Oyuncakların tarihteki serüvenini inceleyen İstanbul Bilgi Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Avşar Gürpınar “Oyuncak, dünyanın ve insanın tuhaflıklarına dair eşsiz bilgiler içerir” diyor. BİLGİ Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) Fonu desteğiyle yürüttüğü proje kapsamında bu zamana dek Türkiye’de üretilmiş oyuncakları araştıran Gürpınar, farklı dönemlerden yaklaşık 150 oyuncağın tasarımı ve üretimine dair bilgilerin yer aldığı bir veri tabanı hazırladı. Çalışma, BİLGİ Kütüphanesi üzerinden araştırmacıların erişimine açılacak. 17.yüzyılın Eyüp oyuncaklarından, Beyoğlu Bonmarşesi’nin ithal ürünlerine, 1940’ların propaganda amacıyla üretilen oyuncak askerlerinden, 1990’ların dijital rüzgârına dek oyuncakların tarihi hakkında bilgi veren Dr. Öğr. Üyesi Avşar Gürpınar, günümüzde üretilen birçok oyuncağın çocukları pasif bir noktaya ittiğini vurguluyor. Gürpınar, “Perdenin pelerine, oklavanın kılıca dönüştüğü bir oyunun çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. İnsan için her şey bir oyuncak olabilir” diyor.
Araştırmaya göre İstanbul’da üretilmiş en eski oyuncaklara ilişkin 17. yüzyıla kadar geriye gidilebiliyor. Gürpınar, o dönemdeki oyuncaklara Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde yer verdiğine dikkat çekiyor: “1637 yılında İstanbul’un bütün zanaatkârlarının katıldığı bir geçit töreninden bahsediyor. Bu geçit töreninde mimarbaşına bağlı oyuncakçıların geçişini de anlatıyor. Çok da sempatik anlatmıyor açıkçası; çünkü bu oyuncaklar garip sesler çıkartan, gürültü yapan nesneler. O dönemde oyuncakçılığın merkezi Eyüp’teki Oyuncakçılar Çıkmazı. Eyüp zaten dönemin çok önemli bir sosyalleşme merkezi; çocukların sünnetten sonra gezmeye götürüldüğü, Yeniçerilerin cülus bahşişi aldığı, padişahın tahta çıktığı bir yer. Eyüp malzeme temini için de çok uygun bir yerde. Oyuncak yapımında kullanılan kil, Alibeyköy ve Kâğıthane derelerinden; deri, bağırsak ve yün Sütlüce’deki mezbahadan; ahşap ve tenekeler Eminönü ve Tahtakale’den geliyor. 18’inci ve 19’uncu yüzyıllarda Eyüp’te 200 kadar oyuncakçı dükkânı olduğunu biliyoruz. Bu dükkânlarda oyuncak üretiminin yapıldığı atölyeler de bulunuyor.”
Kaynana zırıltısı isimli oyuncak vardı
Eyüp oyuncaklarının çok ses çıkaran, mekanik oyuncaklar olduğunu anlatan Gürpınar, “Ahşap bir sapın üzerine takılmış dönen bir parçanın ses çıkardığı “kaynana zırıltısı” oyuncağı buna bir örnek. Yine kuş sesi çıkaran sulu kilden düdükler, ziller, davullar, kılıçlar, oyuncak atlar üretiliyordu. Bebekler de vardı, ama onlar istisnaydı. İslam kültüründe bir şeyi figüratif olarak göstermek yasak olduğu için bu tür oyuncaklara çok rastlamıyoruz. Anadolu’da çocuklar oynasın diye evlerde yapılan bebeklerin yüzleri olmadığını biliyoruz mesela. Bu oyuncakların çok azı bugüne kalıyor, çünkü Osmanlı’daki gündelik hayata dair nesnelerin arşiv değeri olduğu pek düşünülmemiş” diyor.
Oyuncaklar propaganda amacıyla da kullanıldı
Oyuncakların propaganda amacıyla kullanıldığı bariz durumlar olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Gürpınar, “Almanya’nın Osmanlı’yı I. Dünya Savaşı’nda yanına çekmek için oyuncak askerler üreterek göndermesi ya da Kore Savaşı’nın biraz daha desteklenmesi için Kore’ye giden Türk askerlerinin plastik oyuncaklarının yapılması gibi… Hatta Almanya’da zar atarak ilerlediğiniz “Yılanlar ve Merdivenler” oyununun Musevileri Almanya’dan atmak üzerine uyarlandığı örnekler var. Bunlar tabii ki ideolojisi bas bas bağıran oyuncaklar. Ama aslında oyuncakların ideolojilerden tam anlamıyla azade olabilmesi pek mümkün değil. Yapı setleri dediğimiz şey sözgelimi, akılcı, matematiğe dayanan modernist düşüncenin bir ürünü. Barbie dediğiniz şeyde oranlarından, formuna; saç renginden yaptığı mesleklere kadar çok net bir ideoloji var. Dolayısıyla oyuncaklar ile yetişkinlerin dünyası arasındaki mesafe her zaman düşündüğümüz kadar net değil” diyor.
Günümüzde Çin oyuncak üretiminin merkezi
Yeni dönemin karakteristiğinin, üretimi dış kaynakla yapmak olduğuna dikkat çeken Avşar Gürpınar, “Özellikle Çin’e oyuncak üretimi için sipariş veriliyor. Örneğin biz masal okuyan Nasreddin Hoca istiyoruz, deniyor. Çin’deki firma üretimini yapıp buraya gönderiyor. Burada Türkçe kutulara yerleştirilerek satılıyor. Eminönü’nde, Tahtakale’de bu oyuncaklardan çokça görmek mümkün. Diğer açıdan bakarsak, bugün her şey çok tanımlı. Çocuk tamamen pasif bir noktada artık. Oynadığı anda bile bir oyuncağı çalıştırıp geçiyor karşısına ve oyuncak kendi kendine oynuyor. Çocuk onu seyrediyor. Kendi yaratıcılığını, kendi özgür oynama edimini gerçekleştiremiyor. Bu kadar tanımlı, senaryosu belli, çocuğu onu uygulamaya yönelten, başka bir şey olarak kesinlikle kullanılamayacak nesneler üretmek doğru mu o da açık uçlu bir soru olarak kalsın” diyor.