Rus-Türk ilişkilerinin Orta Doğu boyutu

DÜNYA

Rus-Türk ilişkilerinin Orta Doğu boyutu üzerine Rusya Stratejik Araştırmalar Merkezi (RİSİ) Uzmanı Dr. İrina Svistunova ile konuştuk

Rus-Türk ilişkilerinin Orta Doğu boyutu

Arap Baharı çerçevesinde eski anlaşmazlıklara yeni tehditler ve sınamalar eklenmiştir.

Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika’da rejimleri değiştirme süreci, bölgesel güvenlik sisteminin sarsılmasına, yeni silahlı ihtilafların baş gösterilmesine, kontrolsüz uyuşturucu ve silah trafiğinin artmasına, yeni terör dalgalarına yol açmıştır. Uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bu ciddi tehditlere karşı koymak için dünya camiasının ortak ve uyumlu bir şekilde hareket etmesi lazım. Uzmanlara göre, Rusya ve Türkiye bu sürece önemli katkı sağlayabilecek ülkelerden.

Orta Doğu konuları, Rusya ile Türkiye arasındaki uluslararası arenadaki işbirliğinin önemli alanını teşkil etmektedir. Her ne kadar bugünkü medyada ve uluslararası görüşmelerde Suriye ve Mısır sorunları ön planda olsa da Rusya ve Türkiye Orta Doğu bölgesine ilişkin birçok diğer konuda da sürekli olarak çeşitli düzeylerde görüş teatisinde bulunarak mevcut sorunların çözümüne ortak katkı sağlamaya çalışıyorlar.

Rus-Türk ilişkilerinin Orta Doğu boyutu üzerine Rusya Stratejik Araştırmalar Merkezi (RİSİ) Uzmanı Dr. İrina Svistunova ile konuştuk. Rus uzman, Suriye yüzünden Orta Doğu bölgesinin diğer sorunlarının unutulmaması gerektiğini söyleyerek bu bölgede Moskova ile Ankara arasındaki işbirliği için çok imkan olduğunu vurguladı:

«Son iki yıl içinde Suriye krizinin ağırlığından dolayı, biz Rus-Türk ilişkilerinin Orta Doğu boyutunu daha çok Suriye açısından değerlendirmeye başladık. Bu aslında tek yönlü bir yaklaşım. Kanaatimce, Orta Doğu bölgesindeki Rus-Türk ilişkilerine daha geniş perspektiften bakmak lazım. Suriye krizi başlamadan önce Rusya ile Türkiye’nin, Orta Doğu’nun en güncel sorunlarıyla ilgili aynı bakış açısına sahip olduklarını hatırlamamız çok önemlidir. Bu sorunlar arasında Irak’taki durum, İran nükleer problemi, İsrail-Filistin çatışması da bulunuyor. Günümüzde de Moskova ile Ankara’nın bu konulara bakışları birbirine çok yakındır. Bu konularda Rus-Türk işbirliği için çok imkan var».

Bugün siyasetçiler ve uzmanlar, Suriye ile ilgili durumu değerlendirerek Irak’taki 2003 olaylarına gönderme yapıyorlar. Her ne kadar «Irak farklı, Suriye farklı» söylense de Irak’ın dış müdahale sonrası durumu malüm. Türkiye’nin 2003 yılında sözkonusu müdahaleye ilişkin aldığı tutumu hatırlatan Rus uzman, bugün Rusya ve Türkiye’nin Irak’ın yeniden yapılandırılmasına ortak ve her üç tarafa yararlı katkı sağlayabileceğini söyledi:

«Hem Rusya, hem Türkiye, ABD’nin Irak’a yaptığı 2003 müdahalesine karşı çıktı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1 mart 2003 kararı, Rusya’da takdirle karşılandı. Savaş sonrası Irak’ın yeniden yapılandırılması sürecinde de Rusya ve Türkiye, benzer yaklaşımlarını sergilediler. İşgal rejiminin bir an önce bitirilmesinden, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasından, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün öncü rolü alması gerektiğinden yana oldular. Şüphesiz ki Irak sorunu, Moskova ile Ankara’nın siyasi alandaki yakınlaşmasına ivme kazandırdı.

Her iki ülkenin Irak ile tarihi bağları mevcuttur. Bugün ise her iki ülke, Irak ile enerji alanında işbirliği yapıyor. Bu da Rusya ile Türkiye’nin Irak politikasının bir ortak tarafını daha oluşturuyor. Irak’ın petrol ve gaz ticaretine, gelirlerine ihtiyacı var. Rusya, doğal kaynakların aranması, işletilmesi alanında gerekli deneyime ve tehnolojiye sahiptir. Türkiye ile Irak arasında boru hatları var, yeni hatların da kurulması planlanıyor. Bu alanda da Rusya ve Türkiye için yeni işbirliği olanakları çıkabilir».

İran nükleer programı ile ilgili uluslararası görüşmeler gittikçe daha yoğun, ciddi ve yapıcı oluyor. Uzmanlara göre bu şartlarda İran’a uygulanan siyasi baskı ve ekonomik yaptırımların arttırılması, son derece zamansız ve şimdilik kırılgan ama perspektifi olan diplomatik süreç için zararlı olacak. Dr. İrina Svistunova, Rusya’nın ve Türkiye’nin yaklaşımlarını şöyle değerlendirdi:

«Rusya ve Türkiye, İran nükleer sorunu konusunda benzer yaklaşıma sahip. Bu sorunun barışçıl, diplomatik yollardan çözülmesini istiyorlar. Her iki ülke, problemin halledilmesi için çaba gösteriyor, uluslararası arabuluculuk gayretlerine katkıda bulunuyor. Bilindiği gibi Rusya, Altılar grubunun üyesidir, Türkiye ise grubun toplantısının İstanbul’da yapılmasını sağladı. Batı devletleri, İran ile müzakerelerin perspektiflerine soğuk baktıkları zaman bile, Rus ve Türk yetkilileri görüşmelerin devam edilmesi gerektiğini savundular.

Aynı zamanda Rusya ve Türkiye, İran’a yapılan uluslararası yaptırım rejiminin sertleşmesine ve tek taraflı yaptırımlara karşı çıkıyorlar. İran’ın nükleer enerjiden barışçı amaçlarla yararlanma hakkına sahip olduğu düşüncesinde. Moskova, Tahran ile barışçı nükleer enerji alanında işbirliği yaparak, Buşer Nükleer Santralinin yapımını tamamladı. İkinci santral da yapılacak geçenlerde çıkan haberlere göre. Türkiye ise, 2010 yılında İran ile nükleer takas anlaşmasını imzaladı. Anlaşma, Ankara’ya bağlı olmayan nedenlerden dolayı hayata geçirilemedi.

İran’da Cumhurbaşkanı seçimleri kazanan Hasan Ruhani, Altılar grubu’yla müzakereleri daha aktif bir hale getireceğini vaat etti. Tabii ki bu sözler, nükleer soruna çözüm arayışında ilerleme ümidini veriyor. İran nükleer sorunuyla ilgili gerginlik azalırsa, Tahran’ın uluslararası durumu iyileşirse, Rusya-İran ve Türkiye-İran ilişkilerinin gelişme imkanları genişleyecek. Mevcut olan yaptırım rejimi, ne Rusya’nın, ne de Türkiye’nin çıkarına, İran ile farklı alanlardaki projeleri engelliyor».

Orta Doğu uzmanları, güçlü bölgesel çalkantılar ortamında İsrail-Filistin sorununun çözülmesi sürecinin kaybolmaması için çaba sarfedilmesi gerektiğini sık sık dile getiriyorlar. Rus uzman, bu konuda Rusya’nın ve Türkiye’nin benzer yaklaşımları sergilediklerini, hatta gelecekte ortak girişimde bulunabileceklerini söyledi:

«Rusya ve Türkiye, İsrail-Filistin çatışması konusunda aynı tutumu sergiliyorlar. Filistin Devleti’ni tanıyorlar, bu devlet ile diplomatik ilişkileri var. İsrail-Filistin çatışmasının iki devletli çözüm temelinde halledilmesini destekliyorlar. Her iki ülke, İsrail’in işgali altındaki Filistin topraklarında yerleşim faaliyetlerini yasadışı olarak değerlendiriyorlar. İsrail hükümetini bu tür faaliyetlere bir an önce son vermeyi çağırıyorlar.

Kasım 2012’de Filistin’in Birleşmiş Milletler Örgütün’de “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü kazanması, Moskova ve Ankara’da memnuniyetle karşılandı. Rusya, bu olayı Filistin halkına tarihi adalet getirmesi yolunda önemli bir adım olarak yorumladı. BM’nin 1947 yılında alınan karara göre iki devlet kurulacaktı: İsrail ve Filistin. İsrail’in kuruluşu, bu kararın sadece yarısını hayata geçirdi. Türkiye’den de benzer yorumlar geldi. Ankara, Filistin halkına devlet olma hakkının tanınmasının, uluslararası toplum için ahlaki ve hukuki bir yükümlülük olduğunu beyan etti.

Son zamanda Filistin ile İsrail arasında doğrudan müzakerelerin zemininin hazırlanmaya yönelik girişimler başladı. Bu girişimler, Rusya ve Türkiye’de takdirle karşılandı. Aynı şekilde Moskova ve Ankara, Filistinli mahkumlerin İsrail tarafından serbest bırakılmaya başlanmasına olumlu gözle bakıyorlar.

İnanıyorum ki önümüzdeki dönemde Rusya ve Türkiye, İsrail-Filistin sorunu konusunda ortak girişimde bulunabilirler. Özellikle Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi sürecinin başladıktan sonra diplomatik olanakların çeşitlendirilmesi söz konusu olabilir».

Sergey Koritskiy’in Rusya’nın Sesi Radyosu için hazırladığı programın tam audio versiyonunu dosyayı indirerek dinleyebilirsiniz.

kaynak ; turkish.ruvr.ru
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.