"Türkiye güneyindeki terör koridorunu çok başarılı hamlelerle, operasyonlarla adeta kırdı. Şimdi çok önemli bir kazanım Doğu Akdeniz'de de geçerli ve Libya ile yapılan bir anlaşma var. Bu anlaşma ile Türkiye aslında yine bazı oyunları bozdu. Türkiye ne kazandı?" sorusu üzerine Erdoğan, Kaddafi döneminde bununla ilgili bir adım attıklarını fakat bunun Kaddafi'nin ölümü sebebiyle devam etmediğini söyledi.
Erdoğan, o günlerden bu yana burada bir sessizliğin hakim olduğunu, Mısır, Güney Kıbrıs, Yunanistan'ın, zaman zaman İsrail'in dörtlü bir halde buradaki durumu adete kendilerinin egemenliği altına almaya çalıştığını belirterek, "Türkiye olsun Libya olsun, buralarda sesleri çıkmayacak. Buralara tam biz hakimiz. Münhasır ekonomik bölgede özellikle uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımıza rağmen, hayır buralarda Türkiye sondaj gemilerini gezdiremez, sismik araştırma yapamaz" gibi yaklaşımlarla zaman zaman da ciddi tehditler savrulduğunu anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz bu tehditleri dinlemedik. Bizim daha önce ne sismik araştırma gemimiz vardı ne sondaj gemimiz vardı. Şimdi hamdolsun iki tane sondaj, iki tane sismik araştırma gemimiz var. Şimdi bir tane daha anlaşma dönemindeyiz, bir sondaj gemisi daha alacağız. Bu çalışmaları, araştırmaları sadece Akdeniz'de değil, zaman zaman Karadeniz'de hatta belki uluslararası sularda sürdüreceğiz." diye konuştu.
Bu muhtırayı, Libya'nın meşru yönetimi olan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladıklarını hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Hafter, orada Libya'nın bir ulusal temsilcisi değildir. Oradaki temsilci şu anda Sarraj'dır. Sarraj ekibi ile İstanbul'da oturduk, bu konuları müzakere ettik. Bu mutabakat muhtırası ile Türkiye esasında, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullandı. Attığımız adım bu. Bu adımdan başta Yunanistan olmak üzere Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ciddi manada rahatsız oldu. Bunlarla da kalmadılar aslında. Batıda da bazı ülkeler 'Siz ne yapıyorsunuz?' gibi NATO ve değişik yerlerdeki toplantılarda bize söylediler. Bugüne kadar uluslararası hukuku hiçe sayarak attıkları tek taraflı adımları bozulmuş oldu. Tek taraflı adımı atanlar aslında bunlar. Ama şimdi biz bu adımı atınca, bunların bu oyunları bozuldu."
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin 2003'te Mısır, 2007'de Lübnan, 2010'da İsrail ile benzer anlaşmalar imzaladığını vurgulayan Erdoğan, uluslararası hukuku ve Türkiye'nin haklarını hiçe sayarak Doğu Akdeniz'i parsellediklerini söyledi.
Yunanistan'ın, tek taraflı deniz yetki alanları ilan ederek Türkiye'yi, Kuzey Kıbrıs ile Türkiye kıyıları arasına sıkıştırma planı devreye girmeden, Türkiye'nin bu anlaşma ile Doğu Akdeniz'deki yetki alanını maksimum düzeye çıkardıklarını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Türkiye ve Libya olarak karşılıklı yeni bir anlaşma ile belirlediğimiz bu münhasır ekonomik bölge alanlarında ortak arama faaliyetleri gerçekleştirebileceğiz. Herhangi bir sıkıntı yok. Diğer uluslararası aktörler, bu anlaşma ile Türkiye'nin çizdiği alanlarda onay almaksızın arama-tarama faaliyeti yapamaz. Güney Kıbrıs, Mısır, Yunanistan ve İsrail, bu bölgeden Türkiye'nin onayı olmadan doğal gaz nakil hattı kuramaz. Dolayısıyla bizim bu noktada herhangi bir taviz vermemiz mümkün değil. Bu yapılanlar uluslararası deniz hukukuna kesinlikle uygundur. Ülkemizin, Doğu Akdeniz'in batı kısmındaki kıta sahanlığı münhasır ekonomik bölge sınırları, birbirini destekleyen bir dizi adım ile ilk defa bir bütün olarak ve net bir şekilde ortaya kondu. Bununla kalmadık. Libya Anlaşması, ülkemizin deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusundaki hukuki tezini de destekledi."
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de en uzun kıyı şeridine sahip ülke olduğunu belirten Erdoğan, "Bunlar, bunu da görmüyorlar. Bu anlaşma ile Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından dayatılmaya çalışılan yaklaşımlara ve ülkemizi Antalya Körfezi'ne hapsetmeyi hedefleyen deniz yetki alanı iddialarına karşı uluslararası hukuk çerçevesinde haklı bir adım attık. Biz bu adımları atarken, sağa sola hiçbir yere sormadan adım atmıyoruz. Bizim de hukukçularımız var. Uluslararası hukuk olsun, deniz hukuku olsun bu konularda ciddi deneyimlerimiz var. Bu arkadaşlarımızı da çalıştırmak suretiyle, bu adımımızı haklı bir şekilde, kendimize öz güvenimizle atmış olduk. Şu anda bu istikamette yürüyoruz, yürüyeceğiz." ifadelerini kullandı.
Londra'da Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile yaptığı görüşmeye ilişkin soru üzerine Erdoğan, haritanın çok net bir şekilde birçok şeyi açıkça ortaya koyduğunu, bunun Türkiye için tarihe kayıt düşmek olduğunu ifade etti.
İçeride ve dışarıda bundan çok rahatsız olanların bulunduğunu aktaran Erdoğan, harita üzerinde göstererek, şunları söyledi:
"Şurada Girit ve sınırlarımız... Buradan gördüğünüz gibi bir blok ve bu blok bizim Libya ile bütünleştiğimiz yer. Buraya kadar olan yerde bizler sondaj çalışmalarımızı rahatlıkla Türkiye olarak yapacağız. Güneyde de Libya sondaj çalışmalarını yapacak. Bunun dışında da görülen bu sınır, bizim için bundan önce böyle bir sınır yoktu. Ama şimdi bizim deniz kıta sahanlığında bunun üstü Türkiye'ye ait. Türkiye bu alanlarda çalışmasını rahatlıkla yapacak bir durumdadır. Tabii rahatsız olanlar olacak, o ayrı mesele."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan'ın, "Uykuda yakalandık." açıklamasının hatırlatılması üzerine, "Onlar şimdi o tür ifadeler kullanıyorlar. Bizim bir başka avantajımız daha var. Onu da görmemezlikten gelmeyelim. O da nedir? Biz, Kıbrıs'ta bir defa 3 garantör ülkeden bir tanesiyiz. Türkiye, Yunanistan, İngiltere... Türkiye-Yunanistan olarak da biz bu çalışmayı zaten biliyoruz. Aynı şekilde bu münhasır ekonomik bölge olayları nereden kaynaklanıyor? İşte buralardan kaynaklanıyor. Bu münhasır ekonomik bölge ile beraber şu gördüğünüz noktalar, bizim sınır olarak tamamen kıta sahanlığındaki bizim sınırlarımızı çiziyor. Buralarda bu çalışmaları artık bizim gemilerimiz rahatlıkla yapacak." diye konuştu.
Bugün İstanbul'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Sosyal Kalkınmadan Sorumlu Bakanlar Konferansı'na Libya'dan katılan kadın temsilcinin çok mutlu olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"(Sayın Başkanım, siz olmasaydınız biz bu haklarımızı alamazdık. Şimdi biz bu haklarımıza kavuştuk. Libya halkı sizi şöyle seviyor, böyle seviyor...) Anlata anlata bitiremedi. Bütün mesele, bugüne kadar vurdular, aldılar. Yok, bundan sonra böyle olmayacak. Artık bizler de hakkımıza sahip çıkacağız. Buyurun Libya ve güzel bir bant ve bu bandın içinde Türkiye'nin de Libya'nın da hakları var. Bu hakları koruyacağız. Türkiye, hem karşı kıyı ülkesi olan Libya ile anlaşarak uluslararası deniz hukukuna uygun davranmıştır hem de Türkiye ile Libya arasında çizilen şu hat, adalar değil ana karalar üzerinden çizildiği için Yunanistan'ın eli kolu bağlandı. Yunanistan'ı biraz da çıldırtan bu."
Bunları konuşmak istemediğini ama maalesef Yunanistan'ın kullandığı ifadelerin, kendisini bunları söyletmeye yönelttiğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dolayısıyla Yunanistan'ın itiraz edebileceği bir boşluk yok. Doğu Akdeniz'deki mevcut konjonktür göz önünde bulundurulduğunda ülkemizin Libya ile imzaladığı bu mutabakat muhtırasının, mezkur mahiyette tepkileri tetiklemesi şaşırtıcı değildir. Bilhassa Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanları iddiaları vardı, bunlar karşısında bu muhtıra ile Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklı haklarını korumaktaki kararlılığını dünya kamuoyu nezdinde açıkça göstermiştir. Muhtıra, Rum-Yunan ikilisinin, Türkiye'yi Akdeniz'de çevreleme, yalnızlaştırma girişimlerine güçlü bir cevap niteliğindedir. Ülkemizin her zaman barışçı çözümden yana olduğu görülmüştür. Bu çerçevede istikşafi temaslar ve güven artırıcı önlemler dahil, Yunanistan ile diyalog kanallarını yeniden canlandırmaya hazırız. Doğu Akdeniz konusunda yeni bir diyalog kanalı açma teklifimizin geçerli olduğunu Başbakan Miçotakis ile BM Genel Kurulu marjında ve Londra'da düzenlenen NATO Liderler Toplantısı marjında bizzat kendisine ifade ettim. İki ülke arasında taze bir başlangıç olsun dedim."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Miçotakis ile göreve ilk başladığında da bu konuları yumuşak bir şekilde görüştüklerini anlatarak, şunları kaydetti:
"Ancak yapılan çağrılarımıza Yunanistan tarafından bugüne kadar olumlu bir cevap alamadığımızı da üzülerek belirtmek isterim. Tabii Yunanistan muhtıranın metnini vermediği gerekçesiyle Libya Büyükelçisi'ni sınır dışı etti. Halbuki bu, gizli bir muhtıra değil. Basınla da paylaştık. İki taraftaki onay süreçleri tamamlanarak yürürlüğe girdi. Şimdi BM'ye gönderdik, tescil aşamasında. Anlaşma Libya'nın da çıkarlarını korumakta. Kaldı ki Meclisimizden geçerken de neredeyse oy birliği denecek şekilde TBMM'den geçti bir parti hariç. Bu da tabii şu anda milletimizin bu konudaki hassasiyetini, ittifakını gösteriyor. Yunanistan muhtıranın metnini vermediği gerekçesiyle Libya Büyükelçisi'ni deport ederken, aslında uluslararası bir skandala da adımını atmış oldu. Bundan sonraki süreçte Yunanistan da bu yanlış adımlarının bedelini, uluslararası camiada da ödeyecektir."
"Libya ile varılan mutabakat neticesinde Türkiye'nin resmi olarak hak sahibi olduğu alanlarda yakın vadede bir çalışma yapılması planlanıyor mu? Doğu Akdeniz'deki diğer kıyıdaş ülkelerle de Libya ile varılan mutabakat benzeri anlaşmalar olabilir mi?" şeklindeki soru üzerine Erdoğan, bu anlaşmanın her şeyden önce Türkiye-Libya arasındaki deniz yetki alanlarının sınırlarının ne olduğunu belirlediğini ifade etti.
Erdoğan, şimdi sınırların artık belli olduğunu, Türkiye ile Libya'nın kendi alanlarında ortak arama-tarama faaliyeti yapabileceğini ya da Libya'nın kendi alanında Türkiye'ye bu hakkı tanıyabileceğini dile getirerek, mutabakat muhtırası ile Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki kıta sahanlığının en batı sınırlarının Yunan adalarının karasularının dış sınırına kadar uzatıldığını aktardı.
Kıta sahanlığı haklarını korumaya devam edeceklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ülkemizin diyaloğu ve görüşmeleri teşvik edici tutumunu sürdürürken, önümüzdeki dönemde hem kendi haklarımızı hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarını koruyacağız. Tek taraflı adımlara izin vermeyeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Tabii burada en önemli durum veya en güzel şey şu, eskiden biz böyle sondaj için bir gemi alalım veya sismik araştırma için bir gemi bulalım, bırakın kiralamaya muktedir değildik ama şimdi kendimize ait gemilerimiz var. Bunlarla bu çalışmayı yapıyoruz. Hem Türkiye hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerle anlaşma imzalama yetkisi ve hakkı var. Uluslararası deniz hukuku, karşılıklı kıyıların 400 milden az olduğu durumlarda taraflara kendi aralarında anlaşarak sınır belirleme hakkı tanıyor, hatta bunu teşvik ediyor. Türkiye Doğu Akdeniz'e kıyısı olan ülkelere bütün bunlara yönelik adilane paylaşım temelinde bir çağrı yapmış durumda. Hakkaniyeti temel alacak şekilde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi hariç, orayı buraya karıştırmayacağız, bölgede tüm kıyıdaş ülkelerle deniz yetki alanlarını sınırlandırmak için müzakerelere hazır olduğumuzu en başından beri vurguluyoruz. Bizim barışçı bir çözüme destek veren tutumumuz başından beri değişmedi, yine aynı yerdeyiz. Hakça bir çözüm için tüm ülkelere diyalog çağrımız sürmektedir. Beraber bu çalışmaları yürütebiliriz. Nitekim şu anda Birleşmiş Milletler'e gönderdiğimiz malum bu durumun içeriğini belirten yazımız ve bundan sonraki süreçte bizim artık Libya ile birlikte bu çalışmaların başlayacağı süreç olacaktır."
"Düşman olanlar varsa onları da dost olmaya davet etmek"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Güney Kıbrıs hariç, bütün kıyıdaş devletler derken, farklı konularda sorun yaşadığımız devletler de dahil, bütün devletleri kastediyoruz." şeklindeki yorum üzerine, "Bunları otururuz, konuşuruz, değerlendiririz, yani bizim derdimiz düşman kazanmak değil, dost kazanmak. Düşman olanlar varsa onları da dost olmaya davet etmek. Derdimiz bu." değerlendirmesinde bulundu.
"Libya'nın BM tarafından tanınan meşru hükümeti eğer bir destek isterse Türkiye'den askerimiz Libya'ya gider mi?" şeklindeki soru üzerine Erdoğan, "Böylesine bir çağrı özellikle Türkiye'ye tabii ki bu hakkı tanır. Yani Libya halkından, yönetiminden böyle bir davet geldiği anda bu bizim için adeta bir hak doğurur." diyerek, burada askeri güvenlik ve denizde hakkaniyet konusunda anlaşma yaptıklarını hatırlattı.
Erdoğan, Birleşmiş Milletler'in 2011'den beri Libya'ya silah satışının önüne geçen bir ambargo uyguladığını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ancak Libya Ulusal Hükümetinin çağrısı karşısında asker gönderme faaliyeti bu kapsamda asla yorumlanamaz. Böyle bir davet gelmesi durumunda Türkiye nasıl bir inisiyatif üstleneceğine kendisi karar verecektir. Biz bir yerlerden izin almayız. Bunun kararını kendimiz veririz. Kaldı ki Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Hafter'e her türlü askeri destek sağlayarak Birleşmiş Milletler kararlarını da deliyor. Özellikle Türkiye, Libya'da faaliyet gösteren gemileri, şirketleri ve insani yardım kuruluşlarını koruma hakkına da sahiptir. Nitekim bazı ülkeler bu tarz faaliyetler gerçekleştiriyor. Örneğin İtalya Mısrata'da kurduğu hastaneyi korumak için bir miktar asker bulunduruyor. Öte yandan, Türkiye dışına asker gönderilmesi koşulları ve buna ilişkin olarak mevzuatımız bakımından atılması gereken adımlar var. Türkiye ile Libya arasında akdedilen asker veya Askeri Güvenlik İşbirliği Mutabakat Muhtırası iki ülke arasında eğitim ve teknik destek konularında iş birliğine yöneliktir. Anılan mutabakat muhtırasının Libya ile 2012'de akdedilen askeri eğitim iş birliği anlaşmasının güncellenmesi niteliği de haiz, benzer anlaşmalar 60 ülkeyle imzalandı. Ulusal mutabakat hükümetiyle başlattığımız söz konusu iş birliğinin Libya'da siyasi sürece dönüş çalışmaları kapsamında gündemde olan Libya'da güvenlik reformu çalışmalarına katkı mahiyetinde değerlendirilmesi gerekmektedir ve biz bu konuda Libya'ya her türlü desteği vermeye açığız."
"Rusya da Hafter konusunda mevcut tezi gözden geçirecektir"
Rusya'nın Libya tutumunun sorulması üzerine Erdoğan, Putin ile bu aralar bir görüşme talebinin olduğunu, ayrıca gelecek ayın 8'inde Putin'in Türkiye'de olacağını dile getirdi.
Erdoğan, bu görüşmeyi bu hafta içi gerçekleştirmek isteğini söyleyerek, "Çünkü Hafter konusu aslında istiyorum ki Rusya ile münasebetlerde yeni bir Suriye doğurmasın ve ben inanıyorum ki Rusya da Hafter konusunda mevcut tezi gözden geçirecektir. Çünkü bunun legal bir yönü yok. İllegal birisi. Aynı şekilde yapılan destekler de zaten bu illegalite içerisinde sürdürülüyor. (Hafter) Şu anda durumu da zaten pek iyi değil." diye konuştu.
Rusya Devlet Başkanı Putin'in gelecek ayın 8'inde İstanbul'a geleceğini ve Türk Akımı Projesi'nin açılışını yapacaklarını hatırlatan Erdoğan, bu hafta yapmayı istedikleri görüşmenin ise sadece Libya'ya, Hafter konusuna yönelik bir telefon görüşmesi şeklinde olacağını kaydetti.
Fransa'daki genel greve ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, Anadolu Ajansı foto muhabiri Mustafa Yalçın'ın Fransız polisince yaralanmasına değinirken, şunları söyledi:
"Mustafa Yalçın kardeşimize Allah'tan şifalar dileyelim. Tabii burada orantısız güç kavramını işlerine geldiği yerlerde hep kullanıyorlar. Televizyon ekranlarında kadın, erkek hiç ayırt etmeksizin polislerin yerlerde onları nasıl sürüklediğini hep görüyoruz değil mi? Orantısız güç ve zaman zaman bakıyorsunuz mermi kullanma noktasında, plastik mermiden diğerlerine de geçiyorlar. Şu ana kadar çok ciddi sayıda yaralı var. Bütün bu yaralılarla birlikte sarı yeleklilerin taleplerinin yerine getirildiğine dair bir şey yok. Bu, Fransa'da bir şeyin sinyalini veriyor. 2022'de seçim söz konusu, orada. Belki de 2022'yi bulmayacak. Böyle bir durum ortada çünkü yasal düzenlemelerini giderek daha katı hale getirdiler. Türkiye, buna benzer bir şey yapsa çılgına dönerler. Türk polisi böyle bir şey yapmış olsa kıyamet... Bu tabii oralarda olduğu zaman haklarıdır, yapabilirler, ama Türkiye'de bırak onu, onun çok çok gerisinde teröre karşı bir adım atılsa, 'Yapamazsınız.', 'Sizde şiddet var.' İşte ortada. Buralarda olduğu zaman meşrudur, Türkiye'de olursa gayrimeşrudur."
Erdoğan, orantısızlığa işaret ederek, "Genel olarak Avrupalı ülkelerin bu iki yüzlülüğü, hatta ben değiştirdim çok yüzlülüğü birçok alanda olduğu gibi polis şiddeti noktasında da karşımıza çıkıyor. Kendi coğrafyaları dışında herhangi bir yerde en ufak bir olayda ayağa kalkıyor, açıklamalar yapıyorlar, raporlar hazırlayıp parmak sallıyorlar. Bunların parmakları da meşhurdur zaten." dedi.
"Fransa dışarıyla uğraşmaktan kendi iç sorunlarıyla meşgul olmaya vakit bulamıyor"
Fransa'nın dışarıyla uğraşmaktan kendi iç sorunlarıyla meşgul olmaya vakit bulamadığını belirten Erdoğan, "Aynı zamanda samimiyetlerini özellikle sorgulatmaya fırsat vermiyorlar. Sadece burada kalmıyor, Mali'ye de müdahale ediyor. Neymiş? Çağırmış da onun için gitmişler. Size ne ya? Bunları kendisine söylediğim için söylüyorum. 'Mali'de ne işin var senin.' Biz elbette NATO müttefikimiz Fransa'nın güvenlik ve istikrarını önemsiyoruz. Dışişleri Bakanlığımız da Fransa'daki genel grev ve gösterilerde meydana gelen olaylar, güvenlik güçlerinin müdahalesi konularında uygun açıklamalar yaptı. Sayın Macron'la anlaştığımız ve anlaşamadığımız konular var. Örneği, NATO'yla ilgili yaptığı açıklamaların yanlış olduğunu kendisine de bizzat söyledim. Bu yaklaşım tarzı doğru değil. Bundan sonra da olsa yine söylerim." diye konuştu.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'la karşılaşmasına ilişkin soruya Erdoğan, "Nevi şahsına münhasır bir arkadaş. Bakıyorsunuz güler filan, sanki başında bu tür musibetler yok. O yoluna biz yolumuza." karşılığını verdi.
"İlk test uçuşuydu ve başarılı bir sınama yaptılar"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Akıncı, TSK envanterine ne zaman girecek?" sorusunu, "Şu anda kesin bir şeyi ben söylemeyeyim, onu Özdemir Bey ve evlatları söylerse çok daha isabetli olur. İlk test uçuşuydu ve başarılı bir sınama yaptılar. Özellikleri çok çok farklı. İrtifa olarak, aklımda kaldığı kadarıyla 32 bin feeti buluyor, belki daha fazla bilemem. Taşıdığı yük itibarıyla çok önemli. Dünyada belki 3-5 ülke bunu yapabilir durumda. Bayraktar ailesini özellikle tebrik ediyorum, şahsım, milletim adına tebrik ediyorum." şeklinde yanıtladı.
Türkiye, satın almak istediğinde bunların verilmediğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şimdi bunu artık kendimiz yapar hale geldik. ANKA yine yapılır hale geldi. Bunlar bizim için çok önemli fırsatlar. Elimizde SİHA'lar olmamış olsaydı biz terörle mücadeleyi nasıl yapardık? İHA'lar olmasaydı nasıl yapardık? 'İnlerine gireceğiz.' diyoruz ya şimdi koordinatlar tespit ediliyor, hemen F-16'lara bildiriyor, F-16'lar gereğini yapıyor. SİHA'lar ise zaten kendisi iş bitiriyor. Bunlar, savunma sanayinde geldiğimiz yeri göstermesi bakımından çok çok önemli. Bu tabii gücünüzü de artırıyor. ATAK'ı da İtalyanlarla yaptık. Bunu, şu anda ihraç eder hale geldik. Bu helikopter, özellikleri itibarıyla çok çok farklı, aklımda kaldığı kadarıyla 180 derece hareket kabiliyeti olan silahları var. Bunlar alanda çok iş görüyor. Özellikle kirpiler, Altay tankımız öyle. Fırtına obüsleri felaket bir şey."
"Ekonomide toparlanma dönemi başladı"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2020'de Türkiye ekonomisindeki beklentilerine yönelik soru üzerine, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Her şeyden önce 2018 bizim için geride, üzerine çiziği attık. Şimdi ekonomide toparlanma dönemi başladı. Makro ekonomik göstergelerimiz gayet iyi bir şekilde geliyor. 2019 yılı üçüncü çeyreği itibarıyla mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış gayrisafi yurt içi hasıla üç çeyrektir arka arkaya pozitif büyüme kaydediyor. Bu, bizim için çok önemli. Ekonomiye olan güven de iyileşiyor. Reel kesim güven endeksi 2019 Kasım ayında bir önceki yılın aynı ayına göre 9,2 puan artarak, 102'ye yükseldi. Türk lirasına olan güven de artmaya başladı. Bunu, bu vesile ile milletime tekrar duyurmak istiyorum: Gelin dövizden kendi paramıza dönelim. Kendi paramız artık güven veriyor, güçlü. Oraya dönelim ve onun bereketini göreceksiniz."
Hizmet sektörü güven endeksinin 13,4 puan, perakende ticaret sektörü güven endeksi 13,3 puan ve inşaat sektörü güven endeksinin 8,6 puan artış gösterdiğini anlatan Erdoğan, "Dış talep güçlü seyretmeye devam ediyor. Yeniden dengelenme kapsamında ise özellikle bu da büyük bir önem arz ediyor. Burada da hedeflerimizi yakalama noktasında yolumuza devam ediyoruz." dedi.
Erdoğan, yabancı turist sayısının Ocak-Ekim 2019 döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15 arttığını ve yaklaşık 41 milyon kişi olduğunu kaydederek, "Öyle zannediyorum ki yıl sonu itibarıyla turizmde 50'yi bulacağız. Tarihimizde görülmüş olan bir şey değil. Kaliteli turist geliyor, kaliteli turist buraya para da bırakıyor. Turizmdeki sıçrama Türkiye'ye dışarıdan turizm yatırımını da çekecektir." diye konuştu.
İhracatın 180 milyar dolara seviyesine yaklaştığına değinen Erdoğan, şunları söyledi:
"İhracat ve turizmdeki güçlü performans ve zayıf ithalat ile cari işlemler dengesi yıllıklandırılmış olarak yaklaşık 6 milyar dolar fazla verdi. Bizim ihracatımız ithalata dayalıdır. İthalata dayalı olması bizi korkutmamalı. Çünkü bu her ülke için böyledir, sadece Türkiye için değil. Bütün mesele, buradaki ihracat ürünlerini hassasiyetle seçerek, ithalat-ihracat arasındaki bağlantıyı iyi kurmamız lazım. Bunu iyi kurduğumuz anda, nasıl ki cari açık noktasında bir ara çok güzel bir denge yakaladık, onu tekrar yeniden yakalamamız da mümkündür. Aldığımız tedbirler ve uyguladığımız politikalarla hedefimiz, 2020-2022 Yeni Ekonomi Programı'nda da belirtildiği gibi enflasyonun kalıcı olarak düşük tek haneli seviyelere indirilmesidir. Bunu da yakalayacağız. 2020'de tek haneli enflasyon rakamına ulaşacağız. Faizde de yine aynı şekilde tek haneli rakama inşallah 2020'de geçiyoruz, geçeceğiz. Bunu yakalamak neyi getirecek? Yatırımı getirecek, istihdamı getirecek, üretimi getirecek, rekabeti getirecek ve böylece başarıyı getirecek. Fazla zaman kalmadı 2020'ye zaten geldik, dayandık. İnşallah 2020'yle beraber bu adımları da atacağız. Son günlerde özel sektör finans kuruluşları da yatırım kredisi vermeye başladı. Bu çok önemliydi. Kamu bankaları veriyordu. Onlar nazlanıyordu. Şimdi hem kamu hem onlar vermeye başladılar. Bu tür kredi musluklarının açılması, inşallah yatırımcılarımızın da şevkini artıracaktır."
Barış Pınarı Harekâtı kapsamında Türkiye ile Rusya'nın ortak devriye yaptığı hatırlatılarak, "Türkiye bu devriyelerden tatmin oldu mu? Ne bekliyordu, ne aldı?" şeklinde soru yöneltilen Erdoğan, "Şu anda bu gerek Rusya ile gerek Amerika ile olan anlaşmamıza baktığımızda, maalesef bu devriyelerle ilgili şu anda beklenen neticeyi aldık diyemem. Yani iyiye gidiyoruz ama henüz beklenen netice alınmış değil. İşte bugün örneğin iki askerimiz maalesef şehit oldu." ifadelerini kullandı.
Bütün bunların bu devriye çalışmalarının beklenildiği gibi olmadığını gösterdiğini anlatan Erdoğan, "Ama buna rağmen tabii ki geleceği olumlu istikamette müjdeleyen oralarda gelişmeler de var. Fakat son Amerika seyahatimde Sayın Trump ile yaptığım görüşme ve bu arada yine Sayın Putin ile yaptığımız görüşmelerde de yani bu işin biraz daha sıkı tutulması gerektiğini hep konuştuk ve mümkün olduğunca iyi gelişmeler de yok değil, var. Örneğin İdlib her geçen gün daha iyiye gidiyor." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşması sırasında harita üzerinden gösterdiği Tel Abyad ile Resulayn arasındaki bölgeye işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"(Tel Abyad ile Resulayn) İkisinin arası 120 kilometre ama derinlik 30 kilometre. Şimdi bizim buradaki asıl hedefimiz Derik denilen bir yer var, tam doğu, orası Irak sınırıdır, oradan 444 kilometre batıya doğru olan bölge var. Şimdi biz bütün bu bölgedeki teröristlerin buralardan boşaltılmasını hem Rusya'dan hem Amerika'dan istedik. Bildiğiniz gibi 120 ve 150 saatlik anlaşmalarımız oldu, onlar bu saatlerde boşaltılacağını söylediler ama ne Rusya bunu gerçekleştirebildi ne de Amerika gerçekleştirebildi. Tabii bunlar gerçekleştiremediler ancak biz de tabii 'Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz.' dedik. Nitekim yaptığımız iş de öyle oldu. Şu anda Resulayn'la Derik arası orada 6 ilçe, 70 köy var, buraya 530 bin kişi yerleştirilebilir. Gelelim Tel Abyad ile Resulayn arasına, burası da 3 ilçe, 63 köy var, buraya da 405 bin kişi yerleştirilebilir. Peki bizim hedefimiz ne? Bizim hedefimiz de Tel Abyad ile Resulayn arasına 1 milyon insan yerleştirmek. Bizim güvenli bölgedeki hedefimiz, planlama ve projede bu. Planlamadaki bu hedefimizi biz şu anda attığımız adımlarla aslında gerçekleştiriyoruz."
"Maalesef adımı atmıyorlar"
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu planların hepsini Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, NATO Zirvesi'nde bütün liderlere dağıttığını hatırlatarak, buradaki planlamalar içerisinde hastane, kaymakamlık, okul ve valilik binalarının olduğunu, bunların Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılmış olan projelendirme çalışmalarının bulunduğunu kaydetti.
Erdoğan, "Tabii bu projelendirme çalışmalarıyla da özellikle bizim derdimiz dedik ki 'Gelin burada uluslararası bir donörler toplantısı yapalım ve bu toplantıyla da biz inşaatlara gireriz ama siz de mali desteği verin ve bir an önce buralarda atacağımız bu adımlarla bu insanları artık çadırlardan kurtaralım ve bu bütün çadırlardan bunları kurtararak aynen Cerablus'ta olduğu gibi bunları kendi evlerine, topraklarına dönmesini sağlayalım.' Şimdi ilk görüşmede hepsi 'İyi, güzel.' diyorlar. 'Hadi adım' diyoruz maalesef adımı atmıyorlar." diye konuştu.
Konunun en son Londra'da gündeme geldiğini ifade eden Erdoğan, "Orada da dörtlü zirve yaptık malum. O zirvede de dört liderin hepsiyle gerek şahsım gerek üç lider, mutabık kaldık ama dedik 'Para gelmesi lazım. Para gelmeden bu adım atılmaz.' Ve güya sözü verdiler, biz de onlara bu kitapçıkları dağıttık ve o şekilde ayrıldık. Aynı şeyi NATO'da da yaptık. Olsa da olmasa da ben diyorum ki biz şu Tel Abyad ile Resulayn arasına tüm insanlığa örnek bir adım, Türk milleti atabilir. Bunlara zaten şu anda bizim topraklarımızda ciddi bir harcama yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. Şu ana kadar 40 milyar doları aşan bir harcama yaptık. Avrupa verdiği sözü tutmadı. 3 milyar avro, o kadar. Ama biz burada böyle bir adımı atarsak örnek burada şehirler kuracak olursak, bu tüm dünyada Batı'nın ne olduğunu ortaya koyması bakımından çok çok isabetli olur diye inanıyorum, düşünüyorum." şeklinde konuştu.
"İstanbul'da şubatta yapılacak dörtlü zirvede, Barış Pınarı Harekatı konusundaki yaklaşımlarda somut bir ilerleme olur mu?" sorusu üzerine Erdoğan, "Onlarda olur mu bilmiyorum ama biz şu anda tabii hemen bu işe başlayamayız. O durumda değil ama biz proje, planlama çalışmalarını yaptık. Şimdi şubat ayında geldiklerinde tekrar bunları oturur kendileriyle konuşuruz, değerlendirmesini yaparız." diye konuştu.
Görüşmenin sınırda yapılması önerisine ilişkin Erdoğan, "Teklif ettim işte. Oraya gelmeyi henüz kabul etmiyorlar. 'İstanbul bu iş için en ideal yer.' dediler." ifadesini kullandı.
Erdoğan, "NATO Zirvesi dönüşü uçakta yaptığınız açıklamalarda dörtlü zirvenin ardından sunduğunuz öneriye bir ülkenin destek verdiğini söylemiştiniz. O ülkeyi açıklamak ister misiniz?" sorusunu, "Adımı atalım ondan sonra, şimdi açıklamayalım. Dörtlü zirveye katılan ülkelerden biri değil." diyerek cevapladı.
NATO Liderler Zirvesi'nde ABD Başkanı Donald Trump'la paylaştığı terörist Ferhat Abdi Şahin'le ilgili videonun gösterilmesi üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
"Biz bu videoyu Trump ve 5 senatörle, ayrıca bakanlar vardı, hepsiyle paylaştık. Bu orada hakikaten güzel bir hava oluşturdu. Bakın bu adam yüzlerce, binlerce Türk vatandaşının ölümüne neden olmuş birisidir, öyle bir teröristtir. Bununla bir araya gelmek veya görüşme yapmak veya bizim onu aracı olarak kabul etmemiz, böyle bir şey ne uluslararası savaş hukukunda vardır ne uluslararası siyaset biliminde vardır. Böyle bir şeyi benim şahsen kabul etmem zaten mümkün değildi, mümkün de değildir. Tabii muhatap onu bildiği için de bu konuyla ilgili kendisi de aksi bir şey orada söylemedi. Fakat üzüldüğümüz şey tabii şu, yani bir teröristle bir başka teröristi bir araya getirerek bundan medet ummak. Üzücü olan bu."
NATO Zirvesi'nde uluslararası teröre karşı mücadele konusunun masada olduğunu aktaran Erdoğan, teröristin dini, milleti ve vatanının kesinlikle olmadığının altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO'nun "Hep birlikte olup terörü yok edeceğiz." dediğini aktararak, "Peki terörü yok edeceksek böyle mi yok edeceğiz? Yani zaman zaman biz teröristlerle de masaya oturabilir mi diyeceğiz. Bu cani teröristin cürümlerini biz orada anlattık. Yüzlerce bizim vatandaşımızı askerimizi bunlar şehit etti. Esasında bizim için bu teröristin neden meşru bir hedef olduğunu, gördüğümüz, bulduğumuz yerde onu etkisiz hale getireceğimizi de söylemiş olduk. Sadece bu değil, buna benzer teröristler de var. Mesele biz bunların bir kısmını şu anda kırmızı bültenle, bu da kırmızı bültenle aranıyordu, başka da var böyle kırmızı bültenle arananlar. Bunları da aynı zamanda uluslararası camiaya, liderlere, kongrenin senatörlerine duyurmuş olduk." ifadelerini kullandı.
"Biz S400'den vazgeçemeyiz, o sayfa kapandı"
"Londra'daki toplantıda S-400 ve F-35 konularıyla ilgili bir ilerleme kaydedildi mi?" sorusuna Erdoğan, şu karşılığı verdi:
"YGP, PYD bu konularla ilgili olarak zaten benim kendi konuşmam burada çok netti, açıktı. Sayın Trump'la yaptığımız görüşmelerde şunu da kendilerine çok açık, net söyledim. Biz sizden şu anda S-400'ü almamak, bunun karşısında Patriot almak konusunda, 'Biz S-400'den vazgeçemeyiz, bizim için o sayfa kapandı ama siz bize Patriot verecekseniz, uygun şartlarda eğer olursa biz sizden Patriot alalım. Çünkü biz hava savunma sistemlerimizi çeşitlendirmek istiyoruz. Bundan kimsenin rahatsız olmaması lazım.' dedim. Tabii sağ olsun NATO Genel Sekreteri de yaptığı açıklamalarda bunların hepsini ima etti. Durum böyle olunca yani Macron işte 'Bir NATO üyesi kalkıp nasıl S-400 alabilir?' Ben ne alacağımı sana mı soracağım? 'Bizim üçlü olarak ittifaklarımız var. Bu ittifaklara uymuyorsun.' dedim. İttifaklara uy, beraberce üretelim. Bunlar bugüne kadar karşılarında böyle dik duran liderler görmediler. Onun için de şöyle biraz sesi yükseltirsek bizim dediğimiz yapılır diyorlar. Nitekim kendisi S-400'le ilgili ifadeyi kullandığı zaman gereken cevabı gereken yerlerden aldı."
"100 gündür bu anneler orada"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır'da evlat nöbetinde olan annelerle ilgili videonun izletilmesi üzerine, annelerin duruşunun gerçekten çok asil olduğunu dile getirdi.
"Anne kimdir, nedir? diye tanımlayacak olursanız işte anne budur." diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yavruları çeşitli alavere, dalavereyle kaçırılan ve Kandil'de veya daha değişik yerlerde kızların durumları, ne alemde oldukları zaman zaman bazı televizyon ekranlarında bunları gördük. O terörist başı olarak başlarında olan ahlaksızların bu oradaki aldatılarak kaçırılanlara karşı tavırlarını da gördük. Annelerin bundan daha başka bir yaklaşımı beklenebilir mi? Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar, vaka bu. Şimdi orada da anneler bunun en güzel, en şahsiyetli, en asil örneğini veriyor. Kalkıp da parlamentoda kurusıkı atanlar, önce siz bunun hesabını verin. Şimdi ili terk ettiniz, başka yere geçtiniz. Niye terk ettiniz? Kaçacak delik arıyorsunuz. Belki bunlar da gidip inlere girecekler. Bu gidişle olacak olan odur. Şurada iki gün sonra 100 gün olacak. 100 gündür bu anneler orada. Temennim odur ki, inşallah çok daha fazla ilerlemeden burada geri sayım başlar ve bu geri sayımla birlikte de bu anneler yavrularına inşallah kavuşurlar diye düşünüyoruz. Biz de tabii ki elimizden ne geliyorsa gerek İçişleri Bakanlığımız gerek Savunma Bakanlığımız her türlü tedbiri alıyoruz, adımları da atıyoruz. Ben de Diyarbakır'daki annelerimize özellikle sabır temenni ediyorum ama siz ne eli öpülesi annelersiniz ki, bu mücadeleyi burada şu kış günlerinde de aynı şekilde devam ettiriyorsunuz. Gelecek sizindir. Allah yar, yardımcımız olsun."
"Güvenliğin 360 derece temelinde gözetilmesi gerektiğini vurguluyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "PKK, YPG konusunda Türkiye'nin keskin bir kararlılığı var. Türkiye bu anlamda Baltık Savunma Planı'na bir şerh düşmüştü. NATO Liderler Zirvesi'nde Türkiye'nin bu şerhini geri çektiği ifade edildi. Bunun karşılığında NATO'nun atacağı adım ve Türkiye'nin YPG konusundaki yaklaşımını kabul etmesi gibi bir durum olacak mı?" sorusu üzerine, şunları söyledi:
"Belli aralıklarla bunların tazelenmesi, yenilenmesi oluyor. Tabii şu anda mevcut stratejik ortamda tehdit ve sınamaların sayılarının arttığı ve niteliklerinin çeşitlendiği bir gerçek. Fakat PKK konusunda bir sorun yok. Aslında burada PYD/YPG konusunda bir sorun var, onu yaşıyoruz. Bunu da tabii hepsiyle konuşuyoruz ama bunu hala kabullenmek işlerine gelmiyor. Bu noktada güvenliğin bölünmezliği ilkesinin önemi bir kat daha artıyor. Şimdi her müttefikin meşru güvenlik kaygılarının diğer tüm müttefiklerce gözetilmesi ve gerekli önlemlerin uyum, birliktelik ve ittifak dayanışması anlayışıyla alınması şart. Hele hele NATO'da. Biz ittifakın doğu kanadı veya güney kanadı diye ayrım yapmıyoruz. Aynı şekilde bir tehdidi veya sınamayı diğerlerinden daha önemli veya daha önemsiz olarak da sınıflandırmıyoruz. Bizim böyle bir özelliğimiz var. Güvenliğin 360 derece temelinde gözetilmesi gerektiğini özellikle vurguluyoruz."
Türkiye'nin bazı müttefiklerin savunulmasına yönelik planları bloke ettiği yönünde ortaya atılan iddiaların ne derece mesnetsiz hatta art niyetli olduğunun son Londra Liderler Toplantısı'nda açıkça ortaya konulduğuna işaret eden Erdoğan, şunları aktardı:
"Hatta biz gece Türkiye saatiyle 12.00'ye doğru falandı. Biz dedik ki, 'Tamam biz bu işin önünü açıyoruz. Nasıl olsa ileride tekrar bu işi bloke etme durumu söz konusu ama siz de bize verdiğiniz sözleri tutun.' Yani Baltıklar, Orta Avrupa veya Akdeniz Bölgesi ittifakın neresinde konumlanırsa konumlansın müttefiklerimizle gerekli ittifak dayanışmasını sergilemeye devam edeceğiz. Türkiye NATO'nun kuruluş amacına uygun davranmasını talep ediyor. Ortak güvenlik söz konusu olacaksa hiçbir üye ülkenin güvenlik endişelerine biz bugüne kadar kulak tıkamadık, bundan sonra da kulak tıkamayız. Bunları da kendilerini açıkladık. NATO'nun bugün bir protesto ve şiddet sarmalı içindeki Orta Doğu bölgesine sınır oluşturan Türkiye'nin endişelerine bigane kalması ise Türkiye kadar ittifakın kendisine ait bir tehdittir. Bunların hepsini kendileriyle görüştürdük ve bayağı da neşelendiler, 'Çok teşekkür ediyoruz. Türkiye bizi burada yalnız bırakmadı.' vesaire... Ortak resimler çektirdik. Bu adımları da attık. Temennim o dur ki, sözlerinde dururlar."
Amerika ile olan ticaret hedefine ilişkin Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump'ın bu hedefe ulaşma konusunda samimi olduğunu, konuyla ilgili kendi Ticaret Bakanı'na gerekli talimatı verdiğini söyledi.
Erdoğan, ABD Ticaret Bakanı'nın da piyasa adamı olduğunu dile getirerek, "Şu an Ticaret Bakanı'mız ile onların arasındaki bu diyalog devam ediyor. Temennim odur ki bu adımı birlikte atarız. Mesela Rusya ile neredeydik nerelere geldik. Biz Rusya ile 30 milyar dolara doğru devam ediyoruz. Rusya ile olan bu ticaret hacminin önemli olan tarafı doğal gaz konusu. Çok ciddi doğal gaz alıyoruz. Hele şimdi bir de TürkAkım başlıyor. Bununla beraber buradaki hacim daha da artabilir." diye konuştu.
Amerika ve Rusya ile savunma sanayisindeki ilişkilerin ticaret hacmini daha da artıracağına dikkati çeken Erdoğan, bunun da gelecekte görüleceğini söyledi.
"Biz milletimize inanıyoruz, milletimizi seviyoruz, bizi bölemeyecekler"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, aziz Türk milletine bir müjde vermek istediğini aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bize ve kendilerine inansınlar, biz ülkemizin muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma mücadelesini başarıyla sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz. Son 1,5 yıla yakın süredir yeni ekonomi programında attığımız adımların esası dışa bağımlılığımızı azaltmaya, yerli değerleri ise güçlendirmeye yöneliktir. Dikkat ederseniz dışa bağımlılığımız her geçen gün düşüyor. Ancak biz yerli ve milli istikrarlı bir Türk parasına da geçelim istiyoruz. Onun için ben vatandaşlarımıza, 'Gelin cebimizde cüzdanımızda kendi paramızı taşıyalım. Onlarla alışverişimiz yapalım.' diyorum. Daha istikrarlı bir Türk lirası sayesinde 2020 yılında enflasyonun kalıcı tek hanelere düştüğünü göreceksiniz. Benim, 'Düşük faiz ve düşük enflasyon.' şeklinde bir tezim var. Eğer faizi düşürürsek kesinlikle enflasyon da düşecektir çünkü biz bunu yaşadık. Başbakanlığımın ilk yıllarında faiz yüzde 63, enflasyon yüzde 30'du. Ciddi mücadeleler verdik, faizi 4,2'ye kadar düşürdük ve enflasyon da 7,2'ye düştü. Doğru orantılıdır faiz ile enflasyon. Kabul eden, etmeyen olur ama ben uygulamanın nasıl gerçekleştiğini bu işi yaşayarak görmüş birisiyim. Bu şekilde de bu adımı atıyoruz."
Erdoğan, iktidara geldiklerinde zorunlu tasarrufta devletin memuruna ve işçisine borçlu olduğunu gördüklerinin altını çizerek, şu değerlendirmede bulundu:
"Arkadaşlara o zaman, 'Devlet işçisine ve memuruna niye borçlu olsun? Süratle bizim bunu halletmemiz lazım.' dedim. Yaklaşık 10 milyon gibi işçi, memur alacaklıydı, o zamanın parasıyla 17 milyar lirayı biz işçi ve memurumuza ödedik. Hala bunu görmek istemeyenler var. Biz borçlu bir devlet aldık ama bu borçları ödeyerek, bu hale getirdik. Şu an bizim işçimize, memurumuza borcumuz yok. Hep söylüyorum, 23,5 milyar dolar IMF'ye borç vardı ve 2013 Mayıs'ında bu borcu ödeyen de yine biz olduk. 27,5 milyar dolar Merkez Bankası'nın döviz rezervi vardı, şimdi 100 milyar doların üzerinde döviz rezervine sahip bir Merkez Bankası var. Bunlar artık kalkınmanın bir yere doğru yürümenin işaretleridir. Biz milletimize inanıyoruz, milletimizi seviyoruz, bizi bölemeyecekler. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız.Hep birlikte Türkiye'mizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkaracağız."