Tokyo'nun Cihangir'i

Tokyo'nun Cihangir'i

Tokyo'nun Cihangir'i
Nüfusu 30 milyon olmasına rağmen, temiz, düzenli, yeşil… Güntay Şimşek gitti, gördü, yazdı..

JAPONYA denince aklımda somut bir şablon belirmiyordu. Bir tarif vermem zor, tanım yapmam güçtü. Dünyanın birçok yerini gezmeme rağmen de ne hikmetse Japonya’ya yönelik ne zaman bir plan yapsam, önüme onu kesecek, engelleyecek başka alternatifler, işler çıktı. Bu gezime kimse engel olamadı. Japonya’da 8 yıl geçirmiş, Japoncayı iyi bilen bir de rehberim vardı. Gidişimde farklı şeyler hayal etmiştim. Bir kısmını tutturdum, diyebilirim. Ama Tokyo demek, tüm Japonya anlamına gelmiyor. Tokyo’yu da klasik bir turist gibi değil sıradan bir Japon gibi yaşadım. Zaten dört gün geçirecektim. Planımı da buna göre yaptım. Eski Tokyo, kenar mahalleler, ikinci gün ilginç mekânlar, tapınaklar, alışveriş merkezleri, üçüncü gün modern Tokyo, kentin tam merkezi. Ve dördüncü gün uzun boylu soluklanabilecek yerler. Anlayacağınız Tokyo’nun iki yüzünü de görüp, geldim. Elbette dört güne dünyanın sayılı kalabalık şehirlerinden Tokyo’yu sığdırmak zor. Ancak iyi kılavuza sahip olduğumdan nokta atışı yaptım. Tüm kenti 35 derece sıcakta ve nemli bir atmosferde ağırlıkla Yamanote Line metrosu yardımıyla gezdim. Tokyo’nun özetini çıkardım. Yediklerim/içtiklerim elbette benim, gördüklerimi paylaşmaya hazır mısınız?

KİMLİK KARTI

Japonya, 4 ana ada ve bu adaları çevreleyen 3 binden fazla küçük adadan oluşuyor
128 milyonluk nüfusuyla dünyanın nüfus açısından onuncu büyük ülkesi.
Başkent Tokyo’nun nüfusu 30 milyon
Kimono, Japon kültürünün en önemli unsuru

Uçağımız Tokyo Narita Havalimanı’na teker koyduğunda, bir an önce kente ulaşma hissi bende tavan yaptı. Uzun yolculuktan sonra tertemiz bir terminale adım atmak spa gibi geldi. Halılar pırıl pırıl, hava olması gereken serinlikte. Milyonlarca insanın geçtiği terminal bu kadar güzel ve düzenli olabilir mi? Ama o da ne, teknolojinin zirve yaptığı bir ülkeye girişte, özellikle artık geri kalmış veya demir perdelikten kurtulamamış ülkelerde olduğu gibi teferruatlı iki adet belge dolduruyorsun. Pasaport kuyruğunda sıkıcı bir beklemeye tabi oluyorsun. Benzer uygulamaları yollarda da gördüm. Araçlar aranıyor, sorgulanıyor. Beyaz eldivenli polisler kapsamlı arama bile yapıyor. Ama kibarlar, işlerini sizi sıkmadan yapıyor. Fakat yaptıkları güvenlik tabanlı işin mantığını anlamış değilim. Japon teknolojisi buna çare bulamamış.

FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYIN

BİZDEN BAŞKA YABANCI YOK

Herkesin aksine gökdelenlerin, modernitenin yanı başında durmadım. Önce eskiye dair, klasik olan, tarih kokan, Japonya denince benim kafamda azcık da olsa oluşan ilginç, minimal mimarili bir noktadan Tokyo gezime başladım. Ve mabediyle, mezarıyla, sokağıyla, alışveriş caddesiyle Yanaka’dayım. Mimarisiyle, caddesiyle, sokağıyla son derece geleneksel bir semt. Ama tamamıyla Japonların gittiği, gördüğü, yaşadığı bir yer. Turistik gezi destinasyonlarında yer almıyor. Zaten sokaklarında bizden başka tek bir yabancı dahi yoktu. Daha önce rehberim bu sokakta dolaşırken, adres sormak istemiş. Ancak alışık olmayan bir tavırla reddedilmiş. Dillerini bilmeyen bir yabancıya merhaba demek, yardımcı olmaya kalkmak büyük bir zaman kaybı ve meşakkat olarak algılanıyor.

Yanaka, gerçekten Cihangir gibi, ama daha sade. Modern mimari yok denebilir. Ama klasik Japon mimarisinde yapılmış bina sayısı da az. Zaten Tokyo’da görebileceğiniz en önemi semt burası. Japonya denince akla gelen teknoloji, modern mimari anlayışını bu semt de unutmanız gerekiyor. Tapınakları, mezarlıkları görülmeye değer. Geleneksel evleri, özellikle sokak araları çok hoş. Bir Japon ailesi ortalama 50 metrekarelik bir evde yaşıyor. Her şeye rağmen, temiz, düzenli, yeşil. Fakat evler, küçük dışarıya kapalı. Mekân darlığı sebebiyle yüksek duvarlı, bahçeli Anadolu’daki evler benzeri konutlar inşa edilmemiş. Ama zenginlerin evleri bizdeki avlululara benziyormuş.

GELENEKSEL JAPON TATLILARI

Neyse Yanaka’ya gelmişken, sıradan bir Japon pastanesinde soluklanmaya karar verdik. Sipariş işini kılavuzuma bıraktım. Klasik bir Japon tatlısı ‘Koru Azuki’ geldi. Barbunya fasulyesine benzer bir bakla, kıyılmış buz ve şeker. Farklı bir tatlı daha istedim. Bu defa dondurmalı ‘Kuri Animitsu’ geldi. Siyah fasulye anko, meyve, kıyılmış buz, deniz jölesi agar, deniz yosunundan yapılan jöle kanten. Tadını anlatmak zor. Yanaka’da tapınağı, mezarlığı ziyaret edip, geçtik restoranlar, kafeler, hediyelik eşya mağazalarının olduğu çarşıya.

Japon takunyası ateş pahası

SUSHİ malzemesi satan şarküteri veya kasap mı demek lazım bilemiyorum, Japonlar kadar benim de ilgimi çekti. Tüm malzeme hazır gibi satılıyor. Ama sofraya gelecek yemeğe dönüştürmek, o kadar kolay değil. Deniz ürünleri en küçük parçaya varancıya kadar ayrılmış ve değerlendiriliyor. Ayrıca Japonya’da erkeğin evle ilişkisi çok azmış. Gittiğim bütün geleneksel restoranlarda sıra bekledim. Meğer Japonlar iş çıkışı sonrası
arkadaşlarıyla bir araya gelir, bir mekânda yiyip/içer, sohbetini yapar, yatmaya eve
gidermiş. Halen daha da böyle, ama şu sıralar Japon erkeği de, Japonların beslenme alışkanları da değişiyor. Batıya yaklaşıyor. Giyim kuşamda ahşaptan yapılan hediyeler, terlik ve takunyalar revaçta. Fiyatları da fena değil. Ahşap olunca rakam hemen belli bir seviyeden başlıyor. Bu fiyatlarla bizdeki hiçbir camiye, mescide takunya satma
şansları olmaz. Fakat biz mi onlardan, yoksa onlar mı bizden esinlenerek takunya
yapmış, çözmek zor. Bir şeyi daha çözmek zor. Anadolu’daki yaşam tarzıyla, Japonların birçok adedi çok örtüşüyor. Neden acaba? Yarını bekleyin…

GÜNTAY ŞİMŞEK- GAZETE HABERTURK

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER