KENTLEŞME SÜRECİNDE KENTSEL MEKÂNIN YENİDEN ÜRETİMİ;
Kentsel dönüşüm kavramı Marmara Depremleri ile mevcut binaların depreme dayanıksız olduğu tespit edilmiş binaların yeniden yapılandırılması süreci başlamıştır.
Kentsel dönüşüm kavramı, zarar gören ve yıkılan kentsel alanların ekonomik, sosyal, fiziksel ve çevresel koşullarının kapsamlı ve bütünleşik yaklaşımlarla iyileştirilmesi için kullanılan strateji ve eylemlerin bütününü ifade etmektedir
BİR FIRSAT OLARAK KENTSEL DÖNÜŞÜM
“Kent” kavramının standart uluslararası bir tanımı olmamasına rağmen, kente ilişkin tanımlamalarda, kentin yerleşik altyapıya sahip, belirli bir yönetsel alanda yer alan, uzmanlaşma, iş bölümü, örgütlenmenin olduğu yüksek nüfus yoğunluğu içerdiği yer almaktadır. Kentlerde yaşayan dünya nüfusu son 200 yılda önemli ölçüde artış göstermiş, 1800’lerde %3 olan kent nüfusunun, günümüzde %55’ e yükseldiği ve 2050 yılında kadar da bu oranın %68 e çıkacağı öngörülmektedir.
Kentsel dönüşüm kavramı, zarar gören ve yıkılan kentsel alanların ekonomik, sosyal, fiziksel ve çevresel koşullarının kapsamlı ve bütünleşik yaklaşımlarla iyileştirilmesi için kullanılan strateji ve eylemlerin bütününü ifade etmektedir (Roberts, 2000). Kentsel dönüşüme yönelik uygulamalarda başarı; mekân, istihdam ve toplum üçlüsünün ve kentsel dönüşümün tüm boyutlarının bütünsel ve dengeli bir biçimde geliştirilmesine bağlıdır (Turok, 1992).
Dünyada kentsel dönüşüm hareketlerinin niteliğini belirleyen unsurların, ağırlıklı olarak o dönemin içinde bulunduğu ekonomik koşullar ve dönemsel politik gelişmeler olduğu görülmektedir. Nitekim 19. yy’dan günümüze, değişen politik ve ekonomik koşullar dâhilinde, kentleşme ve kentsel dönüşüme müdahale biçimleri değişkenlik göstermiştir. Bu bağlamda, Türkiye’nin kentleşme deneyimi Cumhuriyet’in kuruluşu ile başlamış, 1950’li yıllarda kentleşme ve kentsel büyümeye bağlı olarak kırdan kentlere hızlı bir göç süreci ile devam etmiştir. Hızlı kentleşme ve nüfus artışı ile kentlerdeki plansız gelişme sonucu kent çeperlerine doğru yayılan konut alanları oluşmaya başlamıştır. 1980 sonrası sürece, küçük ölçekli müteahhit piyasasına kıyasla büyük sermayenin de dahil olması ile kooperatifleşme ve toplu üretim yolu ile inşaat sektörü büyümeye devam etmiştir.
Türkiye’de özellikle 17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen Marmara Depremleri ile mevcut binaların depreme dayanıksız olduğu tespit edilmiş ve İstanbul başta olmak üzere ülke genelinde yapı analizleri yapılarak afet riski üzerinden binaların yeniden yapılandırılması süreci başlamıştır. Bu sebeple 2000’li yılların başından itibaren kentsel dönüşüm yasal mevzuat bağlamında ülke gündemine alınmıştır. En önemli kırılma ise 2012 yılında 6306 sayılı Afet Riskli Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un kabul edilip yürürlüğe girmesi ile yaşanmıştır.
Kanun’un temel amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları düzenlemektir. Bu kanuna göre, sağlık ve güvenlik gerekçeleri ile risk altındaki binaların belirlenerek, kamulaştırma, yıkım gibi uygulamalar sonucu mülkiyete ilişkin düzenlemelerle yeniden yapılandırılması hedeflenmektedir. Kentsel dönüşüm uygulamaları günümüzde 6306 sayılı yasa kapsamında konut eksenli ve parsel bazında, sermayenin önceliğine bağlı yer seçimleri ile gerçekleştirilen inşai faaliyetlerle devam etmektedir. Projeler sadece uzlaşmalara yönelik m2 bazlı çalışılarak kentle bütünleşmeyen, yeni malzeme ve teknikler kullanılmadan, maliyet ve hız üstünlüğü gözetilerek, tek tip uygulama sistemleri ile üretilmekte, müteahhitler eliyle projeler gerçekleştirilmektedir. Kentin bütünü gözetilmeden bireysel ekonomik
getirilere öncelik veren projeler bölgenin coğrafi dokusunu, kültürünü ve farklılığını yansıtmayan yeni konut alanlarına dönüşmektedir.
Kentsel yapılı çevrenin üretimi ve biçimlendirilmesi, yasa, yönetmelik, plan vb. araçlarla yönetilmektedir. Ülkemizdeki kent planlama sistemi, aktörler, değişen öncelikler, toplumsal beklentiler doğrultusunda dinamik bir yapı içerisinde müdahalelere açık bir hale gelmektedir. Proje alanı özelinde bina yüksekliği, parsel boyutları, yoğunluk gibi mekânsal kararların değiştirilmesi tüm kente yönelik bir müdahale olmaktadır. Plan değişiklikleri, kamu yararının zorunlu kılınması halinde yapılan düzenlemelerdir, kentsel mekânın yeniden üretilmesinde kamusal bir fayda durumunda etkin durumda olmalıdır. Kentsel dönüşüm uygulamalarına yönelik parsel ölçeğindeki uygulamalarda değiştirilen plan kararları yapılaşma sürekliliğini, bütünlüğü bozmakta, plan değişikliği ile inşa edilen yapılar (genellikle yüksek katlı) bölgenin genel plan karakteristiği ile uyumlu olmamaktadır. Bölgesel müdahaleler nüfus yoğunluklarında da önemli değişikliklere yol açmakta, sosyal donatı alanlarının da yetersiz kalması ile sonuçlanmaktadır.
Konut projeleri, sürdürülebilir, estetik, yaşanılabilir alanlar üreterek kullanıcıların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde tasarlanmalıdır. Mimari projelerin şekillenmesinde; oda sayısı ve büyüklüğü kadar, mekânsal olarak salon-mutfak ilişkisi, balkon/teras kullanımı, banyo sayısı/adedi, uygun malzeme seçimi, doğru tefriş, aydınlatma ve havalandırma standartları da dikkate alınmalıdır. Kentsel dönüşüm uygulamaları ise piyasa güçleri denetiminde müteahhit ve kat malikleri arasında bir pazarlık mekanizması üzerine kurulmaktadır. Kullanıcılar m2 ye faydalı alan gözüyle değil matematiksel alan olarak bakmaktadır. Tasarlanan mekânlar, efektif kullanımı göz ardı edilerek, imar haklarını sonuna kadar kullanmaya yönelik, büyüklük olarak uzlaşmaya konu olmaktadır. Bu durumda nitelik gözeten mimarlar ve yükleniciler yerine piyasa müteahhitleri iş yapar hale gelmekte bireysel çıkarlar toplumsal faydanın önüne geçmektedir. Proje uzlaşma evresinde mimari projeler uzmanlarca hazırlanmalı, kullanıcılar bilgilendirilmeli, kentsel dönüşüm uygulamalarının temel amacı ortadan kaldırılarak oluşan ranttan faydalanmak amacı ile niteliksiz konut stokları üretilmemelidir.
Sonuç olarak; kentsel dönüşüm projeleri, konut üretiminin ve kentsel planlamanın merkezinde yer alan kritik bir konudur. Kentsel dokuya ve kent kimliğine çok ciddi anlamda müdahale eden bu projeler yaşayanların ihtiyaçlarına yönelik olarak geliştirilirse gelecekte daha kaliteli ve kullanıcı katılımlı projelerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Kentsel dönüşüm projelerinde denetleme ölçütlerinin yeniden tanımlanarak plan kararlarının yapılı çevreyi nasıl etkileyeceğinin tüm kent ölçeğinde düşünülmesi ve toplumsal faydaya yönelik uygulamalarla sürdürülebilir yaşam alanları oluşturulması gerekmektedir. Kentsel dönüşüm uygulamaları ile depreme dayanıksız yapı stoğu yenilenirken yaşam kalitesi artırılarak çevresel, ekonomik ve sosyal dönüşüm de gerçekleşmelidir.
KAYNAKÇA
Roberts, (2000). The evolution, definition and purpose of urban regeneration urban regeneration handbook. London: SAGE Publications[Metin Kaydırma Sonu]Turok, I. (1992). Property-led urban regeneration: panacea or placebo? En- vironment & Planning A.
Kaynak;https://inder.org.tr/