İLETİŞİM
Yönetim ve Üretim Merkezi
Karaköy, Mumhane Cad. No: 171
34425 İstanbul / Türkiye
T: +90 212 249 96 80
F: +90 212 249 97 67
Mağaza
Karaköy, Rıhtım Cad.
Katlı Otopark Altı No: 3-4
İstanbul / Türkiye
Tel: +90 212 293 09 10 (Mağaza)
E-Posta: [email protected]
ULAŞIM DENİZ YOLU İLE
Karaköy’de iskeleye çıkıldığında, sağa doğru birkaç adım atılınca, katlı otopark altındaki mağazamız görülür. Mumhane Caddesi’ndeki merkez binamıza da, kısa bir yürüyüşten sonra ulaşılabilir.
TOPLU TAŞIMA ARAÇLARI İLE
Otobüs veya tramvay ile gelinecekse, mağazamız Karaköy durağına, merkez binamız Tophane durağına kısa bir yürüyüş mesafesindedir.
ÖZEL ARAÇ İLE
Beşiktaş tarafından gelindiğinde, mağazamıza ulaşmak için, Tophane tramvay durağını geçer geçmez, ilk ışıklardan u dönüş yapılmalı, sonra sağa, rıhtım istikametine dönülüp Kemankeş Caddesi’ne inilmelidir.
Eminönü tarafından gelindiğinde, Karaköy Meydanı’ndaki ışıklardan Necatibey Caddesi’ne dönülüp, hemen sağdaki Gümrük Sokağı’na sapılarak, mağazamıza ulaşılabilir. Buradan girmek mümkün olmazsa, biraz daha ileride, ışıklardan sağa, Maliye Caddesi’ne dönülerek de varılabilir.
Mağazamızın önünde müşterlerimiz için kısa süreli ücretsiz park olanağı ve park-vale görevlimiz vardır.
BAKLAVA FİRMALARI, ADRS VE TELEFONLARI
KARAKÖY GÜLLÜOĞLU BAKLAVALARI,
ADRES VE TELEFONLARI
Karaköy Güllüoğlu, Acıbadem
ACIBADEM MAH. ACIBADEM CAD. NO:97/B D:11 KADIKÖY / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Altıyol
OSMANAĞA MAH. SÖĞÜTLÜÇEŞME CAD. N:67/B ALTIYOL KADIKÖY / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Altunizade
Altunizade Mah. Mahir İz Cad. No: K:2 Üsküdar / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Antalya Altınova
Sinan Mahallesi Serik Caddesi Airport İş Merkezi No: 6 Altınova / Antalya
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Ataköy Atrium AVM
Atrium AVM / Ataköy / Bakırköy Bakırköy / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Ataköy E-5
Ataköy 7-8-9. Kısım Çobançeşme E-5 Yanyol Caddesi No: 30 Bakırköy / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, ATV
Sadece ATV çalışanlarına hizmet verilmektedir..
Gayrettepe Mahallesi Barbaros Bulvarı No:125. Balmumcu Beşiktaş / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Avcılar
M.Kemal Paşa Mahallesi Eski Londra Asfaltı Üstü No: 124 Avcılar / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Bahçelievler
Çalışlar Caddesi No: 44 Bahçelievler / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Bahçelievler / Yayla
Bahçelievler mah. Adnan Kahveci Bulavarı No: 64 Bahçelievler / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Bahçeşehir
Yenikent Mahallesi Kapadık Mevkii Bahçeşehir Yan Yol 113 Pafta 8 Parsel Bahçeşehir / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Bakırköy
İncirli Caddesi. No: 26 Bakırköy / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Başakşehir
Metro Rezidans 5. Etap 1. Kısım Yeşilvadi Caddesi No: 5 Başakşehir / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Bayrampaşa
Muratpaşa Mahallesi Uluyol Caddesi No: 19 Dükkan B-6 Bayrampaşa / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Beylikdüzü
Cumhuriyet Mahallesi Nazım Hikmet Bulvarı 1977. Sokak NO-o:2 Story Residence Esenyurt Beylikdüzü / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Çapa
Kocamustafa Paşa Millet Caddesi No:155/A Şehremini Çapa / Fatih Fatih / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Cihangir
Cihangir Mahallesi Sıraselviler Cad. No:81 Beyoğlu / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Demirkapı
Demirkapı Caddesi Keçeci İş Merkezi No: 60 Rami / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Dolapdere
Bostan Kurtuluş Cad. No:56 Beyoğlu / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Florya
E-5 Karayolu Üzeri Beşyol Mevkii No: 5 / 1 Beşyol Florya / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Gaziosmanpaşa
Cumhuriyet Meydanı No: 9 Gaziosmanpaşa / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Gebze
Arapçeşme Mah. Kavak cad. No : 16 /A Gebze / Kocaelİ
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Güneşli
Bağlar Mahallesi Gamsız Sokak No: 2 Güneşli Bağcılar / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Hadımköy West Block
Alkent 2000 Mah. Hadımköy İstanbul Yolu Cad. No: 3D/4 West Block Sitesi Büyükçekmece / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, İkitelli
Turgut Özal Caddesi No: 143 İkitelli / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Kartal
Mustafa Kemal Cad. Ab blok No:56 Cevizli Kartal / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Kızıltoprak
Bağdat cad. No: 32 Kızıltoprak Kadıköy / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Koşuyolu
Mecidiye Mah. Koşuyolu Cad. N:7 Kadıköy / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Kozyatağı
E-5 Ankara Asfaltı Omca Sokak Golden Plaza F Blok No:1 Kozyatağı / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Libadiye
Libadiye cad. No: 76 Bulgurlu Üsküdar İstanbul Üsküdar / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Maltepe
Bağlarbaşı Mahallesi İnönü Caddesi No.: 110 (Opet Benzin İstasyonu Yanı) Maltepe / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Merter
Keresteciler Sitesi Fatih Caddesi No: 7/8 Merter Güngören / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Merter Merkez
Keresteciler Sitesi Fatih Caddesi Sedir Sokak No: 19 Merter Güngören / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Mimar Sinan Aymerkez
E-5 Karayolu Muratçeşme Mahallesi Kapı No: 92 Daire No: 69 Aymerkez Mimar Sinan Büyükçekmece / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Rami
Kışla Caddesi Apek Üretmen İş Merkezi A Blok No: 89 / 119-120 Rami / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Silivri
Bizimköy Karşısı Yenimahalle Murat Çeşme Caddesi No: 119 Silivri / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Şirinevler
Yenibosna Kuleli Mevkii E-5 Yan Yol No:40 Bahçelievler / İstanbul
TEL: 444 53 33
Şişli
Karaköy Güllüoğlu, Merkez Mah. Abide-i Hürriyet Cad. No:145/A (Şişli Merkez Cami Karşısı) Şişli / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Taksim
Gümüşsuyu Mah. Sıraselviler Cad. No: 7 Beyoğlu Beyoğlu / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Tekirdağ / Çorlu
Muhittin Mahallesi Atatürk Bulvarı No: 73 Merkez Çorlu / Tekirdağ
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Topkapı
Davutpaşa Mahallesi Emintaş Kazım Dinçol Sanayii Sitesi No:81/81 Topkapı / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Tuzla
Taahaffuzhane Caddesi No: 68 Tuzla / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Vatan
Hasan Halife Mahallesi Vatan Caddesi Sarı Abdullah Sokak No: 44 Fatih / İstanbul
TEL: 444 53 33
Karaköy Güllüoğlu, Viaport AVM
Yenişehir Mah. Dedepaşa Cad. No: 19 Viaport AVM No:2/B Pendik / İstanbul
TEL: 444 53 33
BAKLAVANIN MİLLİYETİ
Orta Doğu, Doğu Akdeniz, Balkanlar ve Kafkasya'nın hemen bütün kavimleri; Türkler, Araplar, Musevîler, Yunanlılar, Bulgarlar, Ermeniler, baklavayı kendi geleneksel tatlıları olarak takdim ederler. Bu bölgelerin bir zamanlar Osmanlı coğrafyasını teşkil ettiği göz önünde bulundurulunca, baklavanın bir Osmanlı tatlısı olarak nitelenmesi de düşünülebilir. Ama, "Osmanlı"nın "Türk" olarak algılanmasından dolayı, özellikle Yunanlılar ve Araplar tarafından bu niteleme hiç de hoş karşılanmaz.
Baklavanın kökeni Bizans'ta mı?
Yunanlılar, Türkler'in baklavayı Bizans'tan aldığını iddia ederler. Bu iddiayı kanıtlamaya çalışanlardan Profesör Speros Vryonis, Bizans'ta çok sevilen kopte veya kopton (koptoplakous) adlı tatlının baklavaya benzediğini yazar. Baklavanın Bizans değil, Orta Asya kökenli olduğu tezini savunanlardan Amerikalı gazeteci Charles Perry'e göre ise, kopte, baklava gibi bir hamur işi değil, bir tür şekerleme... Dövülmüş susam ve kaynatılmış bal karışımı macundan çıkarılan iki tabaka arasına ceviz, fındık, badem veya haşhaş ile karıştırılmış bal koyularak yapılıyormuş. İstanbullu bir Rum olan Sula Bozis, İstanbul Rumları'nın mutfak kültürü ile ilgili kitabında, iki kalın yufka arasına havanda dövülmüş ceviz, susam ile bal karışımı koyularak yapılan kopti adlı bir Bizans tatlısından bahsediyor. Bu tatlının tariflerine Rumlar'dan kalan eski yemek defterlerinde rastlamış.
Susam macunu esaslı bir şekerleme olan kopte, yufka esaslı bir hamur işi tatlıya dönüşmüşse, daha sonra da çok katlı yufka esaslı baklavaya dönüşmüş olabilir. Ama, yufkanın Bizans mutfak kültürüne nasıl girdiğini de açıklamak gerek.
Baklava, göçebe Türkler'in buluşu mu?
Profesör Speros Vryonis, göçebe Türkler'in mutfak kültürünü fakir bulduğunu ifade ederek, onların besledikleri sürülerden elde ettikleri ürünler, bulabildikleri sebze ve meyveler ve basit sac ekmeği ile karınlarını doyurduklarını söyler. Göçebe Türkler'in fırın kullanmadıkları için dolgun ekmek yapamadıkları; taşınabilir sac üzerinde pişirdikleri yufkaları ekmek olarak yedikleri bilinir. Bugün bile Türkiye'nin bir çok yöresinde ev ekmeği olarak sac üzerinde yufka pişirilir.
Yufkayı temel gıda bilen göçebe Türkler'in tek tek açılmış ve pişirilmiş yufkalar arasına çeşitli harçlar koyarak katmerli hamur işleri oluşturmuş olmaları kabul edilebilir. Kaymak ve bal gibi tatlandırıcıları harç olarak kullanıp çok katlı yufkadan hamur tatlıları yapmış olmaları da muhtemeldir. Bunlar da, baklavanın kökeni sayılabilir.
Charles Perry, Azerbaycan'da Bakı pahlavası diye bilinen geleneksel tatlıyı, Orta Asya bozkırlarında çalı çırpı ateşi üzerine oturtulmuş sacda pişen yufka ekmekten klasik baklavaya varışı sağlayan evrimin bir işareti olarak görüyor. Bakı pahlavası, erişteden ince olmayan sekiz kat yufka arasına fındık fıstık koyularak yapılan bir tatlı.
Azerbaycan'ın Orta Asya'dan Anadolu'ya göçenlerin yolu üzerinde olduğuna dikkat çeken Perry, baklavayı, göçebe Türkler'in bu bölgedeki yerleşik İranlılar ile temasının bir ürünü olarak görüyor. "Baklava, sanki İran geleneğindeki fırında pişirilmiş, fındık fıstık dolgulu hamur işleri ile Türkler'in çok katlı ekmeğinin bir bileşimi gibidir." diyor. Bu, bir varsayım sayılsa da, Yunanlılar'ın iddialarından daha akla yakın geliyor.
Osmanlı'da baklava ve baklavacılık
Baklavanın kökeni ister antik Yunan'da, ister Bizans'ta, ister Türkler veya Araplar'ın göçebelik dönemi geleneklerinde olsun, günümüzdeki klasik baklava diye tanımlanabilecek gösterişli ve incelikli şeklini Osmanlı döneminde aldığını kabul etmek gerek.
Baklava ile ilgili en eski Osmanlı kaydı, Fatih dönemine ait Topkapı Sarayı mutfak defterlerindedir. Bu kayda göre, hicrî 878 yılı (1473) şaban ayında Saray'da baklava pişirilmiş. 17. yüzyılın ortalarında, İstanbul'dan çok uzakta, Bitlis Beyi'nin konağına konuk olan Evliya Çelebi, baklava yediğini yazar. Sultan 3. Ahmed'in dört oğluna 1720 yılında yapılan görkemli sünnet düğününü anlatan Vehbi'nin "Surnâme"sinde, bütün konuklara baklava ikram edildiği yazılı.
Bunlar gibi kayıtlardan, Osmanlı İmparatorluğu'nun hemen her yöresinde bilinen baklavanın, daha çok Saray'da, konaklarda, ziyafetlerde, şenliklerde tüketildiği anlaşılıyor.
Zor beğenen servet ve mevki sahiplerini hoşnut etme çabasının, baklavayı basit bir hamur işi olmaktan çıkarıp ustalık gerektiren incelikli bir mutfak ürünü haline getirdiği söylenebilir. Bamberg Üniversitesi'nden Bert Fragner gibi bazı araştırmacılar, Osmanlı İmparatorluğu'nda yeme içme eğilimlerinin, İstanbul sosyetesinin damak zevkine ve tercihlerine göre biçimlendiğini kaydederler.
Saray'da ve konaklarda, baklava yapımında usta olan aşçıların tercih edildiği ve baklava yufkasının çok ince açılmış olmasına önem verildiği biliniyor. Hatta 15. yüzyıla ait kayıtlarda baklavaya "rikak baklavası" dendiği görülüyor. Rikak, Arapça ince anlamına gelen rakik kelimesinin çoğulu. İnce yufkaları ifade için kullanılmış olabilir. Baklava türünün "rikak" sıfatı ile tarif edilmiş olması, daha önceleri baklava yapımında kalın yufkaların kullanılmış olabileceğini akla getiriyor. Böyle ise, baklavanın Osmanlı mutfağında mükemmelleştiği söylenebilir.
Eski konaklarda işe alınacak aşçıya, sınama olarak, pilavın yanı sıra baklava da yaptırılırmış. Aşçının usta olanı, hamuru kesişinden anlaşılırmış. Kesilen pazılar açıldığında, hem çok ince hem de tepsinin içini tam kaplayacak boyutlarda olursa, aşçının ustalığı kabul edilirmiş. Burhan Oğuz'un Türkiye halkının kültür kökenleri ile ilgili kitabında anlattığına göre, eski İstanbul konaklarında yapılan baklavalarda aşçının bir tepsiye en az yüz kat yufka sığdırması istenirmiş. Bu kadar ince yufka açabilen bir aşçı bulundurmanın övünç kaynağı olduğu da, yine Burhan Oğuz'un anlattıklarından anlaşılıyor. Baklava tepsisi fırına girmeden önce konak sahibinin huzuruna getirilirmiş; o da, bir altın sikkeyi yarım metre kadar yükseklikten dik olarak baklavanın üzerine bırakırmış. Altın yufka katlarını delip tepsinin dibine değerse, aşçı başarılı sayılırmış. Tepsi içindeki altın da bahşiş olarak aşçıya gidermiş. Eğer, altın yufka katları arasında kalırsa, baklava tepsisi mutfağa geri gönderilirmiş. Bu gösteri konukların huzurunda yapılır da başarısız olursa, ev sahibi kendisini rezil olmuş sayarmış.
Baklavacılığın, aşçılıktan ayrı bir zanaat olarak gelişmesini de, zengin mutfaklarındaki bu önemine bağlamak yanlış olmaz. 19. yüzyılda loncada örgütlenmiş Sakızlı ustaların, İstanbul'daki konaklara baklava yufkası açmak için çağrıldığını Sula Bozis yazar. Reşat Ekrem Koçu'nun "İstanbul Ansiklopedisi"nde bildirdiğine göre, eski konakların mutfaklarında ayrıca baklava ve börek için yufka açıcılar bulunurmuş. Bunlar, yufka açma işinde hüner sahibi olmak için neredeyse bir ömür vermiş insanlarmış; mübalağasız, baklava tepsisine gül yaprağı inceliğinde kırk yufka döşerlermiş. Öyle konak mutfakları varmış ki, baklava yapımında Saray mutfağını bile geçerlermiş. Örneğin, Sultan 2. Mahmud dönemi ulemâsından Dürrizâde Efendi'nin Üsküdar'daki konağı bu konuda nâm kazanmışlardanmış.
Yine Reşat Ekrem Koçu'nun bildirdiğine göre, eski İstanbul konaklarında yapılan baklavada en makbul yağ olarak böbrek yağı kullanılırmış. Baklavanın iç harcı da daima ceviz olurmuş. Fıstıklı ve kaymaklı baklavalar. Son dönemlerin bid'âti imiş. İstanbul konağında baklavanın yüzü nar gibi kızarmış sade bir yufka imiş; üzerine fıstık serpmenin, bir parça kaymak koymanın, o sade güzelliği bozmak sayıldığını söyleyen Koçu, "Baklava kendi lezzet saltanatına ortak kabul etmeyen yufka tatlılarının padişahıdır." diyor.
Baklava alayı
Tatlıların padişahı baklava, aynı zamanda padişahların tatlısı idi. Saray'da baklavanın önemi, konaklardaki gibi sadece zenginlik ve ince zevk alâmeti sayılmasından değil, aynı zamanda devlet törelerine girmiş olmasındandı. 17. yüzyılın sonlarında veya 18. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış olan baklava alayı geleneği, bunun en belirgin örneğidir.
Kanunî Sultan Süleyman döneminde, sefere çıkan askere yahni, pilav ve zerde ikramı âdet olmuştu. Bir zaman sonra sefere pek çıkılmamasından dolayı, bu âdet terkedildi. Ama, bunun yerini, padişahın askere bir iltifatı olarak, üç ayda bir ulûfe dağıtılırken, ziyafet verilmesi ve ramazan ayının onbeşinde de baklava ikramı aldı.
Ramazan ayının onbeşinde, padişah, halife sıfatı ile, hırka-i şerifi ziyaret ettikten sonra, İstanbul'daki yeniçeri ve diğer asker ocaklarına, her on nefere bir sini düşecek şekilde saray baklavası giderdi. Baklavaların asker tarafından teslim alınışı ve kışlalara götürülüşü, gösterişli bir tören şeklinde olurdu. Hazırlanan baklava sinileri, bir çeşit peştamal olan futalara sarılmış olarak Saray mutfaklarının önüne dizilir; baklavaları teslim alacak askerler de bu sinilerin karşısında hizaya girerlerdi. Önce Silâhdar Ağa, bir numaralı yeniçeri olan padişah adına ilk iki siniyi alır; diğer sinileri de, ikişer nefer, futaların düğüm yerlerinden yeşil boyalı sırıklar geçirerek omuzlarlardı. Her bölüğün âmirleri önde, baklava sinilerini taşıyanlar arkada, açılan kapılardan dışarı çıkarak kortej halinde kışlalara doğru yürüyüşe geçerlerdi. Bu geçit resmine baklava alayı denirdi. İstanbul halkı, baklava alayını seyretmek için sokaklara dökülür, padişaha ve askere sevgi gösterilerinde bulunurdu.
Baklavayı Osmanlı saltanatının bir sembolü haline getiren bu gelenek, Yeniçeri Ocağı ile birlikte tarihe karıştı. En son baklava alayı, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasından yaklaşık iki ay önce, hicrî 15 Ramazan 1241 (milâdî 21 Nisan 1826) tarihinde yapılmıştı.
Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması ile baklava alayı arasında ilişki kuran bir rivâyeti, Reşat Ekrem Koçu kaydeder. Rivâyete göre, yaşlı bir adamcağız, yedi sekiz yaşlarındaki oğlu veya torununa o son baklava alayını seyrettirmek için Saray önüne gelmiş. Alayın yolu üzerinde durduğu için, birkaç yeniçeri tarafından tartaklanmış. Adamcağız, buna çok içerleyip, "Şu çocuk istedi de, getirdim. Böyle mübârek günde câmiyi bırakıp da Cenâb-ı Allah'ın gazabına müstahak bu iğrençler takımını görmeyi kim ister? İlâhî, senden dilerim ki, bu taifeyi Dünya yüzünden kaldır; gelecek ramazan-ı şerife yetiştirme!" diye söylenip âh etmiş. Hani "Alma mazlumun âhını..." derler ya, halk da, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasını, bu ihtiyarın âhına bağlayıvermiş...
Baklava alayı tarihe karıştı. Ama, baklavanın padişah sofralarındaki saltanatı devam etti. 18. yüzyılın sonlarında, Fransa Kraliçesi Marie Antoinette'in eski tatlıcıbaşısı Guillaume, Osmanlı saray mutfağına, hamurunun açılması farklı ve yufkanın katlanması ile yapılan, poğaça gibi, kubbe biçiminde bir baklava çeşidi getirdi. Bu baklavaya "frenk baklavası" veya "saray baklavası" denildi. Ama, o bildik, geleneksel baklavanın yerini hiçbir tatlı tutmadı. Osmanlı saltanatının son günlerine kadar, Saray mutfağında özel günlerin en gözde tatlısı baklava idi. Örneğin son Osmanlı padişahı Vahdettin'in 30 Nisan 1336 (1920) Cuma günü Yıldız Sarayı'nda verdiği öğle yemeğinin mönüsünde baklavanın yer aldığı görülmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu'nda bir devlet törenine adını vermiş olan baklavanın, kökeni hangi etnik topluluğun geleneksel mutfak kültüründe olursa olsun, Osmanlı kültürüne ait sayılması, bir hakkın teslimi olur.
Ümit Sinan Topçuoğlu
BAKLAVA TARİFLERİ
CEVİZLİ VEYA FISTIKLI BAKLAVA
Malzemesi:
Hazırlanmış olan yufkalar,
300 gr. öğütülmüş ceviz içi veya öğütülmüş antepfıstığı içi
500 gr. erimiş tereyağı (el yakmayacak sıcaklıkta).
Şerbet için:
1200 gr. toz şeker,
800 gr. su,
Yarım limonun suyu.
Yapılışı:
Hazırlanmış yufkaları tezgâha üst üste serin. Bunun tam ortasına tepsinizi kalıp gibi kapatın. Tepsinin dışında kalan kısımları kesip iki el büyüklüğünde parçalara ayırın.
Tepsi boyutunda kesilmiş yufkaları ince oklavaya tek tek sarın.
Tepsinin içini hafif yağlayın. Tabanına oklavaya sarılmış yufkaların iki tanesini düzgünce serin. Sonra kesilen kenar yufkaların yarısını, tepsinin içini tamamen kaplayacak şekilde kat kat atın.
Bu yufka katlarının üzerine öğütülmüş ceviz veya antepfıstığı içini serpin. Kalan kenar yufkaları da, cevizin veya antepfıstığının üzerine aynı şekilde kat kat atın.
Daha sonra oklavaya sarılı diğer yufkaları, tek tek, aralarına ılık yağ serpiştirerek tepsiye çarşaf gibi üst üste döşeyin.
Tepsinin dışına taşan yufkaların kenarlarını bıçak ile düzeltin. Yufkaların yüzeyini bozmamaya dikkat ederek, keskin bir bıçak ile, baklavayı dilimleyin.
Erimiş yağı, tepside kuru yer kalmayacak şekilde gezdirerek dökün.
Tepsiyi 200 derecedeki fırına sürün; 45 dakika kadar pişirin. Fırından çıkarınca, soğutmadan hazırladığınız şerbeti verin. Şerbeti çekmesini ve soğumasını bekleyin.
KAYMAKLI BAKLAVA
Malzemesi:
Hazırlanmış olan yufkalar,
500 gr. erimiş tereyağı (el yakmayacak sıcaklıkta).
Kaymak için:
500 gr. süt,
100 gr. irmik.
Şerbet için:
1200 gr. toz şeker,
800 gr. su,
Yarım limonun suyu.
Kaymağın hazırlanışı:
Sütü bir tencerede kaynatın. Kaynama başlayınca irmiği sütün içine yavaş yavaş dökerek, çırpma teli ile karıştırın. Kısık ateşte karışım katılaşana kadar arıştırarak kaynatın. Katılaştıktan sonra ocaktan alıp soğumaya bırakın. Soğuduktan sonra kaymağın üzerindeki kuruyan tabakayı alın. Alttaki yumuşak kısmı çırpma teli ile karıştırarak biraz cıvıtın.
Yapılışı:
Tezgâha üst üste sereceğiniz yufkaların ortasına tepsinizi kalıp gibi kapatın. Dışta kalan kısımları kesip iki el büyüklüğünde parçalar ayırın. Tepsi boyutundaki yufkaları ince oklavaya tek tek sarın.
Tepsinin içini hafif yağlayın. Tabanına oklavadaki yufkaların ikisini düzgünce serin. Sonra kesilen kenar yufkaların yarısını, tepsiyi kaplayacak şekilde kat kat atın. Üzerine hafif yağ serpin. Yağ donduktan sonra, cıvık kaymağı tepsinin içine koyup bir bıçak ile, her tarafa yayın. Kalan kenar yufkaları, kaymağın üzerine atın.
Daha sonra oklavaya sarılı diğer yufkaları, tek tek, aralarına ılık yağ serpiştirerek tepsiye çarşaf gibi üst üste döşeyin.
Tepsinin kenarlarını bıçak ile düzeltin. Yufkaların yüzeyini bozmadan, baklavayı dilimleyin.
Erimiş yağı, tepside kuru yer kalmayacak şekilde gezdirerek dökün.
Tepsiyi 200 derecedeki fırına sürün; 45 dakika kadar pişirin. Fırından çıkarınca, soğutmadan hazırladığınız şerbeti verin. Şerbeti çekmesini ve soğumasını bekleyin.
KURU BAKLAVA
Malzemesi:
Hazırlanmış olan yufkalar,
400 gr. öğütülmüş antepfıstığı içi,
500 gr. erimiş tereyağı (el yakmayacak sıcaklıkta).
Şerbet için *
1400 gr. toz şeker,
600 gr. su.
Yapılışı:
Hazırlanmış yufkaları tezgâha üst üste serin. Bunun tam ortasına tepsinizi kalıp gibi kapatın. Tepsinin dışında kalan kısımları kesip iki el büyüklüğünde parçalara ayırın.
Tepsi boyutunda kesilmiş yufkaları ince oklavaya tek tek sarın. Tepsinin içini hafif yağlayın. Tabanına oklavaya sarılmış yufkaların iki tanesini düzgünce serin.
Sonra kesilen kenar yufkaların yarısını, tepsinin içini tamamen kaplayacak şekilde kat kat atın.
Bu yufka katlarının üzerine öğütülmüş fıstık içini serpin. Kalan kenar yufkaları da, fıstığın üzerine aynı şekilde kat kat atın.
Daha sonra oklavaya sarılı diğer yufkaları, tek tek, aralarına ılık yağ serpiştirerek tepsiye çarşaf gibi üst üste döşeyin.
Tepsinin dışına taşan yufkaların kenarlarını bıçak ile düzeltin. Yufkaların yüzeyini bozmamaya dikkat ederek, keskin bir bıçak ile, baklavayı dilimleyin.
Erimiş yağı, tepside kuru yer kalmayacak şekilde gezdirerek dökün.
Tepsiyi 200 derecedeki fırına sürün; 45 dakika kadar pişirin. Fırından çıkarınca, soğutmadan hazırladığınız şerbeti verin. Şerbeti çekmesini ve soğumasını bekleyin.
* Kuru baklavanın şerbetine limon suyu katılmaz.
EV BAKLAVASI
Malzemesi:
Hazırlanmış olan yufkalar,
600 gr. öğütülmüş ceviz içi,
500 gr. erimiş tereyağı (el yakmayacak sıcaklıkta).
Şerbet için
1 kg. toz şeker,
1000 gr. su,
Yarım limonun suyu.
Yapılışı:
Hazırlanmış yufkaları tezgâha üst üste serin. Bunun tam ortasına tepsinizi kalıp gibi kapatın. Tepsinin dışında kalan kısımlar kesip iki el büyüklüğünde parçalara ayırın.
Tepsi boyutunda kesilmiş yufkaları ince oklavaya tek tek sarın.
Tepsi içini hafif yağlayın. Tabanına oklavaya sarılmış yufkaların iki tanesini düzgünce serin. Sonra kesilen kenar yufkalardan, üç kat oluşturacak kadar, tepsinin içini tamamen kaplayacak şekilde atın.
Bu yufka katlarının üzerine ceviz içini serpin. Kenar yufkalardan üç kat daha atın. Üzerine yine ceviz içi serpin. Bu işlemi iki kez daha tekrarlayın.
Daha sonra oklavaya sarılı diğer yufkaları, tek tek, aralarına ılık yağ serpiştirerek ve her katın arasına (son üç kat hariç) ceviz içi serperek, tepsiye çarşaf gibi üst üste döşeyin.
Tepsinin dışına taşan yufkaların kenarlarını bıçak ile düzeltin. Yufkaların yüzeyini bozmamaya dikkat ederek, keskin bir bıçak ile, baklavayı dilimleyin.
Erimiş yağı, tepside kuru yer kalmayacak şekilde gezdirerek dökün.
Tepsiyi 200 derecedeki fırına sürün; 40-45 dakika kadar pişirin. Fırından çıkarınca, soğutmadan hazırladığınız şerbeti verin. Şerbeti çekmesini ve soğumasını bekleyin.
FISTIKLI ŞÖBİYET
Malzemesi:
Hazırlanmış olan yufkalar,
400 gr. öğütülmüş antepfıstığı içi,
500 gr. erimiş tereyağı (el yakmayacak sıcaklıkta),
Kaymak için
500 gr. süt,
100 gr. irmik.
Şerbet için
1200 gr. toz şeker,
800 gr. su,
Yarım limonun suyu.
Kaymağın hazırlanışı:
Sütü bir tencerede kaynatın. Kaynama başlayınca irmiği sütün içine yavaş yavaş dökerek, çırpma teli ile karıştırarak kaynatın. Katılaştıktan sonra ocaktan alıp soğumaya bırakın.
Yapılışı:
Hazırlanmış yufkaların 10 tanesini tezgâha üst üste serin. Bunları 7x7 cm’lik kare parçalar şeklinde kesin.
Kesilen parçaların ortasına 1 tatlı kaşığı kaymak, 1 tatlı kaşığı da fıstık içi koyun.
Parçaları, karşılıklı köşelerinden üçgen şeklinde katlayın. Katladığınız parçaları tepsiye dizin. Her parça, önceki parçanın ucu üstüne gelecek.
Tepsi dolduktan sonra, erimiş yağı, kuru yer kalmayacak şekilde gezdirerek üzerine dökün.
Tepsiyi 210 derecedeki fırına sürün; 20 dakika kadar pişirip çıkarın. Yağını bir kaba süzdükten sonra, tekrar fırına verin; 20 dakika daha pişirin.
Fırından çıkarınca, soğutmadan hazırladığınız şerbeti verin. Şerbeti çekmesini ve soğumasını bekleyin.
SÜTLÜ NURİYE
Malzemesi:
Hazırlanmış olan yufkalar,
300 gr. öğütülmüş ceviz içi,
500 gr. erimiş tereyağı (el yakmayacak sıcaklıkta),
500 gr. süt.
Şerbet için
1200 gr. toz şeker,
700 gr. su,
Yarım limonun suyu.
Yapılışı:
Hazırlanmış yufkaları tezgâha üst üste serin. Bunun tam ortasına tepsinizi kalıp gibi kapatın. Tepsinin dışında kalan kısımları kesip iki el büyüklüğünde parçalara ayırın.
Tepsi boyutunda kesilmiş yufkaları ince oklavaya tek tek sarın.
Tepsinin içini hafif yağlayın. Tabanına oklavaya sarılmış yufkaların iki tanesini düzgünce serin. Sonra kesilen kenar yufkaların yarısını, tepsinin içini tamamen kaplayacak şekilde kat kat atın.
Bu yufka katlarının üzerine ceviz içini serpin. Kalan kenar yufkaları da, cevizin üzerine aynı şekilde kat kat atın.
Daha sonra oklavaya sarılı diğer yufkaları, tek tek, aralarına ılık yağ serpiştirerek tepsiye çarşaf gibi üst üste döşeyin.
Tepsinin dışına taşan yufkaların kenarlarını bıçak ile düzeltin. Yufkaların kenarlarını bıçak ile düzeltin. Yufkaların yüzeyini bozmamaya dikkat ederek, keskin bir bıçak ile dilimleyin.
Erimiş yağı, tepside kuru yer kalmayacak şekilde gezdirerek dökün.
Tepsiyi 200 derecedeki fırına sürün; 30 dakika kadar pişirin. Fırından çıkarınca, yarım kilo sıcak şerbet ile yarım kilo soğuk sütü ayrı bir kapta karıştırıp üzerine dökün. Kalan şerbeti de gezdirerek dökün. Şerbeti çekmesini ve soğumasını bekleyin.
FISTIKLI SARAY SARMASI
Malzemesi:
Hazırlanmış olan yufkalar,
600 gr. öğütülmüş antepfıstığı içi,
400 gr. erimiş tereyağı (el yakmayacak sıcaklıkta).
Şerbet için
1100 gr. toz şeker,
800 gr. su,
Yarım limonun suyu.
Yapılışı:
Hazırlanmış yufkaları tezgâha üst üste serin; tam ortasından enine keserek iki parçaya bölün. İki parça yufka istifini üst üste koyup 30x30 cm.’lik kare şeklinde kesin.
İnce oklavayı yufkaların uç tarafına koyun; dört kat yufkanın ucunu oklavanın üzerinden iki parmak kadar aşırtın.
Yufkanın üzerine fıstık serpin; sonra dört kat yufkayı oklavaya rulo gibi sarın. Oklavayı tekrar yufka istifinin ucuna koyup bir kat daha yufka sarın.
Oklavanın iki ucundan hafifçe bastırıp ruloyu sıkıştırın. Sonra yufka rulosunu iki tarafından hafifçe büzüştürüp tezgâh üzerine sıyırarak oklavadan çıkarın. Aynı işlemi, yufkalar bitene kadar tekrarlayın.
Rulo haline getirdiğiniz yufkaları, tezgâh üstünde, bıçak ile, birer santimetre boyunda dilimleyin.
Dilimleri, kesik taraflar yukarı bakacak şekilde tepsiye dizin. Tepsi içine girebilecek
Başka bir düz tepsi ile hafifçe bastırarak dilimleri yassılaştırın.
Erimiş yağı, tepside kuru yer kalmayacak şekilde gezdirerek dökün.
Tepsiyi 190 derecedeki fırına sürün; 20 dakika kadar pişirip çıkarın. Yağını bir kaba süzdükten sonra, tekrar fırına verin, 20 dakika daha pişirin.
Fırından çıkarınca, yağı tamamen süzüp, soğutmadan hazırladığınız şerbeti verin. Şerbeti çekmesini ve soğumasını bekleyin.
BÜLBÜL YUVASI
Malzemesi:
Hazırlanmış olan yufkalar,
800 gr. erimiş tereyağı (el yakmayacak sıcaklıkta).
Şerbet için
1100 gr. toz şeker,
700 gr. su,
Yarım limonun suyu.
Yapılışı:
Hazırlanmış yufkaların 10 tanesini tezgâha istifleyin; istifleri bir el büyüklüğünde parçalar halinde kesin.
Bir kat yufkayı ince oklavaya sarın; tezgâhtan kaldırmadan iki ucundan hafifçe büzüp oklavadan sıyırın.
Yufkalar bitene kadar aynı işlemi tekrarlayın.
Yufka rulolarını iki ucundan tutup bozmadan halka şekline getirin; içi kuru bir tepsiye 1’er cm. üst üste bindirerek dizin.
Erimiş yağı, kuru yer kalmayacak şekilde gezdirerek dökün.
Tepsiyi 210 derecedeki fırına sürün; 20 dakika kadar pişirip çıkarın. Yağını bir kaba süzdükten sonra, tekrar fırına verin; 20 dakika daha pişirin.
Fırından çıkarınca, soğutmadan hazırladığınız şerbeti verin. Şerbeti çekmesini ve soğumasını bekleyin.
BAKLAVANIN İYİSİ NASIL ANLAŞILIR ?
Baklavanın iyisi, insanın beş duyusu ile test edilerek anlaşılabilir.
Görme duyusu ile test
İyi baklava, daha vitrinde, tepside kendisini belli eder. İyi pişmiş baklavanın rengi, altın sarısına çalar. Eski ustalar, buna 24 ayar altın rengi derlermiş. Ayrıca baklava diri görünmeli, iştah çekmeli.
Baklava tepsisinin boşalan yerlerinde fazla şerbet birikmişse, baklavanın ağır çekmesi için gereğinden fazla şerbet verilmiş olabilir. İyi baklavada şerbet kararında olmalı, baklavayı hem kilo olarak, hem tat olarak ağırlaştırmamalı.
İşitme duyusu ile test
İyi bir baklavaya çatal batırıldığında, bir hışırtı duyulur. Bu, yufkanın ince açıldığını ve baklavanın iyi piştiğine işarettir. Yufkası ne kadar ince açılmış olursa, baklava o kadar iyi olur.
Koku alma duyusu ile test
Baklava ağza yaklaştırıldığında, buruna mis gibi sade tereyağı, harç olarak kullanılan ceviz veya fıstığın kokusu gelmeli. İyi baklava, her şeyden önce iyi ham maddeden oluşur.
Tat alma ve dokunma duyusu ile test
Baklavanın iyisi, kötüsü, asıl yenmesi sırasında belli olur. İyi baklava ağızda dağılır; damakta eşsiz bir tat bırakır; mideye de dokunmaz.
BAKLAVA İÇİN YAZILANLAR
Gaziantepli Rakkuş Bacı’dan baklavaya şiir
(Antep sofrası şiirinden baklavaya dair bölümdür.)
Yemek faslı son buldu tatlılara gelelim
Başta baklava gelir saygıyla eğildim
Haşmetle azametle gelir konur sofraya
İlik ilik yuvarla bir daha getirdim
Ye sana neşe verir hayat verir
Diş damak uğraşmadan ağızda kendi erir
Cevizlisi fıstıklısı kaymaklısından beğen
Yanına getirseler ölü insan dirilir
Fıstıklı sarığı burma hakikaten çok nefis
Hafiftir lezzetlidir rayihası mis mi mis
Kadayıf harcialem bir de ağızlısı var
Bu mübarek hakkında söylenir bir çok hadis
Ramazannâme’den Fasl-ı baklava
(Padişahın yeniçerilere baklava ikramı töreni olan “Baklava alayı”nı anlatır.)
Devr eyledikçe mihr ü mâh
Hemrâh ola avn-i ilâh
Yeniçeri kullarına
Baklava verdi padişah
Alayını seyr eyledim
Gör ki ben bana neyledim
Gördüğüm resm-i alayı
Sizlere bir bir söyledim
Karakollukçular dal fes
Ellerinde sırıklar pes
Bâb-ı hümâyundan alıp
Kışlasın gider herkes
Yazcılar alay düzer
Her birin yoluna dizer
İki sıra alay alıp
Aşçılar arada gezer
Bu gece onaltı sayı
Gidiyor ramazan ayı
Yeniçeri padişahdan
Aldı bugün baklavayı
Kuşların miskini yava
Bekçiniz(in) işi hava
Ramazanın onbeşinde
Kullara çıktı baklava
Canım seyiri istedi
Bekçi de gidelim dedi
Vardık saray meydanına
Gördük ki dahi gelmemiş
Ocaklılar koşuştular
Cebeciler bozuştular
Devletimiz izin verdi
Baklavayı kapıştılar
Seyre durduk sabır ilen
Cümlesi gelir alaydan
Cümle karakollukçular bile
Dal fesli dolama ilen
Bu gece sümbülî hava
Kuşların miskini yava
Kırk gün kırk gece âh itsem
Ne börek var ne baklava
Söylerim der mektubunu
Şâd ola kalb-ı mahzûnu
Nûr ola kabri ki kurmuş
Sultan Süleyman Kanunî
Sultan Süleyman yoludur
Âl-i Osman’ın gülüdür
Yeniçerilerin piri
Hacı Bektâş-ı Veli’dir
Bekçiniz hoş adı eyler
Beyhude kelâmı neyler
Bekçiniz bir beyit yapmış
Baklava hakkında söyler
Derde devâdır baklava
Câna safâdır baklava
Yimedim anı doyunca
İbretnümâdır baklava
BÖREKLER VE DİĞER HAMUR İŞLERİ
PEYNİRLİ SU BÖREĞİ
3000 gr ve 6000 gr'lık Tepsilerde
500, 750, 1000, 1500, 2000 gr'lık Günlük Kutularda
Raf Ömrü: Günlük tüketilmeli.
İçeriği: İçme suyu, buğday unu, antep peyniri, beyaz peynir, sade yağ, yumurta, sofra tuzu, maydanoz.
ISPANAKLI SU BÖREĞİ
3000 gr ve 6000 gr'lık Tepsilerde
500, 750, 1000, 1500, 2000 gr'lık Günlük Kutularda
Raf Ömrü: Günlük tüketilmeli.
İçeriği: İçme suyu, ıspanak, buğday unu, yumurta, sade yağ, sofra tuzu.
KIYMALI SU BÖREĞİ
3000 gr ve 6000 gr'lık Tepsilerde
500, 750, 1000, 1500, 2000 gr'lık Günlük Kutularda
Raf Ömrü: Günlük tüketilmeli.
İçeriği: İçme suyu, buğday unu, dana kıyması, sade yağ, sofralık tuz, yumurta.
KOL BÖREĞİ
3000 gr ve 6000 gr'lık Tepsilerde
500, 750, 1000, 1500, 2000 gr'lık Günlük Kutularda
Raf Ömrü: Günlük tüketilmeli.
İçeriği: Buğday unu, içme suyu, dana kıyması, sade yağ, margarin, soğan, karabiber, kuş üzümü, yumurta, sofra tuzu.
PEYNİRLİ POĞAÇA
Raf Ömrü: Günlük tüketilmeli.
İçeriği: Toz şeker, içme suyu, buğday unu, margarın, yumurta, maya, beyaz peynir, tuz.
SADE POĞAÇA
Raf Ömrü: Günlük tüketilmeli.
İçeriği: Toz şeker, içme suyu, buğday unu, margarın, yumurta, maya, tuz.
BAKLAVA BÖREĞİ
3000 gr ve 6000 gr'lık Tepsilerde
500, 750, 1000, 1500, 2000 gr'lık Günlük Kutularda
Raf Ömrü: Günlük tüketilmeli.
İçeriği: Buğday unu, beyaz peynir, sade yağ,buğday nişastası, içme suyu, yumurta, sofra tuzu, maydanoz.
SADE AÇMA
Raf Ömrü: Günlük tüketilmeli.
ZEYTİNLİ AÇMA
Raf Ömrü: Günlük tüketilmeli.
TARİHÇEMİZ
Karaköy’ün değişmeyen lezzeti...
Beykoz’un paçası, Kanlıca’nın yoğurdu, Sarıyer’in böreği, Sultanahmet’in köftesi, Vefa’nın bozası varsa, Karaköy’ün de baklavası var...
İstanbullular, bir baklavacı dükkânı ile ilk kez 1949 yılında Karaköy’de karşılaştılar. Gaziantepli Güllü ailesinden baklava ustası Mustafa Güllü, 7 Kasım 1949 tarihinde, Hasan Deposu yanında Halilpaşa Sokağı No:12 adresindeki binada İstanbul’un ilk fırınlı baklavacı dükkânını açtı. O gün bu gün, İstanbul’da baklavanın ilk adresi olarak Karaköy gösteriliyor.
Güllü ailesi, 1800’lü yıllardan beri baklavacılık yapıyor. Aileden baklavacılığa ilk başlayanın Gaziantep’te “Güllü Çelebi” diye anılan Hacı Mehmed Güllü olduğu biliniyor. Bu lâkap, aile bireylerinin yüzünde çıkan şark çıbanlarının iyileşirken güle benzer bir şekil almasından dolayı verilmiş, daha sonra aile ismi olmuş.
Gaziantep’te revaçta olan tatlıcılık mesleğine giren Güllü Çelebi, meslekte ilerleyebilmek için, tatlıcılıkta en ileri olan Halep ve Şam’a gitmiş; oralarda altı ay kadar kalıp baklavacılığın inceliklerini öğrenmiş; Gaziantep’e dönünce bir baklava tezgâhı kurmuş. Güllü Çelebi’nin vefatından sonra oğlu Hacı Mahmud Güllü baba mesleğini sürdürmüş ve oklava ile tek tek açılan ince yufkadan baklava yapımını başlatmış. Hacı Mahmud Güllü’nün dört oğlu da baklavacı olarak yetişince, Güllü ailesinde baklavacılık bir gelenek halini almış.
1930’larda tahta kutular içinde civar illere gönderilen kuru baklavalar, Güllü ailesinin ününü Gaziantep dışına yaymış. Baklavaların rağbet görmesinden cesaret alan Hacı Mahmud Güllü’nün torunu Mustafa Güllü, baklavacılığı İstanbul’a taşımaya karar vermiş. 1949 yılında Karaköy’de açılan İstanbul’un ilk baklavacı dükkânı, aynı zamanda Gaziantep dışındaki ilk fırınlı baklavacı dükkânı...
Sonraki yıllarda baklavacılık İstanbul’da yaygınlaştı; bir çok baklavacı dükkanı açıldı. Bunların bir kısmı Güllü ailesinin başka bireylerine ait, bir kısmı da Mustafa Güllü’nün yanında yetişmiş ustalara...
Mustafa Usta, müessesenin ilk günlerini anlatırken, müşteri bulmak için çektiği sıkıntılardan söz etmeden geçemiyor. O zamanlar İstanbul halkının çoğunluğu baklavayı bilmiyormuş. Bilenler de, hep bir hafta beklemiş, bayat baklava yemiş oldukları için pek beğenmiyorlarmış. Mustafa Usta bu kanaati değiştirmek için çok zahmet çekmiş.
“Birkaç yıl bedava baklava ikram ettik. Bedava baklava ikramı için davetiye yerine geçen el ilânları bile bastırıp sokaklarda dağıttırdık.” diyor; “Baklavanın kilosu 5 lira idi. Ta Taksim’den, Nişantaşı’ndan, Şişli’den telefon ile sipariş verenlere yol masrafı almadan baklava gönderdik.” Mustafa Usta, bir yandan da Atlas Sineması’nda reklam filmi göstererek, gazete ve dergilere reklam vererek, Tünel ve tramvaylara reklam levhaları astırarak baklavayı tanıtmaya çalışmış. “Ama, asıl reklamı baklavamızı tadanlar yaptı.” diyor.
Mustafa Usta’nın bu çabaları 1953 yılından sonra semeresini vermeye başlamış. Dükkân Karaköy, Hayvar Han No: 23 adresine taşınmış. 1970’lerde de yine Karaköy’de Katlı Otopark altındaki dükkânlardan biri kiralanmış.
1990 yılında, müessese şirketleşerek “Güllüoğlu Gıda San. ve Tic. A.Ş.” ticarî unvanını almış. Ama, yine “Karaköy Güllüoğlu” diye bilinip “Güllüoğlu” adını taşıyan diğer firmalardan ayrı tutuluyor.
1949’da küçücük bir dükkânda faaliyete başlayan Karaköy Güllüoğlu, şimdi Dünya’nın ilk baklava fabrikasına sahip. Yine Karaköy’de Mumhane Caddesi No: 171 adresindeki fabrikada günde yaklaşık 2.5 ton baklava üretilebiliyor.
Karaköy Güllüoğlu’nun Katlı Otopark altında ve fabrikanın zemin katındaki iki mağazasından başka satış yeri yok. Ağzının tadını bilenler, İstanbul’un her tarafından baklava yemek için Karaköy’e geliyorlar. Müşteriler arasında Karaköy Güllüoğlu’nun müdavimleri çok. Yarım asırdır Karaköy Güllüoğlu lezzetinden vazgeçmeyenler bile var.
Yıllanmış müşteriler, Katlı Otopark altındaki mağazada aşina simalar ile karşılaşıyorlar. Tezgâhta birer İstanbul beyefendisi olan Muhsin bey ve Hasan Bey; kasada ise müessesenin temel direği Mustafa Güllü...
Mustafa Usta, ilerlemiş yaşına rağmen, her gün hiç aksatmadan mağazaya geliyor; ikindiye kadar kasada oturuyor. Ama, sadece akçalı işler ile meşgul değil. Müessesenin sevk ve idaresine nezaret ediyor; baklavalarda kullanılacak unu, yağı, fıstığı, cevizi bizzat seçiyor.
Hacı Mustafa Güllü’nün beş oğlundan dördü baba mesleğini sürdürüyor. En büyük oğlu Nejat Güllü 1983’de müesseseden ayrılıp Kadıköy’de ayrı bir imalathane kurmuş. Bir başka oğlu Faruk Güllü 1993’de ayrılıp Bakırköy’de imalata başlamış. Nadir ve Ömer Güllü kardeşler, Karaköy’deki müessesede babalarının yanında kalmışlar.
Nadir Güllü, çocukluğundan beri fabrika çapında bir imalathane hayâl edermiş. İşin başına geçince, bu hayâlini gerçekleştirmek için kolları sıvamış. 1996 yılında Mumhane Caddesi’ndeki baklava fabrikasını kurmuş.
Evet, ticaretin, bankacılığın merkezi olan Karaköy, 1949’dan beri baklavacılığın da merkezi... Karaköy Güllüoğlu, bu semtin hareketli yaşamı içinde farklı bir renk, farklı bir tat... Aynı zamanda semt dokusunun bir parçası da... 1949’dan beri Karaköy’de çok şey tarihe karıştı...
Ama, Karaköy Güllüoğlu lezzeti yaşıyor...
KARAKÖY GÜLLÜOĞLU
Karaköy, Rıhtım Cad.Katlı Otopark Altı No: 3-4 İstanbul / Türkiye
KARAKÖY / İstanbul
Sektör | Baklava Tatlı Pasta |
---|---|
Yayınlama Tarihi | 19 Temmuz 2010 |
Telefon | 0212 293 09 10 |
Resmi Web Sitesi | http://www.atasehirweb.com/firma-rehberi/karakoy-gulluoglu-6727.html |
KARAKÖY GÜLLÜOĞLU