Gölköy Köy Enstitüsü’nden 1952 yılında mezun olan Hakkı Seymen ile yaşamı ve köy enstitüleri üzerine söyleştik.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Anadolu’da, hem okuma-yazma oranını yükseltmek hem de köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla 17 Nisan 1940 yılında açılan Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 78. yılındayız…
Hakkı Seymen1932 Çankırı Çerkeş Karamustafa Köyü’nde doğdu.
Abdülkadir, Cengiz, Bayram, Yadigâr, Gülizar, Duygu, Melahat isimli 7 çocuk babası…
Hakkı Seymen, yılın büyük bir bölümünü köyünde, kışı ise Ataşehir’de yaşayan kızının yanında geçiriyor.
“Doğanın içinde olmak beni çok mutlu ediyor. Sağlığımı köyde yaşamama borçluyum, “diyor gülümseyerek…
Hakkı Seymen, Ataşehir Örnek Mahallesi’nde bulunan Mustafa Saffet Kültür Merkezi’nin müdavimlerinden… Özellikle de Rıfat Ilgaz Kitaplığı en çok vakit geçirdiği yer olarak dikkat çekiyor. Rıfat Ilgaz’ın “Halime Kaptan” adlı kitabını okurken görüp tanıştığım Hakkı Seymen, meğer Gölköy Köy Enstitüsü mezunuymuş… Sohbetimiz koyulaşınca, köy enstitüsüne gidiş serüvenini anlattı. Sanki anlatmadı da, o günleri yeniden yaşadı.
Yıl 1947…
Çankırı’nın Çerkeş ilçesine bağlı Karamustafa Köyü’nde sıradan bir gün…
Herkes işinde gücünde… Kimisi bağda, kimisi bahçede… Çocuklar da boş durmuyor. Herkes yaşına uygun bir işin ucundan tutmuş, çalışıyor. Hakkı Seymen, eğitmenden öğrenmiş okuma yazmayı, 3 yılın sonunda yakın köylerden birindeki ilkokula giderek diploma almaya hak kazanmış. Bir süre keçi çobanlığı yaparak yardımcı olmuş ailesine… Fakat okuma aşkı hiç körelmemiş. Bulduğu her fırsatta babasına okumak istediğini söylemiş. Bu ısrarları çare olmamış. Babası, Hakkı’ya 14 yaşına girdiği günlerde “Oğlum seni evlendireceğim. Bunun için de çalışıp para biriktirmen gerekli, “dediğinde başından aşağı kaynar sular dökülmüş…
Böylece 1944 yılında Çankırı’da meydan gelen deprem nedeniyle yapılacak konut inşaatlarında çalışmaya başlar. İnşaatlarda çalışan arkadaşlarıyla sabah erkenden kalkıp yürüyerek ilçeye gidip çalışırlar. Yevmiyeleri 2,5 TL’dir.
Babasının kendisini evlendirme isteği karşısında çaresizdir. İnşaatlarda kum, taş taşırken de okuma hayalleri kurmaya devam eder. Bu arada babası Hakkı’yı köyden bir kızla nişanlar.
Hakkı ısrarla okumak istediğini söylemeye devam eder.
Baba da, oğlunun okumasını çok istemektedir. Ancak şartlar pek de uygun değildir.
Bir gün babası, oğlunun çalıştığı inşaata gider. Bir kenarda soluklanırken babası Hakkı’yı sevinçten havalara uçuran soruyu sorar: “Oğlum Gölköy Köy Enstitüsü’nün imtihanına girer misin?” Bayram yerine döner inşaat alanı, Hakkı sevincinden ne yapacağını bilemez.
Babasıyla birlikte ilçe milli eğitim müdürlüğüne giderler. Hakkı’ya bir kâğıda “Ben öğretmen olmak istiyorum” diye yazdırırlar. İlçe Milli eğitim Müdürlüğü yetkilisi, sonucu kendilerine bildireceklerini söyler. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden dışarı çıktıklarında hafiflemiştir sanki, sonunda hayallerini gerçekleştirebilecektir. Bu haber, nişanlısının ailesini pek memnun etmez. Nişanlısının babası bu durumu duyunca küplere biner. Zor da olsa kız tarafı da ikna edilir. Bu arada Hakkı ve babası istenen evrakları tamamlar, istenen 100 liralık tazminatı da hazırlar. Bir süre sonra kız tarafının baskıları yeniden başlar. Hakkı’nın babası bu baskılara dayanamaz ve oğlunun Gölköy Köy Enstitüsü’ne göndermekten vazgeçer.
Babasının bu karar değişikliğinden Hakkı’nın haberi yoktur.
Hakkı Seymen o günleri şöyle anlatıyor: “Köyümüzden üç arkadaş hazırlandık, Kastamonu Gölköy Enstitüsüne gideceğiz diye içimiz içimize sığmıyor. Mutluyuz, heyecanlıyız. Sabah erkenden yola çıkacağız. Uyumak ne mümkün… Benim olanlardan haberim yok. Arkadaşlarımla erkenden yola çıkacağımız günün sabahı babam ben uyanmadan evden çıkıp gitmiş. Gölköy’e gitmeyeyim diye kapıyı da kilitlemiş. Arkadaşlarım geldi, kapıya vurdular. Ne fayda, çıkamadım, gidemedim. Babamın arkadaşlarıma, ‘Siz gidin, Hakkı köy enstitüsüne gitmeyecek,’ dediğini duydum. O kadar üzüldüm ki yatağın üstüne düşüp bayıldım.
Aradan birkaç saat geçtikten sonra babamın anneme, ‘Hakkı eşeği de alsın, dere kenarındaki kavaklardan odun kesip getirsin’ dediğini duydum.”
Bir süre sonra annesi kapıyı açar ve babasının yapmasını istediği şeyi söyler.
Annesi yeni yaptığı tarhana çorbasından içmesi ister.
Karnı aç olmasına rağmen ne çorba içer, ne de odun kesmeye gider.
Köy meydanına doğru yürüyen Hakkı, bir gölgede oturan Sadettin Dayı’yı görür.
Aradan tamı tamına 61 yıl geçmiş, dile kolay… Hakkı Seymen işte tam da bu anda gözyaşlarını tutamıyor. Konuşmasına biraz ara veriyor, “Duygulandım” diyerek…
Sadettin Dayı, Hakkı’ya sevgiyle bakarak “Duydum ki nişanlanmışsın, hayırlı olsun!” der.
Bu söz Hakkı’nın içerisinde fırtınalar koparır.
Bir anda ağzından, “Sadettin Dayı ben okumak istiyorum. En büyük hayalim okumak… Okuyamazsam kendimi şuradaki çatal kapıya asacağım,” der.
Öyle bir niyeti yoktur hâlbuki… Yalnızca okumak istiyordur.
Sadettin Dayı şaşırır, fakat kararlı ve kendisinden emin bir şekilde, “Sus Hakkı sus, olur mu öyle şey? Gerekirse seni Kastamonu’ya ben götürürüm. Okuman için elimden geleni yaparım. Ama sen de bana söz ver. Öyle canıma kıyarım sözlerini unut. Akşam gelip babanla konuşacağım, ikna edeceğim” der.
Hakkı, “Ya ikna edemezsen,” deyince de, Sadettin Dayı “O zaman da azığımız alır, Kastamonu’ya birlikte gideriz. Bana güven, mutlaka okuyacaksın” der.
Köyün ileri gelenlerinden olan Sadettin Dayı’nın sözleri Hakkı’yı rahatlatır.
Erkenden eve giderek oturma odasıyla ambar arasında bir boşluğa girerek beklemeye başlar.
Önce ilçeden babası gelir. Sadettin Dayı’nın gelişini dört gözle bekler. Tak tak diye kapıya vurulunca, kurtarıcısının geldiğini anlar. O yıllarda köyde yalnıza Hakkıların evinde idare lambası vardır. Buna rağmen kimseyi göremez ama konuşulanları rahatlıkla duyar.
Sadettin Dayı kısa bir hoşbeşten sonra konuyu anlatır. Baba şaşırır, eli ayağı birbirine dolaşır.
Hakkı çağırılır hemen… Babasının sorduğu soruya, “Ben okumak istiyorum, okuyamadıktan sonra benden iş yapmamı beklemeyin” der…
Babası sevgiyle baktığı oğluna şunları söyler: “Oğlum sen hiç merak etme, seni cuma sabahı otobüse bindireceğim, Gölköy’e gideceksin! Benim iki evladım var, ikisi de benim için çok değerli, sizin acınıza dayanamam. Bütün köy karşıma gelse de kararımdan vazgeçmem. Sen git rahat rahat uyu…”
O akşam babasıyla birlikte tahtadan bir bavul yaparlar, gerekli eşyaları içine yerleştirirler.
Sabah erkenden otobüsle Kastamonu’ya, oradan da başka bir araçla Gölköy Köy Enstitüsüne giderler. Enstitüde yüzlerce öğrenci vardır. Kendisinden önce giden arkadaşları karşılar Hakkı’yı… Hayallerini gerçekleştireceği enstitüye böylece adım atmış olur.
Yıl 1947, aylardan eylül… Okul numarası 316’dır.
Hilmi Bilginer’in okul müdürü olduğu enstitünün öğretmenleri arasında Ata Bodur, Şaban Yıldırım, İsmail Aydemir, Hüsnü Taner gibi unutamadığı öğretmenleri vardır.
Hakkı Seymen okuldaki ilk gününü şöyle anlatıyor: “İlk günüm… İlk gün henüz dersler başlamamıştı. Biraz yapılıydım arkadaşlarıma göre… Beni ve birkaç arkadaşımı ayırdılar; sıva ve harç yapılacakmış. Yarım günümüz işlerle geçiyordu. Sonra beni fırına aldılar. Hoşuma da gitti. 8 gün çalıştım. Meğer o sırada dersler başlamış. Beni ararlarmış. Derslere biraz geç başlamış oldum. Sınıfımızda 63 kişi vardı.
Akşam 21.00’de yatıyor, sabah 06.00’da kalkıyorduk. Sabah kalkınca halk oyunları oynuyor, spor yapıyorduk. Yemekten önce mütalaaya girerdik, sonra da dersler ve günlük çalışmalar başlardı. Sınıf arkadaşlarımdan Mehmet Sazak var. Çok iyi bir arkadaşımdı. Okuldan ayrıldığımızdan beri bir kere Ankara’da eğitim fakültesinde karşılaşmıştık. Nuri Çelik Yazıcı vardı.”
Yıllar çabucak geçer. Hakkı Seymen Gölköy Köy Enstitüsünden 1952 yılında mezun olur.
İlk olarak 1 Ekim’de, 3 yıl öğretmenlik yapacağı Çerkeş’in Yakuplar Köyüne atanır.
1956 yılında atandığı kendi köyünde 5 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra askere gider. Askerlik görevi sırasında Ali Okullarında da öğretmenlik yapan Hakkı Seymen köyünde aralıksız 25 yıl öğretmenlik yaparak emekli olur.
Aradan geçen onca yıldan sonra köy enstitüleriyle ilgili olarak şöyle konuşuyor: “Enstitülerde hem okuyor hem de çalışarak öğreniyorduk. Şoförlük de öğrendim, çiftçiliğin inceliklerini de… Öğrendiklerimi köylülerime da anlattım. Onlar da yararını gördüler. Kooperatif de kurduk. Arıcılık da öğrendim, hala arıcılık yaparım… 78 yıldır da arıcılığa devam ediyorum. Artık hobi olarak yapıyorum arıcılığı…”
Hakkı Seymen, bir an duruyor, yüzüme bakıyor ve tane tane konuşuyor: “Çerkeş’in Karamustafa köyünde doğdum, orada yaşadım, orada da öleceğim…”
Söyleşimiz bittiğinde, Gölköy Köy Enstitüsü mezunu, emekli ilkokulu öğretmeni Hakkı Seymen, az önce MSKM Rıfat Ilgaz Kitaplığı’ndan aldığı kitapla yavaş yavaş fakat kendinden emin adımlarla evine doğru yürümeye başladı.
Haber/Kadir İncesu
Güncelleme Tarihi: 20 Nisan 2018, 13:20