Dünyanın ve insanlığın tarihinde bazı virajlar vardır. Doğada cereyan eden bir olay ya da insan soyunun sebep olduğu bir gelişme, icat ettiği bir teknoloji, insanlığın gidişatını kökten değiştirmiş. Peki ya bundan sonra? Herşeyi kökten değiştirebilecek ne tür gelişmeler bizi bekliyor?
Sürekli değişen gündemi olan bir ülkede bazı şeylerin hiç değişmemesinden sıkılmışınızdır muhtemelen. Dünyanın düzeninden de... Fransız ihtilaliyle ortaya çıkan modern devlet sistemlerinin köhneliğinden ve ürettikleri sorunlardan da... Fenerbahçe’nin Türkiye Kupası macerasından da... Böyle gelmiş böyle gider diye mi düşünüyorsunuz? O halde çok daha ciddi değişim olasılıklarını sizinle paylaşabilirim.
Dünyanın ve insanlığın tarihinde bazı virajlar vardır. Doğada cereyan eden bir olay ya da insan soyunun sebep olduğu bir gelişme, icat ettiği bir teknoloji, insanlığın gidişatını kökten değiştirmiş. Peki ya bundan sonra? Herşeyi kökten değiştirebilecek ne tür gelişmeler bizi bekliyor?
ABD’nin önde gelen bilim dergilerinden Scientific American’ın editörler kurulu Dünyayı kökten değiştirebilecek 12 olayı belirleyerek bunların 2050 yılına kadar olma ihtimalini derecelendirdi.
Dünyayı kökten değiştirebilecek, afet ya da gelişmeler neler olabilir diye sorulsa muhtemelen, önceki gün bana sorulduğunda olduğu gibi birçoğunuzun da aklına ilk gelenler nükleer savaş ve dünyaya meteor çarpması olacak.
Scientific American editörler kurulundaki bilimadamları ise bize sürpriz yapıyor ve 12 gelişme içinde saydıkları bu iki ihtimali yakın gelecekte gerçekleşebilir bulmuyor.
İşte bu kurula göre, tek biri bile gerçekleştiğinde insanlığın ve dünyanın gidişatını kökten değiştirebilecek 12 gelişme:
YAPAY YAŞAM FORMU
İhtimali: Nerdeyse kesin
Geçtiğimiz günlerde Amerikalı bilim adamları, yapay DNA'dan ürettikleri sentetik kromozomu içi boşaltılmış bakteri hücresine yerleştirdi. Ortaya yeni bir canlı çıktı. Gerçi genlerle oynamak artık lise bilim kolu öğrencilerinin bile yapabildiği bir aktivite haline geldi ama sentetik hayat bundan daha ilerisi...
Sentetik biyoloji alanında çalışan bilimadamlarının en büyük amacı, mühendisliğin tüm işleyişini biyolojiye uygulayabilmek. Sandalyenin içinde büyüyen bir bambu düşünün. Ya da evinizin elektrik enerjisini güneşten sağlayan yaprakları… Bünyemizde, adeta doktor gibi çalışarak hastalıklarımızı tedavi eden yeniden programlanmış bakterileri ya da…
Bu alanın önde gelen uzmanlarından Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Profesörü George Church, ‘’prensip olarak insan tarafından üretilen herşey, biyolojide de üretilebilir’’ diyor. Bu, küçük ölçekte de olsa şimdiden yapılmaya başlandı. Örneğin yüksek sıcaklık mikroplarının enzimleri, deterjanlar için yeniden programlandı ve bu deterjanlar soğuk suda da sıcak sudaki gibi temizlik yapabilmesi sağlandı. Böylece ciddi elektrik tasarrufu sözkonusu.
Tabii ki büyük vaadleri olan bu bilimsel gelişme aynı büyüklükte riskleri de içeriyor. Bu şekilde elde edilecek yeni canlıların laboratuvardan kaçması mesela. Ancak bilimadamları, gelecekte bu tür sentetik yaşam formlarının genetik kodlarına kendini imha programı da eklenerek bir güvenlik oluşturulabileceğini düşünüyor. Geleceğin teröristlerinin o genetik kodlara ne programlar yükleyebileceği benim aklıma geldi. Herkesin gelir…
Woodrow Wilson Uluslararası Merkezi bilim direktörü David Rajeski ise lafını orta yere koyuyor: ‘’Sentetik biyoloji, 100 yıl içinde günlük hayatımıza ait herşeyi ama herşeyi değiştirecek. Sanayi devrimi kadar etkili olacak.’’
DÜNYAYA METEOR ÇARPMASI
İhtimali: Çok zayıf
Şimdi Hollywood bizi bu kıyametvari olaya epey hazırladı. Ama yakın gelecekte bu filmlerin tek etkisi Morgan Freeman’ın eğer aklından geçmişse ABD başkanlığı planlarını suya düşürmek olmuş gözüküyor.
İyi haber; En azından gelecek birkaç bin yıl dünya tarihini yeniden yazacak büyüklükte bir meteor çarpması gözükmüyor. İyi haberin defosu; 200 yıl içinde belki bir şehri bir kasabayı etkileyebilecek küçük meteorlar düşmesi bekleniyor.
Dünyaya 195 milyon kilometreden daha fazla yaklaşan gök cisimlerine NASA, ‘NEO (Near Earth Object)’’ diyor. Astronomi dünyasında epey NEO avcısı var. Amerikan hükümeti bunlara yılda 4 milyon dolar para ödüyor. Biz yatarken uzayda NEO arıyorlar. Biz uyandıktan sonra da devam ediyorlar. Az uyudukları için astronom olmuşlar. Kolay değil.
NASA çapı 1 kilometreden büyük 940 NEO tespit etmiş durumda. Ve bunların hiçbiri dünyaya çarpmayacak. Dinozorları aramızdan çekip alan NEO’nun çapı 10 kilometreydi. Ancak çapı 140 metreden büyük meteorlar var bir de… Bunlar kıyametvari bir sahneye sebep olacak kadar büyük değil ama, Nasrettin Hocamın tespitiyle başına düştüğü şehrin kıyameti olabilecek büyüklükte. Böylesi, son olarak 1908’de Sibirya’ya düşmüş nerdeyse Avrupa’dan bile duyulmuştu patlama sesi.
ABD Ulusal Araştırma Konseyi verilerine göre 25 metrelik meteorlar yaklaşık her 200 senede bir dünyaya çarpıyor. Ama, çoğu okyanuslara denk geliyor.
NÜKLEER TEATİ
İhtimali: Çok zayıf
Bu da mı gol değil diye çıkışmayın. Bilimadamları diyor. Editörler kurulu, Soğuk Savaşın bitmesi, ABD ve Rusya başta olmak üzere dünyanın super güçlerinin nükleer silahlar üzerindeki sıkı denetiminin, bu ihtimali oldukça azalttığı görüşünde. İsrail, İran, Kuzey Kore gibi bazı antidemokratik rejimlerin nükleer silahlar kullanma ihtimali var ama bunun gerçekleşse bile bölgesel kalacağı belirtiliyor. Bir tek nükleer silahın tetiği çekildiğinde patladığı yerde birçok açıdan korkunç ölümlere yol açar. Hiroşima’daki patlama, beton binaları yerle bir eden süpersonik basınçta bir rüzgara neden oldu. Patlamanın oluşturduğu hararet, bombanın düştüğü noktaya 1 kilometredeki herkesi yaktı. Ve patlamaya çok uzak insanlar bile radyasyon ve kanserden hayatını kaybetti.
Ancak tek bir patlamanın küresel etkileri olmaz. Onlarcasının beraber patlaması gerekiyor. Bu korkunç ihtimal de en fazla Hindistan ve Pakistan arasında var. Yapılan bir senaryoya göre bu iki ülkenin de karşılıklı nükleer silahlarının tamamını kullanması halinde aynı anda 100 Hiroşima yaşanacak. Patlamalardan sadece gerçekleştiği anda 20 milyon kişi ölür. Bunun kat be kat fazlası aşamalı olarak ölür. Dahası, patlamalarla atmosferin üst tabakalarına 5 milyon metrik ton is ve kül fışkırır. İki ay içinde bu is ve kurum dünyayı bir battaniye gibi sarmalar. Bitkilerin güneşle irtibatını uzun süre için kesecek bu karanlık hava en az 10 yıl tarımı öldürür. Bu durum da marjinal gıda desteği ile yaşayan 1 milyardan fazla insanı öldürür. Yani elin Pakistanlısıyla Hindistanlısı kavga ediyor bize ne demeyin? Bize ne… hem de fazlasıyla bize ne…
BİLİNÇLİ ROBOTLAR
İhtimali: Çok muhtemel
Bak bunun yapılmışı ülkemizde epey var diyeceksiniz ama şakanın sırası değil. Bugünün robotları genelde spesifik görevler için geliştirilmiş makineler. Ancak çok yakın gelecekte dizayn edilecek robotlar, çok daha fazla otonomiye sahip olacak ve bazı konularda kendi kendilerine karar alma yetkileri olacak. Kendi kendilerinin sorunlarını arızalarını çözme yetenekleri olacak.
Şimdi dünün robotuna bu kadar yetki verirsen elbette ne oldum delisi olma riski de var. Cornell Üniversitesi mekanik ve bilgisiyar uzmanı Hod Lipson, ‘’Bu makineler nasıl öğreneceklerini öğrendikçe, bunun bir derece farkındalığa ve şuura sahip olmaya kadar gideceğini düşünüyorum’’ diyor. Makine bir kere kendi dizayn ve yapısının farkında olunca kendini geliştirme yeteneğine de sahip olacak.
SimCity adlı popüler video oyununun yaratıcısı Will Wright, bu aşamanın dönüm noktası olacağını ifade ederek, ‘’şahsen şu hayatta başka herşeyden çok bunu kıyameti koparacak şey olarak görüyorum. Bunu görmeye bizim ömrümüz de yetebilir. Ve bu küreyi bir tür super zekalı makinelerle paylaşamaya başlarsak, sonrasında ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz’’ diyor.
Herkes bu kadar karamsar değil. Rensselaer Politeknik Enstitüsünden Selmer Bringsjord, makinelerin kendilerine yüklenen programı takip edeceklerine dikkat çekiyor: ‘’Bir takım doğa ötesi güçlere kavuşmayacaklardır’’ diyor.
Wright ise, ‘’Abi anlamıyorsun. Bak bir kez daha soruyorum. Bu yapay zekalara kendini yenileme ve geliştirme yeteneği yükledikten sonra bunların üremesini nasıl engelleyebileceksin? Tehlikenin farkında mısın?’’ diye çemkiriyor.
İNSAN KLONLAMA
İhtimali: Çok muhtemel
Hücre çekirdeği ayrılan bir yumurta hücresinin içine, aynı cins başka bir canlıdan alınan hücrenin çekirdeğinin yerleştirilmesinden sonra, aynı cins başka bir dişinin rahmine yerleştirilip geliştirilmesine kısaca klonlama diyoruz.
Klonlanmış koyun Dolly’nin doğduğu 1996 senesinden beri, insan klonlama kaçınılmaz görünüyor. Hayvan klonlamada başarılı olan bilimadamları, mektubu yayına hazırladığım şu saat itibarı ile henüz insan klonlamada başarılı olabilmiş değil. İnsanla ilgili klonlama süreci hayvanlarınkinden çok zor. Bilim adamları insan embriyosu klonlamayı başardı ancak, henüz bu embriyoyu geliştirmenin yolunu bulamadı. 2001 senesinde insan embriyosu klonlamayı başaran ‘İleri Hücre Teknolojileri’nden Robert Lanza, bugüne kadar klonlanan hayvanların en az dörtte birinde açık arızalar görüldüğüne dikkat çekiyor. Çünkü, embriyonun yeniden progranlanması, döllenmesi ve elde edilmesi aşamasındaki çok küçük sürçmeler, embriyo büyüdükçe görünür kusurlar olarak ortaya çıkıyor. Lanza, insan klonlamanın çok riskli birşey olacağı fikrine ise katılıyor.
Tabi insan klonlama birçok etik soruyu da doğuracak. Örneğin, haberimiz olmadan biri bir hücremizden bizi klonlarsa ne olacak? İkinci bir Cemal Demir’i katlanabileceğinizden emin değilim. Öte yandan klon, herşeyi kopyası olduğu hücre sahibinden alıyor. Harvard Üniversitesinden George Church, ‘’Eğer 25 yaşında harika müzik kulağına sahip olduğumu öğrenseydim ve ama hiçbir müzik eğitiminden geçmemiş olsaydım, klon ikizime 5 yaşında müziğe başlamasını tembihlerim’’ diyor. Görüyor musunuz başımıza gelebilecek olanı? Dahası var…
İnsan klonlama ‘’homo sapiens’’ ile sınırlı değil. Klon uzmanları, hayvan ile insan arası bir tür olduğunu iddia ettikleri Neandertal’ın kemiklerinden elde ettikleri genlerle onu da klonlamaya çalışıyor. Şu ana kadar soyu tükenmişlerden klonlanan tek hayvan, 2000 yılında son üyesi de ölen bir tür dağ keçisi olan ‘’bucardo’’. Aklınıza gelmiştir. Dinozorlar? Evet, belki yakın gelecekte onları da yeniden aramızda göreceğiz. Jurassic Park’a gitmeye gerek yok. Birleşmiş Milletler, insan klonlamayı yasaklayan bağlayıcı olamayan bir karar kabul etti. Genel Sekreterin bile haberinin olduğundan emin değilim.
KUTUPLARIN ERİMESİ
İhtimali: Başladı bile
ABD ülke olarak her sene küçülüyor. Coğrafya olarak… Sadece 20’nci yüzyılda Atlantik kıyısındaki plajlarının 20 metresini sulara teslim etti. Okyanuslar 1900 yılından beri 17 santimetre yükseldi. NASA’dan buzul uzmanı Robert Bindschadler ise, ‘’Bu yükselme oranı bundan sonra olacağın yanında devede kulak’’ diyor. ‘’Yüzyılın sonuna kadar okyanusların 1 metre yükselmesi üzerine planlarınızı yapın’’ diyor. Okyanuslar su seviyesi yükseldikçe ısınıyor, ısındıkça buz tabakalarını eritiyor. Erittikçe su seviyesi yükseliyor.
Peki ne olacak? Birkaç yüzyıl sonra Florida ve Bangladeş diye kara parçaları artık olmayacak. Ancak buz tabakasının erime hızı, birkaç yıl önce öngürülenden bile çok hızlı artık. 2100 yılı itibarı ile bugün 200 milyon kişinin yaşadığı yerlerin tamamı sular altında kalacak. Bunlara dünyanın en büyük 10 şehrinin 8’i de dahil. Bindschadler, ‘’bütün bu dev metropoller ve yüzmilyonlarca insan, yüzyılın sonuna kalmadan tahliye edilecek’’ diyor. İnsanoğlu bu sulu dünyaya nasıl adapte olacak kimse henüz bilmiyor.
ODA SICAKLIĞINI TAŞIYABİLEN SÜPER İLETKENLER
İhtimal: yüzde 50 – yüzde 50
Yenilenebilir enerji kaynaklarına bir yöneliş var. Ama işte, güneş, rüzgar ya da su her yerde yok. Peki dünya çöllerinde elde edilecek güneş enerjisini, binlerce kilometre ötedeki ülkelere, çok az kayıpla taşıyabilecek kablolar yapmak mümkün mü? Bilimadamları ancak kablonun eksi 196 derecedeki likit nitrojen içinde olması halinde bu iletkenliği sağlayabileceğini belirtiyor. Bu da, kablo hattının nerdeyse her kilometresine bir soğutma istasyonu kurmayı gerektiriyor. Bu da çölün güneş sıcaklığını dünyanın diğer yerlerine taşıma projesini oldukça maliyetli ve karmaşık bir hale getiriyor. Ancak, kimse umudunu yitirmiş değil. Birgün bunun daha kolay yolu bulunduğunda, enerji politikaları, yaşam şekilleri, göç yolları, her şey kökten değişebilir. Çöl ülkelerin dünyanın en zengin ülkeleri olması enteresan olur.
UZAYLILARLA TEMAS
İhtimal: yüzde 20
Bundan 50 yıl önce 1960 yılı Nisan ayında o zaman 29 yaşında olan Frank Drake, West Virginia’daki Ulusal Radyo-Astronomi Gözlemevinin 26 metre genişliğindeki radyo teleskobunu, iki komşu yıldıza çevirerek, ‘kimler yaşıyor orada’’ öğrenmeye çalıştı. Sonuçta kimseyle karşılaşamadı.
Ancak, Drake’in Ozma Projesi, ‘’SETI (Search for Extraterrestrial İntelligence)’’ olarak bilinen uzayda başkaları var mı araştırmalarının öncüsü oldu. Mayıs ayında 80 yaşına giren Drake, Carl Sagan Evrende Hayat Araştırmaları Merkezi’nin direktörü.
Carnegie Enstitüsü Teorik Astrofizik uzmanı Alan Boss, ‘’Hala hiç araştırılmamış çok sayıda galaksi var. Belki radyo iletişimi evrende sandığımız kadar yaygın kullanılan bir iletişim aracı değil’’ diyor. Phoenix Projesi, yakın yıldızları en fazla frekans boyunda tarayan en önde gelen çalışma gruplarından biri. Ama işte onların da 9 yılda bütün tarayabildikleri alan 100 milyon yıldızlı Samanyolu Galaksisinde hepi topu 800 yıldız. Samanlıkta iğne aramak gibi.
Ancak birgün bir iletişim imkanı olursa ne olur? Bunun dünyayı ve bu gezegendeki gidişatımızı nasıl etkileyebileceği Carl Sagan’ın The Contact adlı nefis bilimkurgu romanında ve bundan uyarlanan filmde çok güzel anlatılıyor. Mümtaz bilge Bob Marley Faruk ve halıcı Arif ‘ten hala haberlerinin olmaması da onların ayıbı.
Derginin, dünyayı değiştirebileceğini öngördüğü diğer gelişme ve olaylar ise, füzyon enerjisi, küresel iletişim ve ulaşımın had safhaya çıktığı dünyada ölümcül virüs salgınları, birbirini tekliyecek şiddetli pasifik depremleri ve dördüncü hatta beşinci altıncı boyutların öğrenilmesi. Bu boyut olayına da fantezi gözüyle bakmayın yığınla bilimadamı çok umutlu şekilde bu konuda keşifler üzerinde çalışıyor. İnsanlığın geometriden özgürlüğünü kazanmasına yol açacak bir keşif, Dünya Kupasını bile yalan hale getirecek.
Birşey dikkatinizi çekmiştir. Biz boş beleş tartışmalarla ömrümüzü yerken, dünyanın biryerlerinde yığınla insan, bilinmeyeni öğrenmeye, ulaşılmamış olana ulaşmaya çalışıyor. Bizim bazı meselelerimiz ne kadar küçük… Onların bazı hayalleri ne kadar büyük…
Cemal T. DEMİR (turkish journal)
HABER ANALİZ: Dünyayı kökten değiştirebilecek 12 olay!
HABER ANALİZ: Dünyayı kökten değiştirebilecek 12 olay!
İLGİNÇ
HABER ANALİZ: Dünyayı kökten değiştirebilecek 12 olay!
Paylaş: