Gizli Okumaz Yazmazlık

Gizli Okumaz Yazmazlık

Gizli Okumaz Yazmazlık

Bazı belediyelerin, bu arada  Ataşehir Belediyesi'nin okuma yazma kursları açtığını duyuyoruz.  
80 yıldır  Cumhuriyet’in  özellikle  1950’ye  dek  çok başarıyla  yürüttüğü okuma yazmayı ‘öğretme’ seferberliğini, 80 yıl sonra, bugün artık bir değerlendirmemiz gerekiyor. "Bu arada dünya nereye gidiyor?" diye de bakmak için...
                                        
 
        Cumhuriyet  tarihi  boyunca nüfusun okur yazarlık oranını  yükseltmek için azımsanmayacak sayıda  okuma yazma kursları ve kampanyaları  düzenlendi  ve çok önemli başarılar  elde edildi. Bugün artık nüfusumuzun %95’i  okuma  yazma becerisine sahip.  Ama  ne var ki bu becerisinden    kendini geliştirmek  ve  toplumsal yaşama katılmak için yararlanamadığından  UNESCO, 30 yıldır  bizim gibi  toplumları  "işlevsel okumaz yazmaz"  ya da "gizli okumaz yazmazlık" tanımlaması içine alıyor. Bizim de  böyle ‘gizli okumaz yazmaz’  toplumlar arasında olmamızın nedeni, okuma yazmayı öğretmeye verdiğimiz önemi, sevdirmeye vermeyişimizdir. Bunca çaba sonunda bugün gelebildiğimiz düzey, UNESCO’nun belirlemiş olduğu 4 okur yazarlık düzeyinin en gerisi olan GİZLİ OKUMAZ YAZMAZLIK düzeyidir ne yazık ki...
 
      Eskiden yalnızca adını okuyup yazabilene, imzasını atabilene  okur yazar denirken, UNESCO ölçülerine göre bu artık çoktan  aşılmıştır. Günümüzde gelinen  süreçte ve  geçen zaman içinde, UNESCO’nun,  bireyin değişen ve  artan gereksinmelerini göz önünde bulundurarak, bu düzeydeki okur-yazarlık becerisi  için,   işlevsel(fonksiyonel) okur yazarlık yerine,  işlevsel(fonksiyonel) okumaz yazmazlık kavramını kullandığını görüyoruz.     Yani bugün, okuma yazma becerisinden  eskiden olduğu gibi “yalnızca adını okuyup yazabilme, imzasını atabilme”  düzeyinde yararlanan bireyler, “günlük yaşamı ile ilgili basit ve kısa bir tümceyi anlayarak okuyup yazabilme” den öte gidemeyen  bireyler,  işlevsel(fonksiyonel) okumaz yazmazlar olarak tanımlanıyor.

    UNESCO  dört düzeyde belirlediği okur- yazarlığın,(1) bireyi “kendini gerçekleştirebilmesine, (2)yaratıcılığını geliştirebilmesine, (3)derin değerlere sahip olmasına, (4)daha karmaşık sorunları araştırmaya yönelmesine…” yarayacak düzeyde olmasını savunuyor. "Öğrenmenin kapısı" dediği bu düzeyi “çok işlevsel(multi fonksiyonel)” kavramıyla açıklıyor.  
     Bunun anlamı ise, kitaplarla barışık yaşayan, yaşam boyu öğrenen  ve kendini özgürleştiren birey demektir.
    Bu da UNESCO’ nun okur yazarlık çıtasını ne kadar yukarı çektiğini, bizimse 'okur yazarlık'ta ne denli geri kaldığımızı,  daha açıkçası 'öğrenmenin kapısı'ndan bile giremediğimizi gösteriyor.
                                        
 
     Şimdi belediyelerin,  80 yıldır yaptığımızı sürdürmek yerine, ‘gizli okumaz yazmazlık’ la   savaşması  daha acil bir sorundur artık günümüzde. Çünkü kitap okumayanların, okuma yazma bilmeyenlerden hiçbir farkı olmadığı görülmüştür… (*)
                                                                            
         Dünya  Aydınlanma Haritasında, ülkelerin, iki ayrı galakside toplandığı çok açık... Televizyondan beslenenlerle  matbaadan beslenenlerin yaşadığı dünyamızda,   açık  biçimde görülüyor ki artık,  dünyayı,  Gütenberg   Galaksisi’nde yaşayanlar yönetiyor.
           Bizse,medya okur yazarlığı olmayan, ticari medyanın  monologlar, satış taktikleri ve tuzaklarla dolu  ayartma ekranından , bilgi kırıntısı taşımayan  aşırı sansasyonel  haberlerinden  kendini koruyamayan, bu tür haberleri veto edemeyen ve tersinden okuyamayan bir toplumda
  büyük ölçüde tv’lerin belirleyeceği baskın  seçimlere ve referandumlara  yokuş aşağı  gidiyoruz.
          Demokrasi diye diye  demokrasinin canına okuyarak,  ‘medyokrasiye’   teslim olarak… Kitaptan ve kültürden kaçarak, ardımızda derin kültürel boşluklar bırakarak…’Milli irade’ye tuzak kurarak…

 Ferhat  Özen

okuyantoplum.com




YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER