Çankırı Valiliği, Çankırı Dernekleri Federasyonu ve Çankırı Vakfı tarafından organize edilen 'Çankırı Geleceğini Planlıyor’ Sempozyumu geçtiğimiz hafta pazar günü İstanbul Ataşehir'de yapıldı. Çankırı Valisi Vahdettin Özcan’ın dediği gibi bütün Çankırı Valiliği, vali yardımcıları, Emniyet Müdürü, Belediye Başkanı, kaymakamlar; Çankırı Sanayi Odası Başkanı’ndan, Çankırı Spor Kulübüne…tüm sivil toplum örgütleri, 18 Aralık’ta Zübeyde Hanım Öğretmenevi’ne taşınmıştı. Yalnızca onlar mı? Çankırılı ne kadar eski bakan, eski vali varsa; bütçe görüşmelerini bırakarak gelmiş (hem de iktidar- muhalefet demeden) Çankırılı tüm milletvekilleri, o gün tarihi bir gün yaşayan Ataşehir’deki Zübeyde Hanım Öğretmenevi’ndeydi. Bütün Çankırı, yine vali beyin açıklamasına göre, 2 günlüğüne yalnızca 2 kaymakama bırakılmıştı.
FOTO GALERİSİ İÇİN TIKLA
Bu Çankırı’ya n’ oluyordu? Bir yerden ışık mı aldılar? Gayrık yeter mi diyeceklerdi? Vakt erişti miydi?
Bir Çankırı damadı olmak dışında pek ilgimin olmadığı, konusunu, katılımcılarını dahi bilmediğim, -mutlaka bana söylenmiştir de eşimin dediği gibi ben unutmuşumdur- bir buluşmaya (sempozyuma) geliyordum. Eşim yüzünden yarım günümü vereceğim diye yazıklandığım bu toplantıyı, biraz sonra kapıdan girer girmez gördüğüm o düzgün, o saygın kalabalığa şaşırmış olarak, yer bulmayışımı zerrece umursamadan, ayakta; ama dört göz, on dört kulak izleyecektim. Çünkü artık bu gördüğüm, bir sempozyum değil, bizi kurtuluşa ve Cumhuriyete götüren tarihi Erzurum, Sivas Kongresi’ne benzeyen bir ‘Çankırı Kongresi’ydi sanki.
“Bu Çankırı’ya N’oluyordu?” nun yanıtını da ÇANDEF (Çankırı Dernekler Federasyonu) Başkanı Ömer Lütfi Özenç, açış konuşmasını yaparken, öyle metaforik bir benzetme ve küresel düzeyde bir göndermeyle verecekti ki ben, “Ben nerdeyim?” demek zorunda kalacaktım.
ÇANDEF başkanı anlatıyor: Amerika’da 12 katlı bir apartmanın 12. katında yaşlı bir kadın her gün bir çiçeğe su veriyor. Kadının tek ilgi odağı olan çiçek onun yaşama tutunmasını sağlıyor. Ne var ki çiçek suyu içiyor ama bir türlü canlanamıyor, solup gidecek gibi. Çünkü çiçek, yüksek gökdelenler, kuleler engellediği için güneş alamıyor. Ne zaman ki Amerika’da düzenlenen kamikaze saldırısı sonucu ikiz kuleler yıkılıyor, o zaman çiçek güneş almaya ve canlanıp, tomurcuklanmaya başlıyor ve açıyor.
‘BİR MİLLET UYANIYOR’
ÇANDEF başkanı, bu olayı, Çankırı’nın geleceğinin planlamasına bağlarken şöyle diyor: Artık ışığa kavuştuk, gözümüz açıldı. Her yerde biz de varız, diyeceğiz.
Ben, bu sözleri dinlerken, “Bir Millet Uyanıyor” filmi aklıma geliyor. 1932'de çekilen ve Muhsin Ertuğrul’ un önemli filmleri arasında yer alan, aynı zamanda kurtuluş savaşı filmlerinin modelini(prototipini) oluşturmuş olan filim...
Bir de Attilâ ilhan'ın yönettiği Bilgi Yayınevi’nden çıkan ve aynı adı taşıyan dizi kitapları anımsıyorum. Birinci kitap Atilla İlhan’ın "Bir Millet Uyanıyor"…Sonra "Türklerin jeopolitiği ve Avrasyacılık", "Batılı İşçi Sömürüye Ortak" , sonra "Göz Göre Göre Kapana Düştü Türkiyem", "Küresel Haçlı Seferi"… kitapları.
Konuşmaları dinlerken yalnızca bunlar mı beynimde dolaşıp duran?
Çankırı Valisi Sayın Vahdettin Özcan , "Misyonumuz her türlü imkanımızı kullanarak Çankırı'nın gelir ve istihdamını arttırmaktır.” derken, aklıma önce “Ak Zambaklar Ülkesinde Finlandiya” geliyor. Finlandiya gibi küçük ve geri kalmış bir ülkenin, eğitim ve kültürü basamak yaparak, nasıl kalkındığını, bütün bir toplumun nasıl yüceltildiğini, topluma gerçek hizmetin nasıl verildiğini derinliğiyle anlatan büyük toplumsal yapıt… Buradan hemen bizim tarihimize dönüyorum: Şeyh Edebila’nin Osmangazi’ye vasiyetine… Özellikle de Vali Özcan, “Çankırımızı Türkiye'de ilk 20 il arasında görmek istiyoruz. Çankırı'yı Çankırılılarla birlikte yönetmeyi amaçlıyoruz ” derken, Çankırı Belediye Başkanı İrfan Dinç, Çankırılı iş adamlarına, Çankırı'ya yatırım yapacak tüm yatırımcılara her türlü desteği vereceklerini açıklarken, Osmanlı’nın ilk dönemlerinde büyümesinin temelini oluşturan Edebali’’nin “İnsanı yücelt ki devlet yücelsin” öğüdü, yeniden uygulamaya konuluyormuş gibi geliyor bana. Sonra, vali beyin o müthiş sloganı çınlıyor kulaklarımda: “Zoru başarırız; imkansız biraz zamanımızı alır.”
ÇANKIRI, EĞİTİMİN ÜSTÜNÜ DEĞİL ALTINI ÇİZİYOR
Çankırı, eğitimin altını çiziyor artık. Hem de yalnızca ‘kırmızı tebeşirle’
değil. Çankırı Araştırmaları Merkezi, Çankırı Dernekleri Federasyonu ve Çankırı Vakfı’nca da eğitimin altı ‘kırmızı kalemle’ çiziliyor. Bugüne dek eğitimin hep üstü çiziliyordu Çankırı’da. Dünyanın tarım toplumundan sonra, sanayi toplumunu da aştığını ve 21. yüzyılda bugün ‘bilgi toplumu’na geçtiğini bilerek, Çankırı eğitimin altını çiziyor. Ama nasıl bir eğitimin? UNESCO’nun bugün artık alfabe okur yazarlığını bir eğitim basamağı kabul etmediğini, bu düzeyi ‘gizli okumaz yazmazlık’ olarak tanımladığını bilen bir eğitimin altını çiziyor (çizmelidir) Çankırı. Kırtasiye ve yardımcı ders kitapları dışında, kitap satan kitapçı sayısını, kütüphane sayısını arttıracak, giderek ‘Okuyan Çankırı’yı yaratacak bir eğitimin altı çizilmelidir.
Milli sporcumuz Süreyya Ayhan'ın heykelinin kaldırılmasını kabul edemeyen ve bugün yeniden dikmeyi düşünen Çankırı, dünyaca ünlü büyük şairimiz Nazım Hikmet’i, yine büyük romancımız Kemal Tahir’le birlikte cezaevinde zorunlu konuk etmiş olan Çankırı, ülkemizin bu iki büyük değerini de değerlendirmeyi ve onlardan kendine değer aktarmayı bilecek kültürel olgunluğa ulaşmış gibi göründü bana. Çankırı Karatekin Üniversitesi, Çankırı Araştırmaları Merkezi dışında yukarıda adlarını andığım ya da anamadığım sivil toplum kuruluşlarında bu ışığı gördüm. Eksiklerini bilen bir özgüvenle ve Nazım’ın dizeleriyle şöyle diyordu sanki Çankırı: “Çan çalmıyoruz, /çan çalmıyoruz. /Yok salâ veren!”
Ve sanki bir şehir uyanıyor!...Işık göründü!
Ferhat Özen
FOTO GALERİSİ İÇİN TIKLA
BİR ŞEHİR UYANIYOR!
BİR ŞEHİR UYANIYOR!
Çankırı Haberleri
“Çankırı, Geleceğini Planlıyor” sempozyumunun ardından…
Paylaş: