KENDİ KENDİNE GÖRMEYİ ÖĞRENEN KÖR ADAMIN HİKAYESİ
KENDİ KENDİNE GÖRMEYİ ÖĞRENEN KÖR ADAMIN HİKAYESİ
Daniel Kish‘in her iki gözü de daha küçücük bir bebekken (bir yaşındayken yani) ameliyatla alınmış. Ama o, seslerin yankılarını kullanarakkendi yerini belirleme yeteneğini o denli geliştirmiş ki, çevresindeki dünyayı en zor farkedilen detayına kadar tanımlayabilme, yani deyim yerindeyse bir tür “görme” yeteneğini kendi kendine geliştirmeyi başarmış.
Böyle yazıları görünce nedense bir başka seviniyorum, hemen etrafa yaymayı, bir an önce daha çok kişinin böyle hikayelerden haberdar olmasını istiyorum. Men’s Journal dergisinin Mart 2011 sayısının kapak konusunu oluşturan bu yazı oldukça uzun, bu yüzden bana en ilginç gelen bölümlerinden birini aşağıda kısaca aktaracağım, ama elbette ki, tüm yazının linkine her zamanki gibi yazının sonunda ulaşabilirsiniz:
‘Kish’e Long Island’ın kalabalık sokaklarında süzüldüğü sıralarda bir kaç kez eşlik ettim. Dış dünya tam bir kakafoniden ibaret. Her araba, insan, köpek, çocuk arabası ve bisiklet ses çıkarıyor. Aynı, sert bir rüzgarın esişi, sokaklardaki havaya kokular saçan çöplerin çıkardığı hışırtılar ve çıtırdayan yaprakların yaptığı gibi. Kapılar açılıp kapanıyor. İnsanlar sürekli konuşuyorlar. Ve tüm bunların yanında, bir de hiç ses çıkarmayan engeller var tabii, Kish onlara “şehir mobilyaları” diyor.
“Aynı, kalabalıkta tanıdık bir sesi tanımak gibi” tanumlıyor kendi deneyimini. Zihnine her an yüklenmekte olan bilgi akışı inanılmaz derecede büyük aslında. Ama tüm bunlara rağmen o, aklında biriken tüm o verileri kolaylıkla işleyebiliyor ve o anki rotasını adeta zihninde tekrar inşa edip ezberine alıyor. Üstelik, tüm bunları yaparken benimle son derece detaylı bir sohbeti sürdürebiliyor. Bu öylesine sıradışı bir deneyim ki neredeyse büyülü bir anın içindeymişim gibi bir hisse kapılıyorum.
Evet, gerçekten de inanılmaz ama doğru...
Bir restorana girdiğimizde – ki sıkı bir vejateryen olmasından dolayı Kish için hangisine gideceğini seçmek genelde hiç de kolay olmuyor – bir anda zorlukla duyulabilen çıtırtıya ya da parmak şıklatmasına benzer bir ses çıkartıyor. Kish, algıladığı görüntülerin karanlık bir odada bir an için görünen titrek ışık parıltılarına benzediğini söylüyor. Böylece aslında kendine yetecek kadar bilgiyi edindiğini belirtmeye çalışıyor: Masalar o tarafta, merdiven burada, kolonlar ise tam ön tarafta… gibi, yolunu bulmasını sağlayacak verileri bu şekilde elde edebiliyor.
Körlere görmeyi öğreten FlashSonar programının kitapçığındaki bir yazısında “Gören bir insanın önündeki bir duvara dosdoğru yürüyüp çarpması size ne kadar komik geliyorsa, körlerin böyle bir şey yapması da onlar için aynı derecede komik görünüyor.” diye yazmış. Restoranın içerisinde rahatça geziniyor, masamıza yaklaştıkça bir ya da iki şıklatma daha yaptığını fark ediyorum, ve sonra masamıza oturuyoruz. Onun çevresinin farkına varabilmek için yaptığı bütün herşey, insana son derece doğal ve aynı zamanda son derece ustaca yapılmış hissi veriyor. Kish, gözleri gören arkadaşları ile birlikte olduğunda, onların kendisinin çıkardığı bu şıklatma seslerinin nadiren farkına vardıklarını söylüyor. Gözleri görmeyenler ise bu sesleri anında duyuyorlarmış.’
Alıntı