Kan bulunamadığım zaman iştahım kesiliyor, halsiz kalıyorum ve uyku düzenim bozuluyor. Kan grubum A Rh negatif. Oğlum Burak Boran beyin cerrahıdır. Başta hastalığım anlaşılamadı. Miyolofibrosil dediler. Yani kemik içindeki ilikler işe yaramaz hale gelmiş. Bir çok tetkik yapıldı.
Ve sonunda anlaşıldı ki belirli periyotlarla taze kan almam gerekiyor. Bu hastalıkla 2.5 yıldır mücadele ediyorum. Hakkımda haberler çıktıktan sonra o kadar çok arandım ki anlatamam. Birden bire gönüllü patlaması yaşadık. Gönül'ü de beni de serseme çevirdi bu ilgi. Ben unutuldum gittim zannediyordum. Ağlayarak benim kanımı da alın diye yalvaran insanlarla karşılaştım. Ağrı'dan arıyorlar, Diyarbakır'dan arıyorlar.
Biz kendi imkanımızla geliriz diyorlar. Şimdi 15 günde bir gidip kan alıyorum. Taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışıyoruz. Ancak son haber olarak Ankara Kızılay Genel Müdürlüğü'nün devreye girdiğini öğrendim. Benim için her ay 4 ünite kan ayıracaklarını söylediler. Çok mutlu oldum."
Türkiye'de radyo ve televizyonculuğun duayenlerinden Orhan Boran 30 Haziran 1928'de İstanbul'da dünyaya geldi.
ÜRKİYE'DE STAND- UP GELENEĞİNİ BAŞLATMIŞTI
Boran, 1960'lı yıllardan itibaren, gece kulüplerinde Ayaküstü Gırgırı adlı gösterisiyle Türkiye'de ilk stand-up geleneğini başlattı.
Henüz TV'nin olmadığı radyolu günlerde, mükemmel Türkçesiyle kibar esprileri, unutulmaz pürüzsüz sesi, nezaketi ve beyefendiliğiyle tanındı.
Boran, Edremit Cumhuriyet İlkokulu'nu bitirdikten sonra 1938 yılında yatılı olarak Galatasaray Lisesi'ne girdi.
İlk sahne deneyimini Galatasaray Lisesi'nde okurken, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda rejisör olan ve okul temsillerini sahneye koyan Necdet Mahfi Ayral tarafından Molyer’in bir oyununda oynamak üzere seçildiğinde yaşadı.
1944 yılında babası Hikmet Boran'ı kaybetti. 1946 yılında Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu ve Türkoloji Fakültesi'ne yazıldı.
Fakat para kazanması lazımdı. Aynı yıl, Necdet Mahfi Ayral, kendisini Muhsin Ertuğrul ile tanıştırdı. İstanbul Şehir Tiyatroları'nda işe başladı ve Vasfi Rıza Zobu'nun talebi üzerine, birlikte oyunlar sergilediler. Boran, 17 civarında oyunda rol aldı.
Bir Fransız grubuna yaptığı tercümanlık sonrası bu guruptan aldığı bir teklif üzerine, Paris, "Théâtre des Mathurins" Tiyatrosu'nda bir yıl kadar staj yaptı. Fakat tiyatroculuğa ısınamadı.
Burada bazı sahne sanatçılarının esprili konuşmalar yaparak halkı güldürmesinden esinlendi, ülkesine döndüğünde değerlendirmeyi tasarladı.
Boran, en çok radyoya ilgi duyuyordu. Harbiye'deki İstanbul Radyoevi'nin açılmasından itibaren 1949 ile 1950 yılları arasında okumakta olduğu Türkoloji Fakültesini 3. sınıftan terk edip, Ekrem Reşit Rey'in asistanı olarak girdiği memuriyet hayatında, temsil yayınları rejisörlüğü yaptı.
O güne kadar düşünülmemiş olan; kamyonu Taksim'de durdurup insanları konuşturmak gibi yenilikler getirdiği pek çok programın yayınlanmasını kabul ettirdi.
Orhan Boran'ın, 1950 yılında, Elmadağ'da açılan Kervansaray gece kulübünde, sanatçıların sahne sırasını organize etmek üzere bir ek iş kabul etmesi sorun yarattı. İstanbul Radyosu yönetimi, kendi kadrosunda bulunan bir sanatçının barda çalışmasını hoş karşılamayınca, Orhan Boran, çok sevdiği radyodan ayrılmak zorunda kaldı.
Yeni işinde; Paris, "Théâtre des Mathurins" tiyatrosundan edindiği tecrübelerle, yapmış olduğu anonslara, esprilerle renk katması çok beğenildi ve kısa süreli, esprili sohbetler yapması teklif edildi. Her geçen gün daha da beğenilen bu programlar, Orhan Boran'ın deyimiyle "Ayaküstü gırgır", bugünün stand-up sanatının Türkiye'de başlamasına vesile oldu. Aynı zamanda bir firma reklamı olan "11 soru bilgi yarışması" programını yaptı.
1956 yılında BBC'nin açtığı sınavı, 220 kişi arasından birincilikle kazanarak Londra'ya gitti.
Dünya Gazetesi'nin Londra muhabirliğini üstlendi. BBC Türkçe Servisi'nde pek çok program yaptı, haber okudu.
17 Şubat 1959'da, içinde Adnan Menderes'in de bulunduğu uçağın, Londra’nın 40 kilometre güneyindeki Gatwick Havaalanı civarında, iniş sırasında düştüğünü dünyaya ilk duyuran Orhan Boran oldu.
Muhabirlikteki başarısı onu, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde önemli bir yere getirdi ve 25 yıllık yazarlık hayatının başlangıcına vesile oldu.
Boran, 4 yıl kaldığı İngiltere'den, yakın dostu Şakir Eczacıbaşı'nın kendisini çağırması sonucu Türkiye'ye döndü. Firmaların ve bankaların bilgi yarışması programlarına yeniden başladı. Bu arada "Yuki" fikrini buldu. "Yuki" halk tarafından o kadar tutuldu ki, bir program olmaktan çıkıp bir fenomen oldu.
Sahne hayatını 1980 yılına kadar sürdüren Orhan Boran, televizyonlu günlerde de, elinde meşhur kocaman beyaz mendiliyle ekranlardaydı. TRT'de çalışmasının yanı sıra televizyonun da yıldızlarından oldu, reklam filmlerinde oynadı.
Şan Tiyatrosu'nda sahnelenen "Müzikal Kahkaha" adını verdiği oyunla şovlarına veda etti. Gazeteciliğe ağırlık verdi ve ülkenin önde gelen gazetelerinde yazarlık, kendi deyimiyle "Kalem işçiliği" yaparak hayatını sürdürdü. 1994'te Show TV'de yayınlanan Şansını Dene yarışmasında yarışmacı olarak görev aldı.
2002 yılında yakalandığı kolon kanseri sebebiyle iki defa ameliyat geçirdi. "Hayatımın son yıllarını saçlarım dökülmüş olarak geçirmek istemiyorum. Öleceksem insan gibi bu halimle öleyim. Şu dünyayı sefil halde terk etmek istemiyorum. Hayranlarım beni hep bu halimle hatırlayacak, saçları dökülmüş olarak değil!" diyerek kemoterapi tedavisini reddetti.
10 Haziran 2005'de, Beşiktaş Kültür Merkezi'nin (BKM), "Orhan Boran Show" adıyla Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu 'nda organize ettiği jübilede, 59 yıl emek verdiği meslek hayatına ve 25 yıl uzak kaldığı sahneye veda etmek üzere son kez sahne aldı.
BORAN'IN YUKİ'Sİ
Orhan Boran; İngiltere'de çalıştığı yıllarda, bir stüdyo çalışması sırasında, teknisyenin bant kaydını zaman kazanmak amacıyla hızlı geçmesi sonucu, konuşma seslerinin hızlı ve ince çıkmış olması, stüdyoda bulunan İngilizleri güldürmüştü.
Bu olay onda ilham yaratmış ve "Hiç Türkçe bilmeyenler anlamadan bu kadar gülerse, kim bilir Türkiye'de ne kadar gülerler!" diye düşündürmüştü.
İlk defa 1959 Nisan'ında bir pazar sabahı İstanbul Radyosu'nda dinleyicilere "Yuki" adıyla; ismi de tiplemesi kadar şirin, garip bir hayali yaratık tanıttı Orhan Boran.
Türkiye'de 1960'ların unutulmaz radyo kahramanı haline gelen "Yuki", hızla dönen banttaki konuşma sesinden ibaretti. Bu sesi çıkaran mahluk, ne çocuk, ne büyük, ne insandı. Orhan Boran'ın tanıttığı şekliyle; Brezilya ormanlarında yaşayan, nesli tükenmiş bir aileden, tavşan kulaklı, sincap kuyruklu, kazma dişli, zeki bir yaratıktı. Orhan Boran'la sohbet ederler, Yuki 'nin yaşadığı, komik, heyecanlı, gerçek dışı olaylardan, gündelik sorunlardan bahsederler, kimi zaman da ahlaki değerleri gündeme getirirlerdi. Zaman zaman Yuki, şakanın ölçüsünü kaçırır, Orhan Boran'dan güya bir tokat yer, "Viiik!" diye kısa bir çığlık atardı. Çocuk, büyük herkesi 14 yıl boyunca radyo başında tutmayı başarmıştı Yuki
ŞU BİZİM KAYINBİRADER
Boran'ın "Kayınbirader" tiplemesi; Yuki 'den farklı olarak, karşılıklı sohbet ettiği bir varlık değildi. Sadece adından, yaptıklarından ve konuşmalarından konu ettiği hayali bir kayınbiraderdi.
Bu kayınbirader, zaman zaman çok zeki ve şaşırtıcı, zaman zaman da çok safça davranan bir tiplemeydi. Bazen de sohbetlerine "Şu bizim kayınbirader dün bana dedi ki..." diye başlar; işin içine biraz da kaynanasını katarak, radyo başındaki insanları gülmekten kırar geçirirdi.
ORHAN BORAN'IN ARDINDAN Abdullah Gül'ÜN MESAJI
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, usta radyo ve televizyoncu Orhan Boran'ın vefatı dolayısıyla mesaj yayımladı. Gül'ün mesajı şu şekilde:
"Mesleğinin duayenlerinden, usta radyo ve televizyoncu Orhan Boran'ın vefatından derin bir üzüntü duydum. Mükemmel Türkçesi; radyodan televizyona, gazeteden tiyatroya, çok geniş yelpazedeki başarılı çalışmalarıyla mesleğinde saygınlık kazanan Orhan Boran, birçok ilke imza atarak öncü olmuştur. Orhan Boran unutulmayacak her zaman takdirle hatırlanacaktır. Kendisine Allah'tan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum."
Orhan Boran kimdir?
Orhan Boran; 30 Haziran 1928'de İstanbul’da dünyaya geldi. Aslen Balıkesir'in Sancaktepe ilçesindendir ailesi. Babası Hikmet Boran, albaylığa terfi edecekken 1944 yılında veremden vefat eden bir askeri doktordu. Edremit Cumhuriyet İlkokulu'nu bitirdikten sonra 10 yaşında 1938 yılında yatılı olarak Galatasaray Lisesi'ne girdi. İlk sahne deneyimini Galatasaray Lisesi'nde okurken, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda rejisör olan ve okul temsillerini sahneye koyan Necdet Mahfi Ayral tarafından Molyer’in bir oyununda oynamak üzere seçildiğinde yaşadı. 1946 yılında Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nü üçüncü sınıftayken bıraktı. Necdet Mahfi Ayral, kendisini Muhsin Ertuğrul ile tanıştırdı. İstanbul Şehir Tiyatroları'nda işe başladı ve Vasfi Rıza Zobu'nun talebi üzerine, birlikte oyunlar sergilediler. 17 civarında oyunda rol aldı.
Bir Fransız gurubuna yaptığı tercümanlık sonrası bu guruptan aldığı bir teklif üzerine, Paris, "Théâtre les Mathurins" Tiyatrosu'nda bir yıl kadar aksesuvar memurluğu yaptı. Fakat tiyatroculuğa ısınamadı. Burada bazı sahne sanatçılarının esprili konuşmalar yaparak halkı güldürmesinden esinlendi, ülkesine döndüğünde değerlendirmeyi tasarladı.
Okumakta olduğu Türkoloji Fakültesini 3. sınıftan terk edip, açıldığı yıldan itibaren (1949 - 1950 yılları arasında) İstanbul Radyosu temsil yayınlarında Ekrem Reşit Rey'in asistanı olarak ve temsil yayınları rejisörlüğü görevi yaptı. Orhan Boran'ın, 1950 yılında, Elmadağ'da açılan Kervansaray gece kulübünde, sanatçıların sahne sırasını organize etmek üzere bir ek iş kabul etmesi sorun yarattı. O sırada radyoda 125 lira aylık alan Boran, gecede 40 lirayı duyunca teklifi kabul eder. İstanbul Radyosu yönetimi, kendi kadrosunda bulunan bir sanatçının barda çalışmasını hoş karşılamayınca, Orhan Boran, çok sevdiği radyodan ayrılmak zorunda kaldı. Yeni işinde; Paris, "Théâtre des Mathurins" tiyatrosundan edindiği tecrübelerle, yapmış olduğu anonslara, araya espriler sıkıştırmaya başlaması çok beğenildi ve Daha bir hafta dolmadan ikinci teklif gelir: ‘‘Anonsları orkestra şefleri yapsın, sen bu espirili konuşmalardan 15 dakika yap!’’ Onun deyimiyle ‘‘ayaküstü gırgır’’ Türkiye'de böyle doğar.
Aynı zamanda bir firma reklamı olan "11 soru bilgi yarışması" programını yaptı.
Orhan Boran, 1954 yılında, Hakkı Devrim'in müdür muavini olduğu Türkiye Turizm Kurumu'nun organize ettiği dünya seyahati için, caz sanatçısı Sevinç Tevs'in, kemancı Halil Darvaş'ın, piyanist Fritz Kerten'in sahneye çıktığı Tarsus gemisinde sunucu ve ayaküstü gırgırcıydı. Sonradan onu alkolizme sürükleyecek içki düşkünlüğü, o zamanlardan vardı. Hakkı Devrim, iki ay süren seyahatte, aynı kamarada altlı üstlü yattığı Boran'ın denize düşmemesi için adam bile tutmuş, Boran denize düşmekten kurtulsa da kafasını ranzaya çarpmadığı bir gece olmamıştı!
Orhan Boran; (Babası )henüz Askeri Tıbbiye 3. sınıf Öğrencisi iken Tıp okulu delegesi olarak katıldığı 1919 yılı Sivas Kongresi'nde Mustafa Kemal'e hitaben yaptığı Manda'ya şiddetle karşı oluş konuşmasıyla Atatürk'ün takdirini kazanan meşhur askeri doktor tabib yarbay Hikmet Boran'ın oğludur.
1956 yılında BBC'nin açmış olduğu sınavı, 220 kişi arasından birincilikle kazanarak Londra'ya gitti. Dünya Gazetesi'nin Londra muhabirliğini üstlendi. BBC Türkçe Servisi'nde pek çok program yaptı, haber okudu.BBC macerası 1960 yılına kadar devam etti. İstanbul’un birçok gazino ve gece kulüplerinde komedyen, takdimci olarak çalışmalarını sürdürdü. Gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Filmlerde oynadı.
17 Şubat 1959'da, içinde Adnan Menderes'in de bulunduğu uçağın, Londra’nın 40 kilometre güneyindeki Gatwick Havaalanı civarında, iniş sırasında düştüğünü dünyaya ilk duyuran Orhan Boran oldu. Muhabirlikteki başarısı onu, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde önemli bir yere getirdi ve 25 yıllık yazarlık hayatının başlangıcına vesile oldu.
1960'lı yıllardan itibaren, gece kulüplerinde Ayaküstü Gırgırı adıyla Türkiye'de ilk stand-up geleneğini başlatan ünlü mizah ustasıdır. Televizyonun henüz olmadığı radyolu günlerde, mükemmel Türkçesiyle kibar esprileri, unutulmaz pürüzsüz sesi, nezaketi ve beyefendiliğiyle tanınmıştır.
4 yıl kaldığı İngiltere'den, yakın dostu Şakir Eczacıbaşı'nın kendisini çağırması sonucu Türkiye'ye döndü. Firmaların ve bankaların bilgi yarışması programlarına yeniden başladı. İlk defa 1959 Nisan’ında bir Pazar sabahı İstanbul Radyosunda dinleyicilere Yuki adıyla, ismi de tiplemesi kadar şirin garip bir hayali yaratık tanıttı. "Yuki" halk tarafından o kadar tutuldu ki, bir program olmaktan çıkıp bir fenomen oldu. Yuki,hızla dönen banttaki konuşma sesinden ibaretti. Yuki, sonraki yıllarda karikatürist Altan Erbulak tarafından çizgi romana da adapte edilmiştir. 1960'ların başında Safa Kılıçlıoğlu'nun “Pazar” adlı dergisinde Orhan Boran ve Yuki başlıklı bir köşede popüler karakteriyle hayali diyaloglara girmiş, 1977'den itibaren ise “Milliyet Çocuk” dergisinde Yuki'nin Şen Serüvenleri başlığıyla yazdığı metinlere Mıstık tarafından bazı resimler çizilmiştir. Adını neden “Yuki” koyduğunu hatırlayamayan Boran'a göre ‘‘nesli tükenmiş bir aileden tavşan kulaklı, sincap kuyruklu, kazma dişli, zeki bir yaratık’’ Yuki . Orhan Boran’ın birde Kayınbirader tiplemesi vardı.Yuki den farklı olarak, karşılıklı sohbet ettiği bir varlık değildi. Sadece adından yaptıklarından ve konuşmalarından konu ettiği hayali bir Kayınbiraderdi. Bu Kayınbirader zaman zaman çok zeki ve şaşırtıcı,zaman zamanda çok saf ve salakça davranan bir tiplemeydi.
O zamanlar senaryo ekibi filan olmadığı için tüm hikayelerini tek başına yazdı Boran, aynı zamanda pek çok skece, müzikli oyuna imza attı. Bu arada Hürriyet ve Milliyet'te gazeteciliğe devam etti. Ömrü laklakayla geçtiği için Leyleğin Ömrü adlı bir programı, bir de kitabı oldu. Ayaküstü gırgırlarının yüzde 85'i doğaçlamaydı.
Ve TV başlar. Trafik eğitim programları, eğlence köşesi, spor köşesi... Önce "Garip Ama Gerçek", ardından karısı Güler Boran ile "Orhan Boran’la Pazar Geceleri"ni hazırlar. TRT’deki "Panelöden sonra ilk özel TV kanalı Magic Box’ta "Orhan Boran’lı Dakikalar"ı sunar. Kanal D’de "Kim Haklı", atv’de "atv’de Pazar"ı yapar. Kanal 8’de, tekrar TRT’de çalışır. Hatta "Kim 500 Milyar İster"i sunması için teklif gelir. Kabul eder. El sıkılışır. Ama yapımcılar son anda cayarlar.
Sahne hayatını 1980 yılına kadar sürdüren Orhan Boran, televizyonlu günlerde de, elinde meşhur kocaman beyaz mendiliyle ekranlardaydı. TRT'de çalışmasının yanı sıra televizyonun da yıldızlarından oldu, reklam filmlerinde oynadı. Şan Tiyatrosu'nda sahnelenen "Müzikal Kahkaha" adını verdiği oyunla şovlarına veda etti. Gazeteciliğe ağırlık verdi ve ülkenin önde gelen gazetelerinde yazarlık, kendi deyimiyle "Kalem işçiliği" yaparak hayatını sürdürdü. M.Ü. İletişim Fakültesi'nde diksiyon ve radyo-televizyon jenerikleri dersleri verdi.
Orhan Boran, kendisi mesleğini "profesyonel gevezelik" diye tanımlasa da o aynı zamanda Türkiye’deki ilk stand-up’çı.
2002 yılında yakalandığı kolon kanseri sebebiyle iki defa ameliyat geçirdi.
10 Haziran 2005'de, Beşiktaş Kültür Merkezi'nin (BKM) organize ettiği jübilede, "Orhan Boran Show" adıyla Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu 'nda, 59 yıl emek verdiği meslek hayatına ve 25 yıl uzak kaldığı sahneye veda etmek üzere son kez sahneye çıktı.
Orhan Boran, anadili gibi İngilizce, Fransızca, İspanyolca biliyor.
Orhan Boran 60 lı yıllarda İstanbulda “Yeşildirek” futbol takımının menajerliğini de yapmıştır.
Evlilikleri :
Birinci evliliğinden Arzu Akman adında bir kızı var.
İkinci evliliği, 1957 yılında Elizabet adlı bir ingiliz ile yaptı.1964 yılında boşandılar. 7 yıl evli kaldılar.
Üçüncü evliliğini, 1973 yılında 46 yaşındayken,TRT'de tanışıp evlendiği, aynı yastığa baş koyduğu eşi (D.1947) Güler ( Alış )Boran ile yaptı. Beyin cerrahı olmuş olan Burak Boran adında bir oğlu ve Ahu Boran adında bir kızı var.
Ayrıca Haydut adında bir köpeği var.
Biyografi.info
Güncelleme Tarihi: 26 Mayıs 2012, 22:54