Türkiye'nin Suriye politikası tıkandı mı?

Türkiye’nin Suriye politikası, Gaziantep'te yaşanan bombalı saldırıda Suriye'nin rolü olduğu iddiaları ve Lübnan'da bir Türk vatandaşının kaçırılması gibi gelişmelerin ardından, tekrar sorgulanmaya başlandı.

Türkiye'nin Suriye politikası tıkandı mı?


BBC Türkçe'ye konuşan gazeteci-yazar Nuray Mert ve Chatham House düşünce kuruluşunun Türkiye uzmanı Fadi Hakura, Türkiye’nin Suriye politikasının çok fazla sorun barındırdığını ve Türkiye'nin bölgedeki reel politikayı yeterince analiz etmeden hareket ettiğini düşünenlerden.

German Marshall Fund Transatlantik Merkezi Direktörü Ian Lesser ise Türkiye'nin Suriye'de yaşananlardan kaçınılmaz olarak en çok etkilenen ülke olduğunu ve Türkiye'nin, Suriye sınırında ortaya çıkacak herhangi bir tehlikeyi hoşgörmeyeceğini söylemesinin tamamen anlaşılır birşey olduğunu söylüyor.

Türkiye, Suriye'de Esad rejimine karşı muhalefet baş gösterdiğinde görece daha temkinli bir tavır takınmış, tepkisini ekonomik ve siyasi önlemlerle sınırlamış ancak ardından daha sert bir söylem benimsemişti.

Nuray Mert’e göre Türkiye'nin Batı'dan aldığı teşvikle öncü bir role soyunmasının temel nedenleri arasında, Suriye'de yeni bir rejimin yapılanmasında ve bunda Kürtlerin alacağı rolde söz sahibi olmak istemesi ve Suriye krizinden bu yana kopan ekonomik ve ticari ilişkileri telafi etmek istemesi var.

Suriye politikasının ağırlıklı olarak resmi söylem üzerinden tartışıldığını belirten Mert, Türkiye’nin Suriye’nin tarihsel, siyasi, etnik ve dini yapısını ve Orta doğu’daki dengeleri iyi kavrayamadığını ve duruma yeni Osmanlıcı bir çerçeveden baktığını söylüyor.

Aynı şekilde Fadi Hakura da hükümetin Suriye’de rejimin yıkılması konusunda sert bir tavır aldığını ancak bir iç savaş durumunda olabilecekleri ve bunun Türkiye’nin ulusal çıkarları üzerindeki sonuçlarını iyi planlayamadığını belirtiyor.

“Suriye karmaşık bir ülke. Farklı etnik grupların ve mezheplerin olduğu ve istikrarsız sınırları olan bir ülke. Suriye’ye herhangi bir müdahale çok ciddi bir planlama gerektiriyor ancak bu yapılmadı”.

Ancak Ian Lesser, Türkiye'nin bu sert duruşa yavaş yavaş geldiğini ve mevcut durumda siyasi ve ekonomik yollara itibar etmesinin zor olduğunu düşünüyor.

Suriye ve Türkiye’nin 1990’larda PKK lideri Abdullah Öcalan’ın teslim edilmesi üzerinden savaş noktasına geldiğini hatırlatan Lesser, ilişkilerin düzelmesinin on yıl gibi bir süreyle sınırlı olduğunu ve iki ülke arasındaki gergin ilişkinin aslında tarihsel bir norm haline geldiğini söylüyor.
Ortadoğu'da mezhep çatışmasına doğru

Suriye’ye dolaylı ya da doğrudan bir müdahalenin bölgedeki diğer ülkeleri de içine alacak sorunlar yaratacağı ve bir mezhep çatışmasına yol açabileceği giderek daha fazla dile getirilmeye başlandı.

Türkiye, Suriye’de Esad rejimine karşı savaşan Sünni ağırlıklı muhalefete gerek askeri gerek istihbarat bakımından destek veren ülkeler arasında önde geliyor.

Mert’e göre her ne kadar Katar ve Suudi Arabistan Türkiye ile aynı cephede görünse de, Türkiye gibi ağır sonuçlarla karşı karşıya kalmayacaklar.

Böyle bir Sünni eksenin oluşmasının, Suriye’nin artan bir şekilde mezhepler üzerinden okunmasına neden olduğunu belirten Mert, "Türkiye ideolojik ve mezhepçi bir tavır benimsemiş görünüyor” diyor.

Suriye'de Sünni eksenli bir politika izlenmesi sadece bölgesel dinamikler açısından değil, Esad sonrası Suriye'de hareket kabiliyetini sınırlaması açısından da oldukça önemli.

Fadi Hakura da, Türkiye’nin dış politikasının tartışmasız bir şekilde mezhebe dayalı olduğu fikrine katılıyor ve Türkiye'nin Özgür Suriye Ordusu'na verdiği destekle ilgili bir uyarıda bulunuyor: “Özgür Suriye Ordusu birlik içinde hareket eden ve hiyerarşik bir yapısı olan askeri bir kurum değil. Tersine farklı gündemleri olan yerel militan gruplardan oluşan kaotik ve parçalı bir yapı. Bu da Türkiye’nin Suriye’deki olayları şekillendirmesini zor kılıyor".

Ancak asıl sorunun Esad rejimi olduğunu ve bunun Türkiye ve diğer ülkeler için ciddi bir güvenlik riski oluşturduğunu düşünen Ian Lesser ise muhalefette Sünni çoğunluğun kaçınılmaz olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Esad rejimine karşı mücadelenin yolu mezhebe dayalı bir gündemi olan silahlı grupları desteklemekten geçiyorsa, güvenlik ve insani nedenlerle uluslararası toplum bu riski almak zorunda kalabilir. Ancak bu kolay ve çabuk değil, uzun soluklu ve çetrefilli olacak”.
Türkiye'den müdahale hamleleri

Suriye ordusunun ülkenin kuzeyinden çekilmesinin ardından Kürtlerin birçok bölgenin kontrolünü ele geçirmesi, henüz ne koşullarda gerçekleştiği netleşmeyen Türk uçağının düşürülmesi mevzuu ve giderek büyüyen mülteci krizi, Türkiye'yi Suriye'ye müdahale konusunda sesini yükseltmesine neden olan etkenlerden.

Tampon bölge oluşturma ihtimali de uzun bir süredir Türkiye'nin gündeminde. Türkiye’ye Suriye’den gelen mülteci sayısı 70 bine yaklaşıyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu sayı 100,000’e ulaştığı takdirde Türkiye’nin sınırın Suriye tarafından güvenli bir bölge oluşturma arayışına gireceklerini söylemişti.

Suriye'nin kuzeyinde olası bir Kürt yapılanması tartışmasının ardından gerek resmi açıklamalarda gerek medyada PKK’nın artan eylemleri Suriye ile ilişkilendirilmeye başlandı. Son olarak yetkililer, Gaziantep’te yapılan bombalı saldırıyı da PKK ve Suriye’nin istihbarat örgütünün işbirliği içinde yaptığını öne sürdüler.

Nuray Mert, saldırıda Suriye’nin parmağı olduğu söyleminin nedeninin savaş gerekçesi yaratmak ve toplumu savaşa hazırlamak olduğunu söylüyor.

Toplum nezdinde dış düşman ve iç düşmanın birleştirildiğini ve kamuoyunun savaş durumuna angaje edildiğini belirten Mert, bu şekilde Türkiye’nin kendi Kürt meselesini çözmemesinin de göze batmayacağını söylüyor.

Mert, Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin özerk ya da benzeri yapılara yönelmeleri bölge dengelerini etkilese de, PKK’nın artan eylemlerinin temel nedeninin ağırlıklı olarak iç dinamiklere bağlı olduğunu düşünüyor.

Kürt sorunu'nun Suriye’deki durumdan bağımsız olarak dorun çözümsüzlüğe doğru gitmeye başladığını belirten Mert, "Kürt siyasetinin ya da Türkiye’de yaşananların doğrudan Suriye’de Esad rejiminin ya da Suriye krizinin bir uzantısı olarak sunulması, Kürt meselesinin iç dinamiği ile ilişkili sorunların inkârı demek" diyor.

Fadi Hakura da, Suriye ve PKK’nın ilişkilendirilmesinin nedeninin ABD ve Avrupa ülkelerini Suriye’ye müdahaleye itme amacı taşımak olabileceğini söylüyor.

Ancak, Rusya ve Çin'in Birleşmiş Milletler nezdinde müdahaleye yol açabilecek bir karar alınmasını engellemeye devam etmesinin yanısıra, Hakura'ya göre Batı dünyası ve özellikle ABD, uluslararası meşruiyeti olmayan bir müdahale konusunda istekli görünmüyor.
'Türkiye'nin itibarı zedeleniyor'

Türkiye'nin Suriye politikası dış basında da sorgulanmaya başlandı.

Fadi Hakura, Türkiye’nin sürekli sert açıklamalarda ve uyarılarda bulunduğunu ancak bunun ardından eyleme geçmemesinin itibarının zedelenmesine ve dikkate alınmamasına neden olduğunu söylüyor.

“Türkiye’nin uçağının Suriye tarafından düşürüldüğü iddia edildi. Türkiye tehditler savurdu ancak bir şey yapmadı. Benzer bir durum Mavi Marmara vakasında yaşandı. Türkiye sert uyarılar yaptı ancak eyleme geçmedi. Aynı şekilde Kıbrıs Doğu Akdeniz’de doğal gaz arayışına girdiğinde, Türkiye tehditler ve uyarılarda bulundu ancak bir şey yapmadı. Türkiye'nin bu sert bir retorik ardından harekete geçmemesi, bölgede ciddiyetini ve itibarını sarsıyor”.

Türkiye'ye yönelik eleştirilerin yer aldığı yazılardan biri Independent gazetesi yazarı Robert Fisk’in kaleme aldığı ve Suriye ordusundan generallerin Halep’te ağırlıklı olarak yabancı militanların olduğunu ve bunların başını Türklerin çektiğini ve Türkiye’nin isyancılara yardım ettiğini anlattığı yazı.

Uzmanlar Türkiye’nin giderek diğer ülkelerin de tepkisini çekmeye başladığını düşünüyor. Türkiye’nin Sünni ağırlıklı muhalefete silah sağlaması, silah geçişine izin vermesi, askeri eğitim vermesi sadece Suriye’nin belli bir kesiminde değil bölgede Şiilerin tepkisini de çekmesine neden oluyor.

Uluslararası ilişkilerde komşu bir ülkenin iç savaşında bir tarafı desteklemenin uluslararası bir suç olduğunu hatırlatan Mert, her ne kadar şu anda dünya konjonktürü Türkiye’yi riskli bir duruma sokacak bir durumda olmasa da, Türkiye’nin Suriye muhalefetine lojistik, silah ve istihbarat yardımı sağlamasının siciline geçtiğini söylüyor.
Uzun erimli bir Suriye politikası

Uzmanlar birçok ülkenin Suriye'deki kriz daha uzun süre devam edeceği ve Suriye ve bölgedeki karmaşık dengeler dolayısıyla birçok ülkenin temkinli hareket ettiği kanısında.

ABD’nin daha çok vekaleten Suriye rejimini yıkmak istediğini belirten Mert, taraflardan biri olan İran’ın da her ne kadar bölgedeki krize çekilmeye çalışılsa da daha önce İsrail Lübnan’a saldırdığında yaptığı gibi temkinli davrandığını ve müdahale etmediğini vurguluyor.
Ancak makul görünmese de Türkiye'nin tek başına bir çatışmaya girmesi Mert'e göre ihtimal dahilinde.

"Uçağın düşürülmesi ve giderek artan angajmanı nedeniyle Türkiye bundan sonra ya politikasını gözden geçirecek ya da bir adım daha ileri gidecek".

Ancak Mert, cephe savaşı gibi olmasa da, İran Irak savaşında olduğu gibi, krizin iki ülke arasına sıkışabileceği ihtimalinden söz ediyor.

Ian Lesser ise asıl sorunun "Türkiye’nin bu uzun soluklu istikrarsızlık ile nasıl mücadele edeceği" olduğunu söylüyor.

Lesser, Suriye ve bölgedeki dinamikler nedeniyle bu risklerin uzun dönemde Türkiye’nin tek başına yönetebileceği riskler olmadığını, hiçbir ülkenin durumu tek başına şekillendiremeyeceğini belirtiyor ve ekliyor: "Bence Türkiye sadece kendi stratejisine göre değil aynı zamanda ABD ve Avrupa gibi güvenlik konusunda işbirliği içinde olduğu aktörler ile birlikte hareket etmeli".

Lesser tek taraflı bir politikanın etkili olmayacağını, tarafları yabancılaştıracağını ve Türkiye’nin elindeki en güçlü assetlerden olan Avrupa ile güvenlik konusundaki işbirliğine zarar vereceğini belirtiyor.
BBC

Güncelleme Tarihi: 25 Ağustos 2012, 11:07
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER