Can Dündar "Basına sızdırılan konuşmalar neden iddianamede yok?"

GÜNDEM

Can Dündar soruyor; Basına sızdırılan konuşmalar neden iddianamede yok? "10 bin sayfalık ek klasörlerde, yüzlerce telefon görüşmesinde, en alakasız şahıslar arasındaki geyik muhabbetlerini, insanların en mahrem dedikodularını, ilgili ilgisiz her türden mesajlaşmayı rahatça ve yalan yanlış alıntılayan savcılık, daha önce basına sızdırdığı, asıl kanıt niteliğindeki bu konuşmayı neden dava dosyasına almadı?"

Milliyet Gazetesinde Can Dündar soruyor; "Basına sızdırılan konuşmalar neden iddianamede yok?". Can Dündar'ın Oda TV iddianamesini konu alan yazısı:
Oda TV iddianamesinde ve eklerinde İklim Bayraktar
Basına sızdırılan konuşmalar neden iddianamede yok?
Oda TV davasının tutuksuz sanığı İklim Bayraktar, Baykal’ın kendisini taciz ettiğini ileri sürünce ortalık karışmıştı. Hatta bir görüşmemizde, Baykal ile yaptığı konuşmayı eşine dinlettiğini anlattı bana. Ancak ODA TV iddianamesinde ve eklerinde Baykal ile hiçbir konuşması yer almadı...

Baştan anlatayım: Aylar önce CNN Türk’te, Ayşenur Aslan’ın “Medya Mahallesi”ne konuk oldum. İklim Bayraktar’ın Baykal’la ilgili taciz iddiası yeni patlamıştı. O gün de gazetelerde konuyla ilgili bir haber vardı:
Savcılıkça kaydedilen bir telefon görüşmesinde İklim Bayraktar’ın, bir Oda TV yöneticisine, Baykal görüşmesiyle ilgili olarak “Tohumu attım, ilerde biçicem” dediği yazılıydı.
Ayşenur fikrimi sordu:
“Epeydir savcılıktan sızdırılan belgelerin kamuoyu oluşturmak için eksik, yanlış kullanıldığını görüyorum, o yüzden de bu tür haberlere temkinli yaklaşıyorum” dedim. Konuşmanın tamamını bilmeden yorum yapamayacağımı söyledim.
Skandalın mahiyeti konusunda bir peşin hükmüm yoktu aslında; sadece “sızıntılar” konusunda önyargılıydım.

İklim Bayraktar’la buluşma
Programdan sonra telefonum çaldı.
Bir gazeteci arkadaşım, İklim Bayraktar’ın benimle görüşmek istediğini söyledi.
Aradım.
Teşekkür etmek istediğini söyledi.
“Günlerdir ekran başındayım. İlk kez birisi benim derdimi anladı” dedi. İşin aslını anlatmak istediğini söyledi.
Ankara’da buluştuk.
Yanımızda ortak gazeteci arkadaşımız vardı. İklim Bayraktar, eşiyle geldi. Son derece üzgün ve tedirgindi.
Sık sık gözleri dolarak ve eşinin tanıklığına başvurarak bütün yaşadıklarını anlattı. Başta tutuktu. Anlattıkça açıldı.
Herkese karşı öfke doluydu. Bu işin gerçek mağduru olduğu halde suçlu ilan edildiğini, herkesin kendisine sırt çevirdiğini, yapayalnız bırakıldığını söylüyordu.

Tohum ekme olayı
3 saati aşkın süren o sohbet sırasında “tohum” işini de açıkladı. Anlattığına göre asıl amacı Baykal’ın eşiyle röportaj yapmaktı. Olcay Baykal’ı bir markette yakalamış, randevu koparmaya çalışmış, o da eşine havale etmişti. Baykal’a da bu konuda yardım istemek için gitmişti. “Tohum attım” derken bunu kastetmişti.
Baykal’la baş başa görüşmelerinde olup biteni de ayrıntısıyla anlattı.
O gün anlattıklarını yazmak istemedim.
Baykal cephesini dinlememiştim. Ayrıca adli soruşturma sürüyordu. İddianameyi beklemeye karar verdim.

“Tohum” iddianamede
Şimdi iddianame elimizde...
10 bin sayfayı bulan ekleri de açıklandı.
Bu iddianamede İklim Bayraktar, Halk TV’yi satın almak isteyen Oda TV yöneticilerinin talimatıyla, bu satışa direnen Baykal’ı tuzağa düşürmekle suçlanıyor.
İddianamenin 114. sayfasında, “Bayraktar’ın, ’Tohum attım, sonra biçicem’ sözleriyle Baykal’a yaptığı ziyaretin gazetecilik kaygılarıyla olmayıp örgütsel beklentiler taşıdığını diğer şüpheliye aktardığı anlaşılmıştır” deniliyor.
Savcı bunu nereden biliyor?
Sorunun daha iyi anlaşılabilmesi için yaşananları özetleyelim:

“Aurasına kapıldığım bayan”
Deniz Baykal, İklim Bayraktar’ı ilk kez 24 Ocak 2011’de Uğur Mumcu’nun anma töreninde gördü.
Bayraktar, o gün Baykal’ın kendisine ilgi gösterdiğinidüşünerek hemen cep telefonundan Meclis’teki makamını aradı. Baykal Oda TV adına arayan muhabirin telefonuna çıktı.
Bayraktar, “Bugün o kalabalıkta beni gazeteciye benzetemediniz galiba” deyip kendisini hatırlattı. Randevu istedi.
O anda, Oda TV soruşturmasından ötürü cep telefonunun savcılıkça izlendiğini bilmiyordu. Bu konuşma kaydedildi ve 17 Mart tarihinde iktidara yakın gazetelere sızdırıldı.
Habere göre Baykal, telefonu açınca İklim Bayraktar’a şöyle demişti:
“Gözlerine, güzelliğine, aurasına kapılıp gözlerimi ayıramadığım bayan, gazeteci miymiş?”
O haberde, Baykal’ın daha sonraki görüşmelerinden bazı sözler de o konuşmaya aitmiş gibi sunulmuş ve peşin hüküm verilmişti.
Peki basına sızdırılan bu “aura” konuşması iddianamenin eklerinde var mı?
Hayır. Nedense yok.

Baykal’a komplo ise neden tacizi kaydetmedi?
Devam edelim.
Bayraktar, ertesi gün için Baykal’dan randevu aldı.
25 Ocak günü saat 15.00’te odasına girdi.
Baykal’ın makam odasında ikisi arasında ne olup bittiği konusuna girmeyeceğim; aynı 10 dakikayı ikisi bambaşka anlatıyorlar. Ben daha çok “Oda TV iddianamesi bu konuda ne diyor, ne demiyor” üzerinde durmak istiyorum.
İklim Bayraktar, Baykal’ın o görüşmede kendisine tacizde bulunduğunu öne sürüyor.
Bu, iddianamede belirtildiği gibi “Baykal’a yönelik bir komplo” ise Bayraktar’ın ne yapması beklenir?
Baykal’ı baştan çıkarıp bu yakınlaşmayı kaydetmesi, Oda TV’ye ulaştırması, en azından çıkar çıkmaz taciz iddiasını basına yansıtması; değil mi?
Öyle yapmıyor.
Ya ne yapıyor?
Kocası dışında kimseye söylemiyor.
İddianameye göre görüşmeden çıkar çıkmaz Oda TV’den arayan Mümtaz İdil’e “Haberlik bir şey yok, sohbet ettik” diyor.
Sonrasında ne olduğunu İklim Bayraktar’la konuşmamızdan aktaracağım.



Gazetede var klasörde yok
İklim Bayraktar, eşinin tanıklığında Deniz Baykal’la yaptığı telefon konuşmasını anlatırken eşi de yanımızdaydı.
Bu görüşmeyi doğruladı.
Konuyu kendisine sorduğumda Baykal, İklim Bayraktar’ın kendisiyle defalarca görüşmek istediğini, bunun üzerine bu işte bir tezgâh olduğunu anladığını söylemiş, “Ama ben bu tezgâha düşmedim” demişti.
Asıl üzerinde durmak istediğim tuhaflık şu:
Baykal-Bayraktar görüşmesinden bazı alıntılar, yine o dönem basına sızdırıldı.
Mesela 17 Mart tarihli Sabah’ta şu satırlar var:
“Baykal ile Bayraktar’ın telefon görüşmelerinin tapelerinin Zekeriya Öz’ün elinde olduğu öne sürüldü. İddiaya göre takibe takılan görüşmelerde Baykal, Bayraktar’a iltifatlarda bulunup evine davet ediyor, (..)
Peki bu davet konuşması ek klasörlerde var mı?
Hayır. Yok.

Niye konmadı?
Şimdi şu soruyu sormak hakkımız:
10 bin sayfalık ek klasörlerde, yüzlerce telefon görüşmesinde, en alakasız şahıslar arasındaki geyik muhabbetlerini, insanların en mahrem dedikodularını, ilgili ilgisiz her türden mesajlaşmayı rahatça ve yalan yanlış alıntılayan savcılık, daha önce basına sızdırdığı, asıl kanıt niteliğindeki bu konuşmayı neden dava dosyasına almadı?
Aslında hiç böyle bir şey olmadığı için mi?
O halde basına sızdırılan neydi?
Baykal’ı korumak için mi?
Öyle olsa hiç sızdırmazlardı.
Bayraktar’ı aklamak için mi?
Öyle olsa iddianamede suçlamazlardı.
“Nasıl olsa o haberlerle amaç hâsıl oldu, daha fazla üstüne gitmeyelim” diye mi?
Olabilir.
Ama belli ki o tanıkları olan o konuşmanın kaydı bir yerlerde var.
Ve tahminimce, “lüzumu halinde kullanılmak üzre” kasada tutuluyor.

KILIÇDAROĞLU NASIL HABERDAR OLDU?
Gelelim olayın büyümesine ve daha karmaşık sorulara: Oda TV ve Kemal Kılıçdaroğlu bu işe nasıl dâhil oldu?
İklim Bayraktar neden tam da Baykal görüşmesi öncesi Soner Yalçın’la buluştu ve sonra Baykal’ı tekrar arayıp hiçbir şey yokmuş gibi konuştu?
Bunu da bir sonraki yazımda tanıklıklarla ve iddianamenin eklerinden diyaloglarla yansıtacağım.




‘Baykal’la telefon konuşmamı eşime dinlettim’
“Görüşme çıkışında aşırı öfkeliydim. Depresyona girmiştim. Tacize uğramış, rencide edilmiştim.
Söyledikleri, yaptıkları karşısında ‘Sizin kafanız mı iyi’ deyip çıkıyordum ki, ev telefonunu bir kâğıda yazdı. Elime tutuşturdu.
‘Sen şimdi çok öfkelisin. Beni evden ara, konuşalım’ dedi.
Elimde o kâğıtla çıktım. Arabaya binip ağlamaya başladım.
Mümtaz İdil aradı, ‘Yaptın mı röportajı’ dedi. Konuşacak halde değildim. Yaşadığım şeyi söyleyemedim de... İşte orada ona ‘Tohum attım, ekicem’ diyerek geçiştirdim.
Ardından Oda TV’den Barış Pehlivan aradı. Ona da ‘Röportajı yapamadım. Şu an konuşabilecek durumda değilim’ dedim. Hadiseden hiç bahsetmedim. Bunlar kayıtta var.
Eve gidip eşim gelene kadar ağladım. Akşam geldiğinde ne olduğunu sordu.
Ona bütün yaşadıklarımı bir çırpıda anlattım.
İnanamadı başta...
‘Sen hassassın, yanlış anlamış olmayasın’ dedi.
Bu laf çok ağırıma gitti. Eşimin bile kuşku duyması üzerine cinler tepeme çıktı.
‘Peki o zaman, sana kanıtlayacağım’ dedim. Baykal’ın bana verdiği kâğıdı çıkarıp gösterdim. Onun yanından cep telefonumla Baykal’ın verdiği numarayı aradım.
Telefonu eşim dinleyebilsin diye hoparlöre aldım. Hemen kapatmasın diye, onun benden duymak isteyeceği şeyleri söyledim.
‘Tamam, kabul ediyorum, arkadaş olalım, ama o röportajı istiyorum’ dedim. Bana söylediği şeyleri, evine çağırmasını, yemek davetini, birlikte yüzme teklifini telefonda tekrar ettirdim.
İtiraz etmedi, ‘saçmalama’ demedi.
Ama biraz da acemice bir ısrarla ‘Yemeğe davet ettiniz ya’ deyince, şüphelendi.
‘Yemek yiyelim demedim’ diye itiraz etti.
‘Ne yani aç mı gezeceğiz’ deyince, ‘Peki yemek de yeriz’ dedi.
Tüm konuşmayı eşim de dinledi. Ve o zaman bana hak verdi.
O konuşmanın da kaydedildiği kesin...
Ama ne iddianamede, ne de eklerinde yer verildi.
Şimdi yetkililerden o konuşmanın tapesini istiyorum.” (Milliyet)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.