Son dönemde, kamuoyunda “cemaat-iktidar gerilimi”, “cemaat-siyaset ilişkileri” gibi çeşitli başlıklar altında farklı görüşler ortaya atılmaktadır. Türkiye, demokratikleşmekte olan bir toplumdur ve kamuoyunun istediği konularda serbestçe tartışma yapması demokrasinin doğal bir neticesidir. Öte yandan, Hizmet’e gönül verenler bütün yapıcı tenkitlere açıktır ve bunlardan istifade edilmesini bir vazife olarak görür. Ancak süregelen tartışmaları toplum açısından daha faydalı hale getirmek için hem kavramları doğru kullanmak hem geniş kitleleri alakadar eden meselelerde daha sahih bilgilere dayanmak şarttır.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin düşünce dünyasından ilham alan ve kendisini “Hizmet” olarak tanımlayan sosyal hayır ve hizmet faaliyeti ile ilgili tartışmalar Türkiye’ye özgü değildir. Hizmet ve onun entelektüel merkezinde bulunan Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında düşünce dünyasının neredeyse her mertebesinde (gazete, dergi, üniversite, konferans, tez, çalıştay...) çok sayıda çalışma doğudan batıya pek çok ülkede yıllardır ortaya konulmaktadır. O açıdan bir ölçüde entelektüel dünyamız, Hizmet denilen küresel fenomenin anlamı ve pozisyonu hakkında kapsamlı bir tartışma yapmak konusunda geç bile kalmış denilebilir.
Diğer önemli bir sorun ise Türkiye’nin uzun yıllar kapalı bir toplum olarak yaşaması neticesinde şeffaf bir tartışma ortamının oluşamamış olmasıdır. Uzun yıllar süren vesayetin neticesi olarak, Türkiye’de entelektüel düzeyde dahi yapılan tartışmalar; yanlışlıklar, yanıltıcı ve indirgemeci akıl yürütmeler, yanlış teşbihler, abartılar, bilgi noksanlıkları, eksik gözlemlere ve maddi bilgi hatalarına dayalı kanaatler gibi zaaflarla müpteladır. Kamusal müzakere ve serbest tartışma yokluğu sonucu kendi kompartımanında yaşamaya alışmış, ancak diğer toplumsal hayat tarzları hakkında doğru bilgisi olmayan, bir tür gettoları andıran zihinsel yapılar meydana çıkmıştır. Özellikle dine ve dini pratiklerle ilgili kavramlara ve yapılara ait meselelerin doğru biçimde ifadesi neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Bunun neticesi olarak din ile alakadar bir tartışmanın kaçınılmaz olarak temel unsurları olan sözgelimi tarikat, iman, cemaat, usul, füruat, teferruat, şiarlar gibi kavramların hiçbirinin anlamı doğru biçimde tanımlanmadan yanlış tartışmalara girilebilmektedir.
Bütün bu benzer nedenlerden dolayı ve nihayet son dönemde yapılan tartışmalar dikkate alınırsa, Hizmet ile ilgili bazı temel konuları daha açık olarak dile getirmek gerekli hale gelmiştir. Bu bağlamda Hareketle ilgili pek çok soru sorulabilir. Ama ilk olarak aşağıdaki soruların cevaplanmasını uygun buluyoruz.
•Hizmetin tanımı ve temel amacı nedir?
•Bu gönüllüler hareketi bir siyasal pozisyon alır mı?
•Hizmet’in siyasal hayatta referans aldığı değerler ve kurallar nelerdir?
•İkinci aşamada ise cevaplanılması gereken daha somut sorular bulunmaktadır:
•Hizmet ve siyasetten beklenti
•Hizmet ve Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti
•Devlet içinde Hizmet’in ‘adamları’ bulunmakta mıdır?
•Camia ve Ak Parti arasında bir kriz mi bulunmaktadır?
•Süregelen çeşitli yargısal ve bürokratik süreçlerin kendisine atfedilmesi karşısında Hizmet?
•Hizmet ve basın özgürlüğü.
Hizmet nedir?
Hizmet, ilhamını inançtan alan, evrensel insani değerler çerçevesinde, birlikte yaşama kültürü oluşturmayı hedefleyen, gönüllülerden oluşan bir sivil toplum hareketidir.
Hizmet, bir gönüllüler topluluğudur. Gönüllü olmanın koşulu bir karşılık beklemeden katkıda bulunmaktır. Başka bir açıdan eğer bir kimse yaptığı iş karşılığı siyasi, maddi veya başka bir beklenti içine girerse o, yapılan hizmetlerin temel ruhuna aykırı bir hal üzerinedir.
İkinci nokta sivil zemindir. Hizmet bir sivil harekettir. Ve sivil bir hareket olarak, hiç bir resmi programın, siyasetin yahut ajandanın parçası, tamamlayanı yahut onunla alakalı bir olay değildir. Aynı biçimde bu sivil hareket, hiç bir siyasi ajandanın yahut partinin karşıtı da değildir. Nihayetinde siyaset bilimcileri sivil hareketi üç esasa dayandırırlar: Gönüllü, özerk ve hükümet-dışı olması. Bu üç kritere sahip olan sosyal hareket sivil toplum hareketidir ve sivil karakter sayılmaya hak kazanmaktadır. O nedenle, kim resmi bir ajandanın yahut siyasetin bir kısmını dahi olsa Hizmet ile telif etmeye kalkarsa yine yapılan hizmetlerin temel ruhuna aykırı bir durum meydana getirmiş olur. Yine sivil olmak vasfının bir sonucu olarak, Hizmet’e gönül veren insanlar arasında bir resmi bağ, hiyerarşi olmadığı gibi çalışmalar âdem-i merkeziyet esasıyla yürütülmektedir.
Burada özellikle “cemaat ve siyaset” başlığı altında yapılan tartışmaları dikkatle ele almak gerekiyor. Hizmet’i bir siyasi partinin ortağı, örtülü destekçisi yahut karşıtı gibi okumak Hizmet’in temel tanımlarının kabul etmeyeceği bir durumdur. Hizmet’e gönül verenler, şiddet ve terör gibi evrensel hukukun reddettiği usullere başvurmayan bütün siyasi hareketlere demokratik bir açıdan saygı ile bakarlar. Ancak onların herhangi biriyle resmi olarak bütünleşmeyi yahut bir tanesine karşı zıt cephe almayı kendi telakkisine uygun bulmazlar.
Nitekim Hizmet’in dini, etnik yapısı, dili farklı pek çok ülkede itibar görmesi onun sivil olma vasfının bir sonucudur. Eğer bu hizmetleri yapan insanlar, sivil olmak vasfını ihlal eden ciddi durumlar içinde bulunsaydı ve çeşitli siyasi ve resmi programların parçası olsaydı küresel düzeyde farklı kültürlerce bu kadar benimsenemezlerdi.
Burada kritik bir nokta da şudur: İnsan yaratılışının doğal neticesi gereği bütün sosyal hareketlerde olduğu gibi Hizmet’te de bazı bireyler gönüllülük ve sivillik anlayışlarına uymayan bazı fiiller içinde bulunabilirler. Ancak bu hatalar Hizmet’e mal edilemez. Eğer bu hata yasadışı bir özellik taşıyorsa elbette muhatap hukuk olacaktır.
Yukarıdaki yapılan kısa tanım Türkiye’deki tartışmalara bir ölçüde olumlu katkıda bulunmak için yapılmıştır. Ülkede bir süredir Hizmet ile ilgili devam eden bir tartışma olduğu için, bu değerlendirmede Türk siyaseti ve gündemi temel referans çerçevesi olarak alınmıştır. O nedenle bu tanımdan Hizmet’in Türkiye-merkezci olduğu neticesi çıkarılamaz. Hizmet tarihsel ve sosyolojik olarak elbette Türkiye kaynaklıdır ancak onun değerleri ve temsil ettiği anlayış evrenseldir.
Hizmet hangi siyasi partilere destek verir?
Hizmet, sivil bir hareket olarak bazı resmi yapılar gibi belirli bir emir komuta zinciri çerçevesinde kendisine itibar eden insanlara oy vermek, siyasal tercihte bulunmak gibi konularda hiç bir zaman “emir” vermez. Zaten sivil bir harekette böyle emirlerin etkisi kısıtlıdır ve üstelik risklidir.
Ancak sosyolojik olarak elbette bu gönüllüler topluluğunun benimsediği değerlerin ve tarz-ı telakkinin etkisi vardır ve bu etkiye itibar eden insanlar bunlara dayanarak bazı siyasi sonuçlar ve anlamlar çıkarabilir. Mesela bu kültüre itibar eden insanlar hiç bir zaman demokrasiyi sekteye uğratabilecek siyasete prim vermezler; olağanüstü rejimlere itibar etmezler.
Ancak Hizmet ve birey arasındaki etkileşim/iletişim doğrudan ve emir kipiyle gerçekleşmez. Aksine bireyler, Hizmet’in duygu ve telakki dünyasına katılarak böyle neticeleri kendileri çıkarırlar. Burada önemli olan Hizmet’in demokrasi ve evrensel değerlere dayanan moral atmosferine itibar eden kişilerin kendi çıkardıkları anlamlardır.
Bu çerçeve çizildikten sonra şunu açıkça belirtmek gerekir ki başlangıcından beri Hizmet olarak bilinen gönüllüler hareketinin siyasi partilere bakışını belirleyen ilkeler çok açıktır. Onlar, dün bu ilkelere göre siyasi partilerin çeşitli icraatlarına destek vermiş yahut vermemiştir, yarın da siyasi partilere yönelik tavırlarını aynı ilkeler belirleyecektir. Burada kritik olan nokta partilerin kendi siyasi kimlikleri değil, itibar edilen değerlerdir. Bu nedenle Hizmet’e gönül veren insanlar, belirli değerleri savunan partilerin icraatlarına dün olduğu gibi yarın da destek verebilir.
Hizmet’in siyasi partilere bakışını temel olarak belirleyen değerler çerçevesini şöyle tanımlamak mümkündür: Demokratikleşme, dini özgürlükleri sağlamak, Avrupa Birliği başta olmak üzere muteber uluslararası standartlara ulaşmak, hukukun üstünlüğü ve insan hakları ve özgürlüklerinin tevdiinde gayret etmek ve bu hedefler istikametinde çalışan siyasi partilere dün olduğu gibi bugün de bir vatandaşlık görevi olarak destek verilebilir.
Tekrar etmek gerekirse bu tanımda siyasi partilere yönelik organik bir alaka yoktur. Toplumun genel teamül ve değerlerine ters düşmeyen, şiddet ve terör gibi evrensel hukukun da reddettiği yöntemlere tevessül etmeyen her siyasi parti yukarıda altı çizilen değerlere yönelik siyaset yaptığı sürece Hizmet’e itibar eden insanlar tarafından desteklenebilir.
Nitekim eskiden beri bu davaya gönül veren insanlar, Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgili temel konuların hepsinde evrensel standartların lehinde pozisyon almıştır. Din özgürlüğü, Kürtçenin kullanılması, dini azınlıkların hakları, AB üyeliği, sivil anayasa gibi temel konuların hiç birinde Hizmet, Türkiye’deki demokrasi talebinin beklediği standartların altında kalmamıştır. Şu noktayı tekrar etmek gerekiyor, Hizmet bugüne kadar hiç bir temel demokratikleşme konusunda evrensel standartların altında bir pozisyon almamıştır, ‘amasız, fakatsız’ kısacası şartsız bir sivil ve demokratik Türkiye için bütün imkanlarını seferber etmiştir. Hizmet, Türkiye’nin başta AB olmak üzere evrensel demokratik standartları benimsemesinde kat edilen zorlu yolda ülkenin işini zorlaştıracak en küçük bir söyleme dahi itibar etmemiştir.
Aynı şekilde Hizmet’in Türkiye demokrasisinin gelişiminde geniş kitlelere kazandırdığı dinamizm tarihsel önemde olmuştur. Başta Kürt sorunu ve bazı temel AB reformlarının gerçekleşmesinde, geniş insan kitleleri üzerindeki tesirinin bir sonucu olarak siyaset müessesine geniş hareket alanı oluşmasına katkıda bulunmuştur. Ancak siyasi iktidarı paylaşma veya siyasi iktidara sahip olma gibi bir hedefi asla söz konusu değildir. Siyaset çok önemli bir müessesedir. Ancak Türkiye demokratikleşmesinin tabanda içselleştirilmesi konusunda Hizmet’in ve sivil toplum kuruluşlarının oynadığı rol hiç bir zaman göz ardı edilmemelidir.
Aynı bakış açısıyla ifade edersek yukarıda vurgulanan insan hakları ve demokratikleşme gibi nedenlerden dolayı insanların siyasi tercihlerde bulunmaları, bir partiye angaje olmaları demek değildir. Burada yapılan, fiilen bazı değerlerin bir parti tarafından sahiplenilmesini desteklemektir. Dolayısıyla, siyasi partiler demokratikleşme gibi konularda daha geri duruma düşerlerse Hizmet’e itibar eden insanların ilgili partilere yönelik tavırlarında değişim kaçınılmazdır.
Hizmet’in, siyasi partilerle anlatılan şekildeki ilişkisi gelişmiş demokrasilerdeki modele tam olarak uyar. Bireyler ve sivil toplum, partilere somut bazı ilkelere sahip olduğu için destek verir. Bütün bireyler ve sivil toplum partizan değildir ve partilere onlara angaje oldukları için değil siyasetlerini doğru gördükleri için oy verirler. Hizmet’in siyasi partilerle kurduğu ilişkideki bu denge esasen bütün toplum için bir sigorta hükmündedir. Geniş kitleleri etkileyebilen Hizmet gibi hareketlerin partilere siyasetleri bazında destek vermesi ve gerekirse bunu geri çekmesi toplumsal sigorta mekanizmaları gibi düşünülmelidir. Şunu hiç bir zaman unutmamak gerekir ki, Ortadoğu siyasetinin bize verdiği pek çok dersten birisi de şudur: Büyük sosyal hareketlerin partilere, yöneticilere veya hükümetlere angaje olması ve partilerin siyasetleri temsil ettiği demokratik değerler açısından geri bir duruma düştüğü halde bile onları desteklemesi siyasal krizlere yol açmıştır.
Hizmet ve AK Parti
Konuyu daha somut bir düzeye indirirsek, son dönemde tartışılan konulardan birisi de Hizmet ve AK Parti arasındaki ilişkilerdir. Hizmet ve AK Parti arasındaki ilişkiler hakkında birbirinden farklı, bazen zıt pek çok iddia ortaya atılmaktadır. Burada Hizmet’in, AK Parti meselesine bakışını özetlemeden önce bir noktanın hatırlatılmasında fayda bulunuyor: Hizmet’in siyasal partiler meselesine bakışı AK Parti kurulduktan sonra yahut AK Parti ile birlikte ortaya çıkmış bir konu değildir. Hizmet’in yukarıda özetlenen siyasi partilere bakışı çok önceleri oluşmuştur ve Hizmet yine AK Parti'ye kendi geleneksel değerleri çerçevesinde bakmıştır.
Hizmet-AK Parti tartışmaları konusunda Hizmet’in yaklaşımı çok açıktır: AK Parti ile son on yılda Türkiye’de demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, haklar ve özgürlükler ve vesayetin kırılması noktasında ciddi adımların atıldığı ve önemli mesafelerin alındığı bir gerçektir. Bu konuda AK Parti’nin somut hizmetini görmemek yahut küçük görmek haksızlık olur. Hizmet, AK Parti de dâhil memleketin selamete çıkması için gayret eden bütün siyasilere ve siyasi hareketlere karşı her zaman kadirşinastır. Son dönemde, siyasi sorumluluğun muhatabı olarak AK Parti ve idarecileri, çok kritik dönemlerde cesaretle önemli, takdire şayan adımlar atmışlardır. Nitekim bu isabetli siyasetin karşılığı olarak partiye yüzde 50 oy oranına ulaşan bir teveccüh ortaya çıkmıştır. Hizmet’in de bu büyük kitle gibi AK Parti’nin katkılarını teslim etmesinin nedeni AK Parti’nin demokratikleşme, insan hakları, vesayetin kırılması gibi hizmetlere vesile olmasıdır.
Bugün, Hizmet, AK Parti’den bu hedeflerin gerçekleştirilmesi ajandasının muhafaza edilmesinden başka hiç bir şey talep etmemektedir. Demokratikleşmeye taraf olan her kesim gibi Hizmet’in de temel siyasi beklentisi, AK Parti’nin geçen on yılda olduğu gibi demokratikleşmenin güçlendirilmesi ve vesayet kurumlarının karanlık nüfuzunun kırılması siyasetine daha güçlü sahip çıkmasıdır. Hizmet, gerçekleşmesi durumunda bütün Türkiye insanının istifade edeceği bu gayeler dışında başka hiç bir başka menfaati AK Parti’den beklememektedir.
Diğer yandan bir yerdeki bütün muvaffakiyetler de sadece bir partiye veya bir gruba mal edilemez. O nedenle şunu hatırlamak gerekiyor ki AK Parti döneminde insanımızın takdirini toplayan bu çalışmalarda siyasi iktidarın kararlığı yanında sivil toplum örgütlerinin üzerine düşeni yapmadaki duyarlılığı son derece etkili olmuştur. O nedenle iktidar kadar demokratikleşme sürecine katkıda bulunan öğretmen, işçi, avukat, yargı mensupları, müdür, esnaf, gazeteci, aydın hemen herkesin emeğini takdirle anmak bir zarurettir. Türkiye’de yaşanılan olumlu gelişmeler onlarca yıldır pek çok insanın karşılık beklemeden yaptığı fedakârlıkların da bir meyvesi olarak görülmelidir.
Hizmet ve AK Parti Krizi mi?
Fethullah Gülen Hocaefendi, kırk yılı aşkın bir süredir devam eden konuşmaları, yazıları ve diğer bütün eserlerinde insanı merkeze alan, hukukun üstünlüğüne dikkat çeken, demokrasinin dönülmez bir yol olduğunu vurgulayan, toplumun ahlaki bakımdan takviyesine gayret eden, eğitim ve diyalog çalışmalarının toplumsal uzlaşma ve gelişiminin esasını teşkil ettiğini sözleriyle ifade etmiş ve bunu hayatından örneklerle ortaya koymuştur. Kırk yıl boyunca yaptığı konuşmalar, yazdığı kitaplar en küçük ayrıntısına kadar incelendiği zaman Fethullah Gülen Hocaefendi’nin milleti ve devleti buhrana sokabilecek bir krize yol açabilecek en küçük bir tavırdan dahi büyük bir günah gibi kaçındığı çok açık görülecektir. Hocaefendi, toplumsal ve siyasal krizlere yol açabilecek her türlü kargaşayı reddeder, tavsiyelerini dinleyen insanlara uyum, istikrar ve topluma hizmeti, güzel ahlakı salık verir. Cami kürsülerinde “dövene elsiz, sövene dilsiz" olmayı tavsiye eder. Daha açık ifadeyle milletinin selameti için siyasi yahut bireysel meselelerde kriz çıkarmak bir yana şahsi fedakârlıklar yapmayı tavsiye eder. Hocaefendi’nin ve Hizmet’in bu yaklaşımı “hizmette ileri ücrette geri olmak” prensibinin tatbiki olarak görülmelidir.
Yukarıdaki çerçeveden bakılacak olursa son dönemde AK Parti ve “cemaat” krizi olarak birilerinin ısrarla gündeme getirdiği ve MİT-Yargı üzerinden izah edilmeye çalışılan bu kriz, tamamen Hizmet’in gündemi ve ilgi alanı dışındadır. İddia edildiğinin aksine Hizmet, bu krizin bir tarafında değildir. Aynı şekilde kendisine gönül verenlerin bu tartışmanın bir yerinde olması tasvip edilecek bir durum değildir. İnsanların el ele vererek ülkenin ciddi meselelerin üstüne gitmesinin zorunlu olduğu bir dönemde Hizmet’in krizlere katkı sağlar bir durumda olmasının tahayyülü bile doğru değildir. Fethullah Gülen Hocaefendi, kırk yılı aşkın bir süredir sosyal düzeni bozabilecek fitne ve anarşi gibi tehditler karşısında kendisine gönül verenlere daima temkini, sağduyuyu tavsiye etmiştir.
Daha önceleri Fethullah Gülen Hocaefendi’yi aşırı devletçilikle eleştiren aynı çevreler, bugün onun devleti sıkıntıya sokacak bir krizi tetiklemekle itham etmektedirler. “Cemaat ve AK Parti krizi” bağlamında çeşitli iddialar ortaya atanların bu temel çelişkisi hep akılda tutulmalıdır. Nitekim bir zaman onu “şeriat devleti istiyor” diye eleştirenler daha sonra “memleketi Hıristiyanlaştıracak” diye itham etmekten çekinmemiştir. Çeşitli dönemlerde Hocaefendi hakkında ortaya konulan ithamlar arasındaki böyle derin tutarsızlıklar gözden kaçırılmamalıdır.
Ancak şurası çok açıktır ki dün olduğu gibi bugün de kanunlar çerçevesinde vazifelerini yapmak durumunda olan emniyet ve yargı mensuplarının camia ile irtibatlandırılmaları bir kasıt taşımaktadır. İnsanları yaptıkları işlerin kalitesi ve temsil ettikleri değerlere göre değil de sadece kimliği, rengi, mezhebi ve dini inançları açısından hedef haline getirmek hem tehlikeli hem ilkel bir fiildir. Bir insanı sadece bir düşünceyle ilgisi olduğu için tehlikeli olarak lanse etmek temel insan haklarına da aykırı bir durumdur. Bu açıdan bir insanı sadece Hizmet’e itibar ediyor diye tehlikeli olarak lanse etmek temel bir insan hakları ihlalidir.
Türkiye’de demokratikleşmeyi savunan ve buna karşı cephe alan aktörler dün ortaya çıkmış değildir. Bir başka ifadeyle son iki yüzyıllık siyasi tarihimizde aktörlerin tavırları ve muhtemel iddiaları artık ezberlenmiştir. O nedenle bugün yaptıkları ‘cemaate’ isnat edilen kamu görevlilerine yönelik bu saldırının amacını anlamak için çok zorlanmaya gerek yoktur: Hizmet ve AK Parti’yi sürtüşme zeminine çekerek siyasi iradenin zayıflatılmasını ve Hizmet’in sivil toplum zemininde yaptığı faaliyetlerin engellenmesini sağlamak.
Bugün Türkiye’de vesayet savunucularının işine en çok gelecek durum Hizmet ve AK Parti’nin sürtüşmesidir. Hizmet ve AK Parti’nin ihtilafından mutluluk duyan çevrelerin 367 krizi, AK Parti’nin kapatılması davası, Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi konularda nasıl tavır aldıklarını burada hatırlatmak gerekiyor. Türkiye tarihsel açıdan kritik bir dönemdedir. Bu dönemdeki bütün aktörlerin sorumluluğu çok büyüktür. Demokratik ve gelişmiş Türkiye vizyonunu paylasan kişilerin bilgi kirliliğine ve maksatlı propagandalara alet olmaması önem arz etmektedir. Vesayetin doğrudan ve geleneksel yollarla memleketi geriye götürmesi çok zorlaşmıştır. Ancak vesayet, bu sefer entrikalarla, dedikodularla velhasıl en kuvvetli insanları bile tuş edebilen zaaflarla karanlık emellerine geniş kulvarlar açabilir.
Hizmet ve Bürokrasi
Şunun altını çizmek gerekiyor ki Hizmet küresel bir hareket olarak her ülkeden ve her seviyeden insanın teveccühünü kazanmıştır. İnsanı merkeze alan ve Mevlanaların, Yunus Emrelerin üslubuyla hizmet eden harekete iş dünyası, akademik camia, siyasi ve bürokrasi dünyasından, sanat ve kültür dünyasından pek çok kişi ilgi duymuş ve destek vermiştir.
Burada iki noktanın altını dikkatle çizmek gerekiyor: Hocaefendi’nin fikirlerinin dünyanın pek çok üniversitesinde ilgi gördüğü gibi master ve doktora tezlerinde tartışılıyor olarak bulmak mümkündür. Nasıl bir Fransız demokrat yahut bir Türk demokrat görmek mümkün ise dünyanın değişik ülkelerinden Fethullah Gülen Hocaefendi’nin düşünce tarzına itibar eden insanlar görmek mümkündür.
İkinci nokta, Fethullah Gülen Hocaefendi, Türkiye’nin kendi tarihinin ve kültürünün ürettiği meşru bir düşünceyi temsil eder. Hocaefendi ve temsil ettiği düşünce, tarihsel olarak bu kültürün ve medeniyetin içinde kök salmış bir yaklaşımdır. Dolayısıyla toplumumuzun her kesiminden insanların bu değerler ve prensiplere gönül vermesi destek olması hakkıdır ve meşrudur.
Bu açıdan devlet bürokrasisinde de Hizmet Hareketi'ne gönül vermiş insanların olması gayet doğaldır. Kaldı ki kanun ve yönetmelikler çerçevesinde kendi devletinde görev yapmanın ‘devleti ele geçirme’ veya ‘sızma’ şeklinde algılanması insafsızlık olacaktır.
Üstelik bu manasız isnattan dolayı Fethullah Gülen Hocaefendi yargılanmış ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunda oy birliği ile beraat etmiştir (Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2007/6083 Esas-1328 Karar sayılı ve 05.03.2008 tarihli)
Hizmet ve Basın Özgürlüğü
Yakın zamanda yaptığı bir açıklamada Fethullah Gülen Hocaefendi, “İfade ve basın hürriyetinin geniş bir şekilde uygulanmasına taraftarım. Düşünceleri tamamıyla zıt bile olsa, kendi başlarına gelenleri -haksızlık ederek- benden dahi bilseler, onların da düşünce, fikir ve ifade hürriyetlerini, hür bir şekilde kullanmalarından tarafım” şeklinde çok açık bir pozisyon ortaya koymuştur. Hizmet bu açıklamalarda ifade edildiği üzere basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünün temel bir parçası olarak görür ve onun geniş bir şekilde uygulanmasına taraftardır.
Türkiye’de basın özgürlüğünün kullanılarak Hizmet’e neredeyse düzenli eleştiriler getirildiği unutulmamalıdır. Kamuoyuna mal olan her bir tartışmada bir şekilde Hizmet de eleştirilmektedir. Meselenin ne kadar trajikomik bir noktaya geldiğini göstermek için geçmişte Hizmet’i kamuoyu önünde eleştiren insanların bile ‘Gülen’e yakın adamlar’ olarak sunulduğunu hatırlamak yerinde olacaktır. Üzücü olan ise bu eleştiriler ortaya konulurken ve bu arada Hizmet’e gönül veren insanlar zan altında bırakılırken hiç bir somut delil, adres yahut bir isim zikredilmemektedir.
Öte yandan, değişik platformlarda Hizmet’in ‘devlete sızmış bazı insanlar üzerinden intikamcı duygularla gazetecileri hedef aldığını’ iddia edenler, bu ithamlarını somut olarak adli mekanizmalarda ispatlamak ve haklarını aramakla mükelleftir. Bu kişilerin genel suçlayıcı ifadeler yerine somut iddialarla adli mercilere başvurması ve haklarını aramaları gerekir.
Nihayet, Hizmet’i eleştirmenin imkânsız ve riskli olduğunu iddia edenlerin her şeyden önce Türkiye’de Hizmet’i ve Fethullah Gülen’i en ağır biçimde tenkit eden onlarca kitabın basıldığını ve her gün değişik makalelerin kaleme alındığını bilmeleri gerekmektedir.
amerikaliturk.com