasası ile yasal bir zemin kazanırken seyahat acentalığı sektörü de geçmiş dönem yapılanmasının yanında yasal zeminin verdiği destekle de ciddi bir yapılanma içine girdi.
1973 yılında Harbiye Cumhuriyet Caddesinde kiralanan bir büro ile faaliyetine başlayan TÜRSAB aradan geçen 38 yıl içinde kurumsal yapısını geliştirerek oluşturduğu Bölgesel Yönetim Kurulları ile merkezileşmiş bir yapıdan yerinden yönetim temellerinde örgütlenen bir yapı ortaya koydu. Yaşama 100 dolayında üye başlayan TÜRSAB bugün yaklaşık 6000 üyesiyle dünyanın en büyük seyahat acentaları birlikleri arasında yer almayı başardı. Üye sayısını her yıl yüzde 20 dolayında artıran TÜRSAB üyelerine verdiği hizmet ve ürünleri de hızla geliştiriyor.
Ilk yönetimini 1973 yılında oluşturan TÜRSAB o yıldan bu güne 19 yönetim yaşadı. Her yönetim döneminde biraz daha güç kazanan kurum, yönetim, personel, çalışma yasası, üye sayısı gibi bir dizi kritere göre bugün dünyanın en büyük 5. birliği konumundadır.
Türkiye turizminin turizm bakanlığına ulaşmasındaki önemli adımlardan birini oluşturdu. Çünkü bu gelişmelerle turizmin bir merkezi yönetim biçimi olmadığı, dolasıyla ülkemizin gelişimi için reklam, tanıtım ve tutundurma faaliyetlerinin yapılması gerektiği kabul edilmeye başlandı.
Osmanlı’nın son dönemlerinde bireysel girişimler düzeyinde başlayan turizm yapılanması Cumhuriyetin ilk yıllarıyla birlikte kurumsal örgütlenmeye doğru adım attı. 1923 yılında Atatürk’ün de önderlik ettiği Türkiye Seyyahın Cemiyeti (Bugünkü Turing Otomobil Kurumu) ile ilk ciddi kurumsallaşma deneyimi başlatıldı. Turing, Türkiye’nin ilk tanıtım afişleri, yol haritaları, otel rehberleri ve broşürleri gibi ilklere imza attı.
Turizmle ilgili bir diğer alan olan havacılık, Cumhuriyet döneminde Türkiye Tayyare Cemiyetinin kurulmasıyla ilk adımlarını attı. 1925 yılında kurulan Cemiyet 1933 yılında Türk Havayolları İşletme İdaresi adını aldı.
1930’lu yıllara gelinirken Türkiye’ye gelen turist sayısı 45-50 bin dolayına çıktı ve turizm sektörü hükümetler düzeyinde de dikkate alınmaya başlandı. 1930 yılında Dahiliye Vekaleti Emniyeti Umumiye Müdüriyeti bünyesinde turizm işleriyle ilgili bir şube kuruldu. Aynı yıl İstanbul Belediyesinde İktisat İşleri Müdüriyeti’ne bağlı bir Turizm Şubesi açıldı. Bu yılın en önemli olayı da Uluslararası Turizm Birliği (AIT) Kongresinin İstanbul’da yapılması oldu.
Gelişmelerin ardından Türkiye’de turizm ilk kez Şakir Bey’in İktisat Vekilliği döneminde hükümet programı ve bütçesine girdi. Ardından Celal Bayar’ın İktisat Vekaleti döneminde yeniden ele alındı. Artık turizmle ilgilenen ayrı bir birimin kurulması gerekliliği kabul edildi ve 1934 yılında ilk kez İktisat Bakanlığının Dış Ticaret Dairesine bağlı Türk Ofis adında bir büro kuruldu.
Ardından 1937 Celal Bayar hükümetinde, Vedat Nedim Tör’ün başında olduğu İktisat Bakanlığı içinde bir Turizm Müdürlüğü kuruldu. Bu müdürlüğün gerçekleştirdiği birkaç faaliyet arasında turist girişlerine ilişkin yasal düzenlemeler kayda değer ilk çalışma olarak nitelendirilir. Kurumlarıyla yavaş yavaş gelişmeye başlayan Türkiye turizmi 1938 yılında yeni bir birime kavuştu. Bu yıl Türk Ofis’in Neşriyat ve Propaganda Servisi içinde bir Turizm Masası kuruldu.
Merkezi örgütlenmenin yanında bu yıllarda yerel idarelerde de turizm örgütlenmesine ilişkin gelişmeler kaydedildi. İstanbul’a turist akının artmasıyla birlikte geliştirilen İstanbul Belediyesi Turizm Şubesi, Bursa Belediyesi Turizm Şefliği, İzmir Fuarı Kültür Park ve Turizm Müdürlüğü bunların başında sayılabilir. Bu yıllarda konaklama sektöründeki örgütlenmelerin başında Otelciler ve Hancılar Cemiyeti geliyor.
1939 yılında Turizm Müdürlüğü, Ticaret Bakanlığına bağlı Turizm Dairesine dönüştürüldü. Diğer yandan turizmin devlet bakanlıkları içindeki yerinin tam olarak belirlenemediği bu dönemde, turizmin ülke ekonomisine katkısının daha iyi değerlendirilmesi ve gelişmelerin bütün devlet birimleri tarafından izlenebilmesi için Bakanlıklararası Turizm Komisyonun kuruldu. 1940 İstanbul’da kurulmuş olan İstanbul’u Sevenler Grubu, yurtiçi turizm mirasının ve değerlerinin korunması amacıyla üniversitelerle ortak çalışmalarda bulundu ve çeşitli konferanslar verdi.
1940 yılının başında devlet içi turizm kurumları bir değişiklik daha geçirdi. 1940 başlangıcında Turizm Dairesi’nin, Matbuat Umum Müdürlüğü’ne 1943 yılında da Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü’ne bağlanması Türkiye turizminin Turizm Bakanlığı’na ulaşmasındaki önemli adımlardan birini oluşturdu.
Turizmde tanıtım faaliyetlerinin biraz daha öne çıktığı bu yıllarda, turizm sektörü önde gelenlerinin katıldığı bir örgütlenme Türkiye turizminde yürütülen tartışmaların uzun süre kaynaklığını yaptı. Ülke turizmindeki gelişmelerin ve potansiyellerin değerlendirildiği Turizm Danışma Kurulları 1949 yılında hayata başlarken, her yıl düzenli olarak yapılmaya çalışılan bu kurullar sektörde uzun yıllar bir forum niteliğini taşıdı. Turizmin gelişmesine paralel olarak devlet içinde turizmle ilgilenen bölümler yeni görev tanımları içinde geliştirilmeye çalışıldı.
1949 yılındaki hükümet programı çerçevesinde Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğüne dönüştürüldü ve turizm işleri bu müdürlük içindeki Turizm Dairesi’ne bırakıldı. Bu yılların turizm kurumlarından biri de kurucuları arasında Cihat Baban, Nedim Tör, Nadir Nadi ve Burhan Felek gibi kişilerin bulunduğu 1949 yılında kurulan Türkiye Turizm Kurumu’dur.
1950 ve 1953 yıllarında turizm kurumlarını teşvik kanunları çıkartıldı. Teşvik önlemlerinin yanısıra turizmde alt ve üstyapı yatırımlarına kaynaklık etmek amacıyla 1954 yılında Türkiye Turizm Bankası kuruldu. 1940’lı yıllardan 50’li yıllara dünya turizminde yaşanan örgütlenme faaliyetlerinden etkilenen Türkiye, Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) adı altında gençlik turizminin yapılandığı bir kuruma kavuştu. Aynı dönemde dünya çapında;
Uluslararası Öğrenci Gezi Federasyonu (ISTC),
Uluslararası Gençlik Turizmi Organizasyonu (FIYTO),
Uluslararası Öğrenci Değişimi Örgütü (FIOCES),
Uluslararası Gönüllü Hizmetler Koordinasyonu Konfederasyonu (CCIVS),
Uluslararası Genç Hostelcileri Federasyonu (IYHF),
Öğrenci Hava Taşımacılığı Birliği (SATA)
gibi gençlik ve sosyal turizm örgütleri dünya ve Türkiye turizminde taze bir rüzgar estirdiler.
Özellikle TMTF Türkiye turizmi ve acenteciliği için bir eğitim okulu oldu. Yine 1950’li yıllarda kurulan Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı TMGT seyahat acenteliği alanında yaşanan en ciddi deneyimlerden ve belki de bir anlamda, Türkiye’nin seyahat acentelerinin kaynaklığını yapan bir okul niteliğini taşıdı. TMTF Talebe Turizmi Komisyonu ile de Turizm Danışma Kurullarında görev yaptı. TMTF’nin gençlik turizmine yönelik en büyük katkılarından biri de 1965 yılında İstanbul’da yapılan 16. Uluslararası Öğrenci Turizmi Konferansı oldu.
Yine aynı yılda Iktisat Vekaleti Teşkilat ve Vazifeleri 2450 sayılı yasada, kamu hizmetleri arasında Turizmin de adı geçiyor ve turizmde Neşriyat, propaganda ve turizm Işleri adında bir çalışma grubu oluşuyor.
Hızlanan çalışmalar bir yandan kurumların yasal ve fiili düzeyde oluşturulmasına katkıda bulunurken Türkiye 1936 yılında 80 bin dolayında yabancı turisti konuk edebilecek kapasiteye ulaştı.
Cumhuriyet öncesi dönemde kurulan otellerin yanında turizmde taleplerin artamaya başlaması bir yandan konaklama tesisleri ve altyapı olanaklarının artırılmasını gerekli kıldı. Bu dönemde bu alanda herhangi bir yatırım kaydedilmezken Türkiye’nin konuklara sunabildiği yatak sayısı 25 bin dolayındaydı. Bu yatakların ancak bin kadarının uluslararası hizmet düzeyinde olduğu ileri sürülüyordu.
Gelişmeler turizm alanındaki kurumsallaşmanın gerekliliğini artırırken TC hükümetleri de bakanlıklar içinde turizme yer açmaya çalışıyorlardı. 1937 Celal Bayar hükümetinde, Vedat Nedim Tör’ün başında olduğu Iktisat Bakanlığı içinde bir Turizm Müdürlüğü kuruldu. Bu müdürlüğün gerçekleştirdiği birkaç faaliyet arasında turist girişlerini ilişkin yasal düzenlemeler kayda değer ilk çalışma olarak nitelendirilir.
Türkiye turizmi gelişimini bu yılarda yurt çapına yaylamaya başladı. 1936 yılında Izmir Uluslararası Fuarı’nın açılışından sonra Istanbul Merkezli olan turizm Izmir ve Ege bölgesine doğru genişlemeye başladı. Artık bazı turistik bölgeler ortaya çıkmış ve bu bölgeler üst düzey yönetim birimleriyle turizm hakkında raporlar yayınlamaya başlamışlardı. Bunlardan biri de Izmir Valiliği’nin 1937 yılında hazırladığı Ege Bölgesi Turizm Planıdır. Bu planda Izmir ve genel olarak Ege Bölgesinin turistik kapasitesi değerlendirilmiş ve bu bölgenin çok yakın zamanda bir turizm merkezi olması için gereken çalışmalara atıfta bulunulmuştur.
Kurumlarıyla yavaş yavaş gelişmeye başlayan Türkiye turizmi 1938 yılında yeni bir birime kavuştu. Bu yıl Türk Ofis’in Neşriyat ve Propaganda servisi içinde bir Turizm Masası kuruldu.
Merkezi örgütlenmenin yanında bu yıllarda yerel idarelerde de turizm örgütlenmesine ilişkin gelişmeler kaydedildi. Istanbul’a turist akının artmasıyla birlikte geliştirilen Istanbul Belediyesi Turizm Şubesi, Bursa Belediyesi Turizm Şefliği, Izmir Fuarı Kültür Park ve Turizm müdürlüğü bunların başında sayılabilir.
Yine 1940’yı yıllara doğru bazı devlet kurumlarının ürünlerinde, turizme ilişkin bir takım düzenlemelerde bulunması Türkiye turizminde iç ve dış potansiyeli değerlendirmenin ilk araçları oldu. Izmir Fuarı nedeniyle Devlet Demir Yolları’nın indirimli bilet satışlarına başvurması bunun sonucunda seyahat eden yolcu adedinde artış meydana gelmesi aynı zamanda yurtiçi turizm faaliyetlerinin de başlangıcı kabul edilir.
Bu yıllarda konaklama sektöründe de bir dizi örgütlenmeler meydana geldi. Bunların başında Istanbul’daki konaklamacıların oluşturduğu küçük çaplı bir cemiyet gelir; 1933 yılında Istanbul’da kurulan Otelciler ve Hancılar Cemiyeti’nin başkanlığında Karesi Oteli sahibi Ibrahim Bey vardı.
Bir yandan devlet içinde turizm kurumlarının gelişme kaydetmesi diğer yandan özel firmaların bir dizi örgütlenmelerde bulunduğu bu yıllarda ticari şirketler turizm konusunda yoğunluklarını artırdılar. Vagon li-Cook, NATTA, PASSRAPID, Feustel, Cit ve Inturist firmalarının liderliğini yaptığı acentacılık sektöründe Cumhuriyet döneminin 5 kadar firmasının yanında 10 dolayında yeni acenta kuruldu.
1940’lı yılların başında kaydedilen gelişmeler, bir yandan hükümetlerin turizm alanına daha fazla özen göstermesi gerekliliğini de artırıyordu. Devletin o dönem girişimlerinden biri Turizm Dairesi’nin kurulması oldu. 1939 yılında Turizm Müdürlüğü, Ticaret Bakanlığına bağlı Turizm Dairesi’ne dönüştürüldü. Diğer yandan turizmin devlet bakanlıkları içindeki yerinin tam olarak belirlenemediği bu dönemde, turizmin ülke ekonomisine katkısının daha iyi değerlendirilmesi ve gelişmelerin bütün devlet birimleri tarafından izlenebilmesi için Bakanlıklararası Turizm Komisyonu kuruldu.
Turizm kurumlarının gösterdiği gelişme dünya konjonktürünün yapısal sorunlarıyla zaman zaman kesintiye de uğradı. Bunların başında ülkemizin ve dünyanın savaş koşulları içinde olduğu 1940’lı yıllar geliyor. O yıllarda bütün dünyanın savaş harcamaları ülkelerin refah düzeyini geriletirken, gelirleri azalan insanlar dana az seyahat eder oldu. Diğer yandan turizme yapılacak olan yatırımlar da savaş bütçesine devredildi. Türkiye’nin o yıllardaki bütçenin neredeyse tamamı temel tüketim maddeleri ve savaş sanayine ayrıldı.
1940 yılında dış turizmde görülen durgunluğun yanında iç turizmde hafif bir hareketlenme yaşandı İstanbul’da kurulmuş olan İstanbul’u Sevenler Grubu, yurtiçi turizm mirasının ve değerlerinin korunması amacıyla üniversitelerle ortak çalışmalarda bulundu ve çeşitli konferanslar verdi.
1940 yılının başında devlet içi turizm kurumları bir değişiklik daha geçirdi. 1940 başlangıcında turizm dairesinin, Mutbuat Umum Müdürlüğü’ne 1943 yılında da Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü’ne bağlanması
Türkiye turizminin turizm bakanlığına ulaşmasındaki önemli adımlardan birini oluşturdu. Çünkü bu gelişmelerle turizmin bir merkezi yönetim biçimi olmadığı, dolasıyla ülkemizin gelişimi için reklam, tanıtım ve tutundurma faaliyetlerinin yapılması gerektiği kabul edilmeye başlandı.
Turizmde tanıtım faaliyetlerinin biraz daha öne çıktığı bu yıllarda, turizm sektörü önde gelenlerinin katıldığı bir örgütlenme Türkiye turizminde yürütülen tartışmaların uzun süre kaynaklığını yaptı. Ülke turizmindeki gelişmelerin ve potansiyellerin değerlendirildiği Turizm Danışma Kurulları 1949 yılında hayata başlarken, her yıl düzenli olarak yapılmaya çalışılan bu kurullar sektörde uzun yıllar bir forum niteliğini taşıdı.
Devlet çekiliyor
Ikinci Dünya Savaş sonrası her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de bir dizi yatırım ve kalkınma planları hazırl
Dünden Bugüne Seyahat Acentaları
Dünden Bugüne Seyahat Acentaları
türkiye / İstanbul
Sektör | FAYDALI SİTELER |
---|---|
Yayınlama Tarihi | 03 Eylül 2010 |
Dünden Bugüne Seyahat Acentaları