Ataşehir Belediyesi’nin gerçekleştirdiği Pazar Sohbetleri’nin konuğu Kadir İncesu oldu.
Kİncesu; Pakize Türkoğlu, Güngör Gençay, Nihat Ziyalan, Ülkü Tamer, Metin Demirtaş, Ayla Kutlu, Afşar Timuçin, Refik Durbaş, Necati Tosuner, Feyza Hepçilingirler, Öner Yağcı ve Osman Bozkurt ile yaptığı söyleşilerinin yer aldığı “Dile Gelen Kalem” adlı kitabı ve yaşamı üzerine Osman Bozkurt’un sorduğu soruları yanıtladı.
Söyleşiyi Ataşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Volkan Aslan, MSKM İdari İşler Koordinatörü Tamer Semerci ile edebiyatseverler izledi.
Kadir İncesu söyleşi başlamadan önce, çalıştığı kurum tarafından gerçekleştirilen etkinliğin kendisini çok mutlu ettiğini belirterek Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi, Kültür ve Sosyal İşler müdürü T. Volkan Aslan, MSKM İdari İşler Koordinatörü Tamer Semerci ile çalışma arkadaşlarına teşekkür etti.
“NE YAPTIYSAM SEVEREK YAPTIM!”
İncesu’yu Ümraniye Ortaokulundan Türkçe Öğretmeni Ufuk Pak ile matematik öğretmeni Şahin Şahin ile Ataşehir’de birlikte çalıştıkları gazeteci dostları Ali Bal ve Recep Kenan da yalnız bırakmadı.
Osman Bozkurt, “Dile Gelen Kalem”den yola çıkarak Kadir İncesu’nun yaşamını da kapsayacak bir söyleşi yapmak istediğini belirterek, “Söyleşi bir yazın türü… Söyleşi, yalnızca edebiyat alanındaki kişiliklerle değil, siyaset, felsefe, bilim, spor ve her türlü toplumsal ve siyasal olaylarla ilgili yapılabilir. Söyleşiyi yapan hem kişisel ilgisi hem de hedef kitlesi bakımından belirli alanlar üzerinden çalışma yürütebiliyor. Söyleşi türündeki ürünler, okurla söyleşi yapılan fikir sahibi kişi arasında senli benli bir sohbeti amaçlıyor. Çok fazla derinliğe girilmeyen ama sıkıcı olmadan bakış açısı zenginliği sağlayan bir edebi tür. Kadir’in söyleşileri, genellikle edebiyat alanından şair-yazar gibi isimlerle yapılmış söyleşiler. Yani edebiyatı konu edinmiş ve kitabını, yalnızca bu alanda ürünü bulunanlarla yaptığı türdeş ama çok renkli söyleşileriyle okura sunmuş. Kadir’in söyleşileri kadar dikkat çeken bir de fotoğrafçılığı var. Arşivinde binlerce fotoğraf olduğunu da biliyorum,” şeklinde konuştu.
Osman Bozkurt, Usar Yayınları tarafından yayımlanan “Dile Gelen Kalem” üzerine yaptığı değerlendirme sonrasında İncesu’ya yaşamı, söyleşileri ve fotoğrafçılığı üzerine sorular sordu.
İncesu, Galatasaray’ın antrenmanlarını seyretmek için Florya’ya gittiklerinde fotoğraf çeken taraftarlardan etkilenerek fotoğraf çekmeye başladığını belirterek şunları söyledi: “Sonraki süreçte Ali Sami Yen Stadı’nın kale arkası tribünlerinden fotoğraf çekmeye devam ettim. 1990 sonrasında süreç edebiyata doğru yöneldi… İstanbul Kitap Fuarlarında başlayan edebiyata yöneliş hız kesmeden sürüyor. Fotoğrafa olan tutkumun kemikleşmesi zamanla oldu. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nda çalışırken 102 gün süren bir grev yaptık. Bu grevin her anını fotoğrafladım. Fotoğraf makinem her an yanımdaydı. 90’lı yıllarda başlayan edebiyat olan tutkum bu dönemde bir patlama yaşadı. Yetişebildiğim bütün edebiyat, kültür sanat etkinliklerine katılmaya çalışıyorum.”
İncesu, Bozkurt’un “Edebiyata yönelişinizde neler etkili oldu?” şeklindeki bir sorusunu da şöyle yanıtladı: “İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nda grev yaptığımız günlerde Adnan Özyalçıner ve Sennur Sezer’in 4 kitaplık Emek Öyküleri seçkisinin yayınlandığını ilanını gördüm Cumhuriyet Kitap Eki’nde…
Serinin üçüncü kitabı Grev Bildirisi adını taşıyordu. Ve biz de o sırada grevdeydik. ‘Grev Bildirisi’ adlı öykü kitabın sonunda olduğu için sondan başladım okumaya… Çarpıldım. Sonra kitabı bitirdim. Ertesi sabah gidip diğer kitapları da aldım. Seçkide, Türk ve dünya edebiyatının değerli isimlerinin emek temalı öyküleri yer alıyordu. Bu dört kitaptaki öyküler beni o kadar çok etkiledi ki, o yazarların yazdıkları her şeyi okumaya-haliyle satın almaya- başladım. Okudum, okudum, okudum okudum… Ve hala okuyorum.
İncesu, Aydın Ilgaz’ın önerisiyle Çınar Yayınları’nda çalışmaya başladığı günlerde
Varlık Yayınları Genel Yayın Yönetmeni ve Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Enver Ercan’ın desteğiyle söyleşiler yapmaya başladığını, kendisini Güngör Gençay’ın da desteklediğini söyledi.
Osman Bozkurt’un, “Annenle ilk kez kitap almaya gittiğin günün izlerinin de derin olduğunu biliyorum. O günü anlatır mısın?” şeklindeki sorusunu da anlatırken babasıyla yaptığı bir sözleşmeden de söz etti: “8 yaşımda, annemle mahallenin tek kitapçısına gittik. Kitapçının tezgâha koyduğu kitaplardan kapağıyla da beni etkileyen Pinokyo’yu seçtim. Bir elim annemin elinde, diğer elimde kitabın olduğu küçük bir poşet… Kim bilir evin hangi masrafından kısarak o kitabı alan annem bir an durdu ‘Az az oku, hemen bitirme!’ dedi. Olur dedim. Ama dinleyemedim. Çok kısa zamanda okudum. Annem sorduğunda bitmedi diyor, yeniden okuyordum.
Bir de babamla yaptığımız bir sözleşme var. İlkokul sonları olabilir. Dört kişilik ailemizin tek çalışanı babamdı. Kolay değildi yaşam şartları… Akşamları işten gelen babamı kapıda karşılayıp cebinden gazeteyi alırdım. Bir kaç çizgi romanın dışında kitap nedir bilmezdik.
Bir akşam defterimden kopardığım bir kağıt parçasına ‘Emekli olunca her ay bir kitap alacağım’ yazdım ve babam imzalattım. Babam emekli oldu, ancak bu sözünü yerine getiremedi. Yıllar sonra o yazıyı babamın bir defterinin arasında buldum. O sözü fazlasıyla yerine getirdim. Biraz da hüzünle…”
İncesu, Bozkurt’un bir sorusu üzerine de Halit Akçatepe ile sinemanın 100. yılı nedeniyle yaptığı söyleşi sırasında yaşadıklarını anlattı: “Ataşehir’de Gündem gazetesi günleriydi. Halit Akçatepe’nin telefonunu bulamadım ancak ev adresi vardı. Evine gittim. Telefonunu vererek, 3 gün sonra ara dedi. Aradım, ertesi gün çekime gideceğini, 2 gün sonra aramamı söyledi.
2 gün sonra aradığımda çekimden geldiğini, istirahat ettiğini, 2 gün sonra yeniden aramamı söyledi. Aradım, işleri olduğunu söyledi. Sonraki aramamda pazartesi 13.00’te bekliyorum dedi. Dediği saatten yarım saat önce aradığımda ‘Evladım sen bu söyleşiyi yapmaya kararlısın, hadi gel, bekliyorum’ dedi. Özlem Çoban ile gittik. Sorularıma verdiği yanıtlar birer ikişer kelimeydi… İlk andaki ruh halimle devam ettim. Konu, Hababam Sınıfı, Ertem Eğilmez, Tarık Akan ve Kemal Sunal’a geldiğinde iş değişti. Uzun uzun konuşmaya başladı. İlk bölümdeki soruları da yeniden sordum, onları da ayrıntılı olarak yanıtladı. Kayıt cihazını kapattıktan sonra da uzun bir sohbetimiz oldu. Evden giderken söyledikleri de ödül gibiydi, ‘Evladım beni herkes böyle konuşturamaz. Aferin büyük iş başardın’ dedi. Gerçekten de güzel bir söyleşi oldu. Özlem ile konuştuğumuzda o günleri de anarız.”
İncesu, Bozkurt’un “Bugüne kadarki yaşamın, yaptığın işler için bir başlık atmanı istesem, yanıtın ne olur?” sorusunu kısa bir duraklamadan sonra “Ne yaptıysam severek yaptım!” şeklinde yanıtlayınca salondan alkış sesleri yükseldi. YAPTIM!”