POLENEZKÖY - ADAMPOL
Adres : 34829 - PolonezköyBeykoz - İstanbul
POLENEZKÖY MUHTARLIĞI
Adres: 34820 Polonez/Beykoz/İstanbul
Telefon:(0216) 432 3161
1775 yılında Polonya devletinin Avusturya-Rusya ve Prusya tarafından işgal edilmesi üzerine Polonya'nın parçalanmasını kabul etmeyen Osmanlı İmparatorluğu beldeyi Polonyalı göçmenlerin sığınağı haline getirmiştir. Michal Czajkowski (Mehmet Sadık Paşa) 1842'de Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan anlaşmayla burayı sonsuza dek kiralayarak bugünkü Polonezköy'ü kurmuştur. Köye, Adam Czartoryski'nin anısına "Adam'ın Tarlası" anlamına gelen ADAMPOL adı verilmiştir. Önceleri Osmanlılarca Adamköy olarak anılan bu Polonya köyü, daha sonra "Polonez Karyesi" adını almıştır. 1894'te burada yaşayan göçmenlere vatandaşlık belgesi verilmiş ve 1923'te köye POLONEZKÖY adı verilerek etnik bir kimlik kazandırılmıştır.
POLONEZKÖYE NASIL GİDİLİR
Polonezköy; İstanbul'un Anadolu yakasında, Beykoz ilçesine bağlı bir turistik köy olup Karadeniz sahilinden yaklaşık 20 km.; İstanbul'un Boğaziçi kıyılarından ise yaklaşık 15 km. uzaklıkta olup İstanbul'un merkezine 20 dakika mesafededir.
İstanbul'dan Polonezköy'e doğru Kavacık üzerinden çıktığınız yolculuk, Polonezköy'e daha gelmeden içinizi ferahlatan bir hal alır.
Henüz İstanbul'un kargaşası ve gürültüsünden ayrılalı 10 dakika olmuş olmasına rağmen doğa ile iç içe her iki tarafı da yeşilin her tonunu barındıran ağaçlar ve ormanlık alanla dolu Polonezköy yolunda kuş sesleri eşliğinde huzur bulur, kendinizi sanki tatil yolculuğuna çıkmış hissedersiniz...
Yaklaşık 10 km. boyunca sürdürdüğünüz eğlenceli ve rahatlatıcı yolculuktan sonra sizi "Polonezköy-Adampol" tabelası ile birlikte köyün girişinde sol tarafta Jandarma Karakolu ve Katolik Mezarlığı ile sağ tarafta Kilise karşılar. 100 metrelik bir yol daha kat ettikten sonra Polonezköy'ün merkezine ulaşmış olursunuz... Bu yol üzerinde bahar ve yaz aylarında mevsimlik taze meyve ve sebze satan köy halkının tezgahları da ayrıca bir durup göz atmaya değer...
POLENEZKÖY OLGUSU
"Polonezköy" olgusu, hiç kuşkusuz, dünyada tarihsel ve kültürel açıdan benzeri görülmemiş bir olaydır. Bu köy, 1842 yılında Polonya'nın, komşuları Rusya, Avusturya ve Prusya tarafından paylaşılmasından sonra kuruldu. Köy önceleri, Rusya'nın boğazlar üzerindeki etkisini yok etmeye çalışan Polonya göçünün İstanbul'daki temsilcisi Şark Ajansı'nın dayanağıydı. Bu nedenle Sultanla birlikte pek çok Osmanlı politikacısında da desteği sağlanmıştı. 19. yüzyılın bu köy Leh-Osmanlı dostluğunun hem sembolik hem de maddi bir kanıtıydı. Polonyalıları kısa sürede Türklere yaklaştıran düşsel bir inancın kaynağı gibiydi.
Köy, Osmanlı İmparatorluğu'nun eski düşmanları, sonradan ise en sadık dostları olan savaşçı Polonyalılara, bağımsızlıklarının komşu ülkeler tarafından ellerinden alındığı ve içine düştükleri zor durumu anımsatıyordu. Kendi ülkesinde esir gibi yaşayan ya da başka ülkelere göçmeye zorlanan bu insanlar için Boğaziçi'nde bir "Polonya Köyü"nün varlığı, Türkiye'nin, Polonya'nın yanında savaşacağı ve savaşın sonunda Polonya'nın yeniden bağımsızlığına kavuşacağı anlamını taşıyordu. Ukraynalı kahin Wernyhora'nın ünlü "Türk askeri, düşmanını kovalayarak Polonya'da Horyn nehrine varacak ve atına su verecek. İşte o zaman Polonya yeniden doğacak." sözleri bu inancın temelini oluşturuyordu.
Polonyalılarca "Adampol" olarak adlandırılan bu yer, kurulduğu günlerden itibaren ilgi çekmekteydi. Başlangıçta, Avrupalılar köyle ilgilendiler. Köyün ilk konukları arasında büyük sanatçılar da vardı. 1847'de Fransız Liszt, 1850'de Gustave Flaubert, bundan yarım yüzyıl sonra ise Pierre Loti köye gelen ünlü Avrupalı konuklardandır. Köy, burayı ziyaret eden her konuk üzerinde büyük etki bırakmıştır. Çek yazar ve dil bilgini Karel Droz bu Polonyalılık adası üzerinde 1904 yılında yazdığı öyküsüne şöyle başlar: "Bu, bir masala benziyorsa da gerçektir. Uzakta, vatandan çok uzakta, Anadolu'nun ormanlarla kaplı tepeleri arasında bir yerde bir Polonya köyü saklı... Türkler ona "Çingene Konak", Polonyalılar "Adampol" der." Yazısının devamında Karel Droz, köyün görüntüsünün ona "cennetten bir köşenin gülümsemesi" gibi geldiğini anlatır. Birkaç yıl sonra Osmanlı ordusunda reform programını gerçekleştiren Alman Colmar Vor Der Goltz ise köyü Kutsal Kitap'taki cennete benzeterek "Kendimi Adampol'da, Adem'in kendini Cennet'te hissettiği gibi hissettim" der.
Aradan yıllar geçer. Türkler'de köye toplu olarak gelmeye başlarlar. "Çingene Konak" yerine, köyün gerçek niteliğini yansıtan "Polonezköy" adı kullanılmaya başlanır. Köyün yeni misafirleri de onun büyüsünün etkisinde kalırlar. Bu güzel köy onlara da cenneti anımsatır. Gerçek bir cennet köşesi... "İmparator oğlu" Heinrich Albertall, tam 50 yıl boyunca burada saklanmıştı.
Mustafa Kemal Atatürk, 1937 yılında Slav geleneğine uygun olarak ekmek ve tuz ile karşılanmış, 1985'te ise eski, geleneksel bir Polonya içeceği olan ve eski tariflere göre hazırlanan vişne likörü burada Kenan Evren'e sunulmuştur. Her yıl buraya gelen turist sayısı yüz binleri bulmaktadır.
İşte Polonezköy... Bugün Polonezköy, dünyanın en ünlü köylerinden biridir....
Adı, yalnızca Polonya ve Türkiye'de değil, bütün dünyada yayılmış Polonya göçmenleri arasında bilinir. 150 yılı aşkın bir süredir, yani birkaç nesildir Adampol sakinleri Polonya dilini ve atalarının geleneklerini korumaktadırlar. Bu oldu, köye olan ilgiyi arttırmaktadır. Polonezköy ile ilgili yayınlar bu ilginin birer kanıtıdır. Köy hakkındaki kitap ve makalelerden sadece en önemlilerinin sayısı bile beşyüze yakındır. Başlangıçta köye, Prens Adam Czartoryski'nin anısına "Adampol" denilmiştir. Önceleri köyün sakinleri tarafından kullanılan bu ad, giderek Polonya'da da yaygınlaşır. I.Dünya Savaşı'ndan sonra "Polonezköy" adı kullanılmaya başlanmış olsa da köylüler "Adampol" adını kullanmayı sürdürmektedirler.
Polonezköy'ün kuruluşunun 160.yıldönümünde, 15 Haziran 2002 tarihinde ise Polonezköy Kültür Evi'nin önünde büyük taşların üzerine yerleştirilmiş iki adet hatıra levhasının açılışı yapılmıştır. Bunlardan biri, Mustafa Kemal Atatürk'ün Polonezköy'ü ziyaretinin 65.yıldönümü anısına köy sakinleri tarafından yaptırılmış, diğeri ise Polonezköy'ün kurucuları Prens Adam Czartoryski ve Michal Czajkowski (Mehmet Sadık Paşa)'ya ithaf edilen ve Varşova Savaşlar ve Savaş Acıları Hatıratını Koruma Kurumu tarafından yaptırılmıştır.
POLENEZKÖY TARİHİ
1775 yılında Polonya devleti, Avusturya-Rusya ve Prusya tarafından bölünerek işgal edildi. Polonya'nın parçalanmasını kabul etmeyen Osmanlı İmparatorluğu bu alanı Polonyalı siyasi göçmenlerin sığınağı haline getirmiştir. Polonya ve Macaristan'daki ayaklanmalardan (1831-1863) ve Kırım harbi'nden (1856) kaçan subay, asker, yazar ve prens, Osmanlı himayesi altında yaşamak için burada güven ortamı buldular.
Bu istila ve bölünmeden sonra ise Paris'te bir Ulusal Polonya Hükümeti kurulmuştur. Sürgündeki Hükümetin başkanı olan Prens Adam Czartoryski, Polonya'nın bağımsızlığını Osmanlı İmparatorluğu ile beraber Ruslara karşı savaşarak elde edebileceğini öngörmüştü.
Prens Adam Czartoryski 1841 yılında İstanbul'da ŞARK AJANLIĞI adı ile anılan Polonya temsilciliği kurmuş ve bu temsilciliğin başına Polonyalı ünlü şair Michal Czajkowski (Çayka Paşa)'yı tayin etmiştir. Michal Czajkowski sonraki dönemlerde İslam dinine geçerek MEHMET SADIK PAŞA isim ve rütbesini almış ve Polonya ve Slav ırkından iki alay askeri burada toplamıştır. Osmanlı İmparatorluğu 1856 yılında Kırım Savaşı’na girerken Polonya’dan kaçan asker ve siviller toparlayıp Osmanlıyla birlikte savaşa katılmışlardır. Savaş sonrasında Sultan Abdülmecit şimdiki Polonezköy’ün bulunduğu topraklara yerleşim izni vermiştir.
Michal Czajkowski (MEHMET SADIK PAŞA), 3 Mart 1842'de Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan anlaşmayla, o zamanlarda Çingene Konağı olarak anılan ve Lazarist rahiplerin (bugünkü Saint Benoit Lisesi'nden) elinde bulunan 5000 dönümlük araziyi sonsuza dek kiralayarak bugünkü Polonezköy'ü bir Polonya tarım kolonisi olarak kurmuştur. Köye, Adam Czartoryski'nin adına istinaden "Adam'ın Tarlası" anlamına gelen ADAMPOL adı verilmiştir. Daha sonra ise bu topraklar prens tarafından 1881 yılında bedeli karşılığından Lazarist Papazlardan satın alınmıştır. Polonya'nın bölünmesini kabullenemeyen ve çeşitli ayaklanma ve çatışmalara karışan, bir çok yöreden gelen göçmenler köye yerleşmeye başlamıştır. Ünlü şair Czajkowski, daha sonra General olarak köyün kuruluşu için belirlenen bu alanda dört Polonyalı ile birlikte 19 Mart 1942'de Adampol'de ilk evin temelini atmıştır.
Prens Adam Czartoryski Michal Czajkowski
Mehmet Sadık Paşa
Önceleri Osmanlılarca Adamköy olarak anılan bu Polonya köyü, daha sonra "Polonez Karyesi" adını almıştır. Devlet burada yaşayan mültecilere 1894 vatandaşlık belgesi vermiş ve 1923 yılında köye Polonezköy adı verilerek etnik bir kimlik kazandırılmıştır. Adampol'u farklı kılan en önemli özelliklerinden birisi, tarihidir. Burada yaşam, her şeyden önce insanların güvencesine bağlıydı. Bu da, özellikle çorak ve tarlaların ihya edilmesi ve evlerin inşası demekti. 1856 yıllarından sonra Adampol'da tarıma dayalı bir düzen yerleşmeye başlamış, özellikle tahıl, patates ve mısır ekimi yapılmaktaydı. Bununla beraber çevredeki ormanlardaki çeşitli av hayvanlarının avlanması ile süregelen avcılık da köyde önemli bir yer tutmaktaydı. Adampollular vefalı birer Türk vatandaşı olmalarına karşın kendilerini Polonyalı olarak hissediyorlardı.
Kendi aralarında Lehçe konuşuyor ve Polonya, aynı zamanda köyün binalarında, insanların yaşam biçimlerinde, evlilik törenlerinde yaşıyordu. Köyün özgünlüğü ve 1960 yılında köyü Beykoz ilçesiyle birleştiren ilk araba yolunun açılması; zaman içinde başta yabancılar olmak üzere sıkça ziyaret edilen bir yer haline gelmesine sebep olmuştur. Turist akınına uğrayan köyde yatacak yer hazırlamak ve yemek yapmak, çiftçilik ve hayvan yetiştirmekten daha hafif bir iş olduğundan dolayı köy sakinleri bu dönemden itibaren pansiyonculuğa yönelmeye başladılar. 1973 yılında elektriğin gelmesi köyün yaşantısında önemli bir olay oldu. Elektrikle birlikte televizyon da evlere girdi ve bu durum tümüyle yeni kültür olguları getirerek asimilasyonu da hızlandırdı. Ayrıca 1960 yıllarından sonra köy halkından kitleler halinde Avusturya ve Almanya'ya çalışmak için başlayan göç de bu dönemde durmuştur. 1960-1975 yılları arasındaki bu geçiş dönemini köyün eski ve yeni hali olarak adlandırabiliriz. Bu durumda, Adampol ve Polonezköy isminin de bu geçişi simgelediği yorumu yapılabilir. 1994 yılında Bakanlar Kurulu tarafından Polonezköy Ormanları, İstanbul'un ilk "Tabiat Parkı" ilan edilmiştir. Avcılığın yasak olması sebebiyle ormanlarda karaca, yaban domuzu, tilki, çakal, keklik ve sülünlere rastlanmaktadır.
Ünlü kişiler arasında ilk olarak 1937 yılında Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK, 21 Mart 1994'te Polonya Cumhurbaşkanlarından Lech Walesa, 13 Haziran 1996'da Aleksander Kwasniewski Polonezköyü ziyaret etmişlerdir. Çok sayıda Polonyalı diplomat, bakan ve ordu mensupları Türkiye ziyaretlerinde Polonezköy'e mutlaka uğramaktadırlar. Polonezköy, 165 yılı aşkın bir süredir Polonya kültürünü bu bölgede yaşatmaktadır. Adampollüler vefalı birer Türk Vatandaşı olarak yaşamakla birlikte kendi örf ve adetlerini ve altı nesildir lisanlarını korumuşlardır. Geleneklerini mimaride, yaşam biçimlerinde, evlilik törenlerinde de kendisini göstermektedir. Polonezköy'ün kuruluş yıldönümü her yıl Haziran ayında kiraz festivali düzenlenmektedir. Polonezköy Kiraz Festivali süresince Polonya'dan gelen folklor ekiplerinin gösterileri ve köy kilisesinin bahçesinde resitaller düzenlenmektedir.
Polonezköy ; köylere has tertemiz, ferah ve rahatlatıcı havası, doğal güzellikleri, tereyağı, balı ve özellikle kirazlarıyla meşhurdur. Turizm açısından kaydettiği büyük ilerlemeler sonucu, otelleri, pansiyonları ve bahçe kültüründe et mangal restoranları ile Polonezköy, ziyaretçilerine nezih bir hizmet sunmaktadır. İş toplantıları, seminerler, zayıflama kürleri, her türlü davet ve kır düğünleri ayrıca Polonezköy'ün sunduğu diğer alternatiflerdir.
123 yıllık işgali süresince verilen kurtuluş mücadelesinde Adampol-Polonezköy, daima bir özgürlük ışığı olarak Polonya-Türkiye dostluğunun bir sembolü ve toleransın göstergesidir.
Polonyalı Şair Adam Mickiewicz
İstanbul'un Beyoğlu semtinde (Tatlı Badem sokağı) köşe başında, 23 nolu bir bina vardır. Bu üç katlı, her katta küçük iki odası bulunan 128 yıl önce, Polonya'nın milli şairi Mickiewicz'in oturduğu ve gözlerini kapadığı evdir. Bu ev Kırım Savaşı'nda Polonyalıların "toplandıkları, hararetli konuşmalar yaptıkları, bir merkezdi. Adam Mickiewicz ve arkadaşları bu evde kalırlar, yemeklerini kendileri pişirirlerdi. Polonyalı göçmenler arasında, 1830 yılındaki ayaklanma sonunda İstanbul'a gelen, ve Polonezköy'ü kuran Adam Czartoryski, yazar T.T. Jez ile (Hanri) takma adıyla Sobozowski ve sonradan Müslüman olan Adam Michalowski de vardı. Şairin evinde kalan yakın arkadaşlarından Sobozowski o günlerde gönüllü olarak Kırım Savaşı'na katılacaktı. İlk iş olarak bu savaşa katılanların giydikleri orijinal bir kalpakla, elbise satın aldı. Şair Mickiewicz, anılarında, bu arkadaşının orijinal kalpağıyla, pasaportundan başka hiçbir şeye değer vermediğini uzun uzun anlatır. Polonyalıların Tarlabaşı'nda o sıralarda yadırgadıkları tek şey yangındı. Çünkü İstanbul'da sık sık yangın oluyordu. Günün birinde kendi evlerine sirayet edeceği korkusuyla, bu savaş yolcusu arkadaşının, uyurken kalpağıyla pasaportunu daima yastığının altına yerleştirdiğini, bir yangın çıktığında, önce bunları kurtarmayı tasarladığını hikaye eder.
Hatıra levhası bugün binanın cephesinde görülebilmektedir. Levha üzerinde lehçe-fransızca şöyle yazmaktadır:
ADAM MICKIEWICZ'IN 26 KASIM 1855 TARIHINDE VEFAT ETMIŞ OLDUĞU YERDE ŞAIRIN ANISINA BU BINA YAPTIRILDI/EN CETTE PLACE MOURUT LE 26 NOVEMBRE 1855 ADAM MICKIEWICZ POETE POLONAIS.
Müze, Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürlüğü`ne bağlıdır.
Resmi adres: Serdar Ömer Caddesi, Tatlı Badem Sokak nr 23, Beyoğlu, tel: 0212 253 66 98
Her gün saat 9.00 - 17.00 arasında açık
Nasıl gidilir: Tarlabaşı Bulvarı > Kalyoncu Kulluğu Caddesi > Serdar Ömer Caddesi > Adam Mickiewicz Sokağı
TARİHSEL GEÇMİŞLER
XVI. yy.'ın başında Yagellon ve Stefan Batory (1533-1586) zamanları gerilerde kalmış, Polonya gerileme dönemine girmişti. XVII. yy. sonunda. Kral III.Yan (Jan) Sobieski, (1629-1696) tahttan indirilmişti. Ülkede karışıklık hüküm sürüyordu. Kralın ölümünden sonra 1696 yılında Polonya'da Fransız prensi Konti ile Saski Prensi Frederik August arasında taht kavgası çıktı. Ordusuyla Polonya sınırını ilk önce geçen Saski Prensi Frederik August, Krakovv'u alarak, III. August adıyla taç giydi. XVIII. yy.'da Polonya'da III. August baştaydı. Ülke tamamen güçsüz düşmüştü, anarşi hüküm sürmekteydi. Bu sırada politika sahnesinde genç Stanislav August Poniatowski, (1732-1798) görünmeye, başladı. Kral III. August (1733-1763) tarafından Rus Çariçesi Elizabeth'e elçi olarak gönderilen Poniatowski, Çariçe Katerina'ya âşık oldu (sonraki adıyla, Çariçe II. Katerina).
1756 yılında sevgilisiyle Ömür boyu beraber olmanın çârelerini düşünen genç aşığın aklına, Katerina ile evlenebilmesinin, ancak kendisi kral olursa mümkün olabileceği geldi. Öyleyse Polonyalılar onu kral olarak seçmeliydiler. Bir masal kahramanı gibi davranan Poniatovvski, sonunda sadece sevdiği kadına kavuşabilmek için, taç giyecekti. II. Katerina başa geçtikten sonra 1762 yılında Kont Kayzerling'i, Poniatowski'yi kral seçtirmek üzere büyükelçi olarak Polonya'ya yolladı. Böylece 7 Eylül 1764 yılında Poniatowski kral seçildi. Ponîatowski tipik bir demokrattı. Hükümetin, halkın görüşleri ile yönetilmesi gerektiğine inanıyordu. Ama Poniatowski'ye karşı olan asiller, kraldan nefret etmekte ve çeşitli politik oyunlarla onu düşürmeye çalışmaktaydılar. Asillerin krala karşı olan bu tutumları ve sürekli olarak çevirdikleri entrikalar, ülkede iç karışıklıklara yol açıyordu. Polonya tamamen güçsüz ve her türlü politik oyuna açık duruma gelmişti. Poniatowski asilzade evinde büyümüş, iyi eğitim görmüş bir aristokrattı. Avrupa'nın en zeki kişileri arasında yer almasına rağmen, iyi bir politikacı değildi. Bu yüzden çok iyi hazırlanmış hükümet programını uygulama fırsatı bulamadı.
1795 yılında Rus yönetiminin emriyle son Polonya kralı askerlerin gözetiminde Polonya'yı terk etmek zorunda kaldı. 1798 yılında sürgün edildiği Petersburg'da öldü. Saint Katerina kilisesinin mezarlığına gömüldü. 1938 yılı Temmuzunda Sovyetler Birliği Yönetimi, Kralın lahdini Polonya'ya teslim etti. Lahit Bug nehri kıyısındaki, Brzesc şehri yakınındaki Poniatowski ailesinin özel mülkü olan Wolçin'deki kilise içinde gömüldü. Bu arazinin bulunduğu topraklar, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği sınırları içinde kaldı. Bu süre içinde Avrupa Devletleri de aralarında anlaşamıyorlardı. Ama bütün bu anlaşmazlıklara rağmen Avusturya, Rusya ve Prusya, Polonya'yı aralarında paylaşma konusunda birleştiler.
1772 yılında üç büyük devlet, Polonya'nın parçalanması anlaşmasını imzaladılar. Bu anlaşmaya göre; Güney Bölgesi (Galiçya) Avusturya'ya; orta ve kuzeyi Prusya'ya, Niemen ve Bug nehrinin doğu kısmı ise, Rusya'ya geçti. XVIII. yy. başında Polonya, komşuları Rusya ve Prusya'dan daha zengin ve daha büyük bir savaş gücüne sahipti. Yüzyılın ikinci yarısında Orta-Doğu Avrupa'da yeni bir kuvvet dengesi doğdu. Buna göre Rusya ve Avusturya güç kazanıyor, Polonya ve Türkiye güç kaybına uğruyorlardı. XVIII. yy. ortalarında Osmanlı Devleti, parçalanmış olan Polonya'nın müttefiki durumundaydı. Ama ne yazık ki geçmişin bu iki kuvvetli ülkesi, artık çöküşlerini durduracak güçte değildiler. Bu gelişmeler sebebiyle, XVIII. yy.'ın ikinci yarısında istanbul, Polonyalı siyasî göçmenlerin sığınak yeri halinde gelmişti. Bu süre içinde Osmanlı Devleti, Kazimierz Pulavski (Savannah kahramanı) ve bir çok Polonyalıya kucak açtı.
XVIII. yy. sonunda artık Polonya krallığı yoktu. Ama Osmanlı İmparatorluğu, Polonya'nın parçalanmasını hiç bir zaman tanımadı. Hatta bu konuda gelmesi beklenen Leh Elçisi için, Bâb-ı Âli'de verilen her ziyafette, devamlı boş bir iskemlenin bulundurulduğu söylentisi çıkmıştı. Ayrıca İstanbul'da Leh Elçiliğinin kendi mülkü olan Elçilik binası, Lehistan'ın parçalanmasından sonra Bâb-ı Âli'nin korunmasına alınmıştı. Bu da Leh egemenliğinin simgesi olan tek toprak parçasının Osmanlı hukukunca tanındığını gösteriyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun, Lehistan'ın parçalanmasını tanımaması, iki ülke arasında eski anlaşmazlıkların da giderilmesini sağladı. Leh sokağındaki Elçilik binasının bulunduğu alan, sonradan, Fransız Büyükelçiliği ile İtalyan Başkonsolosluğu arasında paylaşıldı. Düşmanları tarafından güçsüz düşürülen ve sürekli tehdit edilen iki ülke, aralarında yakınlık arıyorlardı. Ama doğrudan politik ve askeri işbirlikleri olmadı.
XIX. yy.'da, Avrupa'nın bir çok ülkesinde, diktatörlük, haksızlık ve gericilik hüküm sürmekteydi. Türkiye ise, artık reform yolunda ilerlemeye başlamıştı. Aynı zamanda çok sayıda Polonyalı göçmen de, hükümet kademelerinde görev almaya başlamıştı. Polonyalı göçmenler, Türkiye'nin Avrupalılaşmasında ve liberalleşmesinde çaba sarf ediyorlardı. Prens Adam Jerzy Çartoriski (Adam Jerzy Czartoryski) (1770-1861) ('Taç giymeyen Polonya Kralı") Avrupa ülkeleriyle ilişkileri sayesinde, o zamanlarda yeni gelişen Türk diplomasisine çok faydalı oldu. Polonyalılar her zaman Türkiye'nin, bağımsızlığına kavuşmaları için yardımcı olacağı umudunu taşıdılar. Tanzimat Devri'nde Polonyalı siyasî göçmenler arasında Türkiye'ye büyük ölçüde bir akış görüldü. Osmanlı imparatorluğu ülkeyi modernleştirmek için sadece teknik alanda değil, askerî alanda da kalifiye elemana ihtiyaç duyuyor; batıyı örnek olarak alıyordu. Bu noktada Türkiye'nin gerekli eleman ihtiyacı ile Polonyalıların bağımsızlıklarını sağlama umutları, iki ülke arasındaki ilişkiyi canlı tutuyordu. 1831 yılındaki Kasım ayaklanması trajedisi, sadece Polonya'nın bağımsızlık umudunu yıkmakla kalmadı, aynı zamanda bir çok kişinin ölümüne, bir çoğunun da ölüm korkusuyla ülkeyi terk etmesine yol açtı. Çok sayıda Polonyalı Fransa'ya kaçtı.
1833 yılı Şubatında Paris'te Türk Elçisi bulunan Namık Paşa ile Prens Adam Çartoriski arasında, Türk topraklarında bir Polonya Kolonisi kurulması konusundaki ilk görüşme yapıldı. Aynı yılın Nisan ayında Türk Elçisi konuyu bu kez General Dembinski ile görüştü. Hatta bir kaç bin Polonyalının Osmanlı Ordusu'nu düzenlemek için Fransa'dan Türkiye'ye getirilmesi projesi gündeme getirildi. Prens Adam Çartoriski Divan Heyetinde yer alacak, bir grup polonyalı ise tarım kolonisi kuracaktı. Prens Adam Çartoriski bu projenin gerçekleşeceğine pek inanmıyordu, ama General Dembinskiden konuyu incelemesini istedi. Sonuçta Türk teklifi sadece proje olarak kaldı. Fransa'da bulunan göçmenler Türkiye'ye gelmedi. Sadece General Vojceh Hişanovski (Wojciech Chrzanovvski 1793-1861) ordu danışmanı olarak İstanbul'a geldi (1836). Rusya, 1831 yılında Polonya Savaşı'nı kazandıktan sonra Avrupa'da siyasî ağırlığı artmış Balkanlar ve Boğazlar hakkındaki eski emperyalist düşünceleri tekrar canlanmıştı.
1849 yılında Avrupa'da yeni Polonya göçmen dalgasının çoğalmasıyla Prens Adanı Çartoriski Osmanlı Hükümeti'ne, Osmanlı topraklarında askerî karakterde bir Polonya tarım kolonisi kurulmasını teklif etti. Osmanlı Hükümeti bu teklifi kabul etti ama, yerleşme alanı olarak Kıbrıs'ı gösterdi. Aynı zamanda askerlere Malta'ya gitmeleri de teklif edildi. Teklifi az sayıda asker kabul etti. (Graboyski, General Vladislav Zamoys-ki, Bystonovski.) Osmanlı yönetimi Kıbrıs'ın yerleşme alanı olarak gösterilmesine gerekçe olarak, ada toprağının verimli olmasını ve nüfus azlığını gösterdi. Türkiye koloni projesini kabul etmeye istekli gözüküyordu. Ama karar almayı a-çıkça geciktiriyordu: Rusya'dan çekiniyor Fransa ve İngiltere'nin muhtemel desteğini bekliyordu. Diğer taraftan Prens Çartoriski Polonyalı göçmenlerin Batı Avrupa'dan getirilmelerinde zorluklar görüyordu. Yerleşme alanı olarak Kıbrıs'ın seçilmesi, onu memnun etmedi. Kıbrıs'ın Avrupa'dan ve Polonya topraklarından çok uzakta olduğunu düşünüyordu. Sonraki siyasî olaylarda Rusya ve Avusturya'nın Polonya'ya karşı kesin düşmanca davranışları, bu projenin gerçekleştirilmesini engelledi. Ülkelerinde gerçekleşmeyen devrimden kaçan Macarlar ve Polonyalılar, Türkiye'ye Avrupa'nın Milliyetçilik anlayışını getirdiler. Bir çoğu İslâm dinini kabul edip Türkiye'ye yerleşerek yeni fikirlerin gelişmesinde büyük rol oynadılar.
1849 yılında Rusya ve Avusturya, Macaristan'dan, Osmanlı İmparatorluğu'ndan kaçan Macar ve Polonyalıların geri verilmesini istediler. Osmanlı imparatorluğu bu ülkelerle savaş tehlikesini göze alamazdı. Güçlü iki devlet, sürekli olarak, kaçanların iade edilmesini istiyordu. Kaçakların iade edilmemesi için İslâm dini kabul etmeleri yolu, tek çare olarak kalıyordu, İslâm kurallarına göre İslâm dinini kabul edenler, asla iade edilemezdi. Rusya'nın Osmanlı Devleti'nden geri verilmesini istediği Polonyalıların arasında General Dembinski, Jozef Bem, VVysocki gibi yüksek rütbeli subaylar ve başka Polonyalılar da bulunuyordu, İstanbul'daki Rus temsilcisi Vlodimiej Titov, adı geçen kişilerin hemen tevkif edilmelerini ve Rus hükümetine teslim edilmelerini, Osmanlı Devleti'nden resmen istedi. Teslim edilmemeleri halinde savaş tehdidinde bulundu, İslâm kurallarına göre islâm dinini kabul edenlerin geri verilmesi söz konusu olmuyordu. Böylece İslâm dinini kabul ederek Osmanlı ordusunda görev alan polon-yalılardan General Jozef Zacharias Bem (1794-1850), 1839 yılı Ekiminde İslâm dinini kabul ederek, Murat Paşa adını aldı. Daha sonra çok sayıda subay ve er de, kumandanlarının etkisiyle Müslüman oldular. Bunların arasında Osman Bey adını alan Albay Dionzi Zariski (Zionizy Zarzycki) de bulunuyordu. Polonya'nın çöküşünün nedeni, topraklarının bir kısmının üç yabancı devlet tarafından paylaşıl maşıydı. Rusya tarafından ele geçirilmiş topraklardaki Polonyalılara Çar*ın tebaası gibi davranılıyor ve askere alınıyordu, ülkelerinden uzaklara gönderilip, yakınlarından yıllarca ayrılıyorlardı.
XIX. yy. başında, özellikle 1831 yılından sonra, Rus Devleti, topraklarını Kafkasya'ya kadar genişletmek istedi. Çok sayıda Polonyalı bu savaşa katıldı ve sayısız şehit verdi. Kafkasya'da Karadeniz kıyısında oturan isyancı Çerkez milletleri ile Rus Ordusu arasında devamlı savaş sürüyordu. O zamanki Rus politikası, Kafkasya'yı silâh gücü ile egemenliği altına alma yolundaydı. Yerli halka acımasızca zulüm uygulandı, askerî birlikler, zorla haraç kestiler, arazi ve evlere el koydular. Kafkasya'da o zaman binlerce polonyalı vardı. Bunların içinde, büyük ölçüde 1831 savaşından sonra Rus Ordusu'na alınan Polonyalı askerler bulunmakta idi. Bundan başka her yıl Polonya-Litvanya'dan ayrıca kura ile yüzlerce mahkum, askere alınarak Kafkasya'ya geliyordu. 1831-1857 yılları arasında Kafkasya'da Rus işgali altındaki topraklardan gelen 300 bin Polonyalı birikti. Kafkasya'daki ordu hizmetinde bulunan bu Polonyalılara Ruslar, haydut veya anarşist muamelesi yaparak çok sert davranıyorlardı. Rus üstleri, Polonyalı askerleri vahşîce dövüyor, aşağılıyor, intihar edecek veya cinnet getirecek noktaya getiriyorlardı. Karşı gelen olursa, olay askerî mahkemede trajik bir şekilde sonuçlanıyordu.
Kafkasya'daki Polonyalılar için "ırkçı propaganda"nın etkisiyle diğer ülke askerleriyle birlikte yaşamak, çok zor ve tatsız bir hale gelmişti. Ülke özleminden başka, ulusların bağımsızlığı idealini paylaştıkları ve kendilerine sempati duydukları dağ gerillalarına karşı savaşmak zorunda olmaları da hiç hoşlarına gitmiyordu. Bu nedenle, Polonya Ordusu'ndan Rus Ordusu'na alınan bu askerlerin bir çoğu, dağlara, Türkiye'ye ve İran'a kaçtılar. Asker kaçakları yakalanırlarsa, Rus Askerî Mahkemesi'nin insanlık dışı cezalarından biri olan, silâh arkadaşları önünde sopa ile dövülme cezasına çarptırılıyorlardı. Cesur dağlı kabileler, bağımsızlık ve özgürlüklerini elde etmek için kazakların saldırılarına küçük birliklerle baskınlar düzenleyerek cevap veriyorlardı. 1839-1840 kışında Çerkezler Mısır'ın ve İngiltere'nin yardımı ile gerçekleştirdikleri ayaklanma hareketi ile, bütün Karadeniz kıyısına hakim oldular. Daha sonra kıyı gerisi hattını kuvvetlendirmek için genel bir saldırı hazırladılar. Rus Ordusu, Çerkez ayaklanmasını ancak sonbahardan sonra bastırabildi.
Polonyalı askerlerin bir çoğu, kendileriyle benzer durumda gördükleri Çerkezlere karşı savaşmak istemediler. Ayrıca savaş kargaşalığının kaçma şanslarını arttıracağını düşündüler. Ama daha önce söylendiği gibi asker kaçakları için askerî mahkemece ölüm cezasıyla cezalandırılma tehlikesi vardı. Ayrıca kaçamayıp kalanları ise daha iyi bir gelecek beklemiyordu. Çerkezlerle dil anlaşmazlığı yüzünden trajik olaylar da meydana geliyordu. Çerkezler, teslim olan askerlerin Polonyalı olduğunu bilmeden esir muamelesi yapıyorlar ve köle olarak Türk pazarlarında satıyorlardı. Üç işgalci devlet hükümetleri, 1831 yılındaki Büyük Polonya Ayaklanmasının bastırılmasından sonra, Polonya aleyhindeki politik çalışmalarını arttırdılar. Özellikle Polonyalıların bağımsızlık isteklerini köreltme yolunda ayaklanma üyelerinin yakalanması için düzenlenen operasyonlarda, ortak polis metotları ve işbirliği uygulandılar. Yeni baskı ve yakalama yöntemleri geliştirdiler. Gerçek dışı haberlerin yayılmasını sağlıyorlar, sonra bu haber doğrultusunda hareket edenleri yakalıyorlardı. Bunlardan bir tanesi, Varşova basınından halka duyurulan, Galiçya üzerinden Fransa ve Amerika'ya göç etme imkânının bulunacağı haberiydi. Bu habere inanıp Galiçya'ya gidenler, Rus yetkilileri tarafından siyasî suçlu olarak yakalanıyorlardı.
XIX. yüzyılda Avrupa haritasında Polonya Devleti yoktu. Köle olarak satılan Polonyalılar, vatandaşlarını kölelikten kurtarabilecek bir büyükelçiliğin olmaması nedeniyle Osmanlı Devleti'nin dört bir köşesine dağılmışlardı. O zaman Fransa'da yerleşmiş olan Prens Adam Çartoriski, İstanbul'da kendi olanakları ile bir Polonya Temsilciliği kurdu. Bunun ilk yöneticisi, Mihal Çaykovski idi. (1804-1886) Temsilciliğin kurulmasından hemen sonra bir grup göçmen, İstanbul'a geldi. Prens Çartoriski Çerkezlerin, İranlıların ve Türklerin elinde köle olan Polonyalı askerlerin satın alınmasıyla işe başladı. Zorla Rus ordusuna alınıp ordudan kaçan ve yolunu şaşıran asker kaçağı Polonyalıları topladı. Prens Çartoriski Osmanlı Devleti'ni kendine hareket noktası seçerken, politik amacının gizli tutulması gerektiğini, aksi halde temsilciliğin Rusya tarafından devamlı saldırıya uğrayacağını ve sonunda kapanmak zorunda kalacağını biliyordu. Bu nedenle temsilciliğin sadece İstanbul'da bulunan Polonyalıları korumak amacıyla kurulduğu duyuruldu. Çartoriski'nin asıl amacı ise, Polonya'nın eski sınırına yakın olan Osmanlı Devleti'nden, Polonya'ya ilerde mümkün olabilecek bir bağımsızlık hareketi için gerekli yardımın yapılabileceği düşüncesiydi.
Prens Çartoriski'nin çevresindeki Polonyalı göçmenlerle Türkler arasında arkadaşlık ilişkileri yaygın idi. Polonyalılar arasında Türkiye hakkındaki olumlu havanın yayılmasında, söylentiler de geçerli oluyordu. Bunlardan en tanınmış olanı, Ukraynalı bir köylü olan Vernihor'un kehaneti idi. Buna göre "eğer bir Türk atına Vistül'den su içirirse, Polonya özgürlüğüne kavuşacaktı". Osmanlı Devleti'nin Polonya'nın paylaşılmasını resmen tanımaması, Polonya Elçisine ait olan yerin resmî toplantılarda boş bırakılması ve eski elçilik binasına ait Pera'daki alanın Sultan tarafından himaye edilmesi, Polonyalıların, Türklere yakınlık duymaları için yeterli sebepleri teşkil ediyordu. 1872 yılında İstanbul'da bulunan Polonyalı ünlü ressam Yan Mateyko (Jan Matejko), daha sonra yayınladığı seyahat anılarında, İstanbul'da Pe-ra'da Leh Sokağı adlı bir sokağın varlığından bahseder. Birkaç yıl sonra, 1886 yılının Ekim ortalarından Kasım'a kadar İstanbul'da bulunan Polonyalı yazar Henrik Sienkieviçte, yine anılarında, Pera'daki "Rue de Pologne" yani Leh Sokağı'ndan söz eder.
Polonya-Türk dostluğunun bir sembolü olan bu sokağa günümüzde eski adının verilmesi, kuşkusuz anlamlı ve yerinde bir jest olacaktır. Kafkasya'da Stavropol'de büyük bir Polonyalı grubu vardı. Bunlar Çarlık Rusya'sından beri Kafkas topraklarına zorla yerleştirilen Polonyalılardı. Bunların arasında 1831 Polonya Ayaklamasından sonra Rus ordusuna katılmaya zorlanan binlerce askerden başka eski kuşak mahkûmlarda bulunuyordu. Tiflis Fransız Konsolosu, 1840 yılında Kafkas Ordusu'ndaki 160 bin askerden 25-30 binin Polonyalı olduğunu kaydeder. Kafkas 7 batalyanunun tamamı, gizli örgüt kurmaktan hükümlü Şimon Konarski ve Örgüt elemanları ile daha önce Kiev Üniversitesi ve Wilno Tıp Akademisi'nde çalışmış kişilerden meydana geliyordu. Kafkas ordusunda ayrıca 1853-1856 Kırım Savaşı'nda zorla askere alınan Polonyalılar da bulunuyordu. Bunlardan bir çoğu sonradan Osmanlı Devleti'ne kaçmış veya Çerkezler tarafından esir alınarak, köle olarak Osmanlıya satılmıştı.
POLENEZKÖYÜN KURULUŞU
1842 yılı Ocak ayında Prens Çartoriski, Paris'ten yazdığı mektupta, Lazarist rahiplerine İstanbul yakınlarındaki arazilerinde bir Polonya Kolonisi kurulmasını teklif ediyordu. Lazarist rahipleri teklifi kabul edince, 3 Mart'ta temsilci Çaykovski ile anlaşma imzalandı. Anlaşmaya göre Prens Çartoriski, Lazarist rahiplerine ait olan toprakların bir kısmını sonsuza kadar kiralıyordu. Bu anlaşma Osmanlı topraklarındaki Polonya tarım kolonisinin başlangıcını teşkil ediyordu.
Lazaristler bu toprakları, İstanbul'daki Fransız Büyükelçiliği'nin bankerlerinden olan Glavani'nin karısı Rause Glavani'den hediye olarak almışlardı. 19 Mart 1842'de koloniye dini bir törenle "Adampol" adı verildi. Bu ad, kurucusu Adam Çartoriskinin adıyla Polonya'nın ilk hecesinin birleştirilmesinden oluşmuştu. Türkler, Polonyalıların yerleştiği bu köşeye, Adamköy, Polonez karyesi ve son olarak, Polonezköy adını verdiler.
Polonyalıların yerleşmesinin kararlaştırıldığı bu topraklar, bir zamanlar İstanbul'a gelen çingenelerin konakladığı, Alemdağ eteklerinde "büyülü Çingene toprakları olarak anılan yerde bulunuyordu. Arazi, vahşi çalı ve dikenlerle kaplı, verimsiz ve kuru bir toprak parçası görünümündeydi. Yerleşilmesini elverişli kılan, ormana yakın olması ve ortasından da bir un değirmenini çalıştırabilecek iki dağ deresinin geçmesiydi. Arazinin Saint Vincent d'Asie adı verilen kısmı ise, bakımlıydı. Burada Lazaristler oturuyor, çok sayıda küçük ve büyük baş hayvan, kümes hayvanları, ev kuşları besliyorlardı. Elverişli iklim sayesinde, bağ ve bahçecilik işleri yapıyorlardı.
Kolonide başlangıçta, Prens Çartoriskî tarafından kölelikten kurtarılan Rus Ordusu ve 1848 Macar Ayaklanması kaçağı askerler ve subaylar yerleştiler. Verimsiz ve işlenmemiş topraklan çıplak elleriyle çalışarak, tarım yapılacak hale getirmek, kolonistler için kolay olmadı. Bütün bu zorluklara rağmen Polonyalı kolonistler kendilerine kucak açtığı için, Türkler'e minnettardılar. Koloni başkanlığına, Emanuel Drohoyovski'nin (Emanuel Drohojowski) ayrılmasıyla, istanbul temsilciliği yöneticisi Çaykovski tarafından, aynı zamanda din işlerine bakan Papaz Sadovski atandı.
Ondan sonraki koloni yöneticisi, Vinceti Ravski (VVincenty Rawsky) idi.Koloni yöneticisi önceleri lazarist rahiplerinin mülkü olan binada kalıyordu. Daha sonra Çaykovski, ayrı bir yöneticilik binası inşa edilmesine karar verdi. Fakat bu düşüncesini hemen gerçekleştiremedi, tarım alanı olarak seçilen arazinin kullanılabilecek hale getirilmesi için gece gündüz uğraşan, ayrıca kendi evlerini inşa etmeye çalışan kolonistlerin, hemen hiç boş vakitleri yoktu. Ayrıca inşaat için yeterli paranın da sağlanamaması, inşaatın temel safhasından ileri gidememesine sebep oldu.
Uzun bir süre sonra, ancak 1846 yılı Haziran'ında, inşaat tamamlanabildi ve "Polonya Evi" adı verildi. Mihal Çaykovski, Polonyalı kolonistlerin bir ölçüde vatan hasretini gidereceği ve aynı zamanda Türklere Polonya kültürünü tanıtacağı düşüncesiyle, Prenses Çartoriski'den, ev için mobilya ve Polonya konulu tablolar sağlamasını rica etti. Çaykovski Kont Vladislav Zamoyski'nin eşinden de, fransızca ve lehçe kitaplardan oluşan bir kütüphane kurmasını istedi. Oldukça pahalıya mal olan yöneticilik binası, iki yıl gibi kısa bir süre sonra, bakımsızlık nedeniyle onarım gerektirecekti.
1842-1848 yılları arasındaki Adampol'de, durum şöyleydi: 1842 yılında Lazarist rahiplerinden kiralanan topraklarda koloni kurulmasından sonra, buraya isteyenler için rahiplerin çiftliği, ilk sınanma ve eğitilme yeri haline gelmişti. Aynı yılda 6 Polonyalıyla Katolikliği kabul eden bir Sırp, davranışları ve çalışmalarıyla yararlı olacaklarını kanıtlayarak, arazinin, Fransızlara "Saint Anton", Polonyalıların Adampol dediği kısmına yerleştirildiler. Bu kısım, işlenmemiş 500 hektarlık toprağın, vahşi çalı ve dikenler kaplı bir bölümüydü. Lazarist rahipleri, başlangıçta Prens Adam Çartoriski ile birlikte koloninin kurulması için bazı masraflara katıldılar. Bir kişinin Fransa'dan getirilmesi, aşağıdaki, aşağı-yukarı 800 piastr olarak hesaplanıyordu. Bu miktarın içinde, getirilen kişiye gerekli olacak tarım âletleri, hayvan ve tohum masrafları da bulunuyordu.
Osmanlı pazarlarından, satın alınıp kölelikten kurtarılan Polonyalılar ise, daha ucuza maloluyordu. Kolonistler tarafından işlenecek olan arazi parçasının lazaristlerin topraklarından tamamen ayrılması kararlaştırılmıştı. Ama kolonistlerin sayıları, ne de sonraki anlaşmalarda sınırlandığı için, Bâb-ı Âli Hükümeti tarafından şüphe uyandırmadan ve işgalci devletler tarafından fark edilip sınır dışı edilme tehlikesi olmadan, koloniye çok sayıda asker kaçağı kabul etmek mümkün oluyordu. Koloni, Polonyalıların düşmanlarına karşı, güvenliklerini garanti eden bir nitelik taşıyordu. Prens Adam Çartoriski tarafından lazarist rahiplerine verilen paranın geliri, özellikle çok sayıda Asya'da bulunan Polonya halk gruplarına yardım amacına dönük bir sermaye olarak görülüyordu.
20 Haziran 1842'de kolonide kanunlaşan yönetmeliğin 19. maddesinden üçü, koloni içinde güvenliği, dinî ve ahlâkı davranışları denetlemeye yönelikti. Bunlara göre kolonide yerleşmek isteyenlerin mutlaka Katolik Polonyalı veya Slav olmaları, ayrıca tavsiye mektubuna sahip bulunmaları gerekiyordu. Çartoriski taralından kendilerine toprak alınan Polonyalılar, en kısa sürede evlerini inşa etmek için, sadece kendi güçlerine güvenmek zorundaydılar. Koloninin varlığının başlangıcında, 12 kişi, 5 çiftliğe paylaştırılmış durumdaydı. Bunların çoğu Varşova, Kaliş, Zamose, Plock, Kamienice Podolski gibi, Polonya topraklarından gelip, Rus ordusuna zorla alınan ve oradan kaçan askerlerdi, işte böylece, çeşitli ama benzer yollardan gelip Adampol'da buluşan bu 12 kişi, Boğazın Asya kıyısındaki Polonya köyünün ilk kurucuları oldular.
Koloninin kurucularından kısa bir süre sonra Mihal Çaykovski, kendi inisiyatifini kullanarak, köyün, Fransız rahiplerinden bağımsız olmasını sağladı. Osmanlı topraklarındaki Polonya kolonisi, parçalanmış Polonya Devleti ve Polonya sınırları dışında kurulan, ilk köydü. Kolonide bulunan Polonyalılar, koloninin ve dolayısıyla kendilerinin, Fransız Hükümeti'nin koruma ve gözetimi altında olduklarını çok iyi biliyorlardı. Kendilerine Osmanlı toprakları sınırları içinde serbestçe hareket imkânı ve toplumda iyi bir statü sağlayan, özel bir belge verildi. Bunun yanı sıra, koloni içinde durum, maalesef, pek de iç açıcı değildi.
Zaman-zaman koloniye gelen, güç şartlardaki yaşam koşullarında ruh sağlığını yitirmiş asker kaçakları, koloni içinde huzursuzluğa sebep oluyorlardı. Ayrıca lazarist rahipleriyle, koloni yönetimi arasındaki diyalog yetersizliği de, kolonistlere çeşitli zorluklar çıkarıyor, sorunların çözülmesini uzatıyor ya da güçleştiriyordu. Lazarist çiftliğinde çalışan işçi ve kolonistler, az yemek verildiğinden ve işin ağırlığından şikâyet ediyorlardı, sadece yemek için değil, yemek tabağı için bile birbirleriyle kavga ettikleri zamanlar oluyordu. Vahşi dikenli arazide çıplak ayaklarla, paralanmış elbiselerle çalışıyorlardı. Olumsuz ve yetersiz şartlar, sonunda, her iki taraf için güvensizlik ve sıkıntıya sebep oluyordu. Lazarist rahipler, Polonyalıların kendilerine mutlak itaat etmelerini istiyorlar, bu da kolonistlerin hoşuna gitmiyor, anlaşmazlıklar ve sürtüşmeler duyuyordu. Kolonistlerin kendi evlerini inşa etmeye başlamalarıyla, anlaşmazlıklar yatışmaya başladı. Başlangıçta toprağın altına ev yapılması fikri düşünüldüyse de, ilk koloni başkanı Emanuel Drohoyovski bu fikirden vazgeçti ve taştan evlerin yapımına başladı.
1842 yılı Eylül'ünde, bütün olumsuz şartlara rağmen Adampol'a yeni kolonistler gelmeye başladı. Bazıları ise koloniyi terk etti. 1843 yılı Ocak ayında Adampol'de 19 Polonyalı vardı. Bunlardan 17'si, tüm haklara sahiptiler, iki tanesi ise lazarist çiftliğinde deneme safhasında çalışıyorlardı. Toprağın vahşi çalı ve dikenlerden temizlenmesi ve evlerin yapılmasından sonra, koloni bir köy görünümü almaya başladı. Kolonistler peynir ve tereyağı üretimine başladılar, küçük bir sebze bahçesi yaptılar. Ürünlerinin büyük bir kısmını kendileri tükettiler, geri kalanını İse Boğaz'da ve İstanbul'da pazarladılar. 1845 yılı Şubat ayında Paris'te, Polonya kolonisinin yok olmasından endişe duyuldu. Çünkü lazarist rahipleri topraklarını "Miller" adlı bir kişiye kiralamışlardı. Miller lazaristlerin topraklarında bulunan Polonya kolonisinin gereksinimlerini hafife alıyordu. Çaykovski, Adampol'e art toprakların, Çarto-riski ailesine veraset yoluyla geçmek üzere 4500 Fransız Frangına satın almayı, lazarist rahiplerine teklif etti.
Lazarist rahipleri, Prens Çartoriski'nin politik durumunun değişmesiyle, koloninin kaybolacağını öne sürerek, teklifi kabul etmediler. Başlangıçta kolonistler kendilerine gösterilen her tür ağır işte çalıştılar. Mukavelelerinin Paris'te mi, İstanbul'da mı, yapıldığıyla ilgilenmek, akıllarına gelmedi. Hangi haklara sahip olduklarını bile ayrıntılarıyla bilmiyorlardı. Daha sonra durumları biraz düzelince, koloni topraklarındaki haklarını bilmek istediler. Aynı zamanda toprağın kişiler arasında geçit olarak paylaştırılmasını istediler.
POLENEZKÖYÜN GELİŞİMİ
Ana Sayfa > Polonezköy Hakkında > Polonezköy Tarihçesi > Polonezköy'ün Gelişmesi
1855 yılı 11 Eylülünde Polonyalı şair Adam Mickieviç-Prens Adam Çarto-riski'nin ricasıyla, aralarında yıllardır anlaşmazlık ve rekabet süren iki komutan, Mihal Çaykovski ve General Vladislav Zomyski'yi uzlaştırmak için Paris'ten İstanbul'a hareket etti. Mickieviç'in, Fransa'nın Marsilya Limanından İstanbul'a deniz yolu ile seyahati on gün sürdü. 16 Eylül'de Mickieviç'in içinde bulunduğu "Tabor" adlı gemi, İzmir Limanına yanaştı. Mickieviç, İzmir yakınlarındaki Kapucin rahiplerinin küçük mezarlığındaki Varşova Prenslik (Ksiestvvo Warszawkie) ordusu Generali Mihal Ludvik Pac'in mezarını ziyaret etti. Orzechovski'ye göre Türkiye Polonya'ya, dış politikada kendisine zorluk çıkarmayacak bir şekilde, pasif yardım yolunu tercih ediyordu. Bu tercih Orzevchovskiye de, Polonya Ordusu için gerekli olan askeri düzenlemeyi yapabilmesi için tamamen rahat bir ortam sağlıyordu. Orzechovski, "L'Histoire de L'Empire Ottoman" adlı kitabını Paris'te bastırdı.
1863 yılı Ocak ayında Türkiye'ye, Polonya'daki Ocak Ayaklanmasından kaçan genç ve öğrenim görmüş kişilerden oluşan yeni bir göçmen dalgası geldi. Osmanlı Hükümeti, Adampol'e yerleşen bu gruptan kişilere çeşitli resmî görevler teklif etti. Bu kişiler arasında Varşova-Viyana demiryolu hattı yapımında çalışan mühendis ve teknik elemanlar bulunuyordu. Kendilerine Balkanlardaki ilk tren yolu yapımında görev verildi. Bunlar Asya'da ilk karayolunu ve köprüsünü inşa ettiler. Adampol hızla gelişiyordu. 1863 yılında kolonide yüz Polonyalı aile bulunmaktaydı. Bunlar ikinci kuşak, Polonya asıllı, türk vatandaşlarıydı. Adampol'un geleceğini garanti altına alan gelişme, lazaristlerte yapılan anlaşmanın bir paragrafı ile sağlandı. Bu belgede, Adam Çartoriski'nin ve mirasçılarının, ebedî kiracılar olduğu belirtiliyordu. Böylece, koloninin gelecekteki varlığı garanti altına alınmış oluyordu. Kolonistlerin her birine de ebedî kiracılık belgesi verilmesi düşünüldü. Kolonistler daha önceki anlaşmada öngörülen yılda 6 gün ücretsiz mecburi çalışmayı sürdürdüler. Artık lazaristler için değil, Adampol için çalışacaklardı. Ama arazinin hukuki sahibi hâlâ lazaristlerdi. Hak sahibi kiracı ise, Prens Çartoriski ve mirasçıları idi. Koloni yönetimi, yeni gelenlere iş verme ve ev yapmalarına yardımcı olmakla yükümlüydü, İstanbul Polonya Temsilciliği'nde Mihal Çaykovski, Adampol topraklarının lazaristlerden satın alınması konusunda Prens Çartoriski'ye baskı yapıyordu.
Mihal Çaykovski, Osmanlı tarafıyla konuşmalarında, koloninin Prens Çartoriski'nin malı olarak Osmanlı himayesinde kalması isteğini belirtiyor. Buna karşılık Osmanlı Hükümeti koloninin gelecekteki gelişimi için her türlü yardımı yapacağı garantisini verdi. Prens Çartoriski ise Adampol topraklarını satın almaktan çekiniyordu. Çünkü toprakları satın almasıyla, koloninin politika yapısı değişecek, Fransız koruması kalkacak ve dolayısıyla koto-ni, Rusya ve Avusturya'nın saldırılarına açık hale gelecekti. Bu nedenle Prens Çartoriski, Mihal Çaykovski ve Koscielski'nin koloniyi lazaristlerden ve dolayısıyla Fransa himayesinden koparma girişimlerini desteklemedi. 1848'de Macar Ayaklaması'ndan sonra Vidin ve Şumnu esir kamplarından birçok yeni göçmen, belli bir süre için siyasi hayattan uzakta bir sığınak arayan insanlar koloniye geldiler. Adampol'de kendilerini güvenlikte hissettiler. Bunlar arasında General Jozef Bern'im yaveri Binbaşı Francişek Michalovski, subaylar Korsak, Wieruski ve asteğmen Adolf Biskupski bulunmaktaydı. Bir kısmı koloniyi kısa bir süre sonra terkettiler. Bir kısmı ise yerleşerek, bugüne kadar devam eden aileleri meydana getirdiler. Biskupski'ler, Drozdovski'ler gibi. Macar Savaşı'ndan sonra gelen göçmen dalgası, ekonomik hayatta yeni bîr düzenleme gerektirdi. Sadece tarımın değil, zanaatçılığın de geliştirilmesi gereği ortaya çıktı. Kolonide özellikle eksikliği hissedilen demirhane kurularak, gerekli âletlerle donatıldı. 1848 yılından sonra gelenlerin büyük bir kısmı, paradan çok, inşaat malzemesine ihtiyaç duydular. Sultanın ormanından faydalanabilmek için izin almaya çalıştılar. Değişik politik görüşlere sahip olan yeni göçmenlerin gelişi, kolonitsler arasında anlaşmazlığa yol açtı. Çiftlik sınırlarındaki hayvan otlatımı sırasında sık sık sınır tartışmaları meydana geliyordu. Kolonide hırsızlık olaylarında yakalananlar, sorgusuz koloniden ihraç ediliyorlardı. Koloni içindeki gergin durumlarda, duruma hakim olacak resmî bir kuvvet gücüne ihtiyaç duyuluyordu. Koloni içinde böyle bir görevi kimse üstlenmek istemeyince, Koscielski, Osmanlı Hükümeti'ne, jandarmanın getirilmesini teklif etti. Adampol'un iç sorunlarını kendi içinde çözmesine taraftar olan Çartoriski, bu görüşe karşı çıktı.
Koloni içinde yeni bir olgu olarak, Amerika'ya göç propagandası yapan kişilerin koloniden ihracı yoluna gidildi. Doğal olarak böyle bir propaganda, Prens Adam Çartoriski'nin koloninin geliştirilmesi politikasına ters düşüyordu. Adam Çartoriski, Polonya'daki özel kişi ve derneklerden, asilzadelerden sağladığı para yardımlarıyla Adampol'un ayakta kalması için çalışıyordu. Mihail Çaykovski (Prens Çartoriski'nin o zamanki istanbul temsilcisi) ise, İstanbullular arasında, Adampol'un harika bir av yeri olduğu reklâmını yapmaya çalışıyordu. Böylelikle çok sayıda meraklı Adampol'e gelmeye başladı. Köyün, istanbul'a yakın olması ve Avrupa karakteri taşıması, ilgi çekmesinin başlıca nedenleri arasındaydı. Bu ziyaretçiler arasında önemli kişiler de bulunuyordu. 1847 yılında, İstanbul'a konser vermek için beraberinde Fransız ve İngilizlerden oluşan orkestrasıyla gelen Frans Liszt ve arkadaşları, koloninin güzelliğine ve harika manzarasına hayran kalarak, Kont Vladislav Zamovski'nin anı defterine, bu güzelliği, hiçbir zaman unutmayacaklarını yazdılar. 1850 yılı sonlarında tanınmış Fransız yazarı Gustav Flaubert, Mısır dönüşü, İstanbul'dan Fransa'ya geçerken Adampol'e uğradı. Bu ziyaretin anılarının izlerine, yazarın "Madam Bovary" adlı romanında rastlamak mümkündür. Drozdovskinin koloni yöneticiliği sırasında, Polonya göçmenleri arasında ülkelerinin bağımsızlığına kavuşarak yeniden kurulması umudu tekrar canlandı. Bu sırada Batı ülkeleri ve Rusya Kırım Savaşı'na hazırlanıyorlardı. Kendilerine asker sağlamayı ve aynı zamanda Rusya'ya karşı politik bir koz olarak kullanmayı düşünen Batılı ülkeler, Polonya konusuna dikkatlerini çevirdiler. Prens Çartoriski Kırım Savaşı vesilesi ile Polonya konusunu tekrar öne çıkarmaya çalışdı. Sonunda Batılı Ülkeler hükümetleri, Çartoriski'ye Polonya konusunun uluslararası bir toplantıda ele alınacağı vaadinde bulundular. Ama sözlerinde durmadılar. Kırım Savaşı'ndan sonra Sadık Paşa ve Kont Vladislav Zamovski'nin grubundan 58 asker, Adampol'e yerleşti. 18 Şubat 1866 ve 1867 yılındaki kanunla yabancılara toprak alma ve yerleşme hakkı verildi. Adampol'de zamanla siyasal zeminde kavgalar da başladı. Prens Çartoriski taraftarı muhafazakârlar ve demokratlar olmak üzere, iki grup ortaya çıkmıştı. Çartoriski, Adampol'de yeni kabul edilen Türk Hukuk Sistemi örneğine göre, bir meclis kurulmasını düşündü.
Daha önceleri haklarını savunmakta pasif olan kolonistler, aktif hale geliyorlardı. Kolonice düşüncelerini zorla kabul ettirmeye çalışan her yönetime karşı tepki gösteriliyordu. Çalıştıkları toprakların tapusunu alarak sahipliklerin belgelemek, kolonistler için en büyük problem olmuştu. Prens, toprakların tümünü çok para tutması nedeniyle satın almak istemedi. Toprakların kiralanmasını teklif etti. Anlaşmazlık büyüyüp kavga boyutlarına varınca, Osmanlı Hükümeti'nden anlaşmazlığı çözmesi için 5 jandarma gönderilmesi istendi. Bu kadar, Drozdovski aleyhtarlarının, onun temsilciliğinin olumsuz ve yetersiz olduğu görüşünü kuvvetlendirdi. Prens'e ulaştırılan şikâyetler fazlalaştı. Prens, bu durumdan hiç hoşnut değildi. Koloni içindeki anlaşmazlığın bu derece büyüdüğünü tahmin etmiyordu. 1858 yılında kolonistlere sert bir mektup yazdıysa da, pek etkili olamadı. Demokrat grup, prensin de davranışlarını eleştirerek, kendisini sorumsuz bir kişiyi koloni yöneticisi yapmakla suçladılar. Prens Çartoriski, sonraki mektubunda Drozdovski'ye kolonideki idarî yapıyı değiştirerek Osmanlı Hükümeti'ndeki köy yönetim sistemine benzetmek istediğini yazdı. Buna göre Prens'in aracılığı bertaraf edilerek, nahiye konseyi ve muhtar, lazarist rahiplerle, kolonistler arasında aracılık yapacaktı. Yeni kanun, 1858 yılı 15 Ağustos'unda Prens tarafından imzalandı. Yeni kanunda, köy sakinlerinin her birinin, güvenlik ve düzeninin sağlanmasından sorumlu olacakları maddesi bulunuyordu. Bu kanun, koloninin XIX. yy. sonuna kadar kendi kendine yönetimi ve varlığının devamını sağladı. Bu kanun, kolonide geçerli tek kanundu.
1858 yılında Albay Vladislav Jordan, (1819-1891) koloni muhtarlığına getirildi. Sonra sırayla, papaz Mihal Lavrinoviç ve Dr. Tadeu Orzechovski, 1864 yılında muhtarlık görevinde bulundular. Dr. Tadeusz Okşa-Orzec-hovski (1837-1902) savaşın sürdüğü Varşova'ya yardım sağlaması için Romuald Traugutt'a (Polonya Millî Hükümeti'nin şefi 1818) tarafından Türkiye'ye gönderilmiştir. Prens Adam Çartoriski'nin 1861 yılında Ölümü, koloninin Çartoriski ailesine ilgisini azalttı. Çartoriski, sanki yakında öleceğini bilircesine koloninin güvenliğini sağlayacak olan bu kanunu gerçekleştirmişti. Kolonide bütün topraklar, mevcut parseller göz önünde alınarak, kategorilere ayrıldı. Gelecekte meydana gelebilecek tarla sınır anlaşmazlıklarını önlemek için, topraklar kolonistler arasında tam olarak paylaştırıldı. Herkes daha önceden sahip olduğu toprakları korudu. Yeni gelecek olanlara verilmek üzere ayrılan topraklar, Prensin temsilcisinin kontrolü altında olacaktı. Ayrıca paylaştırılan toprakların arta kalan kısmı ise Nahiye Konseyinin idaresi altında olacak, gerek duyulması halinde ise, yeni gelecek olan kolonistlere verilecekti. Bir kısım toprak parçası ise, yönetimi süresince Nahiye Muhtarının kullanımına bırakılacaktı.
Koloni sakinleri, Osmanlı Hükümeti ve nahiye konseyi tarafından kararlaştırılmış olan bir vergiyi her yıl ödemek zorundaydılar. Her toprak parçası, göçmen tarafından işlenmeye başlandıktan sonra 10 yıl süreyle lazaristlere kira ödemekten muaf idi. Koloni'de nahiye konseyi ve muhtar seçimi, çok önemliydi. Seçim her dört yılda bir yapılacaktı. Muhtar, kanunları tam olarak uygulamakla yükümlüydü. Koloni'nin arşivi ve tüm gelir gider faturaları, muhtarın sorumluluğundaydı. Muhtar kolonide bulunmadığı zaman onun görevini, nahiye konseyinin en yaşlı üyesi, ya da seçtiği bir kişi yerine getirecekti. Nahiye konseyinin muhtarın başkanlığındaki toplantıları, idare binasında yapılıyordu. Kolonideki gerekli çalışmaların yerine getirilebilmesi için muhtara bağlı olarak çalışan orman bekçisi ve çobana, maaştan başka, bir ev küçük bir bahçe veriliyordu.
Bütün anlaşmazlık konuları nahiye konseyinde çözülüyor, muhtarın başkanlığında ve çoğunluğun kararı ile verilen ceza, para ve hapis cezası olabiliyordu. Ama nahiye konseyi genellikle taraflara öğüt vererek barıştırma yoluna gidiyordu. Toprakların tümünü Adam Çartoriski'nin ailesinin zilyetliği olarak terk eden kolonistlere ise ancak ömür boyu kiralama hakkı tanıyan kanun, işi dikleri toprakların mülkiyet hakkını bekleyen kolonistler arasında hoşnutsuzluğa yol açtı. Bu kanun, gelecekte kolonistlere birçok problem çıkan Fakat koloninin kültürel kimliğinin devamına da yardımcı oldu. Kanun, kol nide idarî düzeni sağlıyor ve varlığını garanti altına alıyordu. Koloni, kuruluşundan yirmi yıl sonra lazaristlerden hemen-hemen tam men bağımsız hâle gelmişti. Yavaş-yavaş hiçbir dış yardıma gerek duym yan, bağımsız bir köy haline geliyordu. Ama kolonistler arasında mülk ka galan hâlâ devam ediyordu.
1863 yılında Polonya'da, Ocak Ayaklanması meydana geldi, Osmanlı topraklarında bulunan göçmenler arasında anavatanlarının bağımsızlığı için savaşma arzusu uyandı. Adampollu bir göçmenin hatıralarına göre, sıralarda göçmenlerin hepsi çağırıldıkları an gitmek üzere hazırdılar. O: manii Hükümeti'nde ise 1831 Ekim Ayaklanması'nda olduğu gibi Polonya'daki Ocak Ayaklamasında Çar'a duyulan geleneksel antipati nedeniylf Polonya'ya karşı sempati uyandı. Polonya Millî Hükümet üyelerinden Dr. Tadeuz Orzechovski, Prens Çartoriski'nin isteğiyle İstanbul'a gele Orzechovski, göçmenlerin sorunlarını iyi bildiği için İstanbul'da kendini yabancı gibi hissetmiyordu. 1863 yılı Temmuz ayında Polonya'da ayaklanma bastırıldı, ve Mil Hükümet üyeleri Varşova'da idam edildi. Orzechovski'nin İstanbul'da! görevi de böylece sona eriyordu. Prens Adam Çartoriski'nin ölümünden sonra, oğlu Vladislav Çartorist (Wladyslaw Czartoryski 1828-1894), Adampol topraklarının kanunî kiracıs oldu. 1864 yılında politik yoldan savaşı kazanmayı hesap eden Vladislav Çartoriski, Batı Avrupa Ülkeleri'nin kendisi yalnız bırakmaları yüzünden geri çekilmek zorunda kalıyordu. Polonya konusuna, dünya kamuoyunun ilgisin çekme çabaları bir kez daha başa çıkıyordu. Göçmenler toprağa bağlandılar, sabırla ve inatla çalışarak, sonsuza kadar oturma hakkına sahip kılındıkları toprakları iyice benimsediler. Artık bu topraklar anayurtlarına bağımsızlık hiç geri gelmese bile onlar için ikinci bi anavatan olmuştu. Yeni nahiye konseyi seçiminden sonra konsey ilk defa Prens Vladisla Çartoriski'nin onayını beklemeden, Adampol topraklarının tümünün lazaristlerden satın alınması ve kolonistler arasında paylaştırılması yolunda ka rar aldı. Konu Osmanlı idarecileri ile kolonistler arasında halledilecekti, 1864 yılında lazaristler, 1842 yılında yapılan paylaştırma sırasında kendilerine ait bir kısım toprakların Adampol'e dahil edilmiş olduğu yolunda şikâyetlerini öne sürdüler. Lazaristler bu konuyu gündeme getirmek için, Adampol'un sahipsiz olduğu düşündükleri bir zamanı seçmişlerdi.
Daha sonra, ölen babasının yerine koloninin sorumluluğunu üstlenen, Çartoriski'nin oğlu Vladislav Çartoriski, lazaristlerle anlaşarak konuyu çözüme kavuşturdu. Ebedî kiracılık hakkının geçersiz kılınması Prens'i rahatsız etmiyordu; koloninin geleceğini tehlike altında bırakıyordu. Prens, koloninin varlığının sürebilmesi için iki yol olduğunu düşünüyordu: Toprakların, lazaristlerden tamamen satın alınarak Adampol'un bağımsız hale gelmesi veya lazaristlerle anlaşmanın yenilerek, ebedî kiracılık hakkının devam etmesi. 1870 yılında Paris'te Prens Vladislav Çartoriski, lazarist rahiplerin başkanıyla, yeni bir anlaşma imzaladı. Yeni anlaşmaya göre lazaristler, 10 bin frank karşılığında, Adampol topraklarını satmayı kabul ediyorlardı. Ödeme bir veya iki defada yapılacaktı. Mukavele daha önceki tüm anlaşmaları geçersiz kılıyor; Adampol sınırlarının, lazarist topraklarından tam olarak ayrılmasını öngörüyordu. Ama konu henüz çözümden çok uzaktı. Lazaristler anlaşmaya sadık kalmayarak fiatı yükselttiler. Çözüm zorlaştıran bir diğer etken ise, Osmanlı Hükümeti'nce anlaşmanın tasdikini sağlayacak olan avukat Dufourt Bey'in 1875 yılında ölmesi oldu. Bu arada Türkiye ile Rusya arasında çıkması muhtemel olan savaş, yeni bir zorluk ortaya çıkarıyordu. Gergin iç durum, lazaristlerle, Paris'teki Çartoriski arasındaki haberleşmeyi olumsuz yönde etkiliyordu. Koloni'den yollanan hiçbir mektup eline geçmediği için Çartoriski, koloninin varlığından endişe duymaya başlamıştı. Nihayet 1880 yılında Prens, Adampol topraklarının lazaristlerden satın alındığını belgeleyen mektubu aldı.
1881 yılında Osmanlı Hükümeti, alım işlemini resmen tanıdı. 1882 yılında koloni toprakları, Osmanlı Hükümeti tarafından imzalanan tapuyla, Çartoriski'ye satışı belgeleniyordu. Fakat bu kez de tercüme hatası l yüzünden bir anlaşmazlık ortaya çıktıysa da, 1883 yılında düzeltilerek kabul edildi. Prens Çartoriski, koloniyi yok olmaktan kurtarmak için araziyi lazaristlerden satın almıştı. Bunu maddî kâr sağlamak amacı ile değil, kolonistlerin toprakların sahibi olmaları için yapmıştı. Bu ideal, ona hayatı boyunca eşlik etmişti. Adampol topraklarının, bir Polonyalı tarafından satın alınmasından sonra, köy, dünyada Polonyalıların oturduğu ve yabancı yönetimin karışmadığı, tek yer oluyordu. Kolonistlerin inatçılığı ve Adampol'de kalmak için direnmeleri, lazarist rahiplerinin kendi topraklarından da çekilmelerine sebep oldu. Kolonide, daha önce kararlaştırılan kurallar geçerli oldu. Kolonisîler toprakların kullanım hakkına sahip olduklarını kanıtlayan belgeyi uzun bir süre daha, alamadılar. Prens Vladislav Çartoriski, Adampol'un parçalanmaması için çok güç sarf etti. Onun sayesinde Adampol bugüne kadar Polonya Kolonisi olarak süre gelmiştir. Koloninin Osmanlı Hükümeti'nden bağımsız idaresi ve ekonomisi, koloninin durumunu zorlaştırıyordu. Osmanlı Hükümeti 1858 yılından sonra koloninin varlığına ve sorunlarına ilgisiz kaldı. 1883 yılında Prens Vladislav Çartoriski, Adampol'u satın aldığı zaman, Fransız Büyük Elçiliği'nin, koloniyi korumaya devam edeceğini düşünüyordu. Yeni Osmanlı hukuku ise, yabancıların taşınmaz mülklerinin Osmanlı kanunlarına bağlı olacağını kabul ediyordu. 1885 yılında kolonistlerin bir kısmı, mülklerinin geleceğinden emin olmadıkları için, Sultanın uyruğunda, vatandaşlığı kabul ederek, Osmanlı Hükümeti vilâyet idaresinden, sahiplik unvanını aldılar. Kolonistlerin aralarındaki bölünmeler devam etti. Osmanlı Hükümeti memurları, vergi toplamak için (ödeneceğinden şüpheli olmalarına rağmen), koloniye geldiler. Kolonistler arasında, verginin kimin adına ödeneceği konusundaki tartışmalar, kavgaya dönüştü. Bir kısmı hâlâ Fransızların korunması altında idi. Diğerleri buna karşı idiler. Bir kısmı kendi adlarına, diğer kısmı idarenin aracılığıyla Çartoriski adına Osmanlı Hükümeti'ne vergi ödemek istediler.
1860 yılında, Adampol köyünün ortasından, karşılarda engin bir tarla manzarası olan geniş bir yo