Süleymaniye'de Gizli Bir Bahçe

Süleymaniye'de Gizli Bir Bahçe

Süleymaniye'de Gizli Bir Bahçe
Süleymaniye'de Gizli Bir Bahçe

"Botanik Bahçesi, 1932 yılında Türkiye'ye sığınan bilim adamları. Botanikçi Prof. Dr. Alfred Heilbronn, Prof. Dr. Leo Brauner, Zoolog Prof. Dr. Andre Naville tarafından kuruldu. O günkü bahçe düzenlemesi bugün de muhafaza ediliyor."


Süleymaniye Camii'nin yanı başında herkesin bilmediği 19 dönümlük yemyeşil bir arazi var. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'ne ait olan bu arazi Türkiye'nin ilk Botanik Bahçesi. Yüzlerce çeşit bitki türüyle görülmesi gereken bir yer burası. Botanik derslerinin verildiği bu bahçeyi, Dr. Erdal Üzen'le konuşan Birsen Altuner'in röportajını Açık Gazete'den alıntılıyoruz.

İstanbul halkının gün geçtikçe yeşile ve doğaya daha da özlem duyması bu bahçeyi daha da önemli kılıyor. Burası Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk resmi Botanik Bahçesi olması nedeniyle tarihiyle de önemli bir yer. Buranın tarihini kısaca anlatır mısınız?

Bahçemiz 1932 yılında kuruluyor ama, binanın yapımı daha sonra başlıyor. Aralarında üç sene fark var. Önce bahçe kuruluyor daha sonra binanın yapımına geçiliyor. Bu bütün botanik bahçelerinde böyledir. Çünkü bina yapıldıktan sonra bahçeye geçiş zordur. O yüzden bahçe önce bahçe düzenleniyor, binanın yeri ayrılıyor, bahçeye düzen getirildikten sonra binanın yapımına geçiliyor. Bahçemiz 1932'de, binamız da 1935 yılında yapılıyor. 1937 yılında da eğitime geçiliyor.

Osmanlı'da botanik bahçesi var mı? Türkiye Cumhuriyetinin ilk Botanik Bahçesi burası ama geçmişten gelen başka örnekler bulunuyor mu?

Var tabii... Osmanlı'da ilk kez Galatasaray'da bir botanik bahçesi kuruluyor. Beyoğlu yangını sırasında burası yanınca ikinci kez Haydarpaşa'da botanik bahçesi kuruluyor. Haydarpaşa'da zamanla atıl hale gelince şimdiki Gülhane parkının olduğu yerde Demirkapı botanik bahçesi kuruluyor. Daha sonra Kadırga botanik bahçesi kuruluyor. Sonra İstanbul üniversitesi botanik bahçesi, şimdiki adıyla da Alfred Heilbronn botanik bahçesi olarak biz kuruluyoruz.

Kurulduktan sonra kimlere eğitim verdiniz?

İlk adı Tabi Bilimler Nebatat Enstitüsü'ydü ve zooloji, botanik, yer bilimleri, eczacılık fakültesi, diş hekimliği fakültesi öğrencilerine dersler veriliyordu. O zamanlar binamız 4 katlıydı. Her bir katında bir bilim dalı vardı. YÖK kuruluncaya kadar burada birçok fakültenin öğrencilerine botanik dersleri verildi. Canlı bilimle uğraşan tüm eğitim kurumları burada botanik eğitimi almıştır. Daha sonra YÖK kanunuyla birlikte burası Fen Fakültesi Biyoloji Bölümüne bağlı olarak Botanik anabilim dalı olarak eğitim vermeye devam ediyor.

Şimdi burada kimler ders alıyor?

Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi'nin öğrencileri ve Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğrencileri burada ders alıyor. Burada yüksek lisans ve doktora eğitimleri de yapılıyor.

Buradan mezun olan öğrenciler ne olarak hayata atılıyor?

Biyoloji mezunu oluyorlar. Eskiden biyolog olarak mezun oluyorlardı. Şimdi biyoloji mezunu olarak mezun oluyorlar. Dolayısıyla Hasan Ali Yücel Eğitim fakültesinde formasyonlarını aldıktan sonra da biyoloji öğretmeni olarak çalışıyorlar.

Biraz evvel binanızın eskiden 4 katlı olduğunu söylediniz. 2 katı neden yıkıldı?

İstanbul'un siluetini bozuyor diye üst iki katı yıkıldı.

Yanılmıyorsam Adnan Menderes zamanında yıkıldı binanız.

Evet 1957 yılında. O zaman ki İstanbul Belediye Başkanı Haşim İşcan'ın kararıyla senatoda oylanıyor ve bazı hocaların karşı çıkmasına rağmen yıkılıyor.

Bahçenin oluşma süreci nasıl gelişti?

Botanik Bahçesi, 1932 yılında Türkiye'ye sığınan bilim adamları. Botanikçi Prof. Dr. Alfred Heilbronn, Prof. Dr. Leo Brauner, Zoolog Prof. Dr. Andre Naville tarafından kuruldu. O günkü bahçe düzenlemesi bugün de muhafaza ediliyor. Bahçede havuzlarımız da var.Bahçe kurulduktan sonra ilk tohum katoloğumuz çıkıyor ve dünyanın diğer botanik bahçeleirne bahçemizi kurulduğu ve tohum alışverişinde bulunmak istedi mektuplarla bildiriliyor. Böylece çeşitlilik sağlanıyor. Bu yazışmalar olumlu sonuç vermiş ve dünyadaki diğer botanik bahçelerinden buraya tohumlar gelmiştir. İlk tohum katoloğunda 172 tane bitki çeşidimiz varken bugün 600'ün üzerine çeşidimiz var. Birkaç sene ara verilmeler dışında hemen hemen her yıl tohum katoloğu çıkardık. Bugün bize 187 botanik bahçesinden bize tohum katoloğu gelmekte biz de bu bahçelere katoloğumuzu göndermekteyiz. Seralarımızda çeşit olarak binin üzerinde bitki çeşidimiz var. Ama bunların hemen hemen hepsi dış ülkelerden gelen tropik bitkilerdir. Dış mekan dediğimiz doğal ortamda ise, bizim ülkemizden gelen bitkilerle, soğuk ülke bitkilerini bulunuyor. Bu bitkiler sistematik parseller halindedir. Yani bitkilerin familyalarının belirlendiği parseller mevcuttur.

Araziniz kaç dönüm?

18 - 19 dönümlük alanımız var. Bu alanın yaklaşık birbuçuk dönümü seradır. Üçbuçuk, dört dönümlük arazi arboretumdur. Yani ağaçlık alandır. Sistematik parsellerin olduğu yerlerde tabi ki ağaçlarımız mevcuttur ama, onlar gölgelik bitkilerin yetişmesi için gereklidir. Bunların çoğu bizim ülkemizin ağaçlarıdır

Kaç seranız var?

Dokuz adet seramız var. Bunların beşi iç geçmeli seradır. Yani birinden girdiğiniz zaman diğerlerine geçiş yapabilirsiniz. İlkel bitkilerden oluşan bir seramız var. Burada dünyanın en yaşlı bitkileri bulunuyor. Yani 3500 sene önce yaşayan bitki gruplarının atalarıdır bunlar. Yaşayan fosil bitkilerdir. Bunlar Almanya'daki botanik bahçelerinden gelmiş örneklerdir ama, biz onlardan daha sonra çoğaltmak suretiyle yeni yavrular elde ettik. Tahminen yaşayan 130 - 140 yıllık bitkiler ama, ana olarak bir fosil grubunun içinde yer alıyorlar.

Seralarınızı ne zaman ısıtmaya başlıyorsunuz?

Bizim seralarımız İstanbul'daki havanın durumuna göre, genellikle ekim ayının sonunda yanmaya başlar. Isı 15 derecenin altına düştüğü zaman biz seralarımızı yakarız ve mayısın ortalarına kadar da kapatmayız. Seralarımızda sıcaklık 20 derecenin altına düşmez. Burdaki bitkiler 15 derecen,in altında yaşayamazlar çünkü.

Seranızdaki bitkileri bahçemize diksek, bu bitkileri İstanbul şartlarında yaşatmamız mümkün mü?

Mümkün değil.

Ama kaktüs, palmiye yetiştiriyoruz.

Kaktüsleri evde yetiştirirsiniz ancak. Dışarıda zor. Kaktüsler vücut yapılarında su biriktirdikleri için İstanbul'da bir don olduğu zaman vücutlarındaki sular donacaktır ve bitkiniz çürüyecektir. Palmiyelerin bir kısmı yetişebilir. Şöyle izah edeyim. Belki terim yanlış olacak ama,vücudu kıllı dediğimiz palmiyeler yetişebilir. Vücudu çıplak olan palmiyelerin İstanbul'da yetişmesi mümkün değil. Zaten park ve bahçelerdeki palmiyelere bakarsanız, gövdelerinin siyah sert kıllarla kaplı olduğunu görürsünüz.

Türkiye florasının çok çeşitli olduğunu biliyoruz. Türkiye'de kaç çeşit bitki yetişiyor?

Türkiye florası dediğimiz kitapçıklar serisi var. Bunlarda Bu topraklarda yetişen bütün bitki türleri mevcut.1965 yılında Peter Davis adlı bir İskoçyalı bilim adamı tarafından çıkarılan kitaplar bunlar. Bu kitaplardan öğrendiğimize göre 11 bine yakın bitki türü var. Buna karşın tüm avrupa'da 13 bin bitki türü var. Bu da ne kadar zengin bir floraya sahip olduğumuzu gösteriri. Üstelik bu çeşitlerin 3500 tanesi endemik bitkidir. Yani sadece bu topraklarda yetişen bitkilerdir. Bizim ülkemiz kardelenlerin ve çiğdemlerin gen merkezidir. Lale gibi soğanlı bitkiler açısından da çok zengindir.

Evlerimizde ne tür bitkiler yetiştirmeliyiz?

Çiçeğin istediği şartları oluşturmak koşuluyla istediğiniz bitkiyi yetiştirebilirsiniz ama bizim evlerimiz güneş görmediği için daha çok gölgelik bitkiler ve kauçuk gibi yaprakları deri kaplı bitkiler yetiştirilebilir. Öncelikle ev güneş görecek,yani sıacaklık uygun olacak. İçerdeki nem oranı sağlanacak, ışık görecek vs. Yazın balkonda pek çok çiçek yetiştirebilirsiniz ama kışın bu şansımız pek yok. Aslında çiçek seven bir halkız ama çiçek bakmayı pek bildiğimiz söylenemez.

Burası halka açık mıdır?

Evet, ziyarete açıktır ve ziyaret ücretsizdir. Toplu ziyaretler ücretlidir ve eğer bir hocadan ya da asistandan bilgi alınacaksa onun da ücreti vardır.

İstanbul Üniversitesi'ne bağlı bir bahçe olduğu için soruyorum. Türbanlı biri içeri girebilir mi?

Anayasanın belirlediği kurallar çerçevesinde herkes içeri girebilir

Peki hastalanan çiçeğimi buraya getirip tedavi ettirebilir miyim?

Elbette, burası bitki hastanesi olarak da hizmet veriyor. Biz o çiçekleri küçük bir ücret karşılığı tedavi ediyoruz.

Tatile giderken çiçeğimizi buraya bırakabilir miyiz?

Elbette, yine küçük bir ücret karşılığı çiçeklerinizi burada konuk ediyoruz.

Türkiye'de kaç tane botanik bahçesi var?

Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır sayıları. Birincisi biziz. İlk ve en önemli botanik bahçesi biziz. Bizden sonra Ege Üniversitesi botanik bahçesi geliyor. Bir diğeri botanik bahçesi olmamasına rağmen botanik bahçesi olarak kabul edilen Çukruova Üniversitesi'nin botanik bahçesidir. Aslında orası arboretumdur. Ankara Üniversitesi'nin botanik bahçesi olduğunu biliyoruz ama, oranın ismi var kendisi yoktur. Ağaçlar vardır ama, botanik bahçesinin yeri belli değildir.

Botanik bahçesinin olmazsa olmazları nedir?

Bir kere koruma altında olması lazım. Etrafının çevrili olması lazım. Bir yere bir tabela koyarsınız "botanik bahçesi" diye yazarsınız ama, etrafını çevirmezseniz orası botanik bahçesi olmaz. Çünkü oraya herkes girer çıkar. Dolayısıyla türleri kontrol edemezsiniz. İkincisi bitkilerin etiketlenmiş olması gerekir, bitkilerin latince isimlerinin olması gereklidir. Varsa ülkenin kendi dilindeki isimleri de konmalıdır. Ve tabii buradaki bitkiler bakım olarak da kontrol altında olmalıdır.

Özel botanik bahçeleri de var ama sanırım bu özel sektör için zor bir iş.

Çok zor, çünkü botanik bahçesi kurmak ve yönetmek bilimsel bilginin yanında maddi kaynak ve geniş bir arazi gerektirir. İstanbul'da Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi diye özel bir bahçe var. Tefken holdingin sahibi Nihat Gökyiğit'in eşinin adına kurulmuş bir yer. Tefken holding destekliyor burayı. Dizaynı bize benzemez ama bitkisel varlığı iyidir. Bahçenin başında bizden emekli olan Adil Güner var. Orası da halka açıktır ve ziyaret ücretsizdir

Siz Türkiye'nin ilk herbaryumuna sahipsiniz, değil mi?

Evet, ilk herbaryum bize ait. Türkiye'nin ilk botanik bahçesi, ilk herbaryumuyuz ama, maalesef zamanla ilklerini yitirmiş durumdayız, herbaryum olarak söylüyorum bunu. Şu anda Türkiye'nin en iyi herbaryumu Ankara Üniversitesi herbaryumudur. 80 bine yakın bitki vardır orda, bizde 40 bine yakın bitki var. Ama en eski bitiler bizdedir. 1840'lı yıllardan kalma bitkilerimiz var. Osmanlı döneminde yapılmış olan çalışmalar Yıldız Sarayı'ndan bize intikal etmiştir. Bu bitkiler yaklaşık 500 adettir. Her biri ceylan derisi kutular içinde saklanmıştır. Hepsinde padişah mührü vardır. Çok değerlidir bu bitkiler. Biz onları yeri geliyor her sene ilaçlıyoruz. Herbaryum kabaca kurutulmuş bitkilerin sınıflandırılmış kütüphaneleridir diyebiliriz. Bitkilere ait bilgileri herbaryumda bulabilirsiniz. Kaç yıl önce toplanmış, nereden toplanmış, kim toplamış, hepsi kayıtlıdır. Herbaryumlar bitkinin doğadan kaybolmasını engellemek için önemli yerlerdir. Doğadan toplanıp getirilen bitkiler iyice kurutulduktan sonra eksi 20 derecede donduruluyor ve böylece larvalarının ölmesi sağlanıyor. Sonra etiketlenerek kaldırılıyor. Bazen buhar şeklinde ilaç püskürtüp iki gün kapalı tutuyoruz herbaryumumuzu. Sonra havalandırmaları açıp kurutuyoruz.

Türkiye'de herbaryum çok var mı?

Türkiye'de botanik bahçelerinden çok herbaryum var. Bu güzel bir gelişme tabii. Ama bundan şaşılacak bir durum yok. Herbaryum sadece bir mekan ister ama, botanik bahçesi için geniş bir alana ihtiyaç vardır. Herbaryumların da özel olanları vardır ama, çok değildir. Çünkü herbaryumda çalışacak insanların bilimsel yeterliği olması gereklidir, bitkiyi tanıması gereklidir. Bitkiyi toplayıp kurutmak yeterli değildir herbaryum kurabilmek için.

Ben son olarak yaz aylarının korkulu rüyası olan orman yangınlarına değinmek istiyorum. Her yaz hektarlarca alan orman yok oluyor. Orman yangınları nasıl önlenir?

Yaz gelince ülkemizin bitkisel varlığı olan ormanları maalesef koruyamıyoruz. Bunun pek çok nedenleri var tabii. Diğer nedenleri söylemek istemiyorum ama bilinçsizce yapılan piknikler ve bu pikniklerde kırılan şişelerin yansımaları neticesinde büyük orman yangınları çıkmaktadır. Bu nedenle pikniği bilinçli yapmamız gerek. En azından pikniği bitirdikten sonra çöplerimizi toplamamız gerek. Bir çam ağacının insan boyuna gelebilmesi için 20 küsur sene gerekli. Unutmamak gerekir ki, bu dünyada yaşamamızın temel nedeni bitkilerdir. Bitkiler olmasa hava olmaz, hava olmazsa insan olmaz. (BA/EZÖ)

 Kaynak : Birsen ALTUNER

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER