Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

GÜNDEM

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

 Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

“Türkiye kendisi ve dostları için en adil, ahlaklı, vicdanlı ve en iyi geleceği inşa etmek için çalışıyor”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, “Türkiye olarak, coğrafyamızın merkezinde yer aldığı bölgede uzun süredir yaşanan istikrarsızlıkların yol açtığı insani krizlerin yükünü uzunca bir süredir adeta tek başımıza taşıyoruz. Dünyanın geleceğinin bir kez daha bu coğrafyada görüldüğü bir süreçte Türkiye, kendisi ve dostları için en adil, en ahlaklı, en vicdanlı, en iyi geleceği inşa etmek için çalışıyor” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara dair açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“Aziz milletim, değerli basın mensupları; sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.


“DEVLETİMİZ TÜM İMKÂNLARI VE EKİPLERİYLE İZMİRLİ KARDEŞLERİMİZİN İMDADINA KOŞMUŞTUR”

İzmir’de 30 Ekim günü meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki deprem Ege’mizin bu güzel şehrindeki insanlarla birlikte 83 milyonun tamamını yüreğinden vurmuştur. Deprem anının hemen ardından devletimiz tüm imkânları ve ekipleriyle İzmirli kardeşlerimizin imdadına koşmuştur.

Diğer şehirlerden alınan desteklerle arama-kurtarma, enkaz kaldırma, hasar tespiti ve depremzedelere yardım çalışmaları süratle yürütülmüştür. Şu ana kadar yükselen deniz suyu sebebiyle boğulan bir vatandaşımızla birlikte 110 kişinin enkaz altından cansız bedeni çıkartılmıştır. Yaralılarımızın sayısı 1027’dir. 883’ünün tedavisi tamamlanıp taburcu edilirken 5’i ağır ve 12’si yoğun bakımda olmak üzere 144’ünün tedavisi sürmektedir. Arama-kurtarma çalışmalarıyla enkaz altından sağ çıkarılan kişi sayısı şu an itibariyle 107’dir. Yıkıntıların altından sağ olarak çıkartılan her insanımız, her evladımız bizi tarifsiz bir sevince boğarken, ölü bedenlerin hüznünü de hep birlikte yaşıyoruz. Arama-kurtarma çalışmalarında enkaz altındaki son kişiye de ulaşılana kadar umudumuzu kaybetmeyeceğiz.

İlk depremin ardından bölgede 44 tanesi 4’ün üzerinde olmak üzere 1600’e yakın artçı sarsıntı kaydedilmiştir. Yükselen deniz, Seferihisar’ın Sığacık Mahallesini bir metrelik suyun altından bırakmıştır. Bu bölgedeki limanlarda bulunan 43 tekne karaya oturmuştur, bunlardan 40’ı kurtarılmıştır.

İçişleri Bakanlığımız, AFAD, polis, jandarma ve Sahil Güvenlik ekipleriyle, Sağlık Bakanlığımız UMKE ve hastaneleriyle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız tüm ekipleriyle, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız destek personeli ile sahadadır. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımız, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız, Millî Savunma Bakanlığımız, Tarım ve Orman Bakanlığımız ile ilgili diğer tüm kurumlarımız imkânlarını depremzedeler için seferber etmiştir.

“KAMUYA AİT TÜM YATAKLI KURUMLARIN İMKÂNLARI İZMİR HALKININ İSTİFADESİNE SUNULMUŞTUR”

Adalet Bakanlığımızın yakın takibi ile yargı yıkılan ve ağır hasar gören binalarla ilgili soruşturmalara başlamıştır.

Bölge belediyeleri de İzmir halkına yardım için her türlü gayreti göstermektedir.

Milletimizin kara gün dostu Kızılay ile çok sayıda sivil toplum kuruluşu İzmir halkına destek vermek için gece gündüz sahadadır.

Depremle ilgili çalışmalar için çeşitli kamu kurumlarımızın 8 bin personeli ve 1200 aracı İzmir’de görevlendirilmiştir.

Evleri hasar gören veya evlerine girmek istemeyen depremzedeler için 2700 çadır kurulmuş, yeteri kadar battaniye ve diğer ihtiyaç malzemesi gönderilmiştir. Hâlihazırda faal olan 11 bin kişi kapasiteli çadır kentlerde 6700 civarında vatandaşımız barınıyor. Bu kapasiteyi ihtiyaca göre istediğimiz kadar artırabiliyoruz.

Kamuya ait tüm yataklı kurumların imkânları da İzmir halkının istifadesine sunulmuştur.

Yıkımın yoğun olduğu Bayraklı’da bin adet birimden oluşan bir konteyner kent kurmaya bugün itibariyle başladık. Burayı 20 gün içinde kullanıma hazır hale getiriyoruz.

Yıkılmış veya yıkılacak durumdaki binalarda bulunan eşyalarını kurtaramayan vatandaşlarımıza 30 bin lira eşya yardımı yapıyoruz. Aynı şekilde evlerini taşıyacak mülk sahiplerine 13 bin lira, kiracılara 5 bin lira taşınma yardımı veriyoruz. Kurumlarımıza bu tür hibe çalışmalarında kullanılmak üzere 29 milyon liralık kaynak gönderilmiştir.

Beslenme ihtiyaçları için her öğünde 233 bin kişiye hizmet verebilecek mobil sistemler, 280 personel ve 40 araç ile çalışmalarını sürdürüyor.

İzmir depreminde işleri yıkılan, iş yeri yıkılan veya ağır hasar gören, denizin taşması sebebiyle iş yeri sular altından kalan esnafımıza TESKOMB vasıtasıyla 50 bin liraya kadar hibe desteği verilecektir. Ayrıca depremden zarar gören esnaf ve sanatkârlarımızın TESKOMB aracılığıyla Halkbank’tan kullandığı kredilerin taksit ödemeleri de faizsiz olarak bir yıl süreyle ertelendi.

“DEPREM KONUTLARININ İNŞASINA 1 AY İÇİNDE BAŞLAMAYI PLANLIYORUZ”

Aziz milletim; yapılan tespitlere göre İzmir’de çeşitli derecelerde hasarlı ve yıkılmış 530’a yakın, Manisa’da ise 16 bina bulunuyor. En çok hasar Bayraklı’dayken, onu Bornova, Aliağa ve Seferihisar ilçelerimiz takip ediyor. Tespiti tamamlanan binalara hasar derecelerine göre gereken işlemler süratle yapılmaktadır. Deprem konutlarının inşasına 1 ay içinde başlamayı planlıyoruz. TOKİ’nin İzmir’de hâlen süren 50 bin sosyal konut projesi kapsamında 2584 konutluk, 100 bin sosyal konut projesi kapsamında 3500 konutluk yatırım bedeli 2,5 milyar lirayı geçen inşaatları bulunuyor. Bugüne kadar İzmir’de TOKİ vasıtasıyla yapılıp telsim edilen konut sayısı da 16 bin 776’dır. Kentsel dönüşüm projeleri kapsamında İzmir’de 19 bin 474 bina tespit edilmişti. Bunlardan 17 bin 464’ünün yıkımı gerçekleştirilmişti. Yapılan tespitlere göre yeteri sayıda deprem konutunu da buna ilave edeceğiz. Görüldüğü gibi deprem bizi beklemiyor. İnşallah kalan riskli binaların yıkımını da en kısa sürede bitireceğiz.

Hastanelerimiz başta olmak üzere tüm kamu binalarında bazı az hasar tespitleri dışında herhangi bir sıkıntı olmadığı görülmüştür. Yaşadığımız bu son felaket bize Türkiye’nin doğusundan batısına kadar hemen her bölgesiyle bir deprem hattı üzerinde bulunduğunu bir kez daha hatırlatmıştır. Sadece 50 yılda yaşadığımız depremler bile karşımızdaki tehlikenin büyüklüğünü göstermeye yeterlidir. İzmir’den önce Elazığ ve Malatya depremlerini yaşadık, daha evvel Van depremiyle sarsılmıştık. Büyük Marmara depreminin yol açtığı felaketin izleri hala hafızalarımızda canlıdır. Biraz daha geriye gittiğimizde Ceyhan, Erzincan, Erzurum, Çaldıran, Lice, Bingöl, Gediz depremlerini görüyoruz.

KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALIŞMALARI

Yerkürenin işleyiş kanunlarının bir neticesi olan depremlerin önüne elbette geçemeyiz. Ama felaket öncesinde ve sonrasında yapabileceğimiz hazırlıklar vardır. Bu çerçevede kentsel dönüşüm çalışmalarını hızlandırarak, imar inşa standartlarını yükselterek, denetimleri sıkılaştırarak, insanlarımızı bilinçlendirerek, binalarımızı sağlama almak mecburiyetindeyiz. Bugüne kadar riskli yapı olarak belirlediğimiz ve yenileme kararı aldığımız 688 bin adet konut ve iş yerinden 670 bininin tahliye ve yıkım işlemini tamamladık. Dönüşüm alanlarında yer alan 1 milyon 395 bin bağımsız birimde ikamet eden 5 milyon vatandaşımıza 15,5 milyar lira kaynak kullanarak destek olduk. Önümüzdeki 5 yıllık dönemde acil olarak 1,5 milyon konutun dönüşümünü hedefliyoruz. TOKİ’nin bugüne kadar tamamladığı inşa hâlinde olan veya projelendirdiği konut toplamı 970 bini bulmuştur. Bu yıl 100 bin konut üretimi hedefine ulaştık. Önümüzdeki yıl 100 bin konutun daha üretimine başlamayı planlıyoruz.

Hiç şüphesiz bu sadece devletin konut üretimiyle çözülebilecek bir sorun değildir. Vatandaşlarımızdan kendi oturdukları binaların depreme dayanıklılığı ve gerekiyorsa dönüştürülmesi konusunda daha fazla gayret bekliyoruz. Felaketin ardından yapılacak müdahaleler için de güçlü bir acil durum altyapısı kurmamız gerekiyor. Hamdolsun her iki hususta da önemli bir yere geldik. Vatandaşlarımızın desteğiyle bu çalışmaları hızlandırmak ve bir an önce binalarımızı, şehirlerimizi, mahallerimizi güvenli hâle getirmek zorundayız.

Tek bir kardeşimizin canının ve malının zarar görmemesi için imkânlar dâhilinde yapılabilecek her şeyi süratle neticelendirmekte kararlıyız.

“BİZ, KIZILAY VE AFAD’LA ORADAYDIK”

Tabii bu süreçte bizi en çok üzen; birliğe, beraberliğe, kardeşliğe, dayanışmaya en çok ihtiyacımızın olduğu şu günlerde yalan ve provokatif haberlerle gündemi zehirlemeye çalışanların ortaya çıkmasıdır. Kızılay’ın deprem bölgesinde olmadığından bizim İzmir’e geldiğimizde müzikle karşılandığımıza, depremzedelere çadır verilmediğinden sosyal medyada provokasyonlara kadar tedavüle sürüldü. Kimi siyasi parti yöneticilerinin de bu oyunun içinde yer alması, yalanların ve iftiraların yayılmasına hizmet etmesi, hatta bizzat bunun kaynağı olması çok daha üzüntü vericidir. Daha bu sabah bir evladımızı yıkıntılar altından canlı olarak çıkarmanın sevincini yaşadığımız bir günde enkazların hâlâ kaldırılamadığından şikâyetçi olacak kadar cahil, izansız, vicdansız bir kişiyle deprem tartışması yapmak millete zulümdür. Üstelik bu terbiyesizliği geçmişte 10 binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan depremlerdeki beceriksizlikleri, çaresizlikleri, ilgisizlikleri tescilli olan bir partinin mensupları yapıyor. Kızılay’ın çadırından içeri girip de bir tane Kızılay çadırı görmedim diyecek kadar yalanla tescilli olan Ana muhalefetin başındaki bu zat maalesef bu yalanları bırakmadı, hâlâ devam ediyor. Deprem gibi ortak bir acıyı istismar edenlerin sıfatları ne olursa olsun insanlıktan nasibini almamış, kalbi kin ve nefretle kararmış mahlûklar olduğuna inanıyorum. Böyle bir meseleyi dahi bize iftira aracı hâline dönüştürmek isteyen bu mahlûkları milletimizin vicdanına ve takdirine havale ediyorum. Bu vesileyle bir kez daha tüm İzmirlilere geçmiş olsun diyorum. İzmir milletvekilisin acaba İzmir’de kaç gün kaldın? 5 gündür hâlâ enkaz kalkmadı diyorsun. Ne kadar kaldın İzmir’de? Senin oradan çıkmaman gerekirdi. Orada senin bütün o bölgeyi dolaşman gerekirdi. Bunu yapmayacaksın, ama iftiraya devam edeceksin. Kızılay’ın orada aktif olmadığını söyleyeceksin. Biz Kızılay’la da oradaydık, AFAD’la da oradaydık ve birçok sivil toplum kuruluşlarıyla da oradaydık. Ve biz son ona kadar da Bay Kemal oradan çıkmayacağız. Ve oradan enkazlar çıkacak ve inanacağız ki artık bunların altında herhangi bir canlı yok, ondan sonra işimizi bitireceğiz. Neredeyse kabinemizin tamamı oradaydı. Kriz merkezinde ben neredeyse tüm kabinemle toplantı yaptım. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı da oradaydı ve biz bu toplantıyı da orada yaptık. Çünkü değerlendirmeleri iyi yapmamız gerekir, biz kabile yönetmiyoruz, biz Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetiyoruz. Ve İzmir gibi böyle büyük bir şehirde böyle büyük bir felaket oldu bu felakette biz A’dan Z’ye bütün imkânlarımızla seferber olduk ve bu seferberliğimiz son ana kadar da devam edecek. Rabbimden ülkemizi her türlü felaketten, musibetten, salgın hastalıktan korumasını niyaz ediyorum. Temenni ederdim ki ana muhalefetin başındaki bu zat arayıp da bize ne düşür bunu sorsun.

Aziz milletim; koronavirüs salgını dünyada her gün yeni zirveler yaparak yayılamaya devam ediyor. Salgında dünya çapında hasta sayısı 48 milyona, ölü sayısı 1 milyon 215 bine yaklaştı. Kimi Avrupa ülkeleri yeniden kısıtlamalara başvurma yolunu seçti. Hasta sayılarının çok yüksek olduğu kimi ülkelerde adeta kontrol elden kaçmış durumdadır.

“AŞI ÇALIŞMALARI DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE HIZLA İLERLİYOR”

Türkiye bazı şehirlerimizde zaman zaman endişe verici düzeylere ulaşan artışlara rağmen genel olarak kontrollü bir süreç yaşıyor. Sağlık altyapımızın gücü ve sağlık çalışanlarımızın gayreti sayesinde bu alanda herhangi bir krizle karşı karşıya kalmadık. Günlük hasta sayımız her bakımdan yönetilebilir seviyelerdedir. Salgına karşı hâlâ en büyük silahımız tamam diyerek ifade ettiğimiz temizlik, maske ve mesafe kurallarıdır. Tüm vatandaşlarımı bu hususlarda azami dikkate ve riayete davet ediyorum.

Aşı çalışmaları dünyada ve ülkemizde hızla ilerliyor. Yılsonuna kadar yabancı ülkelerde geliştirilen bir veya birden fazla aşıyı ülkemizde uygulayabilir hâle getirmeyi planlıyoruz. Kendi geliştirdiğimiz aşıları da bahar aylarıyla birlikte vatandaşlarımızın hizmetine sunacağız. Bu konuda arzu ettiğimiz seviyeye gelene kadar kurallara riayet ederek kendi kendimizi korumaktan daha etkili bir aracımız yoktur. Özellikle İstanbul’da yaşayan vatandaşlarımızdan bu konuda daha fazla dikkat, daha fazla hassasiyet bekliyorum.

Son haftalarda salgının bu şehrimizdeki artışının önüne ancak bu şekilde geçebiliriz. Bu çerçevede Türkiye genelinde geçerli olacak şekilde şu hususları kamuoyuyla paylaşmak istiyorum: Özel sektör ve kamuda esnek mesai uygulaması teşvik edilecektir. Pazar yeri ve market gibi yoğun insan hareketliliğinin olduğu yerlerdeki denetimler artırılacaktır. Paket servis hariç olmak üzere lokanta, restoran, pastane ile berber, kuaför, nikâh, düğün salonu, yüzme havuzu, hamam, kaplıca, sauna, internet kafe, halı saha, tiyatro, sinema, konser salonu ve benzeri tüm iş yerlerinde hizmetler saat 22’de sona erecektir.

“VATANDAŞLARIMIZDAN KALABALIK ORTAMLARDAN KAÇINMALARINI RİCA EDİYORUM”

Vatandaşlarımızdan kalabalık ortamlardan kaçınmalarını, ev ziyaretlerini dahi mecbur olmadıkça yapmamalarını özellikle rica ediyorum. Hükümet olarak bir yandan salgınla en etkili şekilde mücadele ederken, diğer yandan da üretimi, ticareti, istihdamı, eğitimi velhasıl hayatın her alanındaki işleyişi durdurma sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Bunun zor bir denge olduğunu elbette biliyoruz, hamdolsun şu ana kadar bu süreci başarıyla getirdik.

Salgın tedbirleri dolayısıyla, faaliyetine ara verdirdiğimiz veya sınırlandırdığımız pek çok alanda normalleşme adımlarını atmıştık. Son Kabine Toplantımızda okullarımızdaki sınıfların bir kısmında daha eğitim-öğretim yüz yüze başlaması kararını kamuoyuyla paylaşmıştık. Bugüne kadar ki uygulamalar sürecin çok ciddi bir sorunla karşılaşılmadan ilerlediğini gösteriyor. Salgının seyrine göre önümüzdeki haftalarda diğer sınıfların durumlarını değerlendireceğiz.

Ekonomide yılın ikinci çeyreğini Kovid-19 salgınının gölgesinde geçirmiş olmamıza rağmen, diğer ülkelerle mukayese edildiğinde sınırlı bir daralma yaşadık. Üçüncü çeyreği ise aldığımız yerinde kararlarla ve şoklara karşı bağışıklık kazanmış yapımızla hamdolsun güçlü bir toparlanmayla tamamladık. Üçüncü çeyrekte sanayi üretimimiz ve perakende satış hacmimiz bir önceki çeyreğe göre yüzde 30 arttı. Kapasite kullanım oranı ikinci çeyrekte yüzde 63,5’a buraya kadar düşerken, bu oran üçüncü çeyrekte yüzde 72,7’ye yükseldi. Aynı şekilde ekonomik güven endeksindeki artışta yüzde 36’yı aştı. İhracatımız bir önceki çeyreğe göre yüzde 34 yükseliş gösterdi. Sağladığımız uygun şartlarla konut satışlarımız üçüncü çeyrekte ikinci çeyreğe göre iki katına çıkarak yaklaşık 537 bin oldu. Yılın ilk 9 aylık döneminde ise konut satışlarımız 1,2 milyon adede ulaştı.

“EKİM AYI İHRACATIMIZ TÜM ZAMANLARIN REKORUNU KIRDI”

Bir diğer önemli gelişmede otomotiv piyasasında yaşandı. Üçüncü çeyrekteki güçlü ivmeyle yılın ilk 9 ayındaki satışlarımız yarım milyona yaklaştı. Sadece Ekim ayında otomobil ve hafif ticari araç pazarı yüzde 93 büyümeyle 94733’e çıktı. Ekonomik göstergeler Ekim ayıyla birlikte yılın son çeyreğine de güçlü başladığımıza işaret ediyor. Ekim ayında reel kesim güven endeksi bir önceki aya göre 2,8 puan artarak 108,1 seviyesine yükseldi. Ekonomik güven endeksi de Ekim’de yüzde 4,8 artarak 92,8 seviyesine çıktı. İmalat sanayi satın alma yöneticileri endeksi ise 5. ayında da eşik değer olan 50’nin üzerinde kalarak 53,9’a yükseldi. İstihdam da görülen belirgin artışın devam etmesi ve Şubat 2018’den beri en yüksek seviyeye ulaşması da oldukça kayda değer bir gelişmedir.

İhracatta ise yeni bir rekor daha geldi, Ekim ayı ihracatımız yüzde 5,6 artışla 17 milyar 333 milyon doları bularak tüm zamanların rekorunu kırdı. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 87,9 olurken bu rakam altın hariç yüzde 95,3 seviyesinde gerçekleşti. Pek çok firma ihracat taleplerine cevap vermekte zorlanıyor. Bilhassa organize sanayi bölgelerindeki fabrikalarda üretimi artırmak için yeni veya ikinci el makine tedariki sıkıntısının çekildiği bir dönemden geçiyoruz. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarının çok ciddi oranlarda düştüğü salgın döneminde Türkiye’nin böyle bir yükseliş göstermesi geleceğimiz adına ümit vericidir.

Özelikle otomotiv, hazır giyim, kimyevi madde, hububat, mobilya gibi sektörlerimizdeki ihracat artışı yükselişin kalıcı olduğunu gösteriyor. İhracatımızın lokomotif illeri olan İstanbul, Bursa, Kocaeli, İzmir ve Gaziantep’i tebrik ediyorum.

Diğer ülkelere kıyasla hızlı bir toparlanma sürecine giren ekonomimizin bu eğilimi 4’üncü çeyrekte de sürdüreceğine ve yılı inşallah pozitif büyüme ile tamamlayacağımıza inanıyorum. Hep birlikte sabredip çok çalıştığımızda önümüzde aydınlık bir geleceğin olduğunu şimdiden görebiliyoruz.

“MAZLUM VE MAĞDUR DURUMA DÜŞEN HERKESE İMKÂNLARIMIZ ÖLÇÜSÜNDE EL UZATIYORUZ”

Aziz milletim; Türkiye olarak coğrafyamızın merkezinde yer aldığı bölgede uzun süredir yaşanan istikrarsızlıkların yol açtığı insani krizlerin yükünü uzunca bir süredir adeta tek başımıza taşıyoruz. Irak’tan Suriye’ye, Libya’dan Afrika’nın derinliklerine kadar uzanan bu kriz bölgesindeki mazlum ve mağdur duruma düşen herkese imkânlarımız ölçüsünde el uzatıyoruz. İşin garip tarafı, bu süreçte en çok gürültüyü de kendi güvenlik ve refahları uğruna bölgemizi ve dünyayı kana, ateşe, acıya boğanlar çıkartıyor. Hâlbuki bu zihniyet sadece son 30 yılda Irak’ta 2 milyon, Suriye’de 1 milyon, Bosna’da yüzbinlerce, Afrika’nın, Asya’nın, Latin Amerika’nın çeşitli yerlerinde milyonlarca insanın ölümüne bunlar yol açmıştır. Asırlardır işlettikleri sömürge ve zulüm düzeninin çatırdadığını bunlar görüyor. Mazlumların ve mağdurların yoldaşı Türkiye’yi hedef alarak asıl sıkıntılarını gizlemenin gayreti içindeler.

Türkiye savunduğu ve sembolü olduğu İslam’a ve tarihinden tevarüs ettiği miras bağlılığını güçlendirdikçe bu saldırıların ve ithamların dozu artırıyor. İslam’a saldırı öyle bir noktaya geldi ki, yaşanan en küçük bir hadiseyle bile önüne-arkasına bakılmadan hemen Müslüman hedef gösteriliyor, Şayet şiddet içeren bir hadisede zanlı Müslümansa derhal olaya terör saldırısı, zanlıya da terörist damgası vuruluyor. Ama zanlı başka inançtan biriyse ya polisiye vaka bu şekilde deyip geçiyorlar ya da failin aklı dengesi sorgulanarak konunun üzeri örtülüyor.

“VİYANA’DA YAŞANAN KANLI SALDIRIYI KINIYORUM”

Bu vesileyle, dün gece Avusturya’nın Başkenti Viyana’da yaşanan kanlı saldırıyı samimiyetle kınadığımı belirtmek istiyorum. Faili her kim olursa olsun bu tarz saldırıların tasvibi asla mümkün değildir. Avusturya halkına geçmiş olsun dileklerimi ve taziyelerimi sunuyorum.

Diğer yandan, Avrupa ülkelerinin bir kısmı İslam’ı kendilerine göre yeniden tanımlama ve biçimlendirme teşebbüsüne girecek kadar sınırları zorlamaktadır, üstelik bu yaklaşım yeni de değildir. Geçmişte Arnavutluk Bektaşilerini ayrı bir inanç grubu olarak ilan ederek İslam’dan koparmaya çalışmışlardı, aynı oyunu Avrupa’da yaşayan alevi vatandaşlarımız için de sahnelemişlerdi. Şimdi Avrupa’da yaşayan ve Müslüman ailelerden gelen bir kısım insanları kullanarak İslam’ı topyekûn değiştirme iddiasıyla ortaya çıktılar. Tabi biz bu korkunun altındaki gerçekleri gayet iyi biliyoruz. Bugün dünyada 2 milyar 400 milyon Hıristiyan, 1 milyar 900 bin Müslüman, 1 milyar 800 bin de Hindu, Budist, Şinto inançlara mensup insan yaşıyor. Yaklaşık 70 yıl önce bu rakamlar 710 milyon Hıristiyan, 300 milyon Müslüman, 730 milyon da Hindu, Budist, Şinto inançlarına mensup insan şeklindeydi. Görüldüğü gibi dünyada her inanç grubu elbette sayıca artıyor, ama İslam’a yönelişte çok büyük bir sıçrama var.

“TÜRKİYE’NİN ONURLU VE VAKUR DURUŞU BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR”

Daha önce neredeyse hiç Müslüman’ın bulunmadığı Avrupa ülkelerinin bazılarının nüfusu içindeki Müslümanların oranı yüzde 10’u buldu. Aynı şekilde Afrika’dan Güneydoğu Asya’ya, Amerika’dan Avustralya’ya bütün buralara kadar geniş bir coğrafyada İslam’ın yayılışının önüne geçilemiyor. Üstelik bu gelişme Müslümanların her alanda ezildiği, horlandığı, geri bırakıldığı, sömürüldüğü, iç çatışmalarla enerjilerinin heba edildiği bir süreçte yaşandı. Bu fotoğrafın üzerine bir de 2200 yılı aşkın Türk devlet tarihini ve onun etki alanını ilave ettiğinizde ortaya çıkan tablo birileri için tahammül edilemez oluyor.

Elbette Asya’nın, Afrika’nın, Akdeniz’in ve mücavir coğrafyanın tabi zenginliklerini, demografik gücünü, kadim dönemlerden beri bilinen stratejik önemini de unutmamak gerekiyor. Dünyanın geleceğinin bir kez daha bu coğrafyada görüldüğü bir süreçte Türkiye, kendisi ve dostları için en adil, en ahlaklı, en vicdanlı, en iyi geleceği inşa etmek için çalışıyor. Siyasi ve ekonomik, küresel düzenin yeniden yapılanma sancılarının yaşandığı bir dönemde Türkiye’nin bu onurlu ve vakur duruşu büyük önem taşıyor. Asırlık düzenlerini bozduğumuz için bize bedel ödetmeye çalışanlar kendi sırça köşklerinin her an başlarına yıkılacağı korkusuyla kontrollerini giderek daha fazla yitiriyor.

Ülkemize yönelik her ithamın, her tehdidin, her iftiranın gerisinde işte bu gerçek vardır. Medeniyetimizin ve tarihimizin bize yüklediği bu sorumluluktan asla kaçmayacağız. Böyle bir mirasın sahibi olmak ve onu daha ileriye taşımak milletimiz için en büyük şereftir. 83 milyon hep birlikte gerektiğinde alın terimizi, gerektiğinde kanımızı dökmekten çekinmeyerek bu şerefe layık olabilmek için çalışacağız, Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

Bu duygularla bir kez daha sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.”


Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.