Tuzla İdris Güllüce Kültür Merkezi konferans salonunda konuşan Vakkasoğlu, “Mehmet Akif’i anmaya değil, anlamaya ve kendimize örnek almaya ihtiyacımız var” şeklinde konuştu. Yazar Vehbi Vakkasoğlu, Milli Şairimizi Mehmet Akif Ersoy’u, “Ahlak ve karakterin zirvesi” olarak tanımladığı konferansında özetle şunları aktardı:
Dedelerinizi Üçleyin Yolunuz Aydınlansın
Ben şairimize Akif veya Akif Bey diyemiyorum. Akif Dede demeyi tercih ediyorum. O, bizim dedemizdir. Akif Dede, anılmaya ihtiyacı olan bir insan değildir. Ahlak ve karakter bakımından zirvede yaşamış örnek bir insan olarak yaşadı ve gitti. Öbür tarafta mükafatını elbette görüyordur. Ancak bizim O’nu anlamaya ve kendimize örnek almaya ihtiyacımız var. Gençlere sesleniyorum: Akif Dedeyi örnek alsanız, dedelerinizi üçleseniz yolunuz aydınlık olacaktır.
Akif’in Ruhundan Doğruluk Dürüstlük ve Dostluk damlar
Emin olun aradığınız tüm güzellikleri Akif Dede’nin gönlünde bulacaksınız. O’nun ruhunu sıksanız, bugün çok ihtiyacımız olan doğruluk ve dürüstlük damlar. Bir daha sıksanız, ikinci bir damla haline getirseniz dostluk damlar. Akif Dede dedemiz olsun, örneğimiz olsun, gönüllerimiz dostluk duygusuyla tanış olsun. Doğruluk ve dürüstlükle, sadakatle tanış olsun.
Çocuklarınıza Hiperaktif Damgası Vurmayın
Akif Dede’nin çocukluğunu biliyor musunuz? Hareketli, ele avuca sığmaz, şimdiki tabirle düz duvara tırmanır denen ruh yapısı var ya, Akif Dede öyle idi. Onun için eğitimcilerimize anne-babalara konuşuyor olsaydım sıkı sıkı tembih ederdim. Hemen hiperaktif damgasını vurup da çocuklarımızı doktora götürüp enerjilerini heyecanlarını bitirmeyelim. Bu enerji yönlendirilirse lider insanlar çıkar. Ama şimdi hemen hiperaktif diye çocuklarımıza damga vuruluyor, doktor aranıyor. Yanlış yapılıyor. Akif Dede’ye hiperaktif damgası vursalardı, yazık olurdu. Bir Akif Dede’yi kaybederdik. Ama Akif Dede ilkokuldan gelince hemen çantasını savuruyordu bir köşeye, bahçedeki 10 metrelik ağacın tepesine çıkıveriyordu. Şaşırıyorlardı, ne zaman oraya çıktı bu çocuk diye. Bütün aile aşağıda, “Aman!” diyorlardı, “Daldan tut, yavaş yavaş in.” Akif Dede gülüyordu onlara. Ayağını toprağa bastığı zaman herkes derin bir nefes alıyordu.
Tahir Efendi Gibi Babanın Akif Dede Gibi Oğlu Olur
Çocuğunuz Akif Dede gibi olsun mu derim. Herkes kafa sallar. Kim istemez öyle bir evlada sahip olmak? O zaman Akif Dede’nin babası gibi baba olacaksınız. Nasıl baba? Temiz Tahir Efendi. Tahir temiz demek biliyorsunuz, adı bu manada. Ama bir de isim takmışlar. Görüntüsüyle, kalbiyle, her şeyiyle o kadar temiz ki, temiz Tahir efendi. Ne demek oluyor? Tertemiz bir beyefendi oluyor. Böyle bir babanın çocuğu ilim aşkıyla Arnavutluk’tan kalkmış üç buçuk ay, düşe kalka İstanbul’u bulmuş, okuduğu okulun hocası olmuş. Müderris (hocaların hocası) olmuş. Hoca yetiştiren yerin hocası olmuş. Dişiyle, tırnağıyla, emeğiyle, çabasıyla... Olunur mu olunur.
Siz Çok Daha Şanslısınız
“Ben fakirim ama hocam, nasıl olacağım” demesin kimse. “İmkanım yok” demesin. Akif Dede’nin babasının yaşadığı devre göre hepiniz bir milyon kere daha şanslısınız. İmkanlar önünüzde. Bakın böyle imkanlar açılıyor size. Akif Dede’nin babasının döneminde böyle bir şey yoktu. Belediye başkanımızın işi mi eğitim? Ama eğitime sarılmış bir belediye başkanımız var. Kaymakamımız destek veriyor, ilçe milli eğitim müdürümüz işini artık okuldan çıkartmış, salonlara yayıyor. Varsa yeteneğiniz, gücünüz, iradeniz bu yönde kullanın. Gidin kapıları çalın, yeteneğinizi geliştirecek yolları açın.
Akif Dede’nin Evinde Namaz Kazaya Kalmazdı
Peki ahlak ve karakterde zirveye ulaşan Akif Dede nasıl bir evde yetişti? O evi görenler der ki o evden en çok duyulan ses Kur’an sesiydi. O evde namaz kazaya kalmazdı. Hocam nasıl olacak, olur mu? Oluyor herhalde, bir kere olduysa bir kere daha olabilir. Annesi diyor ki çocuğuma abdestsiz süt vermedim hiç. İşte o hiperaktif çocuk, estağfurullah o ele avuca sığmaz dinamizmi taşıyan çocuktan bir Akif Dede çıkıyor.
Her Saatini Planlayarak Çalışırdı
Çok mutlu bir çocukluk geçiren Akif Dede, 60 senelik ömrüne 160 senelik iş sığdırdı. 60 yaşındayken başarılarının kaynağını soruyorlar. Akif Dede gayet mütevazı: “Ben çok kabiliyetli yetenekli bir insan değilim. Bu, çalışmamdan oldu. Ömrümün her gününü, en az 16 saatini planlı programlı çalışarak geçirdim. Ondan oldu” der. Demek ki bir ömrün her günü ortalama 16 saatı planlı programlı bir hedefe yönelip, çalışmaya ayrılabilir. Peki böyle olursa ne olur? Akif Dede olunur. İlkokulu bitirdiği zaman Arapça’yı konuşuyordu. Ortaokulu bitirdiği zaman Farsça’yı, Hz. Mevlana’nın Mesnevisini okuyacak kadar öğrenmişti. Liseyi bitirdiği zaman Fransızca’yı klasikleri okuyacak kadar biliyordu. Üniversiteyi bitirdiğinde hafızdı.
Asıl Mesleği Öğretmenlikti
Şimdi Akif Dede’nin mesleğini sorsam herkes ne diyecek, veteriner. O günkü deyimle baytar. Yine olmadı deyince bazıları hayvan doktoru diye tercüme ediyorlar. Yine olmuyor. Anasından hoca doğmuş, öğretmen. Öğrenmeyi ve öğretmeyi hayatının temel prensibi yapmış Bütün mesleklerden önceki mesleği öğretmenlikti. Mezun olduğu okula, Halkalı Baytar Mektebi’ne öğretmen oldu. Gönüllü sürgüne gitti. Mısır’da Kahire Üniversitesi’nde Türkçe dersleri verdi. Milletvekili oldu. Ankara’ya gitti milletvekillerine hocalık yaptı. Yakın dostlarına Mesnevi okuttu, başka kitaplar okuttu. Yine hocaydı. Milli mücadelede Mehmetçikleri dolaştı siper siper. Onlara ders verdi. Siperleri okul, Mehmetçikleri de talebesi yaptı. Öğretmendi asıl mesleği. Ölünceye kadar da bu mesleği icra etti. Ayrıca, şairdi. Din alimiydi. Kur’an’ı sadece ezberlemedi, manasını ve tefsirini yazacak kadar da derin İslami bilgisi vardı.
Söz Verdiğim Yere Gelmedimse Bilin ki Öldüm
Akif Dede’nin yaşadığı toplum, söz bir Allah bir diyen toplumdu. Söz verdi mi tamam. Ne imza, ne çek, ne senet, ne noter. Hiçbir şeye gerek yoktu. Akif Dede diyor ki, ben size bir söz verdim mi, söz verdiğim yere de gelemedim mi, siz gelin benim cenazemi kaldırın. Bilin ki ölmüşüm. Sadece bir örnek anlatayım. Kendisinden 15 yaş küçük şair arkadaşı Mithat Cemal Kuntay’ı Üsküdar’da görmek için çok sevdiği arkadaşına söz veriyor. Pazar günü saat 10’da sizdeyiz. O gece boğazı donduracak bir soğuk, denizden ulaşım yok. Mithat Cemal camdan bakıyor dışarılarda hiç kimse yok. “Bu havada mümkün değil gelemez” diye düşünüyor. Saat tam 10’da kapısı çalınıyor. Gelen Mehmet Akif. Hayretler içerisinde “Nasıl geldiniz?” diye sorar. “Havanın bozacağını gördüm, bir gün önceden çıkıp Üsküdar a geldim.” “Peki nasıl oldu da saat tam 10’da kapıyı çaldınız?” diye sorduğunda ise, “Aslında 15 dakika önce buradaydım. Ama saat 10 diye sözleştiğimiz için biraz bekledim”der.
Yalansız ve Haramsız Bir Adamdı
Bazı öğrenciler diyor ki sınıfın birincisi olurum da, imkanımız yok, geçimimiz dar, fakiriz. Hayır. Fakirlik sırtınızda bir kırbaç olmalı. Onun acısını hissedenler daha çok çalışmalı, Akif Dede gibi. Akif der ki: “Tahir Efendi hem babam, hem hocamdı. Kız kardeşim ve beni saçımızı tarayıp alnımızdan öper okula öyle yollardı.” 15 yaşında kaybetti babasını. Ama 35 yaşın olgunluğuyla. Ağlayıp dövünmedi. Hemen durumdan görev çıkarttı. Okuduğu okulu daha kolay maddi imkan elde edebileceği bir okulla değiştirdi. Kız kardeşine ve annesine bakmak için hayallerinden vazgeçecek olgunlukta idi. 17 km uzaklıktaki okuluna yürüyerek gidip gelen Akif Dede, bu durumuna yardım etmek isteyen sınıf arkadaşlarına “Ben parasızlıktan değil, sporcu olduğum için yürüyorum” dedi. Ancak üzerinden çok geçmeden düşündü: “Sen koca Tahir Efendi’nin oğlusun. Yakıştı mı sana sıkışınca yalan söylemek?” O gece uykuları kaçtı Akif Dedenin. Sırf yalancı çıkmamak için güreş öğrenerek sporcu olmaya karar verdi. Bunu öğrenmek için hocasına verecek bir şeyi yoktu ama. İşte ilk hocalığa burada başladı. Akif hocasına okuma-yazma, hocası Akif’e güreş öğretti. Akif Dede spor uğruna okul hayatından vazgeçmemek gerektiğine de büyük bir örnek olmuştur. Bütün bunlar olurken baba acısına bir de ev acısı ekleniyor. Fatih’teki evleri de yanıyor ama buna rağmen Akif Dede okulunu birincilikle bitiriyor. Eğer Akif Dede yüreğine talipseniz hepiniz okul birinciliğine talip olacaksınız.
Akif Deyince Akla Dostluk Gelir
Akif Dede son sınıftadır. Herkesle arkadaştır ama bazılarıyla dosttur. Baytar Hasan bunlardan biriydi. Bir konuşmalarında Akif Dede: “Hasan, okulumuz bitmek üzere. Yarın bir gün evlenip çoluk çocuğa karışacağız. Lakin, devletin durumu ortada. Ne olacak bu çocukların geleceği? Gel seninle bir sözleşme yapalım. Kim ölürse, kalan diğerinin çocuklarına da baksın.” Hemen “Tamam” cevabı geliyor. Yıllar sonra baytar Hasan Allah’ın rahmetine kavuşur. Akif gider, çocukları hemen himayesine alır ve onları okutur. Yine bir gün Fatih Camisinde cılız bir dedeyle nineye rastlar sorar. Baba nerden? İhtiyar der ki “Arnavutluk’tan” İçine bir ateş düşer. Arnavutluk, babasının memleketi. Hemen ihtiyarlara ait olan az miktardaki eşyayı yüklenir ve “Haydi baba gidiyoruz” der. “Evlat nereye gidiyoruz?” “Evinize, evinize…” Akif Dede eve geldiklerinde eşine: “Hanım evin sahipleri geldi. Onlara evi tanıt da çıkalım” der. Evi tanıtır erzakların yerini gösterir ve bir arkadaşının yolunu tutarlar. Akif bey bütün bunları yaşar ama ne yazar ne de birilerine anlatır. Biz bunları Akif Dede’yle röportaj yapmaya gittiğinde yaşlı dedeyi evde bulan bir gazetecinin yazdıklarından öğreniriz.
Hep Peygamberimiz (sav)’e Benzemek İsterdi
Kitabımı okuyan bir gence nasıl bulduğunu sordum. “Güzel” dedi. “Güzel olmaz sende ne kaldı” dedim. Şöyle bir örnek verdi: Her sabah servisle okula gidiyorum. Servis gelmeyince, 3 kilometre yolu yürümemek için geri dönüyordum. Akif Dede’nin hayatını okuduktan sonra servis gelmese de okula gider oldum. İşte hayatımızın her alanında Akif Dede’yi örnek almalı ve onu hayatımızda yaşamalıyız. Akif Dede bir dahi idi. Dahilerin en büyük özellikleri hazır cevap oluşlarıdır. Akif Dede bir de, gururu kibri hiç sevmez. Bir gün bir mecliste bir kişi lafa girer ve başlar “Ben Paris’te iken, ben Paris’te iken…” Akif Dede yanındakilere: “Bu adamı ikaz edin bir daha benim yanımda bu şekilde konuşmasın” der. Bunu duyan adam daha çok gururlanarak “Paris’i görmeyen eşektir” diye devam edince Akif Dede söze girer. “Babanız Paris’i görmüş müydü?” diye sorar. “Hayır” cevabını alınca da, “Anlaşıldı efendim!” der. Yine başka bir gün biraz sakallı bir şekilde işe gittiğinde yine bu “Ben Paris’te iken…” diyen arkadaşları gibi birisi: “Akif bey maymuna dönmüşsün” der. Akif de bunun üzerine arkasını dönüp “Şimdi de duvara döndüm” şeklinde cevap verir. Akif Dede’nin hayatta benzemek istediği tek kişi Peygamber Efendimiz (sav) idi. Her yönüyle O’nu örnek alır ve hep O’na benzemeye çalışırdı. Ama tevazudan hiç benzeyemediğini söyledi.
Mehmet Akif Ersoy Ahlak ve Karakterin Zirvesiydi
Mehmet Akif Ersoy Ahlak ve Karakterin Zirvesiydi
TUZLA HABERLERİ
Mehmet Akif Ersoy’u anmak ve anlamak amacıyla Tuzla Kaymakamlığı, Tuzla Belediyesi ve Tuzla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile düzenlenen etkinlikler kapsamında Tuzla’da bir konferans veren Yazar Vehbi Vakkasoğlu, Milli Şairimizin hayatından kesitler aktardı.
Paylaş: