Neşet Ertaş Hayatı - Neşet Ertaş Kimdir ?
Doğum Yeri: Kırşehir
Doğum Yılı: 1938
Türkü rönesansının babası.Kim bu Neşet Ertaş?Kırşehirli bir mahalli sanatçı mı? Türk halk müziğinin en büyük ses ve saz ustası mı?Milli caz sanatçımız mı?Yoksa yaşanan türkü rönesansının fikir babası mı?Ya da babası Muharrem Ertaş'ın sazının emanetçisi mi?
Ben süslü sözler söylemekten anlamam.Benim hafızamdaki kelimeler 30 yıl öncesine ait.Bana soru sormak yerine,benden türkü söylememi,saz çalmamı isteseniz.Ben de size güzel güzel türküler çığırsam.40 yıldır ismi türkülerle birlikte anılan Neşet Ertaş,yolu türkü diyarından geçen, azıcık türküye gönül veren,tebessüm eden herkesin yüreğinde ince bir sızı olmuş usta bir isim.Gönüllerden ve dillerden eksik olmayan türküleri gibi kendisi de gizemli Ertaş'ın.Halk müziğinin pirleri,arastırmacıları,sevenleri Neşet Ertaş'ı tanıyan hemen herkes onu,mevcut kalıp ve kurallar ölçüsünde anlamak ve anlatmanın zorluğundan bahsederler hep.Hepsi bu kadarla da bitmez.Neşet Ertaş,türküleri,söyleyiş tarzı,üslubu ve sazın teline dokunuşu ile bile anlaşılması zor bir sanatçı.
Peki kim bu Neşet Ertaş? Yaşayan bir efsane Neşet Ertaş.Yaklaşık 40 yıl sazı ile sözü ile gönülleri dağlayan bir efsane.Ayaklarını bastığı bu topraklardan aldığı güçle sesini ötelerin ötesine duyuran bir sanatçı.Kalabalıklardan köşe bucak kaçan;ancak hep bu milletin içinde,dilinde olan bir garip insan.Efsanelerin gizemli bir yaşayışı var.Neset Ertaş'ın da öyle.Tam bir buzdağı.Buzdağının görünen yüzü onun hakkında bildiklerimiz.Bilmediklerimiz ise görünmeyen yüzü.
Türküleri dünya döndükçe dillerden düşmeyecek olan TRT'nin Kırşehirli mahalli sanatçısı,aşıklık geleneğimizin son temsilcisi,halk ozanı,"Türkülerin Babası" ve Bozkır'ın Tezenesi.İşte Neşet Ertaş'ın bilinen kısa yaşam öyküsü.
İkinci Dünya Savaşı'nın en çetin yıllarında dünyaya geldi Neset Ertaş.Doğdugu gün, sazı göbeğine koymuşlar ve babası Muharrem Ertaş'a haber salmışlar,"Bir oglun oldu gel ona saz çal."diye.Türkiye bu savaşa katılmasa da Anadolu insanı bu savaşın neticelerini iliklerine kadar hissetti,malum.Ertaş'ın çocuklugu bir yandan baba mesleği çalgıcılığı öğrenmekle,diğer yandan köy köy dolaşarak bir öğün yemek için un,buğday ve ekmek toplamakla geçmiş.O günlerde,bir kuru ekmek için kapılarına kadar gelen saz çalıp türkü söyleyen bir "fenomen" olacağı bilinmiyordu elbet.Babası bozlak ustası Muharrem Ertaş'ın ocağında pişen;sazı,sözü ve hayatı bu okulda öğrenen Neşet Ertaş,baba okulunun kendisi için hem ilk,hem orta,hem lise,hem de konservatuvar ve üniversite niteliğinde olduğunu söylüyor.Başka eğitim almayan sanatçının sıra arkadaşları ise Hacı Taşan,Çekiç Ali ve bugün tarihin adından bahsetmediği nice bozlak ustası.
Neşet Ertaş,kabuğunu kırana kadar Kırşehir ve çevresinde düğünlerde saz çalıp,türkü söyleyerek geçinir.Zar zor bulduğu üç-beş kuruşu cebine koyarak 1957'de İstanbul'a gelir.Camda gördüğü bir ilan üzerine soluğu Sençalar Plak'ta alır.Elinde sazı ile dükkandan içeri giren garip adam ilk sınavını da babasının ünlü bozlaği "Neden garip garip ötersin bülbül" ile verir.Ertaş'ın profesyonel müzik hayatında seslendirdiği ilk parça olan Garip Bülbül'ün sözleri de onun yaşamıyla bütünleşmektedir.Garip adamın hayatında "garip" liğin ayrı bir yeri var.Ertaş daha çocukken yaktığı hiçbir türkünün sonunda adını kullanmazmış.Bu durum baba Muharrem Ertaş'ın dikkatini çekmiş ve bir gün "Oğlum sen yeni birşeyler yapıyorsun ama türkünün sonunda adını kullanmıyorsun" demiş.Bunun üzerine Neşet Ertaş babasına sonuna birşey ekleyeyim mi? diye sormuş. Muharrem Ertaş'ın yanıtı bu kez "garip" olmuş."Bizler garibiz oğlum.Soyadımız yokken bizlere garip derlerdi.Gönül de gariptir oğlum."Işte hayatı boyunca "garip" likten kurtulamayacak adamın ilk plağının adı böylece "Garip Bülbül" olmuş.
1960'lı yıllara gelindiğinde sesi ve sazı gümbür gümbür ses veren Neşet Ertaş artık bozlak havaları ile dikkat çekmeye başlar. Tınılarına,ritmine bir takılan bir daha kendisini alamaz.Türkü ile bağlamayı,bağlama ile türküyü birbirine kenetleyen Ertaş'ın yerel ağızla söylediği bozlak türkülerinde kendisini,yıllarca çektiği acıları,sineye çektikleri, dışa vurabildikleridir dillendirilmekte olan.Ama herkes bu türkülerde kendini buluyor. Neşet Ertaş türkülerindeki "Gönül" herkesin gönlü,"Sevgi" hepimizin sevgilisi,"Gurbet" tümümüzün ortak acısı,"Leyla" ise yüreğimize düşen aşk.Aşk ateşi sinesine düşen Ertaş en güzel türkülerini bu dönemde seslendirdi.Bu türkülerle yola çıkan birçok isim şöhret oldu.Barış Manço'nun, Cem Karaca'nın,Selda Bagcan'ın,Ajda Pekkan'ın ve Zeki Müren'in dillerinde Ertaş'ın türküleri vardi.Türkülerin yeniden şaha kalktığı son zamanlarda ise Neşet Ertaş türkülerini yorumlayanların haddi hesabı yok.Ancak ne yazık ki sanatçı bu türkülerin hiçbirinden telif hakkı alamadı,alamıyor.
Neşet Ertaş ikinci plağı "Gitme Leylam" ile türkülerin peşinde koşmaya devam eder. Sanatçının türkülerinin geniş kitlelerce kabul görmesi onu da köyden şehre çeker.Şöhret Ertaş'ın avucunun içindedir.Ama Neşet Ertaş alışık değildir,böyle ışıltılı mekanlara.Elindeki sazı,Kırşehir ve çevresinden getirdiği ezgileri ve "Dadlı Dillim" kadar özgün ve saf Türkçesi ile söyler türkülerini,tüm mütevaziliği ve sadeliği ile.Koca ve kalabalık bir şehirde,"otel odasında" yaşar yapayalnız.Ertaş kalabalıklardan kaçmaya başlar ve "Gurbet'e türkü yakar.Ama çark kurulmuştur bir kere.Neşet Ertaş söyler,45'likler şimdiye kadar eşine ve benzerine rastlanmamış bir şekilde satar ve patronlar zengin olur. Sadece patronlar mı?Ertaş'ın yüze yakın korsan kasetini basan binlerce insan da yükünü tutar bu arada.Ertaş ise her zamanki mütevaziliği ile plaklarından ve korsan kasetlerinden yüzbinler satan "yüzsüzler" e karşı: "Size hiçbirşey yapmıyorum,sadece sizin adınıza üzülüyorum" demekle yetinir ve onları "Allah'a havale" eder. Ertaş'ın çevresindeki herkes degişir bu dönemde.Ama Neşet Ertaş ve talihi degişmez. "Bir lokma ekmek,bir paket sigara diyen" Neşet Ertaş başladığı yere gelir ve düğün salonlarında ekmek parası için çalmaya devam eder.Neşet Ertaş'ın hayatında geçinmek için,çalıp söyledigi düğün salonlarının bugün de ayrı bir yeri var.O bunu "İnsanların mutlu gününde çalmanın verdiği keyif" olarak açıklıyor ama sözlerinden,davranışlarından da yaşama kırgınlığını sezmemek mümkün değil.Türkülerin duayeni bir ismin halen düğün salonlarında çalmasından kim rahatsız olur bilmem ama bundan Ertaş kesinlikle yüksünmüyor.Bilakis o düğün salonlarında çalmayı baba mesleği ve onurlu bir yaşam mücadelesi olarak kabul ediyor. Hem de "benim için bin kişi de insandır,yüz bin kişi de insandır degişmez.Ben içimden geldiği gibi yaşıyorum" diyerek...
Medyaya gelince,bizler türkünün son büyük temsilcisi Neset Ertaş'ı TRT'nin mantığı ile "Kırşehirli mahalli sanatçı" olarak gördük hep. Siyah-beyaz televizyonların evlere yeni yeni girdiği dönemde tek lüksümüz olan radyolarda ise şu anons vardır hep: "Şimdi Kırşehirli mahalli sanatçı Neset Ertaş'tan türküler dinleyeceksiniz" ve birkaç türkü dinledikten sonra da "Kırşehirli mahalli sanatçı Neşet Ertaş'tan türküler dinlediniz."Bu dönemde yalnızlık ve yoksulluk ikileminde bocalayan,bir düğün salonundan çıkıp,diğerine koşan Neşet Ertaş'ın tek dostu içki ve sıgarasıydı.Ancak bu dostları da ona kazık attı ve içki yüzünden Ertaş'ın parmaklarında uyuşma meydana geldi.Hastalığın ilerlemesi yüzünden sanatçı artık düğün salonlarında da çalamaz oldu.Bu da onun için açlık ve yokluk demekti.Bulduğu birkaç lirayı da hastanelere veren Ertaş'ın tedavisi sonuç vermeyince,Almanya'da yaşayan kardeşinin çağrısı üzerine oraya gitmeye karar verdi.
Almanya'daki tedavi uzun süreceğinden dolayı buraya yerleşme kararı alan Neşet Ertaş, 25 yıldır bu ülkede yaşıyor.Yine bir düğün salonunda türkü söyleyen Neşet Ertaş'ı Türkiye' den önce keşfeden ve ona üniversitelerinde hocalık görevi veren Almanlar,sanatıçının yaşama bağlanmasında önemli bir görev ifa ettiler.Almanya Ertaş'ın ikinci vatanı ve olgunluk döneminde türküler seslendirdiği,fikri ve felsefi düsüncesinde değişiklikler meydana getirdiği ülke.Ertaş'ın Almanya'ya yerleşmesinde "Ben mektep medrese görmedim,bari üç çocugum görsün onlar da benim gibi çile çekmesin" düşüncesi hayli etkili oldu.Almanya'daki yaşamından gayet memnun olan sanatçının hoşlanmadığı şeylerin başında,1998'e kadar,her iki yılda bir basında çıkan "Neşet Ertaş öldü" söylentileri gelmekte.Bunları yalanlamak ve ölmediğini göstermek için yine bir gün Türkiye'ye gelen ve İbrahim Tatlıses'in programına çıkarak tüm Türkiye'ye türkü ziyafeti çeken sanatçının bu gelişi diğerlerinden farklı oldu.Ertaş hem yaşadığını kanıtladı hem de türkülerin varolduğunun altını çizdi.Bugüne kadar kasetlerinden doğru dürüst ekmek yiyemeyen Neşet Ertaş satılan eserlerinden yasal olarak para kazanıyor artık.Neşet Ertaş'ı keşfin ikinci ayağı da Ramazan Bayramı'nın üçüncü günü gerçekleşti.
Neşet Ertaş Kitabı'nın tanıtımı için Türkiye'ye gelen sanatçı,Bayram Bilge Tokel'in "Gönül Dağı" programında gönül dostları ile hasret giderdi.Bu programla Türkiye'nin gündemine yeniden oturan Neşet Ertaş'ı medya bir kez daha keşfetme zahmetinde bulundu.Program sonrası Neşet Ertaş'ın kaldığı otel basın mensuplarının akınına uğradı.Bu tür karşılamalara alışkın olmayan sanatçının şaşkınlığı gözlerden kaçmadı.Şaşıran sadece sanatçı değildi. Karşılarında alışılmışın dışında,mütevazi ve farklı bir sanatçı bulan bizler de şaşırdık. Sorularımzıa tüm samimiyeti ve doğallığı ile cevap vermeye çalışan usta,bizlerin kimi yeni kelimelerle(!) oluşturduğu soru cümlelerine "Ben bu tür sözlerden anlamam.Uzun süredir Almanya'da yaşadığım için yeni kelimelerden habersizim.Benim belleğimdeki kelimeler ise 25-30 yıl önceye ait.Dolayısıyla öyle süslü kelimelerle size cevap veremiyorum.Ben türkü çığırmaktan,saz çalmaktan anlarım.Benden bunu isteyin size kurban olayım" diyerek karşılık veriyordu.
KENDİ AĞZINDAN HAYAT HİKAYESİ
bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
kırtıllar köyünde geldin dediler
babama muharrem, anama döne
dediysen atayı bildin dediler
dizinde sızıydı anamın derdi
tokacı saz yaptı elime verdi
yeni bitirmiştim üç ile dördü
baban gibi sazcı oldun dediler
o zaman babamdan öğrendim sazı
engin gönül ile hakk'a niyazı
o yaşımda yaktı bir ahu gözü
mecnun gibi çölde kaldın dediler
zalım kader devranını dönderdi
tuttu bizi ibikli'ye gönderdi
babam saz çalarken bana zil verdi
oynadım meydanda köçek dediler
anam döne ibikli'de ölünce
tam beş tane öksüz yetim kalınca
beşimiz de perişan olunca
babamgile burdan göçek dediler
yürüdü göçümüz tefleğe doğru
bu hali görenin yanıyor bağrı
üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
bunlara bir ana bulun dediler
yozgat'ın kırıksoku köyü'ne vardık
bize ana yok mu diyerek sorduk
adı arzu dediler bir ana bulduk
işte bu anadır buldun dediler
en küçük kardaşı kayıp eyledik
onun için gizli gizli ağladık
üstelik babamı asker eyledik
yine öksüz yetim kaldın dediler
zalım kader tebdilimi şaşırttı
heybe verdi dalımıza devşirtti
yardım etti yerköy'üne göçürttü
biraz da burada kalın dediler
yerköy'den kırıkkale'ye geldik
babam saz çalarken biz çümbüş aldık
kırşehir'e varınca kemanı çaldık
aferin arkadaş çaldın dediler
yarin aşkı ile arttı hep derdim
babamı bir yere dünür gönderdim
başlık çok istemişler haberin aldım
istemiyor yarin seni dediler
kırşehir'de yedi sene kalınca
düğün düzgün hepsi bize gelince
burada herkese yer daralınca
ankara'ya gider yolun dediler
ankara'da (sünnetçi) veysel usta'yı buldum
epeyce eğleştim, evinde kaldım
yüz lirayı verip bir yatak aldım
etti isen böyle buldun dediler
bir ev kiraladım münasip yerde
kaldı kavim kardaş hep kırşehir'de
bu aşk hançerini vurdu derinde
çaresini bulmazsan öldün dediler
yarin aşkı ile döndüm şaşkına
arada içerdim yarin aşkına
canan acımaz mı garip dostuna
bunu da içeriye alın dediler
*******************************************
İKİ BÜYÜK NİMETİM VAR
İki büyük nimetim var
Biri anam biri yarim
İkisine de hörmetim var
Biri anam biri yarim
Ana deyip de geçilmez
O yar anadan seçilmez
İkisine de kıymet biçilmez
Biri anam biri yarim
Birisi var etti beni
Birisi yar etti beni
İkisinin de birdir yari
Biri anam biri yarim
*******************************************
AYVA TURUNÇ NARIM VAR
Ayva turunç narım var
Benim ah ü zarım var
Hep derdinden ağlarım
Bir vefasız yarim var
Al almayı ver narı
Ağlarım zarı zarı
Tez günlerde gönderin
O ahu gözlü yari
Ayva turunç nar bende
Aldı aklım yar bende
Hiç melhem kar eyleme
Yar yarası var bende
Ayva turunç neyleyim
Halimi arz eyleyim
Zaten bende talih yok
Ta küçükten böyleyim
*******************************************
GÖNÜL DAĞI
Gönül Dağı yağmur yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizli
Dost elinden gel olmazsa varılmaz
Rızasız bahçanın gülü derilmez
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
Gönülden gönüle yol gizli gizli
Seher vakti garip garip bülbül öterken
Kirpiklerin oku cana batarken
Cümle alem uykusunda uyurken
Kimseler görmeden gel gizli gizli
*******************************************
AHU GÖZLERİNİ SEVDİĞİM
Ahu gözlerini sevdiğim dilber
Sana bir sözüm var diyemiyorum
Sırrımı ellere veremiyorum
Derdimi ellere diyemiyorum
Helal olsun al yanaktan aldığım
El uzatıp gonca gülün derdiğim
İnce belini tatlı dilini sevdiğim
Kırılsın kollarım duramıyorum
Al yanaktan aldıracağım azıktır
Tarama zülfünü gönlüm bozuktur
Öksüzüm garibim bana yazıktır
Destursuz yanına varamıyorum
*******************************************
ACEM KIZI
Çırpınıp da şan ovaya çıkınca
Eylen şan ovada kal Acem Kızı
Uğrun uğrun kaş altında bakarken
Can telef ediyor gül Acem Kızı
Seni saran oğlan neylesin mal
Yumdukça gözünden döker mercanı
Burnu fındık ağız kahve fincanı
Şeker mi şerbet mi bal Acem Kızı
*******************************************
NEREDESİN SEN
Şu garip halimden bilen işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen
Bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen
Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyo
Hiç bir tabip bu yarama melhem olmuyo
Boynu bükük bir Garibim yüzüm gülmüyo
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
*******************************************
YARE GİDEM
Yare gidem yare gidem
Yareliyim nere gidem
Bu derdimin dermanını
Almaya ben yare gidem
Saçlarını ben öreyim
Buna dayanmaz yüreğim
Seni vermem Ezraile
Ben öleyim ben öleyim
Yar elinde yar elinden
Yareliyim yar elinden
Dermansız bir derde düştüm
Dermanı var yar elinden
*******************************************
DOYULUR MU?
Tatlı dile güler yüze
Doyulur mu doyulur mu
Aşkınan bakışan göze
Doyulur mu doyulur mu
Doyulur mu doyulur mu
Canana kıyılır mı
Cananına kıyanlar
Hakkın kulu sayılır mı
Zülüflerin dökse yüze
Yar badeyi sunsa bize
Lebleri meyime meze
Doyulur mu doyulur mu
Hem bahara hemi yaza
Yarın ettikleri naza
Yar aşkına çalan saza
Doyulur mu doyulur mu
Garibim geldik gitmeze
Muhabbetimiz bitmeye
Yar île sohbet etmeye
Doyulur mu doyulur mu
*******************************************
NE GÜZEL YARATMIŞ
Ne güzel yaratmış seni yaradan
Esmesin sevdiğim yeller incidir
Güzelsin sevdiğim gülden goncadan
Uzanmasın sana yar yar eller incidir
Kipriklerin oktur kaşın yay kimi
Gözlerin aklımı etti zay gimi
Cemalin güneşe benzer yüzün ay gimi
Değmesin zülüfler yar yar teller incidir
*******************************************
BİLEMEDİM KIYMETİNİ KADRİNİ
bilemedim kıymatını kadrini
hata benim günah benim suç benim
eliminen içtim derdin zehrini
hata benim günah benim suç benim
bir günden bir güne sormadım seni
körümüş gözlerim görmedim seni
boşa mecnun eylemişim ben beni
hata benim günah benim suç benim
bilirim suçluyum gendi özümde
gel desem gelirdin benim izimden
her ne çekti isen benim yüzümden
hata benim günah benim suç benim
sana karşı benim bir sözüm yoktur
haklısın sevdiğim kararın haktır
garibim derdimin dermanı yoktur
hata benim günah benim suç benim
*******************************************
NEYLEDİN DÜNYA
aydost deyince yeri göğü inleten
muharrem usta'ydı bunu dinleten
gönül kırmazdı bilerekten,bilmeden
insan velisini neyledin dünya
sazını çalarken kendinden geçen
gönülden gönüle kapılar açan
aşkın dolusunu nefessiz içen
gönül delisini neyledin dünya
garibim babamdı muharrem usta
bilirim aşıktı sevdiği dosta
"sazımın emaneti.." diyen en son nefeste
sazın ulusunu neyledin dünya
*******************************************
DELİ BORAN
uzak yoldan geldim hasretim için
hani nerde babam muharrem nerde
yaralı bülbülüm ses vermez niçin
yüreği yanığım o kerem nerde
o garip gönüllüm,dertli bakışlım
feleğin elinde sinesi taşlım
yüreği yaralım,gözleri yaşlım
gönül evi yıkık,viranım nerde
fetholurdu feryadını dinleyen
feryadı içinde derdin anlayan
kuşlar gibi viranede inleyen
ecinnice deli boranım nerde
okula gidemedim bu dert benimdi
hemi benim derdim,hem babamındı
hemi babam,hemi öğretmenimdi
geribim dersimi verenim nerde
*******************************************
ANAM AĞLAR
Anam ağlar başucumda oturur
Derdim elli iken yüze yetirir
Bu dert beni yiye yiye bitirir
El çek tabip el çek benim yaramdan
Ölürüm kurtulmam ben bu yaradan
Anama babama yüzüm kalmadı
Bir su ver demeye yüzüm kalmadı
Doktora tabibe lüzum kalmadı
El çek tabip el çek benim yaramdan
Ölürüm kurtulmam ben bu yaradan
*******************************************
AŞKIN BENİ DELİ EYLEDİ
Aşkın beni deleyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
El alemi kul eyledi
Yar beni beni...
Mecnunum sahra içinde
Yunusum derya içinde
Eyübüm yara içinde
Sar beni beni...
Aslı'yısan Kerim'i bul
Derde derman vereni bul
Garip gibi viranı bul
Sar beni beni...
*******************************************
ÇİÇEK DAĞI
Çiçekdağı derler de, var mı sana zararım
Yâr yitirdim uğrun uğrun ararım
Üç güneydi benim kavli kararım
Beş gün oldu nazlı yârim gelmedi
Derdime bir derman ver Çiçekdağı
Yârim hey, yine mi ben yandım
Hana vardım han değil
Penceresi cam değil
Bugün ben yâri gördüm
Ölürsem de gam değil
Çiçekdağı derler garibin yurdu
Hep orada arttı efkârı derdi
Zâlim felek beni yârden ayırdı
Yârden ayrılması zor Çiçekdağı
Yârim hey, yine mi ben yandım
Nakarat
Çiçekdağı derler methini etmek
Kolaymıdır seni terkedip gitmek of!
Hele şu gurbetin kahrını çekmek
Gel onu da bana sor Çiçekdağı
Şâhım hey, yine mi ben yandım
*******************************************
EVVELİM SENSİN
Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım
Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Sözüm yok şu benden kırıldığına
idip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Garibim can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekan kurmadım
Daha bir gönüle ikrar vermedim
Batınım sen oldun zahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
*******************************************
GEL SEVELİM
Gel sevelim sevileni seveni
Sevgisiz suratlar gülmüyor canım
Nice gördüm dizlerini döveni
Giden ömür geri gelmiyor canım
Özü gülmeyenin yüzü güler mi
Sevgisiz muhabbet Hakk'a değer mi
Seven insan kaşlarını eğer mi
Zorunan güzellik olmuyor canım
Sevgi haktır seven alır bu hakkı
İçi güler dıştan görünür farkı
Sevmeyene akmaz sevginin arkı
Boş lafla oluklar dolmuyor canım
Bir zaman aşıkken sen de sevmiştin
O anda dünyayı nasıl görmüştün
Sanki cennetin bağına girmiştin
Çokları bu hakkı bilmiyor canım
Aşkın ateşine yandım alıştım
Bu ateş içinde aşkla tanıştım
Doğru mu yanlış mı deyi danıştım
Sevgisiz hakka kul olmuyor canım
Sevenin içinde yanar ışıklar
Kaybolur karanlık tüm dolaşıklar
Garibim sevenler bunca aşıklar
Boş hayale boşa yelmiyor cenım
*******************************************
HAPİSANELERE GÜNEŞ DOĞMUYOR
Hapisanelere güneş doğmuyor
Geçiyo bu ömrüm de günüm dolmuyor
Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor
Yok mu hapisane beni arayan
Bu zındanda ölem can gardiyan
Birer birer yoklamayı yaparlar
Akşam olur kapıları kaparlar
Bitmiyo geceler, olmaz sabahlar
Yok mu hapisane beni arayan
Bu zındanda ölem can gardiyan
Anamdan doğalı garip kalmışım
Acı hapisane aha genç yaşım
Benim zındanlarda neydi işim
Yok mu hapisane beni arayan
Bu zındanda ölem can gardiyan
*******************************************
KARANFİL SUYU NEYLER
Karanfil suyu neyler (gülüm)
Güzel kokuyu neyler (gülüm)
İki baş bir yastıkta (gülüm)
O göz uykuyu neyler (gülüm)
Le le le le Leylam yar
Hergün akşam böyle yar
Kötü isem söyle yar
Karanfil deste gider
Kokusu dosta gider
Sevipte alamayan
Gurbete hasta gider
*******************************************
KÜSTÜRDÜM GÖNLÜMÜ
Küstürdüm gönlümü güldüremedim
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Gönüle yarimi balduramadım
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Şu fani dünyada murad almadan
Eller gibi şad olup da gülmeden
Ellerin bağında gülü solmadan
Baharım güz oldu yazım kış oldu
*******************************************
MÜHÜR GÖZLÜM
Mühür gözlüm, seni elden,
Sakinirim kıskanırım
Uçan kustan esen yelden
Sakınırım kıskanırım..
Yagan kardan, esen yelden
Sakınırım kıskanırım..
Havadaki turnalardan,
Su içtigim kurnalardan,
Giyindigim urbalardan
Sakınırım kıskanırım..
Besikte yatan kuzudan,
Hem oglundan hem gözünden,
Ben seni, senin gözünden,
Sakınırım kıskanırım..
Al izzet'i oncalardan,
Elindeki goncalardan,
Yerdeki karıncalardan
Sakınırım kıskanırım..
*******************************************
NİYE ÇATTIN KAŞLARINI
Niye çattın kaşlarını
Bilmiyom yar suçlarımı
Ben ölürsem saçlarını
Yolma gayrı yolma leyli leyli yar
Ben yandım aşkın narına
Meyletmem dünya malına
Ben ölürsem mezarıma
Gelme gayrı gelme leyli leyli yar
Bir garibim düştüm dile
Gerçeklerde olmaz hile
Zalimler elinden bile
Alma gayrı alma leyli leyli yar
*******************************************
YANARIM SENİN AŞKINA
Yanarım senin aşkına
Gel kaçma gel gel
Derdinden döndüm şaşkına
Gel kaçma gel gel
Mecnun'um bu çöllerde
Bülbülüm şu güllerde
Kaldım gurbet ellerde
Gel kaçma gel gel
Hasretin dağlar beni
Gel kaçma gel gel
Zülfüne bağlar beni
Gel kaçma gel gel
*******************************************
YOLCU
Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyayı gönül verdin mi
Kimi büyük kimi böcek kimi kurt
Merak edip hiç birini sordun mu
İnsan ölür ama uruhu ölmez
Bunca mahlukat var hiç biri gülmez
Cehennem azabı zordur çekilmez
Azap çeken hayvanları gördün mü
İnsandan doğanlar insan olurlar
Hayvandan doğanlar hayvan olurlar
Hepisi de bu dünyaya gelirler
Ana haktır sen bu sırra erdin mi
Vade tekmil olup ömür dolmadan
Emanetçi emanetin almadan
Ömrünün bağının gülü solmadan
Varıp bir canana ikrar verdin mi
Garip bülbül gibi feryad ederiz
Cehalet elinde küsmü kederiz
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz
Dünya senin vatanın mı yurdun mu
*******************************************
ZÜLÜF DÖKÜLMÜŞ YÜZE
Zülüf dökülmüş yüze
Kaşlar yakışmış göze
Usandım bu candan
Dert ile geze geze
Gün doğdu aştı böyle
Gönlümüz coştu böyle
Sen orada ben burda
Ömrümüz geçti böyle
Bu ellerde gez gayri
Katip ol da yaz gayri
Bir kazma al bir kürek
Mezarımı kaz gayri
NEŞAT ERTAŞ
İstanbul
Sektör | Tiyatrolar |
---|---|
Yayınlama Tarihi | 25 Ağustos 2010 |
ataşehirweb rehberi